Arşivden: Bant dergisine göre 2008 yılının en iyi albümleri

Bir yandan 2018’in değerlendirme listelerini hazırlarken, bundan tam 10 sene önceye dönerek 2008’de Bant Dergisinin 51. sayısında yaptığımız “Yılın Enleri” değerlendirmeleriyle sizi baş başa bırakmak istedik. 2008’de hangi albümlere kulak vermişiz? Hangi müzisyenlerin hikâyelerine kafayı takmışız? Güzel bir nostalji ve belki de gözden kaçanları hatırlama bahanesi!

Hazırlayanlar: J. Hakan Dedeoğlu, Aylin Güngör, Ekin Sanaç, Tolga Yağlı, Utku Toy, Alex Mazonowicz, Hünkar Uğur, Kaan Akay, Eser Er, Mikail Çınar, Baha Özer, Erdem Taşdelen

08_album_01

1- Earth – The Bees Made Honey in the Lion’s Skull

Açık olmak gerekirse, 2008’in çok da bereketli bir yıl olduğunu söyleyemeyiz. Her yıl bizleri mest eden bir dolu albüm çıkıyor, sevdiğimiz takip ettiğimiz grupların yeni albümlerini pek de sorgulamadan alıp dinliyoruz ama bu yıl bir şeylere, birilerine damga vuran, “Oha” çektiren albüm sayısında ciddi bir kıtlık vardı. Ama her yılın 1 numarası olması gerekiyor ve yapılan ‘demokratik’ oylamada Seattlelı emektarlar yenilenmiş ve cilalanmış sound’larıyla bir numaraya yerleştiler. Drone tarzının sıkı bir patlama yaşadığı bu yıl içerisinde ‘pop-drone’ olarak insafsızca sınıflandırılabilecek Earth, uzun uzun ve sabırla işlenmiş, zihinlere binbir çeşit imge gönderen epik besteleriyle birinciliği hakketmede zorlanmadı. Earth’ün müziği çağımızın en yeni ve en ileri tınılarını sunmuyor belki ama işçilik, ustalık ve bir albüme verilen ‘ruh’ dikkate alındığında senenin en ‘etkileyici’ albümü unvanını kapması şaşırtıcı değil. Gerçekten de arıların, aslanların kafatasında bal yaptığı bir diyarın müziği bu… Öyle bir diyar varsa tabi. J.H.D.

08_album_02

2- John Zorn – Film Works No. 19

Yılın 50 albümü listesinde 2 numarada John Zorn’un olması bizim için de büyük bir sürpriz, inanın. Yani Zorn Efendi, o kadar albüm yaptı olmadı da bu mu oldu? Diğerlerini sevmedik de seve seve “Film Works” serisinin 19.(!)sunu mu sevdik? Ama oylarda yalan yok… John Zorn’un bu 19. film müziği çalışması ekibimizi fena halde çarptı! Zorn’un terör yüklü, gürültü avangart’ına alışık olanlar için de Yansımalar’ın “Bab-ı Esrar”ını andıran tınıları da şok edici ve bir o kadar da büyüleyiciydi. Gerçi Zorn’un kendisi böylesi bir listeye bu albümüyle girdiğini duysa bize neler yapardı bilemeyiz ama Zorn tüm ustalığıyla ikinci sırada. J.H.D.

08_album_03

3- Gang Gang Dance – Saint Dymphna

Gang Gang, geçen sene yayınladığı RAWWAR EP’siyle değişimin sinyallerini vermişti. Bir grubun kalıbına sığamayışını deneyimlemek nefes kesici doğrusu. “First Communion”u ilk duyduğumuzda vurulduk ve “Saint Dymphna”ya aşık olduk. E.S.

08_album_04

4- TV On The Radio – Dear Science

Brooklyn’li ahbapların müziğe girişleri bir Radiohead göndermesiyle başlamıştı. Onlar ne olacaklarını biliyorlarmış demek ki, bizse öğrenmeye devam ediyoruz. Tek tek albümler üzerinden konuşmaya gerek yok. Bugün “Dear Science” olur, yarın başka bir şey. Bu sene bu vardı, bunu yazdık. U.T.

08_album_05

5- Lambchop – Oh (ohio)

Zamanı gelir, uzun süredir müzik yapan bir grubun müziğine alışırsınız, artık onlardan fazla şey de beklemezsiniz, hani raconu bozmasınlar da tatlı tatlı devam etsinler dersiniz içinizden. Lambchop da böyle tatlı tatlı takılırken patlatıverdi. Tarzda bir değişiklik yok, ama besteler mükemmel kıvamda. Onüçüncü albümleriyle hala böyle muhteşem hissiyatlı şarkılar yaratabildiklerinden ötürü Kurt Wagner ve arkadaşlarına selamlar olsun. H.U.

