Bant Mag. Gezi Özel Sayısı'ndan // Her Yer Gezi

Bant Mag. Gezi Özel Sayısı’nda Eskişehir, Ankara, İzmir ve Antalya’da neler yaşandığını, duvarlara neler yazıldığını o şehirlerden direnişçiler, müzisyenler ve yazarlar anlattı.

İletişim çağında habersizlik

İletişim çağında yaşıyoruz. En azından içerisinde bulunduğumuz döneme bu isim veriliyor. İletişiyoruz pek tabiî, güzel güzel, her yerden haber yağıyor, bilgi geliyor ceplerimize her saniye, teyitli veya değil. Ama aslında şehirler yine birbirine uzak. Bambaşka bir şehirde tam olarak neler olduğunu cebimize sokamıyoruz, sığdıramıyoruz, bilemiyoruz.

İstanbul’dayız ve buradan takip ediyor ve edebiliyoruz diğer şehirlerde neler olduğunu. Ama size oralarda neler olduğunu anlatan bir arkadaşınız yoksa, bildikleriniz, gördükleriniz, okuduklarınız bir haber spotundan, bir kamera görüntüsünden, bir fotoğraf karesinden öteye gidemiyor. Ankara’da Tunalı Hilmi ve Dikmen boyunca gidip gelen TOMA’ları, İzmir Kordon’da sebepsiz yere pataklanan gençleri, Eskişehir’de sabaha karşı âniden kepçelerle sökülen çadırları biliyoruz.

Önümüzdeki sayfalarda, Bant Mag. olarak Ankara, İzmir ve Eskişehir’deki arkadaşlarımız ve yazarlarımızdan kendi şehirlerindeki direnişin nasıl başladığını, ne anlam taşıdığını, hangi evrelerden geçtiğini, kimlerin sokaklara çıktığını, neler yaşadıklarını anlatmalarını istedik. Şehirler birbirlerine biraz daha yaklaşsın diye…

Ankara Notları – 1

Ankara’ya dair merak ettiklerimizi Binnaz Saktanber anlatıyor.

*Oradaki direnişin başlangıç noktası, motivasyonu neydi

Ankara’da gösterilerin başladığı 31 Mayıs gününde çağrı daha çok “Gezi’ye destek” çerçevesinde yapıldı. Ama motivasyonun ülkenin geri kalanıyla aynı olduğunu düşünüyorum: şehirlerimize, meydanlarımıza, hayatlarımıza ve hayat tercihlerimize sahip çıkma; hükümetin giderek otoriterleşmesine ve neoliberal kapitalist politikalarına itiraz; başbakana demokrasiyi sandığa hapsetme lüksü olmadığını hatırlatma… Ve olaylar ilerledikçe polis şiddetine karşı tepki… Ankara’da Melih Gökçek’e ve onun rant politikalarına karşı da büyük bir tepki vardı. Lokal talepler oluşmaya başladığında Başbakanlık konutuna çevrilmek üzere yeşil alan olmaktan çıkarılmakta olan Atatürk Orman Çiftliği’ndeki (AOÇ) tüm işlemlerin durdurulması kararı da öne çıktı.

*Direnenler kimlerdi? Hangi kesimler, örgütler ve nasıl bir kitle katıldı?

Ankara İstanbul kadar kozmopolit bir şehir olmamasına rağmen İstanbul’daki heterojen kitlenin bir izdüşümü de Ankara’da vardı, özellikle genç kesimde. Kitle son derece barışçıldı da. Ona ek olarak Ankara’da gözlemlediğim iki farklılık oldu: birincisi şehrin topoğrafyası ve son yıllarda yapılan büyük otoyollar şehir merkezine doğru yürüyüşü güçleştirdiği için Kızılay ve Tunalı dışında insanlar kendi mahallelerinde protestolar gerçekleştirdiler. Küçük alanlarda polisin müdahalesi de çok daha şiddetli hissedildi. İkincisi de Çankaya gibi daha üst orta ekonomik sınıfa mensup ve CHP’ye yakın mahallelerde İstanbul’da çok rastlamadığım İstiklal Marşı okunması, Atatürk’e saygı duruşu gibi protesto yöntemlerine başvurulması.

*Oradaki olayları hangi kanallardan, web sitelerinden, Twitter kullanıcılarından takip ettiniz?

