35. İstanbul Film Festivali günlükleri – Bölüm 3

Film festivali günlükleri Melikşah Altuntaş ve Zeynep Ocak’ın Hail Caesar!, The Clan, Little Men, Wonderland, Being 17, Childhood of A Leader ve Where to Invade Next yorumlarıyla devam ediyor…

hail caesar

HAIL, CAESAR!
Yön: Joel & Ethan Coen

Coen Kardeşler’in uzun süredir merakla beklediğimiz yeni filmi, geçtiğimiz Berlin Film Festivali’nin açılışını gerçekleştirdikten sonra, önceki akşam Türkiye prömiyerini de yaptı. Coen’lerin daha önce de beraber çalıştığı yıldız isimlerden Josh Brolin, George Clooney, Scarlett Johansson, Tilda Swinton ve Frances McDormand’ın yanına Ralph Fiennes, Channing Tatum, Jonah Hill ve Alison Pill gibi yeni yıldızlar eklendiği film, 50’li yılların Hollywood yıldızları arasında cirit atan bir komedi. Yönetmenlerin klasik sinema aşkının buram buram tüttüğü senaryoya özenle yerleştirilmiş, dönemin komünizm paranoyalarıyla inceden alay eden suç hikayesi, Coen’lerin klasikleşmiş farslarından birine dönüşürken, keskin esprilerle de renkleniyor. Hail, CaesAr!’ın yönetmenlerin önceki işlerinden en büyük farkı ise iç içe geçen çok sayıda skeci andıran bazı sahneler… Filmde, birbirinden farklı türlerde çekilen kimi 50’ler yapımının içine ya da kamera arkasına girdiğimiz bölümler, yönetmenlerin atmosfer yaratma becerilerini bir kez daha ortaya koyarken, rengarenk bir seyir de yaratıyor. Filmin yıldız sahnesinin ise din adamlarının bir masa etrafına toplanıp, film içindeki filmin senaryosunda yer alan dini motifleri yorumladıkları bölüm olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz… Özetle, Coen’lerin yine çok iyi bildikleri bir alanda at koşturup hem sinema tarihine, hem de kişisel tarihlerine göndermeler yaptıkları film, özellikle sinefiller için eğlenceli bir hazine niteliğinde. Melikşah Altuntaş

elclan

EL CLAN (THE CLAN)
Yön: Pablo Trapero

Festivalin bu yılki Uluslararası Altın Lale Yarışması jüri başkanı Pablo Trapero’nun son filmi, gerçek bir hikayeden uyarlanmış olan The Clan, Arjantin’deki darbe hükümetinin rütbesiz kurmaylarından olan Arquimedes Puccio’nun, yönetimin sivil iradenin eline geçmesiyle kaldığı ihtiyaç fazlası, vasıfsız hali kabullenmeyip, aile fertlerini de ortak ettiği eski suçlara kaldığı yerden devam etmesini dinamik rejisiyle bizlere sunuyor. Darbe yönetimi sonrası demokratik yönetim biçiminin içinde, eskimiş siyasi anlayışı ve işkence yöntemleriyle kendine bir yer bulması imkansız olan bir baba, kendisi de dahil olmak üzere başta oğlu ve tüm ailesinin geleceğini kendi varoluşunu devam ettirebilmek adına hiçe sayıyor. Baba rolünde izlediğimiz Guillermo Francella’nın soğukkanlı ve egoist Puccio rolündeki başarısı görülmeye değer. Zeynep Ocak

ira

LITTLE MEN
Yön: Ira Sachs

Üst üste çektiği Keep the Lights On ve Love Is Strange ile çok sayıda ödül ve övgü toplayan New Yorklu yönetmen Ira Sachs, sade bir anlatım dili tutturarak anlattığı minik insan öykülerine Little Men ile bir yenisini ekledi. Berlinale’nin çocuk izleyicilerin seyrine sunulan meşhur bölümü Generation’da gösterilen film, özellikle başroldeki Michael Barbieri ile Theo Taplitz’in filmde sergilediği nefis performansla da takdire şayan. Minik, zararsız, umut ve hayat mücadelesi yüklü naif dramedilerden hoşlanan seyircilerin ıskalamaması gereken bir tercih. Melikşah Altuntaş

heimatland

HEIMATLAND (WONDERLAND)
Yön: Michael Krummenacher, Jan Gassmann, Lisa Blatter, Gregor Frei, Benny Jaberg, Carmen Jaquier, Jonas Meier, Tobias Nölle, Lionel Rupp, Mike Scheiwiller