08_album_06

6- Portishead – Third

Bu yeni albümleriyle belki de bütün hayranlarının beklentilerine cevap veremeseler de birçok insanı şaşırtarak yeni dinleyiciler edindikleri kesin. Belki de en iyi albümleri… K. A.

08_album_07

7- Jonathan Richman – Because Your Beauty is Raw and Wild

Senenin en içten, en samimi ve çiğ albümü. Aslında her zamanki Jonathan Richman ve her zamanki güzelliği. Ama “Because Your Beauty is Raw and Wild”da kalplerimizi çalan ve ısıtan bir olgunluk, bir görmüşlük vardı. Richman diskografisinin en iyi olmasa da ‘en harbi’si ve sırf bu yüzden bile ilk 10’a girmeyi fazlasıyla hak etti. J.H.D.

08_album_08

8- Bon Iver- For Emma, Forever Ago

Justin Vernon, bu albümü neredeyse yayınlamıyormuş. Ya da mesela Emma olmasaydı, ne yapardık? Düşünmesi bile kötü! Acaba bu albüme verilen emeğin ve yüklenen duyguların karşılığını kaç sene dinlesek tam olarak verebiliriz? 2008’e not düşelim, ileride hesaplarız. U.T.

08_album_09

9- Arthur Russell – Love is Overtaking Me

Arthur Russell, ölümünün üzerinden 16 yıl geçmesine rağmen öte dünyadan bizi mest etmeye devam ediyor. Russell’ın hayatta olduğu sırada yayınlanmamış,singer-songwriter bestelerini derleyen bu 21 parçalık derleme bizleri düşündürtmeden edemiyor: Bu parçalar 30 yıl önce bestelendi ve hiç prim yapamadı. Ama şimdi millet aynı bu müzikle paraları kapıyor. Müzik sektörü acımasız, hem de çok, ama gönüllerde Russell’ın müziği için sonsuz yer var! J.H.D.

Print

10- Fleet Foxes – Fleet Foxes

5 kişi bir araya gelip, böyle bir müzik yapmaya nasıl karar verir acaba? Albümü dinlerken, bu soru hiç akla gelmiyor. Ne zaman ki, dinlemiyoruz, aklımıza geliyor, o vakit “Hmm, nasıl acaba?” diyoruz. Yeniden dinliyoruz, unutuyoruz, bırakıyoruz, hatırlıyoruz, yeniden dinliyoruz, unutuyoruz… Ben böyle güzel döngü görmedim arkadaş! U.T.

pjimage (76)

11- Bohren & Der Club of Gore – Dolores

Sanırım bu Alman ekiple ilgili en iyi açıklamayı kendileri yapmış ve şuna yakın bir şey söylemişler : “Kutsal olmayan ambient sound’larıyla birleşen caz baladları” ve buna Black Sabbath, Autopsy gibi gruplardan etkilendiklerini de eklemişler. David Lynch filmlerine mükemmel uyum sağlayan yepyeni bir albüm daha. K.A.

12- Dengue Fever – Venus On Earth

Aslında Kamboçya rock yorumları yapmaya devam etseler daha iyi olabilirdi. Ama ne hikmetse tamamen grubun kendi bestelerinden oluşan “Venus On Earth” en çok ilgi gören albümleri oldu ya da kısacası grubun patlama zamanı gelmişti… Hayırlı patlamalar diliyoruz kendilerine! J.H.D.

13 – Gonzales – Soft Power

Gonzales’in, hangi sebeptendir bilinmez, 1978 Grammy ödüllerinden esinlenerek yarattığı “Soft Power” pop müziğinin ve Gonzales deliliğinin en güzel örneklerini taşıyor. Garip müzik yaparak prim yapanların senesinde her şeyin ‘yenilik’ ve ‘gariplik’ olmadığını hatırlatan Gonzales’e teşekkür ediyor, ciddi mi olduğunu yoksa kafa mı bulduğunu soruyoruz. J.H.D.

14 – Chicha Libre – Sonido Amazonico

Açıkçası Dengue Fever konseri olmasaydı ve Ethan ısrarla bize bu grubu tavsiye etmeseydi bu listede yer almayacaktı Chicha Libre. 70’lerin Peru’sunda bir dönem yükselen ve ardından kaybolan Chicha müziğini keşfedip, biraz da soslayarak günümüze taşıyan Chicha Libre, Manu Chao ve Messer Chups’ın, El Condor Pasa’yı yorumlaması gibi tınlıyor… Enfes! J.H.D.