Ankara’ya olayların ilk başladığı 31 Mayıs günü geldim. Uzun yıllardır Ankara’dan uzak olduğum için nereden bilgi alabileceğimi bilmiyordum, Twitter’da aradım ettim ve bir iki kişinin akşam Kuğulu’da toplanmak için çağrı yaptığını görünce kendim de yaydım. Sonraki günlerde insanlar organize olmaya başladıkça oluşan Kuğulu İnsiyatifi, Diren Ankara, ODTÜ Öğrencileri gibi hesapları takip etmeye başladım.

*Bizim kulağımıza hiç gelmeyen, duymadığımız, oraya has bir slogan ya da duvar yazısı var mıydı?  

Benim en sevdiğim “Ankaraca” slogan Kuğulu Park’ta gördüğüm “Parka da mı gitmiyağhh! (da ayrı)” idi. Hem son yıllarda popüler kültüre de giren Ankara şivesiyle yazılmış olması, hem de sosyal medyada sıkça rastladığımız “de ayrı” hezeyanıyla inceden kafa bulması beni çok güldürdü.

Ankara Notları – 2

Özge Horasan yazıyor:

Ankara’da direniş, Gezi Parkı’nda sabaha karşı gerçekleşen gaz bombalı müdahalenin, çadırların yakılmasının hemen ardından başladı. Bu haberin sosyal medya üzerinde yayılması ile birlikte derhal, akşam Kuğulu Park’ta buluşmak üzere bir Facebook etkinliği oluşturuldu (31 mayıs) ve kısa sürede katılım binleri buldu. Bu durum sosyal medya ile sınırlı kalmayarak, binleri akşam Kuğulu Park, Tunalı Hilmi Caddesi, Kennedy, Tunus Caddeleri üzerinde bir araya getirdi.

Bunu izleyen günlerde, direniş her gün daha kalabalıklaşarak ve daha çok yayılarak devam etti. Kızılay Güvenpark civarı ve Meşrutiyet Caddesi, direnişin sembol mekânlarından biri hâline geldi. Başbakanlık’a olan yakınlığı dolayısıyla belki de en sert müdahaleler, en yoğun gözaltılar bu civarda gerçekleşti, Jandarma da kendisini burada gösterdi. Ethem Sarısülük burada, Güvenpark’ta vuruldu.

Yıllardır tüm mitinglere ve gösterilere kapalı olan Kızılay, Başkent’in taşıt trafiğine teslim edilmiş İ. Melih Gökçek imzalı ucube meydanı, yer altı geçitlerine hapsedilmiş halkı ile yeniden buluştu. Sendikalar yıllar sonra ilk kez Kızılay meydanında bir araya geldi.

Kuğulu Park, tıpkı Gezi Parkı gibi “işgal edildi”. Çadırlar kuruldu, kütüphane oluşturuldu, yemekler dağıtıldı. Her akşam mesai çıkışı, Kuğulu Park ve çevresi, Tunalı Hilmi Caddesi sloganlarla, kornalarla, tencere tava sesleriyle doldu. Benzer şekilde, Kuğulu’daki çadırlar çok geçmeden şafak operasyonları ile söküldü, kütüphane dağıtıldı, işgalciler gözaltına alındı, darp edildi ama -biber gazından zarar görmemeleri için taşınan kuğular hariç- kimse parkını terk etmedi.

Aynı çevrede bulunan Bestekâr Sokak ve Kennedy Caddesi, sembolik denebilecek bir “polise karşı duruş” sergiledi. “Sokak birası”, “minibar” kültürünün Ankara’daki merkezi olan bu kaldırımlar, belki de sokakları sahipleniş açısından köklü bir geçmişe sahip olduğundan, kolay kolay evine dönecek değildi. Her gece biber gazı, tazyikli su, plastik mermi, cop yedi, gözaltına alındı, karartılmış sokaklarda sığınacak yer aradı, ama her gece direndi, TOMA’lara karşı oturdu, duvarlara “Diren La Bebe” yazdı.

Direniş sadece şehrin merkezi ile sınırlı kalmayıp çevre mahallelerde de kitleleri sokağa döktü. Batıkent, Dikmen, Tuzluçayır, Keçiören’de her gece binlerce kişi sloganlarla yürüdü. Dikmen her ne kadar yürüyüşünü Kızılay’a vardırmak istese de, hep polis barikatıyla engellendi. Son 1 haftadır ise polis barikatı, durdurucu olmaktan dağıtıcı olmaya geçerek, direnişçi halka tazyikli su ve biber gazıyla sert müdahalelerde bulunuyor.

