Aklımdakiler: Bubituzak

Nevi şahsına münhasır seslerle dolu bir albümle, adeta bir kutlama havasında ikinci uzunçalar Boyutlar ile geri dönen Bubituzak’tan Ali Güçlü Şimşek’e eşi, dostu aklında ne varsa sordu.

Hazırlayan: Busen Dostgül – İllüstrasyon: Mert Tugen

Bir başka boyutta yaşamanın hayallerini kurduğumuz şu günlerde, bizi kendi Boyutlar’ına davet eden Bubituzak’ın nefis ve yepyeni albümünü dinlemenin heyecanını yaşıyoruz. Gaye Su Akyol ve Ali Güçlü Şimşek’in kurduğu plak şirketi Dunganga Records’ın Hologram İmparatorluğu’ndan sonra gelen ikinci harikası olarak karşımızda olan Bubituzak albümünde olanları tarif etmek aslında o kadar da kolay değil. “Sağ gösterip sol vuran” parçalarla dolu Boyutlar, aynı zamanda uzun zamandır özlediğiniz vurdumduymaz ama bir o kadar da kararlı şarkılarıyla olağanüstü bir dengenin ürünü. Ali Güçlü Şimşek, Görkem Karabudak ve Emrah Atay’ın yıllardır birlikte çalıyor olmasından kaynaklanan kusursuz uyumu yarattığı her saniyede hissettiren Bubituzak ekibinden Ali Güçlü Şimşek’e eşi, dostu merak ettiği ne varsa sordu.

gayesu

Gaye Su Akyol

Bir meyhanedesin ve masada yalnızca senin çağırdığın kişiler var, fonda Boyutlar çalıyor. Bu masada kimler var? (Ölü, diri, gerçek ya da gerçek dışı karakterler olabilir)
O zaman bir masayla yırtamazsın, Madam Despina’yı falan kapatmak lazım. Sağ baştan Sadri Alışık, Zeki Müren, Sabahattin Ali, Bruce Lee, Michael Jordan, Jiddu Krishnamurti, Django Reinhardt, Alejandro Jodorowsky, David Lynch, Muzaffer Akyol, Rene Magritte, Francis Bacon, Van Gogh, Maurice Ravel, İlhan Usmanbaş, Safiye Ayla, Dimebag Darrell, Louise Hay, Jurgen Klopp, Frank Underwood, Walter White. Off tahminen bu gece karakolda biter!

Cem Kayıran

Uzay Yolları Taşlı’yla kıyasladığım zaman; gerek şarkı sözleriyle gerek ses paletine eklenen yeni katmanlarla derdini daha doğrudan anlatan bir albüm gibi geliyor Boyutlar. Bildiğim kadarıyla şarkılar çok uzun zamandır hazır bir şekilde gün yüzüne çıkmayı bekliyordu. Birbirine yakın zamanlarda ortaya çıkmış bu iki albüm arasında söz konusu farklılığı doğuran nedenler sizce neler?

Kabaca üçe ayırırsak:

1 – Zaman geçtikçe sözler/formlar esnemeye, müzikal iletişim dili günlük yaşamdaki rahatlığımıza yaklaşmaya başladı. İfade telaşı hafifledikçe “doğru şarkı söylemeye çalışma” fikri ve ekstra yırtınmalar azaldı. Kısaca ilk albüme yeni gelinin mikrofon tutuşu, ikinciye kaşarlanma 101 diyebiliriz.

2 – Boyutlar ve Uzay Yolları Taşlı arasındaki en majör farklarından diğeriyse albümün genelinde ve son bir yıldır konserlerde kullandığımız bakır üflemeliler. Üçümüzden çıkan çiğliği korurken, halihazırdaki soundumuza sinematik dokular ekleyip armonik yapıları derinleştirdi.

