Aklımdakiler: The Ringo Jets

Bu topraklarda dinleyicisi bol ancak üreticisi az, beyinden önce vücudu harekete geçiren o cayır cayır rock müziği sanki doğduğu yerde büyümüşler gibi çalmaya devam eden Ringolar, eş, dost ve ahbaptan gelen soruları üç vokalli bir gruba yakışan bir çeşitlilikle yanıtladı.

Hazırlayan: Yetkin Nural – İllüstrasyon: Sedat Girgin

Buraya tıklayarak bu röportajın yer aldığı Bant Mag. No:66’ya ulaşabilirsiniz.

2011’de çeşitli bar ve kulüplerde hayatımıza girdiler. İlk albüm, kendi isimleriyle 2014’te geldi. Sonuncusu ise yeni geride bıraktığımız yılın son (ve sayılı) müjdelerinden biri olarak aralıkta çıktı. Heyecanla beklediğimiz Open Sesame’yi dinlediğimizde The Ringo Jets’e dair düşüncelerimizin karesini aldık. Zira bu üçlüden beklentimiz her seferinde hayli hayli karşılanıyor, üstüne şaşırtan parçalar da ekleniyor: coşku sabit, devinim daimi. Open Sesame, isminin nereden geldiğini de çaktırıyor, zira albüm parçadan parçaya soyulup açılan, grubun çıkışından bu yana bilip sevdiğimiz sound’unun üzerine atılmış katmanlarla katmerleniyor.

The Ringo Jets bu topraklarda dinleyicisi bol ancak üreticisi az, beyinden önce vücudu harekete geçiren o cayır cayır rock müziği sanki doğduğu yerde büyümüşler gibi çalmaya, kendilerini tekrar etmemeyi başararak devam ediyor. Aklımdakiler’in son konuklarından Ringolar, eş, dost ve ahbaptan gelen soruları üç vokalli bir gruba yakışan bir çeşitlilikle yanıtladı.

ringo jets sedat girgin

Tommaso Colliva
Süper güçleriniz olduğunu biliyoruz. Siz hangi süper kahramanlarsınız?


Deniz: Örümcek adam. Belki ağ atamıyorum ama örümcek hislerine sahibim. Yaşanacak talihsizlikleri önden sezip diğerlerine haber veriyorum.
Lale: Senin beklediğin cevap muhtemelen çok güçlü olması sebebiyle Wonder Woman’dır ama ben Marvel ve DC evreninden uzaklaşıp, çok ayrı iki kişilik taşıdığı (düz hali ile sakar ve panik, dönüşmüş hali ise savaşçı prenses), yanındaki diğer süper savaşçıların güçlerini birleştirmelerini sağladığı ve onlara ölümüne güvendiği için Sailor Moon’u seçeceğim. Rica ediyorum biraz da “goofy” karakter sevelim.
Tarkan: Ben Wolverine olurdum. İç güdülerinin yüksek olması, çabuk iyileşebilmesi gibi özellikleri ile çok benzeşiyoruz. Ayrıca pençelerini kullanmasını da çok hardcore-punk buluyorum.

Tarkan Gözübüyük
Grup elemanlarının ortak sevdiği yazar ve çizerlerden bahseder misiniz?

Deniz: Üçümüzün ortak sevdiği yazar Tolkien olmalı. Çizer olarak Sedat Girgin’i çok seviyoruz.
Lale: Fantastik edebiyat seviyoruz, mizah dergileri turneye giderken stokladığımız bir ihtiyaç genelde, ve kötü komedi filmlerinin hastasıyız. İsim verirken üçümüzü bir araya pek toplayamıyorum ama Deniz’le ortak isimlerimiz Tolkien ve Ursula Le Guin. Tarkan’la ortak sanatçılarımız var, mesela Mark Gonzales ve Jim Phillips bunlardan. Skateboard grafikleri ortak zevkimiz.
Tarkan: Aslında üçümüzün birden sevdiği bir yazar var mı tam emin değilim, Tolkien olabilir. Çizer olarak sanırım hepimiz Sedat Girgin diyeceğizdir. Bizim bu konularda en anlaştığımız alanlar genelde filmler oluyor. Star Wars ve Jared-Jerusha Hess filmleri, Fransız komedileri, Pierre Richard ve Louis de Funes filmleri ortak noktamız.

the ringo jets sedat girgin

İlhan Erşahin
Klasik soru: Favoriniz hangisi, Rolling Stones mu Led Zeppelin mi? Ve neden?

