Bant Mag. sordu, Justin Broadrick cevapladı

Borusan Müzik Evi, 15 Kasım akşamı gerçek bir efsaneyi ağırlıyor: JESU! Kült grup Godflesh’in beyni Justin Broadrick’in 2000’li yıllarda bolca üretim yaptığı Jesu, fazla konser vermemesiyle biliniyor. Türkiye’deki ilk konserini Kod Müzik’in Nova Muzak Series konserleri kapsamında bu haftasonu verecek olan Jesu, ya da gerçek adıyla Justin Broadrick’e, müziğe yaklaşımından, Godflesh’in yıllar sonra gelen yeni albümüne merak ettiklerimizi sorduk!

Önceden Jesu’nun güneşin her zaman parıldadığı ve kuşların her zaman şarkılar söylediği Kuzey Galler’de yaşamaktan esinlendiğini söylemiştin, Godflesh’in yeni albümünde olan bu nefretin kaynağını nerede buldunuz? Birmingham’a bir günlük bir ziyaret mi yaptın?

Jesu aslında Shropshire’ın atmosferinden ve manzarasından bir hayli esinlenmişti, ben de oraya Birmingham’ın şehir merkezinden 1994 civarında taşınmıştım. Sonrasında da 2005 yılında Kuzey Galler’e taşındım. Oradaki kırsal yaşam, ironik bir şekilde bu projenin tınısında etkisini gösterdi. Kuzey Galler çok fakir ve bitik haldeki mülklerle dolu, bir kısmı Birmingham’ın denizdeki hali gibi görünüyor, haha!

Daha önceki röportajlarımda da değindiğim gibi, Birmingham’ın manzarası, sunduğu ortam ve orada geçirdiğim çocukluğum benim için aklımdan silinemez şeyler oldu ve bende her zaman izi kalacak. İnsanların kendilerini oluşturdukları yılların, kişinin kendisi için en önemli yıllar olduğu ve hayatında en büyük etkiyi gösterdiği hep söylenir. Ben de Birmingham gibi bir yerde büyümüş olma deneyiminin beni o dönem çevremde olanların hiçbirini etkilemediği gibi etkilediğini düşünüyorum.

Şehirleri genel olarak bunaltıcı buluyorum çünkü hepsi insanlarla dolu! Ha ha!

Greymachine’le yeni müzikler yayınlayacak mısın? O proje hala hayatta mı?

Kesinlikle, her ne kadar bunu üç dört yıldır söylüyor olsam da! Ama bu proje devam etmek için daha genişletilmiş bir ekibe dönüşecek.

Bu kadar fazla projeyle ilgilenirken hiç bazılarını bırakmayı düşünüyor musun? Ufukta yeni solo projelerin var mı?

Evet, bazen hepsini bırakıp tamamen yeni bir şeye başlamak istiyorum! Henüz kimsenin bilmediği bir yeni proje ufukta görünmüyor ama yine de gündemde bazı kolaboratif çalışmalar var. Maalesef bunları açıklayabilecek durumda değilim şu an.

Her yerde yaygınlaşan müzikler ve internet gibi anlık bir paylaşım ağını göz önünde bulundurunca Godflesh’in 80’lerde Birmingham’ı yansıttığı gibi, müziğin hala kendi coğrafyasını dürüst bir şekilde yansıtabildiğini düşünüyor musun? Eğer düşünüyorsan, her şeyin birbirine bu kadar bağlı olduğu bir durumda kendi kimliğini nasıl muhafaza ediyorsun? Eğer düşünmüyorsan, her türlü durumda kişiselliğini nasıl koruyorsun?

Öyle olduğunu düşünüyorum, çünkü eğer birisi kendi çevresini şarkı sözleriyle, sanatıyla ya da farklı bir şekilde yansıtmak istemişse mesele bunu ne kadar dürüstçe hissettiklerinde saklı. Eğer bir vakumun içinde yaratılmışsa, söz gelimi benim müziğimi örnek alırsak, sanatçıya özel bir bağlılık oluşturacaktır. Bunun dışarıda nasıl algılandığı esas mesele değil, bu başkalarının konuşacağı bir şey. Sanatın değerinin birinin çevresini başarılı yansıttığını hisseden sanatçı zaten bunu başarmış demektir.

Çocuk sahibi olmak zorlukları Godflesh’e kanaliz etmeyi daha çekici ve davetkar bir hale getirdi mi senin için? Bu boşalma hissi sana ondan uzaklaşıp kendi çevrene döndüğünde kişisel bir fayda sağlıyor mu?

Öyle olduğunu düşünüyorum. Zaten dünyadan bıkmış durumdayım, o yüzden bu yaşta çocuk sahibi olmak beni daha savunmacı ve muhtemelen daha hassas hale getirdi. Bu günlük bir mücadele, çocukla değil tabii ki haha! Ama kişinin kendi zayıflıkları, endişeleri ve güvensizlikleriyle verdiği bir mücadele. Müzik bir kurtarıcı, ama kurtarma aşaması, yakın zamanda söylediğim gibi, bir son ya da sürekli bir salıvermeyi beraberinde getiriyor. Ben bu duyguların ya da düş kırıklıklarının asla vazgeçilmiş şeyler olduğunu hissetmedim. Bu grup bir anlamda terapi için bir araç; kişisel terapi… Temelde tüm bu müziğe ihtiyaç duyuyorum.