Ankara’da sokak eylemleri ve polis müdahalesi bir süredir yerini çoğunlukla mahalle forumlarına bırakmış durumda. Kurtuluş, Kızılay, Dikmen, Batıkent, Mamak, Keçiören, Çayyolu, Eryaman, Bahçelievler, Küçükesat, Kavaklıdere ve 100. Yıl’da düzenlenen forumlarda halk konuşabilmenin, kendini ifade edebilmenin tadını çıkarıyor, bir yandan da geleceğin demokrasisini tanımlamayı umuyor.

izmir5web

İzmir notları: Biz burada polise çiğdem deriz

Berç Ben yazıyor:

İstanbul ve Ankara’ya nazaran meydanlarımızda neredeyse ilk kez karşı karşıya kaldık polis şiddetiyle. Yıllar içerisinde kordonda “Arkadaşlar burada içki içmiyoruz” uyarısı yapan polisler belirse de onlara aldırmayıp,güneş etkisini kaybedince kordonda buluşmaya devam ettik. Yıllarca oturduğumuz, zaman geçirdiğimiz, yeni insanlarla tanıştığımız, konuştuğumuz, şarkılar söylediğimiz; çiğdem satan çocuklarla, şişe toplayan amcalarla, keman çalan Romanlarımızla sohbet ettiğimiz bu çimlerin üzerinden ilk kez TOMA’lar geçti. Akşamları bacaklarımızı salladığımız deniz kıyısında, oturan insanlar dövüldü; tazyikli sularla denize düşürüldü. Bizim buluşmalarımız  için beklediğimiz Sevincin Önü’nde bu kez dövülen, elleri kolları bağlanan insanlar bekletildi.

30 Mayıs günü Gezi Parkı’na yapılan şafak baskının yarattığı yankıyla 2-3 saat gibi kısa bir sürede binlerce kişi toplandı. Ak Parti döneminde kendini en dışlanmış, ötekileştirilmiş şehir olarak hisseden İzmir bu kez Cumhuriyet Mitinglerinin aksine çok daha heterojen bir kalabalıkla sesini yükseltti. Galatasaray ve Fenerbahçe “ezeli rakipliği”nin birkaç katı büyüklüğünde bir rakipliğe sahne olan bu şehirde Karşıyaka ve Göztepe taraftarları faşizme karşı omuz omuzaydılar. Ünlü Kemalist ve CHP’li teyzelerimiz, LGBT üyeleri, birçok farklı parti üyeleri, akademisyenler, punk’çılar, sendikalar ve en önemlisi apolitik ve “bugün okullar kapansa yarın Çeşme’ye giderler” diye tanımlanan farklı kesimlerden birçok genç oradaydı.

Direnişin ilk günlerinde yaşanan şiddetli polis müdahalesiyle hepimiz ülke çapındaki nüfus sayısıyla orantılı biber gazı dağılımından kendi payımıza düşeni aldık, kimseye hakkımız geçmedi çok şükür. Yıllarca İzmir’e içindeki nefreti büyütmüş bazı sivillerimizi sokaklarda polis alayının arkasında selamladık, yılmadık; çadırlarımızı kurup bekledik.  Bu süreç içerisinde en fazla haber alınan kaynaklar İzmir Occupy Anlık Haber ve İzmir Occupy isimli Facebook sayfaları oldu. İktidarın yıllardır kazanamamaktan hayıflandığı İzmir, sanki sosyal medyanın kullanıldığı tek şehirmişcesine başlayan gözaltılarda, insanların can güvenliğinden endişe duyup haber veren arkadaşlarımız evlerinden alındı.

Polis şiddetinin etkisini yitirmesiyle birlikte İzmir’deki direnişin zayıfladığına hattâ bittiğine dair eleştiriler yapılmaya başlandı. İzmirlilerin kendi içlerinden yükselen “Burası da şenlik yerine döndü” şeklindeki eleştirilerin bazı kopuklar yaratacağından endişelenilse de bu durum direnişin bir meydandan ilçelere, mahallelere taşınması, ve herkesin haberdar olmasını sağladı. Hep birlikte tek bir ses çıkarmaktansa bir yanda forumların, bir yanda, durma eylemlerinin, bir yanda müziğin, bir yanda marşların söylendiği farklı birçok eylemin ortak zemini oldu İzmir. Farklı sesler aynı şeyi yankıladı: “Özgürlük”. Bu noktada sanırım belirtmem gerekiyor ki şu an ülke genelinde yapılan mahalle forumlarının ilki direnişin ilk günlerinde Bostanlı Halk Meclisi tarafından yapıldı.