15- MGMT – Oracular Spectacular

2008’in heyecanlarından birine vesile olan bir diğer New York kaydı. Ses kolajlarının çeşitliliğiyle formülü tutturan albüm, pop’un tasarımının tesadüfi olmadığını anlatıyor. Sadece “Time To Pretend”in sürükleyiciliği yüzünden bile listedeki yerini çoktan hak etti MGMT. E.S.

16- Distance – Repercussions

Daha önceki albümünü de yine Planet Mu’dan çıkaran Londralı prodüktör bu çift cd’lik albümüyle tüm kafaları kendine doğru çevirmeyi başardı ve kelimenin tam anlamıyla ‘epik’ bir çalışmayla geri döndü. Mükemmel! K.A.

17- Fujiya & Miyagi – Light Bulbs

Fujiya & Miyagi işini biliyor. Kraut’a karşı zaaflarımızı doğru yönde kullanıyor ve üzerine olabilecek en orijinal vokal fikirleriyle gelerek farkını ortaya koyuyor. Senenin en iyi yol albümlerinden. E.S.

18- Esbjörn Svensson Trio – Leucocyte

Bu yılın müzik dünyasındaki en üzücü olayı şüphesiz İsveçli piyano üstadı Esbjörn Svensson’un talihsiz ölümüydü. Ölümünden hemen önce kaydedilen “Leucocyte” ne yazık ki Svensson’dan dinleyeceğimiz son albüm olacak, ama bu albümün yayınlanmış olması bile başlı başına bir lütuf, bir şans. Huzur içinde yat Esbjörn! J.H.D.

19- Mogwai – The Hawk Is Howling

Müzik endüstrisinin popüler abileri, albümlerinde farklı ‘strateji’ler deneyerek başka pastalardan pay kapmaya ya da yıllardır yaptıkları şeyi tekrar etmeye devam ederken Mogwai, “The Hawk Is Howling”de uç noktalara uzanıp, farklı şeyler denemekten korkmadı, üstelik bunu yaparken de kendi kimliğinden hiç ödün vermedi. E.E.

20- The Wedding Present – El Rey

İstikrarın doğru yol olabileceğini “El Rey” bir kez daha hatırlatıyor. The Wedding Present kayıtları artık çiğliğin yarattığı heyecandan yoksun olabilir, ama Gedge’in bestelerinin kalitesi tarih çizelgesinin doğrultusunu şaşırtıyor. E.S.

21- Adem – Takes

Sevdiği şarkıların yorumlarından oluşan çalışmasıyla Adem sadece 2008’in en iyi albümlerinden bir tanesini değil, gelmiş geçmiş en iyi ‘cover’ albümlerinden birini yaptı. H.U.

22- Stereolab – Chemical Chords

Tim Gane eski Motown ve northern soul plak arşivine dalarak gerçek formuna dönüş yolları aradı ve bunda da başarılı oldu. Önceki post-rock güzelliklerine kıyasla daha pop ve daha odaklanmış bir çalışmaydı bu. İşte size Stereolab’den, annenizin seveceği gerçek parçalar. A.M.

23- M83 – Saturdays = Youth

Kariyerinin beşinci albümüyle zirvesini yapan bir isimle karşı karşıyayız. Bilinçaltınızı shoegaze’in milenyumuna teslim edin ve Cocteau Twins’den günümüze armağan edilmiş en etkileyici kayıtlardan birini kucaklayın. E.S.

24- Perfume – Game

Utanması olmayan, arsız bir gençlik pop’u ama aynı zamanda keyfi yerinde bir Cut/Copy gibi de tınlamayı başarıyorlar. Şirin, hisli ve saçma sapan bir şekilde iyi! Perfume valyum gibi ama onlara bakması daha güzel. A.M.

25- U.S. Christmas – Eat The Law Dogs

Ne kadar İngilizler müzik konusunda çok başarılı olsa da bazen Amerika’dan öyle bir şey çıkar ki sizi yere yapıştırır. U.S. Christmas da garip ismine rağmen bunu rahatlıkla beceren bir grup. Sludge, post-rock, shoegaze, psychedelic/space rock… adını siz koyun. 2008 yılına damgasını sert bir şekilde vuran muhteşem bir yapıt! K.A.