Arşivden: İdealize edilen çekiciliğe ulaşmanın gerilimleri - Erik Mark Sandberg

Los Angeles’lı sanatçı Erik Mark Sandberg’ün kendine has, tekrar eden sembolizmiyle oluşturduğu büyüleyici resimleri hem çok göz alıyor hem de çok rahatsız ediyor. Sanatçının ilk bakışta eğlenceli, özünde tedirgin portreleri bir o kadar olgun görünmesine rağmen, sanki bir şeyler o kadar yanlış ki. Tekrar tekrar bakmak, her defasında daha dikkatli bakmak gerekiyor. Sandberg’e sanatının asıl meselesi, evrimi ve yaratım sürecine dair sorular sorduk.

Röportaj: Ege Yorulmaz Mart 2015, Bant Mag. No:38

ems4
ems5

İşlerinde tekrar eden bir portre deforme ediş şekli görüyoruz. Burada baskın tema günümüzün tahrip edici tüketici kültür alışkanlıklarıyla ilgili ve yüksek ihtimalle kültürel olarak şekillendirilmiş güzellik standartlarına da dokunuyor, ki zaten bu ikisi birbirine bağlı. Bizle bu bağlamın en temelinde neyi gördüğünü paylaşabilir misin?

Tabii, ben bir sergi sanatçısıyım ve işlerim en geniş anlamda varoluş, gerçeklik ve bunların zaman ve tüketim odaklı popüler kültürle içsel bağlantıları.

Neden bu işi yapıyorsun?

Bu işi yapmamın sebebi bu mesaj aktarımını hızlandırmak istemem, böylece işin kültürel tarafı da tartışmaya açılabilir. Bu işin süreci, elimizdeki verilere göre, diğer medya tüketim şekillerinden farklı. Görselliğin bazı yapılandırmaları ya da estetiği bu tüketici şekillerden referans alıyor, ama tabii öyleyken bile en nihayetinde sergi olmanın cansızlığına ve bağlam sınırlarına indirgeniyor. Televizyonda 20 dakika boyunca herhangi bir şey izleyebilirim; ben daha çok sanatın hızının nasıl farklı olduğuyla ilgileniyorum.

Portrelerini bu şekillerde tasvir etmek için ilham nereden geliyor?

İlhamın büyük kısmı değersiz, gerçek bile olmayan objelere yüklenen kültürel anlamın saçmalığından ve bu bakış açısının vücudumuzda, akıllarda ve doğada açtığı açgözlülük yaralarından geliyor. Hem fast food pazarlama taktiklerine, hem de genç modasının aşırı cinsiyetçi pazarlama taktiklerine tekrar tekrar ve eşzamanlı olarak kanan bir kadının içindeki gerilimler beni büyülüyor.

ems2

Bu konsept nasıl geliştirildi?

Konsept daha önceki “The Equlibrium of Glamour” (Cazibenin Dengesi) isimli bir işten evrildi. O işte de tüm metaforik ve mecazi anlatılar dış alanlarda şekillendirilmişti. Portreye geçiş, hem durumu içselleştirmek hem de psikolojik etkilerine dikkat çekmek içindi. Günümüzün idealize edilen o ulaşılamaz ve gerçeküstü “çekicilik” ya da “kaslı olmak” anlayışına yetişmeye çalışan kişiler…

Peki seri belirli evrelerden geçti mi?

İşin doğasında dijital ve analog dünyalar arasındaki gerginlik var zaten. Yaratıcı ve evrimci ideallerin işin cismine uyması gerilimi de söz konusu. Portreler benim için doğal olarak resim formunda başladı, sonra heykele evrildi ve şimdi fotoğraf ve film aşamasında. Video portreler, hem görsel dilin şeklinin değişmesine hem de medyadaki yeni durumlara referans verebilmeme yaradı.

Bu tüylü portrelerin bakışları zaman zaman hüzünlü. Vücudun ve suratın tüylerle kaplı olmasının sebebi ne? Bu tarz, neden özellikle tüylerle tanınabilir hâle geldi?

Ben hayatta bir hüzün mevsimi olduğuna inanıyorum. Özellikle insanın yetişkinliğe geçmekle boğuştuğu dönemde hüzün çok doğal. Çünkü o evrede genellikle bu büyük geçişten etkilenmemeyi sağlayacak beceri ya da tecrübe olmuyor. Tüy de bu etkileri ifade etmek için metaforik bir araç benim için. Bir kişinin yarattığı online bir karakterin sembolü bile olabilir. Tüylü portreler zaman zaman psikolojik Darwinizm’in tersten okumaları olarak da algılanabilir. Yüzlerdeki ne idüğü belirsiz kısımlar da, kitle kültürünce içimize işlenmiş güvensizliklerin insanda ne kadar derin yerlere ulaşabileceğinin görsel birer ifadesi gibi.

ems1

Röportajın tamamını okumak için buraya tıklayarak Bant Mag. No:38’e ulaşabilirsiniz.