Her birinin kendi hikayesini yazıp çektiği ve buna rağmen tek bir dil oturtmayı başarabilmiş İsviçreli 10 yönetmenin elinden çıkan Wonderland, ülkeleri üzerinden Avrupa’nın başarısız siyasi tercihlerinin ve içe kapanma politikalarının kendi toplumları üzerinde yarattığı zararlı bir bencilliğe varan sonuçlarını, meşhur para kaynaklarına da ulaşamadıklarında kendilerini daha önce şahit olmadıkları bir kıyametin senaryosu üzerinden anlatıyor. Film sonrası soru – cevaba katılan yönetmenlerinden bir tanesi olan Gregor Frei’ın da belirttiği gibi Wonderland, “İsviçre’nin Alpler’in güzelliğinden ibaret olmadığını ve İsviçre’deki sağ görüşlü siyasetin yarattığı toplumsal etkileri” her biri ustalıkla çekilmiş bireylerin hikayeleri üzerinden, kendi ülke siyasetlerinin eksikliğiyle dürüstçe yüzleşmeyi başararak seyirciye sunuyor. Filmin doğa görüntüleriyle açılması da tüm insanlık adına eşit paylaşılan yalnızca tek bir gezegen olduğu gerçeğini de bizlere hatırlatıyor. Zeynep Ocak

being

QUAND ON A 17 SANS (BEING 17)
Yön: Andre Techine

Fransız Yeni Dalga akımının hala hayatta ve üreten yönetmenlerinden Andre Techine’nin 17 yaşındaki iki erkeğin cinsel keşif öyküsünü merkeze alan genç bir hikayeyle karşımıza çıktığı ve kendinden yaklaşık 50 yaş küçük sinemacılarla Altın Ayı ödülü için yarıştığı son filmi, usta sinemacının hikaye anlatmadaki yetkinliğinden faydalanan, orta karar bir drama. Kimi gereksiz yan öykülere saplanıp vakit kaybettiği kısımlar dışında akıp giden ve seyir zevki yüksek bir filme dönüşen Being 17, festivalde Keeper filminde de karşımıza çıkan Kacey Mottet Klein ile ilk oyunculuk deneyimini izlediğimiz model Corentin Fila’nın ikna edici performanslarıyla yükselirken, kimi klişelere saplanmaktan kurtulamasa da zevkle izleniyor. Melikşah Altuntaş

childhood

THE CHILDHOOD OF A LEADER
Yön: Brady Corbet

28 yaşında 28 günde çektiği bu ilk uzun metrajıyla, oyuncu – yönetmen Brady Corbet, ne kadar övülse az. Hem oyuncu rejisi hem de teknik olarak ve bütün bunların yanısıra etkileyici görüntü yönetimi ve Scott Walker’ın imzasını taşıyan muazzam müzik kullanımıyla da festival seyircisine akıllardan çıkmayacak bir 116 dakika yaşatıyor izleyicisine Corbet. Çocukluğu 1. Dünya Savaşı sıralarında geçen, tahmin etmesi güç olmayan fakat politik görüşü belirtilmeyen kurgusal bir diktatörün, üç kişilik ailesinin içinde büyüdüğü dönemi Freudyen bir bakışla bizlere sunuyor. Dönemin siyasi zemini de göz önüne alındığında, bir taşra kasabasında yaşıtlarından uzak, kendi anne ve babasıyla iletişimsiz ve izole büyüyen bir çocuğun, kendi sağlıksız gözlemlerine ve davranışlarına terk edilmesinin sonuçlarını, günümüzde de malesef geçerliliğini koruyan bir gerçeklikle bizlere anlatıyor. Prescott rolünde izlediğimiz çocuk oyuncu Tom Sweet’in de konstantre oyunculuğu filmi fazlasıyla dolduruyor. Zeynep Ocak

w

WHERE TO INVADE NEXT
Yön: Michael Moore

Amerika’nın sosyal politikalarına kafayı takmış, gerçek bir devlet düşmanı Michael Moore’un kendine özgü eğlenceli tarzını, yer yer bayatlamış da olsa bir kez daha konuşturduğu son filmi, önceki filmlerine göre biraz daha gelişigüzel ilerleyerek, dünyanın pek çok ülkesinden başarılı sosyal politikaları Amerika’daki izdüşümleriyle karşılaştırıp, gerçek bir eğlencelik yaratıyor. Yer yer Moore’un artık biraz yaşlanmaya başladığını ve pek de yeni bir cümlesi kalmadığını göstererek, hafif üzücü bir manzara yaratıp, Bowling For Columbine ya da Fahrenheit 9/11 günlerindeki kadar parlak bir işe dönüşemese de yılın, çıplak gerçeklere kahkaha patlattıran tek belgeseli olabilir Where to Invade Next. Melikşah Altuntaş