Aklımdakiler: This Magical Depression - Aylin Güngör

Aylin Güngör’ün esaslı bir teşhis girişiminde bulunduğu This Magical Depression adlı fotoğraf serisi izleyiciyle beşi bir yerde bir kitap seti formunda buluşmuşken, seriyi takibe almış farklı sanatçıları aklındaki soruları Güngör’e yöneltmeleri için görevlendirdik.

Hazırlayanlar: James Hakan Dedeoğlu – Busen Dostgül

Bu kitabın öyküsü Bant Mag. kurucularından Aylin Güngör’ün, 2014 yılında Instagram’a post ettiği bir fotoğrafı This Magical Depression hashtag’iyle paylaşmasıyla başladı. Bant Mag. Yayınları’ndan çıkacak dördüncü yayın olarak bizim için ayrı bir heyecan ve yere sahip olan This Magical Depression, sanatçının hayatımızın aslında her anında, hemen yanı başımızda, içimizde, sokaklarımızda, duvarlarımızda var olan, bilsek de itiraf etmediğimiz, hissetsek de adlandıramadığımız sinsi ve tuhaf bir duyguyu teşhis çabası ve onunla yüzleşme denemesi. Göz kanatan vitrinlerin, başıboş bırakılmış mobilyaların, sebepsiz mekân düzenlemelerinin, iç burkan imge kullanımlarının, plastik sandalye sevdasının, “neden yahu” dedirten ve ülkenin her yerine bulaşmış tuhaf ve bazen de büyüleyici zevksizliğin bir dökümü.

Bugüne kadar sosyal medya üzerinden dijital bir seri olarak devam eden This Magical Depression’ın kitap ve sergisi, Aylin Güngör’ün aynı hissiyatla çektiği analog fotoğraflardan oluşuyor. Bant Mag. Yayınları tarafından yayımlanan ve başka ciltlerle sürmesi planlanan bu ilk set sanatçının uzun yıllardır Türkiye’nin farklı yerlerinde çektiği fotoğraflara odaklanıyor.

Yolu İstanbul’a düşmüş yabancı müzisyen ve grupların şehirdeki doğal, takılan hallerine odaklanan ilk fotoğraf kitabı Oturduğum Yerden’i ise 2014 yılında yayınlayan Aylin Güngör, yine bu kitabının sergisini ATP Festival(Londra), Le Guess Who? Festival (Utrecht), Paradiso (Amsterdam) ve Mix Festival (İstanbul)’da sergilemişti.

Sergisi ocak sonuna kadar Bant Mag. Havuz’da gezilebilecek This Magical Depression’ın sınırlı sayıdaki kitabını ise Bant Mag. MekânBant Mag. Havuz ve butik kitapçılardan edinebileceksiniz.

This Magical Depression’ın tam olarak neye karşılık geldiğini, tam olarak hangi hislere tercüman olduğunu, ardında yatan fikri ve duyguları daha iyi anlamak üzere farklı alanlardaki üretimleriyle pekâlâ tanıdığınız 14 sanatçıyı Aylin Güngör’e birer soru sormaları için görevlendirdik.

tmd1
tmd2

CEYLAN ERTEM

Aylin gördün ve geçemedin, bizimle de paylaştın. Öncelikle bu hashtag’e bayılıyorum! Bazen sana ben de fotoğraf gönderirdim turne için gezdiğim yollardan, “Aylin bak, tam da Magical Depression’a uygun bir kompozisyon değil mi bu gördüğüm” diye, konuşurduk üzerine.

Sence memleket mi çok bereketli bu fotoğraf çeşitliliği için? Sanki başka topraklardan bu denli absürt, enteresan kareler çıkamazdı gibi geliyor bana, sen dünyanın da birçok yerini geziyorsun, sence?”

