Aklımdakiler: Mabel Matiz

Türkçe pop müziğinin sınırlarını geniş bir ilham ağından çıkardığı yeni sesler ve orijinal stiliyle genişleten, bu yazı ise dördüncü stüdyo albümü Maya ile açan Mabel Matiz hem albüme hem de hayatına dokunan eş, dost ve iş arkadaşlarının aklındakileri soruları cevaplıyor.

Hazırlayan: Yetkin Nural – İllüstrasyon: Vardal Caniş Su

Mabel Matiz 2011’de hayatımıza kendini ismini taşıyan ilk albümüyle gireli tam sekiz sene olmuş. Bu sekiz senelik yolculuğunun son durağı olan ve Haziran’da yayınlanan Maya ise Matiz’in tanımıyla “kendi geçmişine yönelik bir kazının, bir arayışın ortaya çıkardığı seslerin ve sözlerin” dahil olduğu bir üretim. Hal böyle olunca, parçaların farklı türlerle flört eden çeşitliliği, sözlerin derinliği ve ince ince işlenmiş ses detaylarıyla tüm altyapılarının zenginliği yerli yerine oturuyor. Zira karşımızda, her ne kadar klişe kaçsa da tam tamına bir olgunluk albümü duyuyor. Üstelik bir çift CD/plak albümün hakkını verecek sürpriz iş birlikleri, kimi şarkılara yapılan farklı düzenlemeler ve bonus parçalar da cabası.

Bu yaz kulaklıklarımızdan sık sık yayılan albümlerden biri olan Maya ’nın piyasaya çıkışının ertesinde, Mabel Matiz’in dostları, sevdikleri, ilham kaynakları ve müzik yoldaşlarından hem Maya ’ya hem de Matiz’e dair akıllarındaki sorular sormalarını istedik.

mabel - su vardal - web

Ah! Kosmos
Seninle tanışmamızı hatırladım bu soruyu yazarken. Şarkı sözlerine tutulmuştum ve bu sözleri binlerce kez dinlemek isterim diye Myspace’ten “Konserlerinde ses teknisyenliğini yapabilir miyim?” diye sormuştum sana… Sonrası beraber yollar, ev arkadaşlığı, yol ayrımları, tekrar kavuşmalar derken benim için dostluğumuz çok derinleşti. O günlerden yıllar sonra “Dualar Değişir” parçasının prodüksiyonunu yapmak, böylesine kalbime değen bir şarkıya dokunmak ve “bin kere dinleyebilirim dediğim o an”ı şarkının sesleriyle derinleşerek yaşamak çok özeldi. Sen şarkılarının sözlerini yazarken nasıl anlardan geçiyorsun, çözümleyemediğin yerler olduğunda başvurduğun ritüeller var mı?

Her şarkı yeni bir deneyim gibi. Bazen bir anda çıkıyor sözler. Bazen de uzun süre beklemem, aramam gerekiyor. Çabasız olsun, kendiliğinden gelişsin istiyorum. Derindeki his nasılsa dışarıya da öyle çıksın. Oraya ulaşmak bazen zor oluyor. Zorlamamaya çalışıyorum. Doğada olmak, meditasyon yapmak, yüzmek ya da bazen sadece uzun uzun durmak bile iyi geliyor. Zihni dinginleştiren şeyler yapmak o noktada yardımcı oluyor. Uzun süre yüzüne bakmamak da keza… Bir şarkıya çalışırken zihni ne kadar devredışı bırakabilirsem (ki bu çok zor) aslında o kadar iyi. Esas hisle bağlantıda olmaya gayret ediyorum genellikle.

Ceyl’an Ertem
Pencere önünde babasını beklerken uyuyakalan Mabel’e ne söylemek isterdin?

“Seni seviyorum. Ve bütün şarkılarım senin için.”

Gaye Su Akyol
Tüm hayatını, önemli dönüm noktalarını müzikle anlat deseler hangi şarkı, hangi dönemini temsil ederdi ve neden?

Çok düşünmeden ilk aklıma gelenleri sıraladım.

L’Impératrice,Sonate pacifique” – Çocukluk dönemi. Ne kadarı hüzünlü ne kadarı neşeli kestiremediğim için.

