2014'e dair sorular: Sofar Sounds İstanbul'dan Eda Demir yanıtlıyor

Yılın bitmesine haftalar kala, 2014 boyunca yaptıklarıyla gündemimizde olan kişilere sorularımızı yönelttik. Her gün Bant Mag.’ın haberler sayfasından paylaşacağımız bu soru cevaplara Sofar Sounds’u İstanbul’a taşıyan, evlerin oturma odalarında, bahçelerinde nefis konserlere imza atan ekiptan Eda Demir’le başlıyoruz!
Konserleri ev rahatlığına taşıyan Sofar birinci yılını tamamlıyor. Bir yıllık deneyimleriniz doğrultusunda müziğin paylaşıldığı farklı ölçekteki ortamlar üzerine ne gibi düşünceler arasında savruluyorsun? Sofar’ı mümkün kılan ekip ve müzisyenler genel anlamda bu konserleri gönüllü olarak mı sürdürüyor? Eğer öyleyse, gönüllülük ve sürdürülebilirliği bir arada nasıl işletiyorsunuz?

Paylaşım ekonimisi kavramının yükselişini büyük ilgi ve sevgiyle takip ettim hep, Sofar Sounds’u İstanbul’a getirirken buna bir bağımsız müzik projesi gözüyle bakmıştım, diğeri hiç aklıma gelmemişti. Ama şimdi geriye dönüp bakıyorum ki Sofar için insanlar en değerli alanlarını evlerini birbirine açıyor, bu da bir paylaşım ekonomisi projesi. Müziğin paylaşıldığı mekanların bar ve konser salonlarından çıkması beni mutlu ediyor, dinlediğim müzikler zaten çok dansetmelik, kafaları yemelik müzikler değildi hiçbir zaman. Sofar’da bir bar yerine bir evin salonunda yerde oturmanın, sessizliğin ve keşfin tadını çıkarırdım, benim pek vaktim olmuyor ama insanların böyle yaptığını düşünüyorum. Açık hava konserlerini severim, onun eksikiği Sofar’da olsa da bazen insanların bahçe ve teraslarına konuk oluyoruz. Stadyum konseriyle yarışamaz Sofar bir, o da zaten biz Justin Timberlake’i çıkaramayacağımızdan çok da dert olmuyor. Şaka bir yana hepsinin tadı farklı aslında ama ev salonunda müzik dinlemek de gerçekten başka bir atmosfer.

Herkes gönüllü çalışıyor, bu gurur duyduğumuz ya da öykündüğümüz bir şey değil aslında bizim açımızdan. Ama dinleyicilerin algısında bunun etkileyici durduğunun farkındayız. Sürdürülebilir kılamadık esasında, Sofar’a emek veren herkes Sofar’ı çok sevse de bir noktadan sonra her ay bu işi bizimle götürecek imkanlara sahip olamadı. O yüzden farklı farklı bir sürü güzel insanla çalıştık, çalışıyoruz. Türkiye’de gönüllülük kavramı diğer birkaç ülkedeki kadar bilindik ya da uygulanabilir bir şey değil, zorlandık ama sonra kendi komünitesini oluşturdu zaten. Ama dediğim gibi eğer deneyimin önüne geçmeyen sponsorluk anlaşmaları olursa bu kadar mükemmel işler çıkaran ve emek veren hiçbir yeteneği sonsuza kadar gönüllü kalmaya mahkum etmeye niyetimiz yok. Dünyada 90 şehirde gönüllü yürüyor Sofar aslında ama burda kültürel olarak zor.