Bizim içimize bulaşmış olan bir his bu memleketteki görsellik. Hayatlarımızı böyle yaşıyoruz, bir bakıyorum evimde de var bu içimi burkan garip hislerden. Tüm ailemiz ve arkadaşlarımız şuursuzca bu hislerde, bir enfeksiyon gibi. Örneğin bir ev kiralıyorsun, o yeni yapılmış, aman yarabbi süslü fayansları olan mutfak, banyo ve her tarafında pimapenlerle yaşıyorsun en basitinden senin tercihin olmadan ve sorgulamadan. Bu bizim memleketteki durum.

Öncelikle bizim memleketten karşılaştıklarımı paylaşıyordum ama gezdikçe her yerin başka bir tarzda var olan “o his”lerini özellikle arar oldum açıkçası. Örneğin Yunanistan, Polonya bize yakın ayarlarda, eskiye verilen değer açısından özellikle; eski ve sorun çıkaran ama güzel olan ürünü at yeni, ucuz, ekonomik olanını kullan gibi dünyalarda.

Ama Japonya, Amerika, Almanya, İngiltere vs. başka ayarlarda sahipler bu duruma. Bu sebeple de tek bir kitap yerine ayrı hislerde farklı kitaplar hazırlamaya karar verdim. İlk beşli set Türkiye, sonra devamı gelecek ve oraya başka şehirleri de bölüm bölüm ekleyeceğim. Planım budur. Fakat en fiyakalı durum bizde ne yazık ki.

CAN GÜNGÖR

This Magical Depression bana birkaç paralel hayatın aynı anda yaşanmakta olduğunu hatırlatıyor. Rastgele şekillerde bu hayatlardan kesitler karşımıza çıktığında şaşkınlıkla ya gülüyor ya da tuhaf bir hüzün hissediyoruz. Oradaki boşvermişlik, kayıtsızlık ve en ön planda duran “hayat gailesi” başka bir katmandan bize nüfuz ediyor sanırım. Senin de bu durumu “depresyon” olarak tanımlamanın nedeni bu mudur? Yoksa başka bir yerinden mi yakalıyorsun “depresyon” halini, merak ediyorum.

Ben anladım ki oldukça seçici biriyim; arkadaşlarımda, işimde, dinlediğim müziklerde ve zevklerimde baya tutucuyum sanırım ve uzun yıllardır müdahale edemediğim bir yaşam, ortam ve estetik kaygım olduğuna inanıyorum. Bu durum beni ezen, üzen, rahatsız eden bir şey imiş meğer. Ortalıktaki zevklerin, hüzünlü ama şaşırtıcı derecede büyüleyici olan terk edilmiş objelerin, hepimizin depresif halini özetleyen bir durumu olduğunu düşünüyorum. Sanki gerçekten her şeyin içine bulaşmış bir durum. Çaren yok, kaçamazsın ve değiştiremezsin, bu büyüleyici bir depresyon durumudur gibi.

tmd3

ALİ GÜÇLÜ ŞİMŞEK

This Magical Depression ilham verici ve evrensel bir başlık. Türkiye ise bu başlığın altını doldurmak için biçilmiş kaftan diyebiliriz. Peki yeni kitabının ve serginin oluşum sürecinde depresyon ihtimallerinden seni koruyan veya kuyulardan çıkartan “magical müzikler” dediğimde aklına ilk kimler geliyor?

Müzik çok koruyucu, bu önemli bir gerçek! Yeterince hüznümüz olduğuna inandığım için müzikte derin hüzünden kaçar oldum ama tam olarak mutlu müzikler de biraz fazla geliyor benim ruhuma. Dilini bilmediğim anlamadığım dünyaları çok seviyorum sanırım. Çığlık çığlığa olan, belki dans ettirebilen ama vokallarde yine de minik bir hüzün taşıyan müzikler favorim.

Mamman Sani, Ananda Shankar, Jorge Ben, Shintaro Sakaomoto, Yellow Magic Orchestra, Common, Jonathan Richman, Ken Boothe, Alton Ellis, Bruce Haack, Tv On The Radio, Moon Duo vb. Sahel Sounds plak şirketinden çıkan neredeyse her şeyi de ayrıca seviyorum.

