Bant Mag. No:40'tan // Hal Hartley'le röportaj yapmanın tarifsiz mutluluğu

Hartley, Henry Fool’un ne kadar büyük bir aptal olduğunu, zekânın ana akım kültürde ne kadar yüzeysel kullanıldığını ve kendi filmografisinden en sevdiğini kısa ve net cümlelerle anlattı ve kendisine olan hayranığımızı katmerledi.

Röp: Melikşah Altuntaş, Uğur Bayazıt, Müge Yıldız – İllüstrasyon: Mert Tügen

Bant Mag. ekibinin önemli bir kısmının hastalıklı bir biçimde tutulmuş olduğu ve her yaptığı işi baş tacı ettiği birkaç film, grup, müzisyen ya da yönetmen, bu sayfalar aracılığıyla dikkatinizi çekmiştir muhtemelen. Bu listenin başında gelen isimlerden biri olduğu tartışma götürmeyen Hal Hartley ile ilgili tutkumuz gerçekten de birçok şeyin üstünde.

Özellikle 90’lı yıllar nostaljisine daldığımızda, duygusunu en derinde yaşadığımız bir demet filmin yazarı, yönetmeni ve müziklerinin bestecisi olması bir yana, Hal Hartley’nin kişiliğini de son derece ilginç buluyor ve büyük hayranlık besliyoruz.

Dergi sayfalarımıza çeşitli defa, çeşitli şekillerde yansımış olan Hal Hartley ile nisan ayı içerisinde bir röportaj kapma fırsatı yakaladığımızda ise elbette geçtiğimiz sayıda hazırladığımız geniş kapsamlı Hal Hartley karakterleri dosyasının aşırı yakın tarihli olduğunu bir kenara bırakıp, meseleye kafadan daldık ve kendisine merak ettiğimiz birkaç soru sormayı başardık.

Kendisi her röportajcının kabusu olacak şekilde kısa kısa cevaplar verdi ve kesinlikle karşılıklı bir sohbeti tercih ederdik; kim bilir belki bir gün bu da gerçekleşir. (Zira genel yayın yönetmenimiz Aylin Güngör bundan yıllar yıllar önce bunu gerçekleştirmiş, hattâ buluşmanın bir video kaydını dahi almış ve fakat sonrasında kaybetmiş.) Ancak yine de buna da şükür diyor ve sizi bu soru cevaplarla baş başa bırakıyoruz.

Ana akım kültürde zekânın tarafsız, hakkaniyetli ya da objektif bir şekilde sunulduğunu görmüyorum.

Henry Fool’u çekerken bir üçleme planlamadığını biliyoruz Henry Fool‘u takip eden iki filmle birlikte, bunu bir üçlemeye dönüştürme fikri ilk kez ne zaman ortaya çıktı?
Önce Parker Posey’nin karakteri Fay Grim’e bir film çekmek istedim. Yarattığımız bu küçük suç çetesine bayıldığımdan, sonrasında da üçüncü bir film yapmalıyım diye düşündüm.

18 yıla yayılan bu üçlemenin finaline baktığımızda, hikâyelerinizin kahramanlarının epey yol almışolduğunu görüyoruz. Fay, telaşını ve hırsını bir kenara bırakmış ve her şeyi biraz daha kabullenmişgörünüyor. Onun yetiştirdiği Ned, kararlı ve makûl biri… Yalnızca Henry, tıpkı 18 yıl öncesinde olduğu gibi kaçmak, kaybolmak istiyor ve oğluna da bunu öğütlüyor. Onu bu kadar tahammülsüz ve umutsuz yapan şey ne sizce?
Henry tam bir aptal. Büyümek, gelişmek, ilerlemek, bir şeyi tamamlamayı başarmak gibi şeylere muktedir değil. Ama onun bu boş beleşliği ve palavracılık yeteneği, diğer insanları, gerçek şeylere yönelme konusunda cesaretlendiriyor. Zaten Henry’nin olayı da bu.

Yarattığınız karakterlere baktığımızda, onlar konuştuklarında bir diyalogdan ziyade monolog varmışizlenimi almak mümkün. İlk filminiz The Unbelievable Truthtan, Ned Riflea kadar tüm filmlerinizde bunu söylemek mümkün… Filmlerinizdeki karakterleri konuştururken neye önem veriyorsunuz?
Ben daima zekânın görülebilir, duyulabilir olmasını isterim. Ana akım kültürde (her yerde) zekânın tarafsız, hakkaniyetli ya da objektif bir şekilde sunulduğunu görmüyorum. İnsanları eğlendiren tek şey aptallık, yüzeysellik ve alaycılık. Böyle işler, içten ya da otantik olarak nitelendirilmenin tek ölçütüne dönüştü ama gerçekte olan tek şey reklam ve mastürbasyon! Benim insanlarla kurduğum bağ, bundan daha kuvvetli olmalı.

Ned Rifleda Susan karakterini oynayan Aubrey Plaza, yarattığınız dünyaya organik şekilde eklemlenmişgörünüyor. Siz Plazanın filme sağladığı katkı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Açıkçası Aubrey’nin saçma sapan bir filmde daha oynamamaya ihtiyacı vardı, benim de filmde yapmaya çalıştığım şeyi anlayıp aynen uygulayabilecek, yetenekli bir oyuncuya… Durum bundan ibaret!

Röportajın tamamını okumak için buraya tıklayarak Bant Mag. No:40’a ulaşabilirsiniz.