35. İstanbul Film Festivali günlükleri – Bölüm 2

Festival boyunca sürecek olan günlüklerin ikinci bölümünde Melikşah Altuntaş, Zeynep Ocak ve Tuba Altuntaş programdaki filmleri kısa kısa yorumlamaya devam ediyor!

keeper

KEEPER
Yön:
Guillaume Senez

Ursula Meier’in Home ve Sister filmleriyle tanıdığımız çocuk oyuncu Kacey Mottet Klein’ın, bu yıl Being 17 ile birlikte festivalde yer alan bir diğer filmi Keeper, 15 yaşında ebeveyn olma gerçeğiyle karşı karşıya kalan ergen bir çiftin hikayesini anlatıyor. Belçikalı genç yönetmen Guillaume Senez’in bu hırçın ve dinamik dramı, erken yaşta çocuk sahibi olma meselesine, kahramanlarını ve onların ailelerini yargılamadan, onları mümkün olduğunca anlamaya çalışarak yaklaşıyor. Filmin kulakların pasını silen ses bandında çok sayıda leziz parça da bu kendine özgü ilk filme sessiz ve derinden eşlik ediyor. Melikşah Altuntaş 

embrace

EL ABRAZO DE LA SERPIENTE (EMBRACE OF THE SERPENT)
Yön:
Ciro Guerra

Kolombiyalı yönetmen Ciro Guerra, Alman etnolog Theodor Koch-Grunberg’in amazon kültürü araştırmaları için tuttuğu günlüklerden belgesel tadında sinemaya uyarladığı Embrace of the Serpent’ta, 17. yy’da beyaz adamın tek tanrılı din üzerinden Amazon topraklarında yaptığı kültürel ve ekonomik sömürgeyi, yaşanan acılara saygı duran nitelikte siyah-beyaz haliyle, etkileyici bir biçimde perdeye sunuyor. İnsanlık tarihinden sıkça bilindiği gibi, modernizm adı altında tanımlayamadığı her şeyden korkan, korktukça da tahrip eden grupların bir kültürü nasıl yok edebildiğini bize şiirsel bir boyutta da izletmeyi başarıyor. Film aynı zamanda Kolombiya’nın ilk Oscar adayı filmi. Zeynep Ocak

chevalier

CHEVALIER
Yön: Athina Rachel Tsangari

Yunanistan yeni dalgasının Yorgos Lanthimos’la beraber öncü isimlerinden birine dönüşen senarist, yönetmen, yapımcı Athina Rachel Tsangari, Attenberg’in ardından çektiği kısalardan sonra yeni bir uzun metrajla da karşımızda. Bir grup erkeği bir tekne yolculuğunda toplayıp eğlenceli ve sinir bozucu bir oyunun içine hapseden film, kahramanlarının değişken egoları ve tutarsız davranış biçimleri üzerinden erkek egemen toplum düzenine zehirli oklar fırlatıyor. Locarno, Saraybosna ve Londra Film Festivali’nde en iyi film ödülü için yarışan ve Saraybosna’da başrol erkek oyuncularına ödül kazandıran film, sahip olduğu keskin mizahı tonu sonuna kadar sessiz ve derinden sürdürerek, eğlenceli ve oyunbaz bir seyirliğe dönüşüyor. Melikşah Altuntaş

belgica

BELGICA
Yön.
Felix van Groeningen

Bu yıl Sundance Film Festivali’nin Dünya Sineması bölümünden ödülle ayrılan Felix van Groeningen imzalı Belgica, durmayan temposuyla 2 saatlik bir müzik ziyafeti yaşatıyor. The Misfortunates ve Broken Circle Breakdown filmleriyle sinemasına iyiden iyiye aşina olduğumuz Groeningen, filmde Brüksel’in göbeğine muazzam bir bar kuruyor, barın etrafına abi kardeş, karı koca, sevgili, eş dost ilişkisi ve bolca rock’n roll serpiştiyor. Yer yer Fatih Akın’ın Soul Kitchen’ınına benzer lezzetler sunan film, ufak tefek arızalarıyla hayatta kalmaya çalışan bir kenar mahalle barının hit bir gece mekanına dönüşümünü karakterleri üzerinden eğlenceli bir uyum içinde aktarıyor. Tuba Altuntaş