Yerli dünyamızdan bahsedersem eğer çok detaylara girmem lazım, zira çok fazla sevdiğim müzik var, son yıllarda artan hızla hayatıma giriyorlar. Ama hepsi beni koruyor kolluyor falan değiller tabii, birçoğu fazla duygusal dramalara yol açabiliyor. Bu sayfalarda bana soru soranlar “hislerimiz karşılıklı” kategorisindeler. Beni bu ara “koruyor ve kuyulardan çıkarıyor” olanlar ise Islandman ve Big Beats Big Times.

Ama bu projeye çok uygun bir dünyadan bahsetseydim eğer, tabii ki Hakan’ın solo projesi TSU! derdim. This Magical Depression için biraz huzurlu kaçsa da fon müziği bence TSU!

GAYE SU AKYOL

This Magical Depression serisi, iç karartan gündelik detayları bence eğlenceli ve tahammül edilebilir fotoğraflara dönüştürüyor. Senin de, buna benzer, yaşadığı depresyonu harikulade işlere dönüştürdüğüne inandığın / “takip etseniz iyi olur” dediğin sanatçılar kimler?

Galiba doğru miktarda gerçeklik ve doğru miktarda sarkazm bir sanatçıda en sevdiğim şekil. Sevdiğim çok sanatçı var elbette ama depresyonlarını sanata dönüştürdüğünü düşününce çoğunda anlamak zor. Örneğin Edwyn Collins 2005 yılında geçirdiği felçden sonra iyileşme döneminde sağ elini kullanamamış ve sol eliyle kuş resimleri çizmeye başlamış. Bence çok güzeller. Ama o çok gerçekçi bir depresif durum bence. Ben daha çok tuhaf durumları seviyorum.

Virgil Finlay’i çok seviyorum. 1970’lerde ölmüş ve çok eskilerden beri var olan bir bilim kurgu/korku çizeri. Yakınlarda keşfettim sayılır ama hemen favori çizerlerimden biri oldu. Bant Mag.’a da kapak yaptık hattâ onun işlerinden. Yine eskilerden olan ve benim favori fotoğrafçım Jacques Henri Lartigue favorim. Afacan ve doğal bir tarzı var tüm fotoğraflarından hissettiğin. Asla bunalım değil ama saçma sapan mutlu da değil.

Bambaşka, daha günümüz dünyasından ve konseptimizi düşününce aklıma gelenleri sıralarsam;

Adam Wallacavage diye bir sanatçı var, uzun zamandır çok seviyorum işlerini. Ahtapot şeklinde avizeler yapıyor, ama öyle böyle değiller. Vahşi, tuhaf, renkli.

Björn Copeland’ın kolajlarını çok seviyorum. Bant Mag.’ın ilk sayısının kapağı Björn’e aitti hatırlarsanız ve grubu Black Dice’ı da belki bilirsiniz.. Amy Touchette var fotoğrafçı olarak çok seviyorum onu. O da aslen analog fotoğraf çeken bir fotoğrafçı ama instagramda New York’da geçen Street Dailies isimli bir serisi var, güzel!

Bant Mag.’a kapak yaptığımız her sanatçıyı ve de içerde yer verdiğimiz tüm çizerlerimizi zaten genel olarak çok sevmiş oluyorum. Ama yerlilerden de elbette Sadi Güran çevremdeki herkes için bir ilk aşk, bu sebeple onu ayrı tutuyorum. Biraz daha This Magical Depression hissine yakın bulabileceklerimi sıralarsam eğer, Cem Dinlenmiş’in bu senenin başında sergilediği Görsen Kesin Tanırsın serisine bayılıyorum. Koray Kantarcıoğlu’nun piksel dağlarına, Berk Çakmakçı’nın büründüğü her formu seviyorum, özellikle dün akşam izlediğim Age Reform adı altında Hyper Diversity görsel işitsel kolaj çalışması müthiş bir deneyimdi. Hare Sürel bu senenin keşfi bence! Emre Akay’ın filmlerine, Vardal Caniş’in iskambil kağıtlarına ve Arabesk fanzinine vs… Ama çook kişi var. Yani saymakla bitiremem.