Direnişin İzmir için önemli bir tarafı daha vardı ki; o da iktidarın faşizmine karşı omuz omuza sesimizi yükseltirken, İzmir deyince akla gelen klasik ulusalcı ve Kemalist yapıya da sesimizi çıkarma fırsatı bulmamız. Babasının diktasına karşı çıkarken, annesinin “Ah benim ulusalcı, Kemalist yavrum” rolüne de karşı çıktık. Kimsenin askeri, ordusu olmak değil;  birey olarak halkın bir parçası olmak istediğimizi meydanlarda gösterdik. Bu kez kırmızı saç bantlı teyzelerden daha fazla çıktı biz gençlerin sesleri. Artık ne iktidarın ötekileştirdiği grupta, ne de İzmir’in belirlediği kalıpta olmak istemiyorduk. İlk başta sessiz sessiz birbirimize anlattığımız bu karşı çıkışlarımız, şimdilerde forumlarımızda yankılanmakta. Sanıyorum ki bu süreç içerisinde İzmir için kazanılmış en büyük zafer Gündoğdu Meydanı’nda “Türk Kürt kardeştir” sloganını duymuş olmaktır.

“Ben sizin polisiniz değilim siz Ermeni’siniz…” diyen polisin kastettiği Ermenilik ve “Rumların arkasına takılmış buraya gelmiş, ibadethanemize karşı çıkıyorsunuz” diyen muhtarın bahsettiği Rumluk gavurluksa eğer, bilmenizi isteriz ki biz İzmir gavur kalmaya razıyız.

Ve biliyoruz ki, İzmir’in en ünlü ve işlek caddelerinden birinde yazan bu yazı zamanla silinecek ama bizler polisin halkını burada dövdüğü o geceleri asla unutmayacağız.

eskisehir5web

Eskişehir Notları -1

Eskişehir’e dair merak ettiklerimizi Bianet yazarı İrem Dönmez’den öğreniyoruz:

Oradaki direnişin başlangıç noktası, motivasyonu neydi? 

27 Mayıs itibariyle Gezi Parkı’nda yaşananları dehşet içinde takip eden bizler,  “İstanbul’da olmamız gerekiyor” diye hayıflanıyorduk. Eskişehir öğrenci şehri, o yüzden de İstanbul’a gitmek için aileden gelecek para ya da her ay aldığımız kredinin tarihini beklememiz gerekiyordu. Kimse de ne yapılabileceğini bilmiyordu, çoğumuz hayatında tek bir eyleme katılmamış kişilerdik nihayetinde. Sonra içimizden birileri çıktı, 31 Mayıs’ta Eti Park’ta toplandık. Şiirler, şarkılar, sokak çocuklarıyla birlikte hazırlanmış pankartlar, dilimizde acemice attığımız sloganlar ama en çok  da umut vardı. Temel motivasyon elbette vicdandı. Tanımadığımız ama bizim için orada olduğunu gördüğümüz insanların çektiği acıları izliyorduk. O gece İstanbul’da yaşananlara benzer şeyler bizim de başımıza gelince durumun vahametini daha iyi kavradık ve sokakları terk etmemeye karar verdik. Bir de sanırım sesimizi başkalarının sesiyle çoğalırken, yumruğumuzu da havadayken daha çok sevdik.

Direnenler kimlerdi? Hangi kesimler, örgütler ve nasıl bir kitle katıldı?

Eskişehir’deki direnişe baktığımda beni en çok hayal kırıklığına uğratanın yerel halk olduğunu söyleyebilirim. Elbette aralarından direnişe katılanlar oldu, ancak yeterli ve beklenen düzeyde değildi. Öğrenciler vardı en çok direnişte. Bunun yanı sıra Kolektifler, LGBT, ADD ve daha pek çok STK da alandaydı. Ama asıl “Aman yavrum olaylara karışma” diye diye büyütülmüş, o güne dek hiçbir sebeple politize olmamış, herhangi bir oluşuma dâhil olmayan ve 80 darbesinin izlerini taşıyan anne babaların çocukları vardı sokaklarda, yürüyüşlerde, çadır alanında.