Deniz: İki grup arasında favorim Led Zeppelin olur. Müziklerinin gidebileceği yollar daha sınırsız ve daha gizemli. Her an her şey olabilir ve güzel de olur, bunu görmek heyecan verici.
Lale: Klasik olan soru “Rolling Stones vs. The Beatles” değil miydi? Böylesi çok fena oldu. Emin değilim, on iki sene boyunca hiç şaşırmadan hep çok zevkli müzikler yaptıkları için Led Zeppelin olsun madem. Ama aklım kesinlikle Keith Richards’da ve onlarca güzel Stones şarkısında kaldı.
Tarkan: İki grubu da her ne kadar eşit şekilde sevsem de herhalde en çok Zeppelin dinlemişimdir. Fakat yine de Stones’u seçiyorum, çünkü; aklım erdiği ilk andan beri hayatımda Rolling Stones vardı. Hatta hatırlayabildiğim ilk anım, abim ve ablamın odasındaki Mick Jagger’ın tulumlu posteridir. Öğrendiğim ilk gitar lick’i de “Satisfaction”ın lick’idir.

Sedat Girgin
İlk çıkışınızdan beri albüm kapakları ve posterlerinizde ilgi çekici grafikler, çizimler, illüstrasyonlar kullanmayı tercih ediyorsunuz. Benim de sizin için hazırlamış olduğum görseller oldu. Hatta Lale ve Deniz’in de görsel sanatlarla ilgili geçmişi, ilgi alakası olduğunu biliyorum. Peki siz şarkılarınızı hangi renk olarak görüyorsunuz? The Ringo Jets müziğinin rengi ne?

Tarkan:  Bazı grupların “sound”unu ben de renk olarak tanımlarım, Ringo Jets’in ‘sound’u bence macentadır, kesinlikle gri ya da siyah değil.
Deniz: Parçadan parçaya değişiyor ama genelde kırmızı veya maviyi görüyorum. O açıdan mesala “Evil Eye” kapaklarını ayrıca severim.
Lale: Tek bir renk diyemem, çalarken değişiyorlar ama hepsinin renkleri canlı ve parlak oluyor. Sarı, mavi, yeşil, kırmızı, pembe. Hatta sen de fark etmişsindir, genelde albümlerin estetiğinde sık kullandığımız renkler bunlar ve sebebi senin sorduğun soruyla doğrudan ilişkili.

Durukan Betses
Grup içindeki rollerinizi nasıl tarif ederdiniz? Örneğin biri şarkı yapısını oluşturur, armoniyi, genel trafiği belirler; biri grubun genel sound’unu tayin eden genel bir filtre görevi görür; biri şarkılarda sorun çözen insan olur ve yaptığı minik dokunuşlar şarkıyı başka bir noktaya taşır… Çalıştığınız prodüktörlerle birlikte düşündüğümüzde bireysel olarak yaptığınız müziğin temeline nasıl yerleşiyorsunuz?

Deniz: Rol tarifi yapmam zor çünkü belirlenmiş roller yok aslında. Duruma göre, şarkıya göre değişebiliyor üretim süreci. Yine de çerçeveyi belirlemeyi Tarkan’a bırakıyoruz diyebiliriz. Söz kısmını da Lale’ye. Ben de süsleme kısmında daha aktif oluyorum.
Lale: Genelde riff, yapı ve bunun gibi konular Tarkan ve Deniz’de. Belki sound’u da değiştiren kişi olabilirim ama genelde şarkı yapımındaki rolün ne dersen, son evrede sözlerle katkıda bulunuyorum.
Tarkan: Sonuçta takım oyunu oynadığımız için bu roller şarkısına göre değişiyor. Ringo’nun her zaman şöyle bir avantajı vardır; kimin fikri iyiyse o kullanılır, bu konularda ego yoktur. İlla bireysel olarak bir rol biçmek gerekirse de, genelde parçanın yapısını belirleyen kişiyim diyebiliriz.

the ringo jets sedat girgin

Kerem Özyeğen
Eğer bir zaman makineniz olsa, hangi yıla gidip neler yapmak isterdiniz? (Open Sesame‘ye bayıldım bu arada, tebrikler!)