SEZİN AKBAŞOĞULLARI

Fotoğraflarında hep bir duygu seziyorum. Belli bir mesafesi olan bir duygu ama işte mutlu, mutsuz, sinirli, üzgün vs. Farkında mısın bunun? Nedir bu?

Doğru sezmişsin, çok içselleştirmediğim kesin. Yani o sırada oradaki ironi hoşuma giden. Ama etkilenmeme çabası kesinlikle var. Uzun süre zaman geçirmeden hemen o ortamdan uzaklaşmak istiyorum genelde.

#thismagicaldepression çok ilham veren bir çalışma. Fotoğrafa bakıp da espriyi çözen kişide benzer bir şey yapma isteği yaratıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsun? Bu durum sana ne hissettiriyor?

En çok hoşuma giden şey, bana yandan yandan “Ah, bu tam bir This Magical Depression diyerek gönderilen fotoğraflar.

Geçen gün süper bir şey oldu: Kitabın matba sürecinde matbaya bilgisayar kalibrasyonuna gittim ve orada bu kalibrasyonu yapan kişi beni Bant Mag.’ın tasarımlarından dolayı tanıdığı için bu fotoğraf kitabının da tasarımcısı olduğumu düşündü sanıyorum, kendisini tutamayıp “Bu renklerin doğruluğunun, kağıdın tipinin vs. bu kadar önemsenmesine gerek yok, fotoğraflar çok çirkinler, saçma sapan tuğlalar, garip garip yerler, pek profesyonel de değiller” gibi konuşmaya başladı. Biz Hakan’la gülmemek için zor tuttuk kendimizi ama çok hoşumuza gitti yorumlar. Fotoğrafların amacının o olduğunu, bu hisleri hissetmesi gerektiğini falan anlattık. O da matbanın bulunduğu ‘‘Kağıthane’de çok var bu hislerden, her yer dolu” diye örnekler vermeye başladı. Bir yandan bilgisayar ekranımı kalibre ediyor, bir yandan da bu muhabbeti ediyor olmak süperdi.

Yakalamayı hayal ettiğin ama henüz olmayan bir #thismagicaldepression karesi var mı?

Aklımda bu seriyi bilmeyen birine tarif etmek için tasvir ettiğim bir objenin fotoğrafı var. Onu geçmiş bir karşılaşmamdan sonra asla unutamıyorum ama tekrar göremedim yakın zamanlarda. Plastik ve patlak renkli tuvalet terlikleri. Bir de üzeri çiçekli ve yaklaşık 45 numara civarı boylarında oluyorlar ki herkesler kullanabilsin.

tmd7
tmd6
tmd5

KUTAY SOYOCAK

İlk başta yadırgadığın, daha sonra da kurduğun bağ ile kayıtsız kalamadığın eğretilik, Türkiye gibi bu konuda zengin bir yerde sana ne hissettiriyor? Bu tanışıklık heyecanın yanı sıra seni rahatlatan bir uzlaşı yaratıyor mu?

Bu hissi keşfettiğimden beri içim rahat. Uzun yıllardır bu tarz fotoğrafları bir klasörde garip isimlerle depolamış olsam da yaklaşık iki sene evvel bu seriye bu ismi koydum. Şu an 36 yaşındayım ve sanıyorum 34 yaşıma kadar içimde derin sebepsiz huzursuzluklarla gezindim ortalıkta. Beni koruyan bir savunma mekanizmam yokmuş sanıyorum, çok etkilenmişim. O şehirler arası otobüslerde gece yarısı verilen çay molalarında herkesin normal gözükmesi ve benim “yok olmak” istemem gibi durumlar ve buna benzer milyarlarca durum. Kaçamamak, görmezden gelememek, bu maruziyeti görüyorum ve arttırıyorum demek çok iyi geldi. Artık özellikle çıkıp arıyorum sanki onları. Gözüme gözüme girsinler istiyorum âdeta. Hiçbirini sevmiyorum ama sahip oluyorum onlara gibi. Huzursuzluk geçti en azından.

Dosyanın tamamı için buraya tıklayarak Bant Mag. No:54’e ulaşabilirsiniz.