Bant Mag. No:40'tan // “Taraflıyız ve bir gündemimiz var”: Joris Leverink

Roar Magazine’in bir süredir Kadıköy’de Yeldeğirmeni’nde ikâmet eden editörü Joris Leverink’le serbest gazetecilik tecrübesi ve Türkiye gündemi üzerine.

Röp: 13Melek

Joris Leverink, kültürel antropoloji ve siyasal iktisat tahsilli bir serbest gazeteci. Birçok alternatif medya platformu için yazdığı yazıların yanısıra ROAR Magazine’in editörlerinden biri. Aynı zamanda iki senelik bir Yeldeğirmeni sakini. Kendisiyle bir araya geldik, serbest gazeteciliğe, alternatif medyanın işleyişine ve Türkiye’ye dair sorular sorduk.

Sizi tanımakla başlayalım. Hangi rüzgâr sizi İstanbula attı?
Buraya gelmeden önce Londra’daki SOAS’ta “Şiddet, Çatışma ve Kalkınmanın Siyasal İktisatı”na dair master yaptım, tezim Mali’deki politik çatışmalar üzerineydi. Aslında Batı Afrika’ya taşınıp orada serbest gazeteci olarak çalışmak istiyordum ama kız arkadaşım İstanbullu olduğundan iki sene kadar önce buraya taşındım. İlk geldiğimde Türkiye’deki siyasal duruma dair hiçbir fikrim yoktu. 2013 yazında kız arkadaşımı ziyaret etmek için İstanbul’daydım, 28 Mayıs’ta Londra’ya döndüm ve Facebook sayfamı açtığımda Gezi protestolarının başladığını gördüm. Direnişin bir parçası olmak istedim ama o dönem buna imkânım olmadığından gelişmeleri Londra’dan yakından takip ettim. ROAR Magazine’le de bu sayede daha içli dışlı oldum, ROAR için Facebook’ta düzenli güncellemeler yaparak Gezi’deki gelişmeleri aktardım. Bundan iki ay kadar sonra da İstanbul’a taşındım. Buradaki siyasi iştirakim Gezi sonrası farklı gruplarla tanışıp çeşitli mücadelelerle ilişkilenerek başladı. Şu dönemde daha çok Kürt mücadelesine odaklanıyor ve Rojava’ya dair yazılar yazıyorum. Farklı bağımsız medya mecraları için radikal bir bakış açısıyla siyasi ve iktisadi analizler yapıyorum.

“Yarı zamanlı çalışıp aktivizmle meşgul olabilmek benim için güzel zira emeğimi siyasal olarak desteklemediğim bir şirkete satmayı reddediyorum.”

roar_flyer_III

Serbest bir gazeteci olarak, bu çalışma şeklinin sağladığı esneklikle hayatta kalabilmek için emeğimizi satmak zorunda olduğumuz gerçeği arasındaki ikileme dair ne düşünüyorsunuz? Serbest gazeteciler arasında dayanışma kanalları mevcut mu?
Kendi kişisel deneyimlerimden hareketle cevap vereyim. Aslında serbest gazeteci olarak çalışmaya başlayalı çok olmadı, bundan önce siyasi aktivizm adına yazıyordum, bu hâlâ yazarlık uğraşımın önemli bir bölümünü oluşturmakta. ROAR’da sitenin yeniden geliştirilmesi için ufak bir bütçemiz var ama tüm editörlük işini gönüllü olarak yürütüyoruz. Son dönemde başka mecralar için yazarak bir miktar para kazanmaya başladım ancak bu hayatımı idame ettirmek için yeterli değil. Son bir senedir bisiklet turu rehberi olarak çalışıyorum, bu iş hem geçinmeme yardımcı oluyor hem de zamanımın geri kalanını yazmaya ayırabileceğim özgürlüğü sağlıyor. Yarı zamanlı çalışıp aktivizmle meşgul olabilmek benim için güzel zira emeğimi siyasal olarak desteklemediğim bir şirkete satmayı reddediyorum. Herhangi bir işte çalışıp daha önemli gördüğüm faaliyetlerime de emek harcayabiliyorsam bunu başarısızlık olarak görmüyorum ve bir kariyer inşa etme fırsatı kaçırdığımı düşünmüyorum. Yazarken de eğer bir mecra yazdıklarımı geri çevirirse taviz vermeyi reddediyorum. Örneğin iki ay önce TeleSUR için Rojava devriminin tarihine dair yazdığım bir yazı Esad’a karşı çok eleştirel olduğu gerekçesiyle reddedildi. TeleSUR, Latin Amerika’da yayın yapan Venezüella merkezli bir haber ağı ve “düşmanımın düşmanı dostumdur” düsturuyla Esad’ı hırpalamaktan kaçındılar. Bir makalede temel mesajın altını oymayacak şekilde küçük değişiklikler yapılabilir ama bana sansür uygulanmasını kabul edemem. Sonuçta makale TeleSUR’da basıldı.

Serbest gazeteciler arasında var olan bir dayanışma ağından haberdar değilim. Bu yaratması da güç bir şey olurdu zira serbest gazeteciler zaten ucu ucuna geçiniyor ve fon paylaşımını sağlayan bir kolektif kurmak kolay değil. Bunun yanında eğer bir mecra yazınızı belli nedenler sebebiyle reddederse, dayanışma göstermek amacıyla o mecrayla çalışmayacağını açıklayan başka gazetecilere tanık olabilirsiniz. İnternette de Facebook’taki Vulture Club sayfası gibi serbest gazetecilerin bilgi paylaşımında bulunduğu çeşitli kanallar mevcut.

Makale yayınladığınız başka bir mecra olan Contributoriadan bahsedebilir misiniz?
Contributoria bir sene önce kurulan ve serbest gazetecilere herhangi bir editöryel kısıtlamadan bağımsız olarak yazıp para kazanabilme olanağı sunan bir internet sitesi. Finansal desteği Guardian Medya Grubu’ndan gelmekte. Eğer yazmak istediğiniz bir makale öneriniz varsa siteye ücretsiz bir şekilde üye olup önerinizi yüklüyorsunuz. Akabinde site camiası hangi makale önerilerinin gerçekten yazılacak kadar destek bulacağına karar veriyor. Yazarın talep ettiği ücrete göre her makalenin gereksinim duyduğu belli bir puan var ve yeterli puanı toplayan makaleler yazılıyor. Bu işin karanlık tarafı sistemi “hack” etmenin kolay olması, zira bir yazarın eşini dostunu arayıp siteye üye olmalarını ve puanlarını kendisine vermesini istemesinin önünde bir engel yok. Zaten platform büyük ihtimalle pazarlama planlarının bir parçası olarak yazarların arkadaşlarına bu şekilde ulaşmasını gerektirecek şekilde tasarlanmış. Contributoria için birkaç makale yazdım ancak sterlin ve puan arasındaki dönüşüm oranı gittikçe arttığından dolayı son dönemde daha az hevesliyim. Her ay aynı grup insanla iletişim grup desteklerini talep etmek durumundasınız ve bu rahatsız edici bir durum. Başka bir sorun da camia bazlı editörlük mekanizmasının işlememesi. Tüm bunlara rağmen bu tür bir mecrada yazmak bana farklı dünyaların kapılarını açtı. Okuyucu kitlesinin çoğunlukla benimle aynı fikirde olduğu ROAR için yazdığım aktivist yazılardan sonra Contributoria sayesinde daha geniş ve daha az politik bir kitleye yönelik yazı yazma deneyimi edindim.

Röportajın tamamını okumak için buraya tıklayarak Bant Mag. No:40’a ulaşabilirsiniz.