Deniz: Çok teşekkürler. Zaman makinem olsa M.Ö. 20.000’lere gidip mümkünse müzikli bir ayine katılmak isterdim.
Lale: Teşekkürler Kerem! 50-60-70’leri döne döne gezmek isterdim. Hem öncekiler o kadar önce değil, yine ulaşıp dinleyebilirdim, hem de sonraki tırtlıkları engellemek için bir şansımı denerdim, itiraf ediyorum.
Tarkan: Çok teşekkür ederiz Kerem’cim, benden belki beklemeyeceksin ama 30-40’larda “big band’lerin hâkim olduğu döneme gidip, o dönemdeki grupların performanslarını izlemek çok isterdim. Mesela Duke Ellington gibi. Ama 50’ler civarına gidip Thelonious Monk gibi adamları izlemek de muhteşem olurdu.

Mehmet Turgut
Juliette Lewis gruba solist olmayı teklif etse Lale sadece davul çalmayı kabul eder miydi?

Lale: Juliette Lewis iyi bir “frontman”, ama biz grupta “frontman” ihtiyacı duymuyoruz, hepimiz öyleyiz çünkü. Dolayısıyla sadece bir konserlik takılacaksa buyursun bekleriz. Kips.
Deniz: Bence ederdi. Üçümüzde vokal yapmaktansa enstrüman çalmayı daha çok seviyor gibiyiz.

Şule Camadan
Diyelim ki (yine üçünüz) 2010’larda değil de 1970’lere buluştunuz müzik yapıyorsunuz:
Grubun adı ne olurdu?

(Dönemi de düşünerek) İstanbul’da durulur muydu, yurtdışına gidilir miydi?

Yine üçlü olarak kalınır mıydı, yoksa önünüze dönemin güçlü/popüler vokallerinden birini alır mıydınız? Mesela kim?

Deniz: Bilemedim. “Jetler” olabilirdi. Birçok 45’liği olan bir grup olurdu. İngilizce şarkılarımız yine olurdu ama Türkçe denemelerimiz de olurdu. Bir yüzü İngilizce bir yüzü Türkçe bir sürü 45’lik. O dönemin deneyselliğine uygun olarak bir iki türkü uyarlamamız olurdu belki. Yurtdışında şansımızı yine denerdik. Vokal olayı ne olurdu bilmiyorum, ama grup yine bas gitarsız bir grup olarak mı kurulurdu, o büyük soru işareti.
Lale: İsim aynı kalırdı bence, çünkü 70’lerdeysek direkt Ahmet Ertegün’e ulaşırdım ve şansımızı Amerika’da denemek isterdim. Sözler konusuna gelince, Beatles kafası; dönemin ruhuyla Türkçe de olurdu, İngilizce de. Muhtemelen üçlü kalıp, çıkacağımız yerlere göre yardımcı müzisyen veya arkadaş olduğumuz ünlü vokalleri alacağımız konserler, albümler olurdu tabii. Arkamızda o dönemin Atlantic Records’unun olduğunu düşünecek olursak o isimleri sizlerin hayal gücüne bırakıyorum, bitmez çünkü.
Tarkan: “Ringolar” olabilirdi. Muhtemelen İstanbul’da durulurdu, belki bir ara şansımızı Avrupa’da deneyebilirdik ama tekrar geri dönerdik. Kesinlikle Türkçe sözleri denerdik, vokal olarak kimseyi almasak da bol bol konuk vokal içeren parçalarımız olurdu.

the ringo jets sedat girgin

Bartu Küçükçağlayan
Merhaba The Ringo Jets, üçünüze ayrı ayrı soruyorum, grubunuza 4. üye almanız gerek, Türkiye’den kimi alırdınız?

Deniz: Merhabalar Bartu. Ahmet Güvenç müthiş olmaz mıydı?
Lale: Selam Bartu, Deniz de aynısını söylemiş; oyum 1970 model Ahmet Güvenç’e.
Tarkan: Aslında ben de Ahmet Güvenç diyecektim. Ama farklı bir isim vermek gerekirse Çağrı Sertel derim.