Ümit Sayın, “Hicran” – 11 yaş, Anadolu lisesine giriş. O dönem çok çalan, o günlerimle çok özdeşleşmiş olduğu için.

İlhan İrem, “Yemyeşil Bir Deniz” – 14 yaş, mühim bir aşk hikâyesi. Çünkü yemyeşil bir deniz onun gözleri…

Sezen Aksu,Bir Zamanlar Deli Gönlüm – Lise. Ele avuca sığmazdı deli gönlüm, diye.

Sezen Aksu, “Farkındayım” – Reşit olmak, evden çıkmak ve üniversiteye girmek. Şarkı o dönem çıkmıştı ve öğrenci yurdundaki ilk günlerimle çok özdeşleşti.

Umay Umay, Ağzı Bozuk Aşk Mektubu albümü – Üniversite 3. sınıftayken ağzıma sıçan bir gönül meselesi. Kendimi keşfettiğim bir ilk tecrübe aslında. Kapkara hisler, katran karası bir yıl, Allah’ım bir sürü hengame, drama, dert, bir şey…

Norrda, “Circles” – 2009’da dişçilikten kazandığım ilk parayla Cihangir’de bir oda kiralıyorum, ilk defa kendi ayaklarımın üstünde gibiyim, kanım kaynıyor, geceleri Beyoğlu’nda özgürüm; ortalıkta çılgın attığım, özgür ve yepyeni müzikler keşfettiğim, Myspace’te ilk demolarımı yayınladığım ve hemen akabinde Engin’le tanıştığım çok güzel bir dönemin sembol şarkılarından biri. Çember genişliyor.

Suede, “Asphalt World” – 2011’de ilk albümüm çıkıyor. Parasızım, her şey çok zor ilerliyor, bu şarkıdaki kıza üzüldüğüm kadar üzülüyorum kendime.

Bowie, “Where Are We Now?” – 2013. Bana hâlâ zaman zaman bu soruyu sordurtan bir tanışma gerçekleşiyor. Beni en çok değiştirecek olan temaslardan biri. Aşk mı, ne bilmiyorum aslında adı. Hiçbir yerde gibiyiz.

James Blake, “Overgrown” – 2015-2016 civarı. Bir yıldız olmak istemiyorum. Ağır geliyor. Sahilde bir taş olsam diyorum. O yüzden en çok bu şarkı.

The Blaze, “Juvenile” – Kafamın içinde yine her yeri kaplayan bir aşk yüksekliği. Başka kimseyi duymuyorum. Bu şarkıdan başka. Hayatımda gördüğüm en güzel şeye aşığım. O ise beni sallıyor. “Beni sallayanları ben de sallıcam lan bundan sonra” diyorum, sonunda. Başarır mıyım bir gün hiç bilmiyorum. Bu şarkı da o günlerle çok özdeş.

Son olarak, bütün hayatımı tek bir şarkıyla anlatacak olursam Sezen Aksu’dan “Bir Çocuk Sevdim” derim. Nedenini şarkının kendisi anlatsın.

Dilan Bozyel
Dünden bugüne, henüz çok çok yıllar geçmiyor ama bir sürü gün geçiyor. Şapkalar kayboluyor, yerine fularlar geliyor; insanlar gidiyor, yine insanlar geliyor. Sesler değişiyor. Algı gelişiyor. Kendi cumhuriyetimiz büyüyor, mutlulukların metrekaresi artıyor, kuşlar hâlâ kahkaha atıyor, zebraları ise öpüyor; gökkuşağına sarılıyoruz. O malum ince bir hüzün yerini hacimli bir anlayışa bırakıyor. Peki şarkılar? Sevgili “çocukluk arkadaşım” Mabel, yalnızca sanat kariyerlerimizi değil bu kanatlı hayatı birlikte paylaşıyoruz hep birlikte. Bu değişimde yeni şarkılarını heyecanla keşfederken biz seni sevenler; eski şarkılarını çekmecelere kaldırmıyoruz elbette. Bu nedenle, ben hep merak ediyorum: Bugünkü göz renginle “hadi yapalım vaktin” olduğunda eski şarkılarından hangisini tekrar yorumlamak, videolandırmak istersin? Ve neden?