Godflesh geride kalan yıllarda her zaman modern sokak ritimlerini kendi formülüne dahil etme çabasındaydı: Slavestate’le birlikte acid house, Pure ve SoLaH ile hip-hop ve Us and Them ile drum’n’bass. Yeni albüm daha fazla klasik bir sound’a yakın. Peki ilerde yapılacak kayıtlar grime/dubstep ya da bir sonra ne varsa, onlara yakınlk kurabilir mi?

Gerçekten bu konuda bir fikrim yok. Godflesh albümlerindeki bazı elementler, şimdilerde çok büyülendiğim şeyler değil. Ama bence elektronik müzik ve genel tabirle elektronik dans müziği kötü bir şekilde yaşlanıyor. Örneğin sıklkla 90’ların başlarında ve ortalarında dans müziği kültüründen dinlediğim şeylere dönüyorum. Ve bunların bir kısmını ve o zamanlar ne kadar fazla ecstasy alıyor olduğumu düşünüyorum! Çünkü şimdi hepsi eskimiş ve kötü tınlıyorlar, haha! Hepsi değil tabii ki, ufak da olsa genellemek istemem.

Benim için yeni albümün ritim ve groove’ları büyük ölçüde hip-hop ritimlerinden türemiş şekilde. Ama bir kez daha söylüyorum, büyük ölçüde dışarıdan bu şekilde algılanmamıştır. Eğer insanlar bu detayı kaçırıyorsa, ki benim müziğimde bu sıklıkla yaşanır, bırakın kaçırsınlar. Ama dubstep, grime ya da bu tür bir modern müziğe yeniden yer vermek niyetim yok. Bir şeyi çok deneysel şekilde keşfetmek istemiyorum. Şu an başka albüm yapacağımızı bile kim bilebilir ki? Eğer yapılacaksa, mutlaka yaparız ama henüz belirlenmiş bir şey yok. Biz dürüst bir şekilde yapmamız gerektiğini hissettiğimiz şeyleri yapacağız, ama gerekli değilse yapmayacağız.

Yeni ya da eski canlı performansları Bandcamp ya da Avalanche üzerinden sadece dijital olarak yayınlamayı hiç düşündün mü? Albümler arasında hayranlar için küçük bir hediye gibi…

Kesinlikle, bu benim yapmaya başlamak istediğim bir şey. Sadece bazen daha fazla zamanım olması gerekiyor. Ama buna tüm projelerimle birlikte eğileceğiz.

Önceden de söylediğin gibi Jesu genellikle akustik olarak şarkılarını yazıyor. Sadece akustik şekilde hazırlanmış şeyler yayınlamaya cesaret edebilir misin?

Jesu albümü Ascension’da rezil derecede fazla akustik gitar kullandım. Elektronik öğelerle birleşmiş bir şekilde tabii ki. Fakat bazı kısımlarda akustik gitar, mix’lerde en önde olan şey. Ama yine belki de bunu duyan tek kişi benimdir, bu çok olası bir şey!

Ascension’ı plak ve dijital yayınlar için yeniden mix’leyeceğim ve belki elektrik gitarı tamamen kaldırıp Jesu’yu sadece akustik duymak isteyenlere bir şans verebilirim! Aslında safça akustik olan şeyler yapmaktan kaçındım çünkü onunla şarkı söylemem gerekiyor ve sesim epey zayıf. Ki bu da bence projenin çekici yanı, ama eninde sonunda akustik gitarla çalıp söylemek benim için pek işe yaramıyor ve sadece akustik müzik yaparsam proje de kimliğini kaybeder gibi hissediyorum.Senin değindiğin nokta hakındaysa, aslında şarkılar elektrik gitarda akustik bir şekilde yaratılıyor.

http://www.youtube.com/watch?v=Eu1-GOxaH9c

Albümü kendi başına yayınlayıp Bandcamp’te satmak finansal olarak daha mı iyi? Yoksa aynı albümü bir plak şirketinin desteğiyle yayınlamak mı?

Kendi başıma yayınladığım albümleri tüm dünyada dağıtabilecek bir dağıtımcıyla çalışmanın getirdiği şanslı bir pozisyondayım. Bandcamp’i yalnızca sınırlı sayıda ön satış yapmak ve dijital olarak yüksek kaliteli ve bonuslu şekilde yayınlamak için kullanıyorum. Ben ve müziğim için, böyle yayınlamak çok iyi bir durum. Ama yeni müzisyenler için böylesine doygun bir pazara girmek çok zor. Yeni sanatçıların arkasında bir plak şirketi olması muhtemelen daha iyi. Böylece arkalarında bir tür pazarlama gücü desteği olacaktır. Ve tabii ki yeni müzisyenler hakkında olumlu konuşup benim plak şirketime gelmeyebilirler.

 Röportaj: Kaan Akay