Cem Kayıran
Open Sesame rock’n’roll-motown ekseninde birçok farklı suya dalıp çıkıyor. Fakat albümün kapanış şarkısı “Pengo Pengo” sizden hiç duymadığımız bir ambiyans sunuyor. Albümü böyle bir sürprizle kapamaya nasıl karar verdiniz? Bu hatta başka kayıtlar duyacak mıyız sizden?

Deniz: “Pengo Pengo”yu ilk denediğimizde oldukça heavy bir riff şarkısıydı. Hiç söz denemedik üstüne. Uzun süre çekmecede durdu. Çıkardığımızda bu haldeydi. Üstüne bir türlü söz oturmaması, onu enstrümantal bir şarkı olarak değerlendirmek konusunda bizi zorladı sanırım. Tarkan böyle bir fikirle geldi, Lale ilk kez bir Ringo kaydında fırça baget kullandı. Ortaya çıkan şarkı, albüm için bariz kapanış şarkısıydı. Şu anda bu hatta kaydettiğimiz başka bir parça yok, ama yol oraya giderse kendimizi durdurmayız, o yüzden her an her şey olabilir.
Tarkan: Open Sesame espritüel ve enerjik bir albüm, “Pengo Pengo” da huzurlu ve eğlenceli bir günün kapanışı gibi, dikkat ederseniz sakin ve dingin olmasına rağmen melankolik değil. Bizden tabii böyle şarkılar da bekleyebilirsiniz, tek bir tür müziğe bağlı değiliz, her şeyi dinliyoruz ve “Pengo Pengo” gibi şarkılar da bunun dışında kalmıyor.
Lale: Bizden her şeyi bekleyebilirsiniz çünkü konfor noktası denilen yerden hoşlanmıyoruz, dinlediğimiz, sevdiğimiz müzikleri yapıyoruz. “Pengo Pengo” da öyle. Albümün en sonuna koyduk çünkü eğlenceli bir günün uykusu gibi geldi bize.

Ali Güçlü Şimşek
Jetlerden her birinin ölüyü diriltebilme gibi bir özelliği olsaydı, kim kimi hayata döndürüp onunla beraber bir turneye çıkmak isterdi?

Deniz: Seçmek çok zor ama cevabım Jimi Hendrix.
Lale: Bütün sevdiğim ölüleri toprak üstüne çıkartasım var! Tek seçeceksem Phil Lynott’ı alırdım, çok az insan hem içerik hem paket olarak bu kadar muhteşem olabilir çünkü.
Tarkan: Birçok ismi diriltmek isterdim ama son dönemlerde ölmesine özellikle çok üzüldüğüm bir tek isim var; Adam Yauch. Beastie Boys’un artık olamaması çok büyük bir kayıp. Evet, onlarla turneye çıkmak isterdim.

Berk Kula
Benim sorum Deniz ve Tarkan’a: Bu albümde Lale’nin vokalleri daha ön planda… Arkanızda sürekli “full stash” şarkısındaki gibi bağıran, coştuğunda baget fırlatmasına şaşırmayacağımız, mahallemizdeki teyze kıvamında ama aynı zaman bir babaanne özverisinde ve naifliğindeki harika kadın davulcumuz Lale kardeş ile sahnede müzik yaparken mi yoksa stüdyoda bir şeyler üretirken mi daha çok telaşlanıyorsunuz?

Deniz: Müzik konusunda hiç telaş yaşamıyorum. Aksine Lale ile çalmak büyük rahatlık ve çok da eğleniyoruz. Ama belki röportajlar veya onun gibi şeylerde biraz telaş oluyor olabilir. Bilemiyorum. Tatlı bir telaş diyelim.
Tarkan: İkisinde de hiç telaşlanmıyorum. Stüdyo ve sahnede arkanızı yaslayabileceğiniz güvenilir, beton gibi bir davulcudur. Ama röportajlarda korkup paniklediğimi saklamayacağım, ne diyeceği belli olmuyor, mayın gibi kendisi.
(Lale: Şu teyze-babaanne işini bi’ yüz yüze konuşalım istersen, yapacaklarım var!)