3 – Bill Cosby’nin aklıma kazınan bir lafı var, “Başarının formülünü bilmiyorum ama başarısızlığın yolu herkesi memnun etmeye çalışmaktan geçer” diye. Dunganga Records’la beraber artık sadece kendimize karşı sorumluyuz.

Rana Uludağ

Boyutlar ve “Zamanla Anlaşılıyor Zaman”dan yola çıkarak; zaman boyutunu insanoğlunun diğer algılayabildiği üç boyut gibi deneyimleyebilseydik, sadece ileri değil ama diğer boyutlar gibi geri, yukarı, aşağı gidebilir hale gelseydi, neler değişirdi hayatlarda sizce?
Puf. Öyle bir durumda reel hayatta Geleceğe Dönüş serisi kadar sempatik hikâyelerle karşılaşmazdık herhalde. Eğer insanın en kök korkusu ölüm, zamandan bağımsızlaşıp sadece keyfî ve kasti durumlarda cereyan etmeye başlarsa, dünya genelinde paranoya ve şizofreni çılgınca artar, çoğu insan da veremeyeceği psikolojik sınavlarla içten dıştan çürürdü. Paralel evrenleri çok daha kullanışlı buluyorum. Bir karakterin burada yaşamaya devam ederken başka bir zamandaki öteki karakterini yaşamaya devam edebilirsin. Sıkıldın mı hop başka birine. Ama günümüzdeki ortak kullanımlı zamanda yolculuk ihtimali, özgürlük tehdidiyle karşı karşıya. Mesela herkes her zaman haklı olarak özgürlüğün peşinde ama özgürlüğün herkesi her zaman aynı şekilde tatmin etmesi imkânsız. Herhangi birinin bile kafasına göre geleceğe, geçmişe ya da alternatif bir zamana gidip gelmesi, zincir ilişkiyle geri kalan herkesin hayatını etkileyeceği için kaostan başka nihayet göremiyorum.

boragenel

Bora Genel

Boyutlar bir video oyununun müziği olsa, nasıl bir oyunun müziği olurdu?
Özellikle ilk kez dinleyen biri için Bubituzak sağı solu çok da belli olmayan, her an taze sürprizlere gebe bir müzik olduğu için, çocukluğumdan bu yana oynadığım kilometre taşlarından bir formül çıkardım. Oyun tasarlayan ve yapan biri olduğun için konuyu sana havale ediyor, steam indirim kuponumu mail adresime bekliyorum.

Broforce + Vice City + Destruction Derby + Monkey Island + Dyna Blaster + Phantasmagoria = ???

Onur Ünsal

Çok güzel bir albüm. Fonda dinlenemeyecek kadar acayip. Kendine benziyor. Hafif kaotik. Buraya benziyor. Bu albümdeki serzeniş, size de bir türkü kadar “yerel” geliyor mu?
“Sen ne biçim Laz’sın, saçın sarı burnun yeterince büyük değil” minvalinde cümlelerle sıkça karşılaştım küçüklüğümde. Hani baştan gözüne kestiremeyip soğuk nevale, muhabbet ilerledikçe bağrına basa basa bitiremeyen ilişki modeli. Kafa karışıklığı ve aydınlık, kalabalık ve yalnızlık aynı pakette Bubituzak’ta. Yerel mi? Kesinlikle yerel fakat çok uluslu bir yanı da var. Ulvi Cemal Erkin’in “Köçekçe”sine benzetebilirim. Bir yandan klasik müzik, bir yandan çağdaş, bir yandan Avrupa ekolü orkestralar bir yandan usuller Türkçe, tempo değişiklikleri ve aksak ritimler vs.