Oradaki olayları hangi kanallardan, web sitelerinden, Twitter kullanıcılarından takip ettiniz?

Ana akım medyadan elbette takip edemedik ve sanırım ana akımda Eskişehir’in adı bile geçmedi. Facebook’ta bir platform kuruldu ve oradan organize olduk en çok. Eskişehir küçük yer, o yüzden de aslında alanda olan çoğu kişi birbirini tanıyordu, o güne dek tanımadıysa da alanda tanımıştı. Organize olma ve olayları takip etme açısından bu sebeple zorluk çekmedik. Halk TV, Hayat TV, Ulusal Kanal, Bianet gibi medyanın şu süreçte yüz akı olan yerlerden de neler yaptığımızı, başımıza neler geldiğini takip ettik. Ve her seferinde de “Umarım çok görünmemişimdir, annemler telaşlanmasın boş yere” diye düşündük.

Bizim kulağımıza hiç gelmeyen, duymadığımız, oraya has bir slogan ya da duvar yazısı var mıydı?

Duvar yazıları ve sloganlar ülkenin geneliyle aynıydı hemen hemen, nüanslar vardı belki o kadar. Ama beni en çok gülümseten bir fotoğraf karesi oldu. Polis şafak baskınıyla gelip de Espark önündeki çadır alanımızı dağıttıktan sonra, henüz duvarlardaki yazılar silinmeden bir duvarın önünde oturan polisler vardı. Gülümsüyorlar, ellerinde çaylar var. Ve hemen arkalarında da “Direniş devam ediyor” yazıyor. Bu bana fazlasıyla ironik gelmişti. Bir de 23 Haziran’da Anadolu Üniversitesi’nin mezuniyet töreninde güzel pankartlar vardı. “Gaz’a geldik mezun oluyoruz”, “Gaz atma babam burada”, “This is hülooğrious” gibi. İnsanların mezuniyette direnişi unutmaması harikaydı. Bir de mezuniyette FOMA’mız vardı, “Fikri Olanlara Müdahale Aracı”. Tüm gün içeriden su tabancasıyla su sıktılar.

Direnişin başlamasının üzerinden bir ay gibi bir süre geçti. Başından beri içinde olan birisi olarak, bir aylık süreçte direnişin nasıl bir dönüşüm içinde olduğunu görüyorsun? Şu anda ülke genelinde parklarda yapılan forumlardan ne gibi beklentilerin var?

Ben vicdanın ne kadar güzel bir şey olduğunu yaşayarak öğrendim, en büyük kazanımım bu oldu. İlk gece, hayatında belki de ilk kez polis şiddetine maruz kalanlardan birisiydim, nihayet evime ulaştığımda anne babamın evin kapılarını açtığını, biber gazından etkilenenlere yardım ettiğini gördüm. Ertesi gün eve sığınanlardan, ismini bile bilmediğimiz kişiler, beş kutu süt ve bir file de limon alıp anneme getirdi. Çadırların dağıtıldığı gün, müdahalenin hemen öncesinde bir simidi beş kişi bölüştük. Çantamızda bütün bir limon olunca rahatsız oluyor, onu bölüşmek istiyorduk. Pek çok anı biriktirdim, pek çok güzel insanla tanıştım. Paylaşmayı öğrendim, sokakta olmanın verdiği heyecanı, sesimi başkalarının sesiyle çoğaltmanın güzelliğini bir de. Direniş günleri hayatımın en anlamlı günleriydi ve çocuklarıma anlatabilecek bir şeylerim oldu. Direniş boyunca da dilimden düşürmediğim gibi: “İnsanız iyi ki.”

Genele baktığımda da insanlar artık pasifize olmak istemiyor, üzerimizdeki ölü toprağını atınca neler olabileceğini gördük çünkü. Sinmiyoruz, sineceğimizi de sanmıyorum. Sokaklar, parklar, bu ülke bizim. Sanırım bunu iyice öğrendik ve artık bir şey yaşandığında pek çoğumuz sosyal medya üzerinden tepki göstermekle yetinmeyeceğiz. Forumlar her şeyden önce kişilerin birbirini dinlemesi, ortak bir karara varması açısından önemli. Direniş burada bitmemeli, bu noktada da forumları çok değerli buluyorum.

Dosyanın tamamı için buraya tıklayarak Bant Mag. Gezi Özel Sayısı’na ulaşabilirsiniz.