demon

DEMON
Yön:
Marcin Wrona

Son dönem Polonya sinemasından çıkan en özgün filmlerden biri olan ve yıl boyu çok sayıda önemli festivalin geceyarısı bölümünde gösterilen, birçoğundan da ödüllerle ayrılan Demon, tekinsiz olaylar ve ürkütücü gelişmelerin gölgesinde ısrarla gerçekleştirilen bir düğün törenini merkez alıyor. Filmin katıldığı festivallerden birinde, kaldığı otelde intihar ederek hayatını kaybeden yönetmen Wrona’nın trajik hikayesiyle daha da karanlık bir filme dönüşen ve rahmetli yönetmeninin atmosfer yaratma becerisini gözler önüne sererek hepten hüzünlendiren Demon, seyircisini sıkça koltuktan sıçratmak yerine huzursuz etmeyi amaçlayan bir gerilim filmi. Tüm dünyada gittikçe daha büyük bir coşku aşırılığı olarak törenselleştirilen evlilik merasimine keskin eleştirilerde bulunmayı ihmal etmeyen film, büyük beklentilerle izlenmediği takdirde seyircisini tatmin edebilecek bir film. Melikşah Altuntaş

medit

MEDITERRANEA
Yön:
Jonas Carpignano

Salondaki filin hortumunu bizi nefessiz bırakacak şekilde adeta boğazımıza doladığı mülteci meselesi hakkında hala kararsız olabilen birileri kaldı ise, yaşanan trajedinin boyutlarını anlayabilmek adına yönetmen Jonas Carpignano’nun bu belgesel tadındaki filmi, Cezayir’den yola çıkıp hedefleri daha iyi şartlarda yaşamayı umdukları Avrupa’ya varmak olan mültecilerin, yol, varış ve asıl varış sonrasında yaşadıkları insanlık dışı mücadeleyi anlatıyor. Hem kendi toprakları hem iltica ettikleri Avrupa toprakları olmak üzere iki ayrı cenderede sıkışan, çıkış noktasıyla da alakalı adeta kendi kaderlerine terk edilen insanların, beklenen sona adım adım yaklaşmasını muhteşem rejisel tercihlerle çaresizlikten boğazımız düğümlenerek izliyoruz. Zeynep Ocak

Still aus dem Spielfilm "24 Wochen" In der Hauptrolle: Julia Jentsch als Astrid Regie: Anne Zohra Berrached Kamera: Friede Clausz Produktion: zero one film in Koproduktion mit:  ZDF / Das kleine Fernsehspiel und Filmakademie Baden-Wuerttemberg Weltvertrieb: Beta Cinema

24 WOCHEN (24 WEEKS)
Yön:
Anna Zohra Berrached

İlk uzun metrajlı filmi Two Mothers’ta anne olmaya çalışan Alman bir lezbiyen çiftin hikayesini anlatan Anne Zohra Berrached’ın yine bir annelik hikayesine odaklandığı son filmi, altı aylık hamileyken bebeğinin down sendromlu doğacağını öğrenen bir kadının yaşadığı çöküşü konu alıyor. Alman sinemasının en sevilen kadın oyuncularından Julia Jentsch’in başrolde enfes bir performans sergilediği film, yarışmanın en iyilerinden olmasa da ilgiye değer rejisiyle Berrached’ın sonraki adımlarının habercisi. Melikşah Altuntaş

themeddler

THE MEDDLER
Yön: Lorene Scafaria

İlk filmi Seeking A Friend at the End of the World ile Amerikan bağımsız sinemasının heyecan veren yeni yönetmenlerinden birine dönüşen Lorene Scafaria’nın başroldeki Susan Sarandon’ın muazzam oyunuyla yükselen yeni filmi The Meddler, kocasının ölümünün ardından odaksız kalan bir annenin, kızı ve yakın çevresi üzerinden anlamlandırmaya çalıştığı ikinci baharının izini süren hafif ve eğlenceli bir dramedi. Başrole taşıdığı orta yaşlı kadın karakterini umut verici bir hikayenin ortasına bırakan yazar-yönetmen Scafaria’nın, Sarandon’ın yanına Rose Byrne ve J.K. Simmons’ı da eklediği filmi, yer yer iki sezon önce izlediğimiz Şili filmi Gloria’yı andırsa da, seyir zevki yüksek bir izle unut filmi olmayı başarıyor. Melikşah Altuntaş

35. İstanbul Film Festivali günlükleri – Bölüm 1‘e buradan ulaşabilirsiniz.