“Filler ve Çimen” olabilir, veya “Kerem Gibi”. İlk albümlerdeki bazı şarkılara yazık olduğunu düşünmüşümdür hep. Ya vokalimi beğenmiyorumdur ya aranjmanları ya da insanlar zaten bir nebze ıskalamıştır onları. Bu yüzden bir ara sahiden el atmak istiyorum onlara. Daha pis, melez bir sound’la, artık daha iyi tanıdığım bir vokalle belki… “Filler ve Çimen” olabilir çünkü sözleri hep hoşuma gitmiştir. Yazdıktan 10 yıl sonra stüdyoda bambaşka bir ruh haliyle yeniden seslendirmek güzel olurdu. Senin de sevdiğini bildiğim “Kerem Gibi” de keza öyle… En arada kaynamış bestem bence, kesinlikle yeniden kaydetmeliyim onu. Daha çok Türk müziği enstrümanlarıyla belki de…

gizemaksu - su vardal -web

Gizem Aksu
Yıllar sonra birine mektup yazacak olsan (kim olduğu bizi ilgilendirmez) ilk cümlesi ve son cümlesi ne olurdu?

İlk cümlesi: Bazen kahkahalarımızı çok özlüyorum.

Son cümlesi: İyi bak kendine.

Taner Yücel
İki CD’lik, 23 şarkılık bir albümün canlı performansını ve süresini düşünüyorum. Eski albümlerden de çalacaksın ve sanırım dört ya da beş saat süren yoğun bir kardiyo olacak senin için… Yeni şarkılar, eski şarkılar totalinde sahne süren ve performanslar nasıl olacak? Eski şarkıları yeni aranjmanlara yakın halde çalacak mısınız?

Bugünlerde yeni setlist üzerine çalışıyorum. Ağırlığı yeni albüm şarkılarına versek ve eskilerden yalnızca en hit olanları çalsak iki buçuk üç saatlik bir konser çıkıyor ortaya. Belki biraz daha sadeleştirebilirim, bilemiyorum. Eski şarkıları şu anki sound’a uyarlıyoruz evet. Daha elektronik, psikedelik, synth ağırlıklı aranjmanlar olacak.

Göksel
Sevgili Mabel, yeni albümün Maya ’yı dinlediğimizde özünle ve çocukluğunla derin bir bağlantıda olduğunu hissediyoruz… Peki çocukluk yıllarında çok sevdiğin, sende iz bırakmış şarkılar hangi şarkılardı?

Sezen Aksu’dan “Şinanay”, Ofra Haza’dan “Im Nun Alu”, Yeni Türkü’den “Telli Telli”, Yonca Evcimik’in Abone albümü şarkıları, Bendeniz’den “Gönül Yareler İçinde”, Gala’dan “Freed From Desire”, Ace Of Base’den “All That She Wants”, Levent Yüksel’in Med Cezir albümü şarkıları… Bunlar ilk aklıma gelenler… Melodik, ritmik şeyler çok ilgimi çekiyordu diye hatırlıyorum. Diğer yandan melankoliye o zamanlar da yatkınmışım galiba.

anilcan - su vardal -web

Anıl Can
Kendin olabilme cesaretinin kaynağı nedir? Nasıl keşfedilir? Özgünlük bunun bir sonucu mudur?

Kaynak ne, tam bilmiyorum. Kısaca “hayat beni böyle yaptı” diyerek sıvışabilir miyim? Kendimi keşfetmeme vesile olmuş iyi-kötü her şey bu sorunun cevabı bence. Birazı içgüdüsel. Birazı da büyürken yediğimiz sosyal dayaklarla ilintili. Bütün o sıkıcılığın içinde kendini keşfetmek, kendinle zaman geçirmek dünyanın en harika şeyi tabii ki. Orada özgürsün. Orada derinleştikçe geri kalan her şeyin ne kadar hikâye olduğunu anlıyorsun. Bu sırada birileri sana “özgün” demeye başlıyor, başka birileri ise “ucube”. Bence hiçbir sonuç o keşfin hazzını karşılamıyor.

Dosyanın tamamını okumak için buraya tıklayarak Bant Mag. No:64’e ulaşabilirsiniz.