Orçun Baştürk

Aksak ritim kalıplarını kullanmak, bir müzisyenin (grubun) kimliğini oluşturmada ne derece etkili olur?
Farklı tartımlar ve usullerin, yaptığın müziğin dünya ölçeğinde nerede durduğunu veya ne yörelerden etkilendiğini etiketlemek adına birebir olduğunu düşünüyorum. Aklıma hemen Moğollar’dan “7/8 – 9/8” geldi. Öyle bir müzik ki aile soyağacın ve bütün çeteren alnının ortasına damgalanmışçasına bariz. Hem de ne Türkçe ne İngilizce bir kelime kullanmaya tenezzül bile etmeden. Müthiş bir araştırma konusu ve özgüven. Boyutlar’ın dördüncü parçası “İpimle Kuşağım” tam da bu konuya bir saygı duruşudur.

tanerkutay

Taner Yücel & Kutay Soyocak

Sokak jargonundan ve yerel sinemadaki figürlerden besleniyorsunuz. Lokal eksenli bu alışverişte uzay teması nerede buluşuyor? Temsilî deneyiminiz ve keşfiniz olan “Uzay” metaforik olarak bu albümde de aynı noktada mı duruyor?
Aynen. Uzay çok kapılı bir metafor aslında. Günlük hayattan ve sorumluluklardan kaçış, yeni motivasyon ve ihtimal arayışları, insanın kendinden veya diğerlerinden sakladığı sırlar, meditasyonda, rüyalar ve kabuslar, ölüm ve sonrasının meçhul olması… Her biri farklı kanallardan aynı kefeye varıp uzay başlığında buluşuyor aslında. Fiziksel olarak uzak olduğumuz kadar mental olarak yakın olduğumuzu hissediyorum uzaya. İlk albüm “uzay yolları taşlı” diyordu. Yani kendini bulma peşinde misin, dünyevi olaylardan kaçma peşinde misin, artık her neyin peşindeysen “o işler öyle cuk diye olmaz, daha yolun var” diyordu. Şimdi yeni yayın döneminde “boyutlar”dayız. Huzur, karanlık, sorular, cevaplar, kaos, öfori her şeye çok daha yakın, hepsiyle iç içe bir noktadayız. Lütfi Filiz’in Noktanın Sonsuzluğu serisi şu cümleyle başlar: “Her şeyin bir başlangıcı ve bir sonu vardır. Eğer bu başlangıç ve son aynı noktada birleşiyorsa bu nokta esas, gerisi teferruattır”. Hadi bu da bize bir başlangıç noktası olsun.

Barlas Tan Özemek

Ekipmanlarınızın sound’unuz üzerindeki etkisi nedir?
Müzikal kimlik, tavır ve dinlenebilirlik üzerinde ayrı ayrı etkileri olduğunu söyleyebilirim. Mesela koleksiyonumun büyük çoğunluğu 1950’lerin sonundan 1970’lerin ortasına uzanan bir takvimde, genellikle Batı Alman Bloğu ve dönemin Rusya etkisindeki Avrupa ekollerinde yapılmış enstrümanlardan oluşuyor. Savaş, acı, yalnızlık, asimilasyon, açlık, umut, göç, inovasyon adeta bu sazların DNA’sına işlenmiş. Onca yıl bir şekilde hayatta kalmayı becerip böyle bir maziyle kucağına kadar gelen bir gitarla aranda kurduğun fiziksel ve fikirsel etkileşim haliyle duruşunu, çalışını, ruhunu etkiliyor. Olayın sonik boyutuna gelince, 50 yıl önceki vizyonla ve teknolojiyle yapılmış bir gitar veya amp’li güncel örneklerine göre çok daha yuvarlak, sıcak ve eşsiz duyuluyor bana. Her birinin kendine has defoları ve kırılganlıkları sadece kendine benzeyen karakterlerinin majör etmenleri. Bu da müzikal tarzlardan bağımsız olarak benzersiz ses kuşakları yaratabilme şansı demek. Sanki bilmiyormuşsun gibi anlattım aslan dostum iyi oldu mu?

Dosyanın tamamını okumak için buraya tıklayarak Bant Mag. No:55’e ulaşabilirsiniz.