Bir kadın dayanışması filmi “Hayattayız” desteğinizi bekliyor

Yoldaki Kedi ve Karnaval gibi filmleriyle tanınan ödüllü yönetmen Can Kılcıoğlu bu kez kuvvetli, yer yer masalsı bir dramla karşımıza çıkmaya hazırlanıyor. Film ve ele aldığı konuyla ilgili merak ettiklerimizi sorduğumuz Kılcıoğlu’nun bir kadın dayanışması filmi Hayattayız desteğinizi bekliyor.

Röp Melikşah Altuntaş Foto Agnieszka Pokrywka

Aynı evde yaşayan Ece ve Melis’in maruz kaldıkları eril şiddete karşı direnerek hayatta kalma öyküsünü konu alacak olan Hayattayız’ın Oyuncu kadrosunda Gonca Küçükardalı, Meriç Aral, Sarp Aydınoğlu, Yavuz Pekman’ın yer alıyor. Görüntü yönetmenliğini Hayk Kirokasyan’ın, kurgusunu Çiçek Kahraman’ın yapacağı filmin müziklerini ise Okan Kaya besteleyecek. DeliCe Film ve CAMEO Prodüksiyon’un ortak yapımcılığında gerçekleşecek filmin Ocak 2018’de çekimlerine başlanması planlanıyor.

Filmle ilgili merak ettiklerimizi yazar ve yönetmen Can Kılcıoğlu şöyle yanıtladı:

Hayattayız kısa filminin fikri nasıl ortaya çıktı? Proje nasıl gelişti?

Cinsiyetçilik benim çok uzun zamandır çalıştığım, üzerine kafa yorduğum bir konu. Aslında epeydir bir kadın hikayesi çekmek istiyordum. Hatta yine bu konuda bir uzun metraj senaryom da var. Bir gün Gonca’yla (Küçükardalı) otururken bir hikaye anlattı. Hayattayız için ilk oradan ilham aldım. Çok etkilendim. Zamanla bu fikirden başlayan hikaye bir senaryoya dönüştü. Kısa filme de çok uygundu. Karakterler oluştu, konuşmaya yaşamaya başladılar, mekanlar ortaya çıktı. Ve bugünkü haline kadar geldi. Yaklaşık 4-5 ay senaryo üzerinde çalıştım.

Filmin hem kamera önünde, hem de kamera arkasında epey tanıdık, sevilen, ödüllü profesyoneller yer alıyor. Tüm ekibin bir araya gelişi nasıl gerçekleşti?

Evet. Kadromuz şahane. Gonca Küçükardalı ve Meriç Aral başrolde. Ve Karnaval’da beraber çalıştığımız Sarp Aydınoğlu ve Yavuz Pekman oynuyor. Görüntü yönetmenimiz Hayk Kirakosyan, kurguyu Çiçek Kahraman yapacak.  Müziğimizi Okan Kaya besteliyor.  Yapımcılarımız da Nefes Polat ve Recep Başaran. Tam bir voltranız yani. Gonca ve Meriç aslında Craft’tan eski öğrencilerim. Bu da harika bir duygu bu arada. Zaten çok yetenekli oyuncular ama hayatına ve de oyunculuğuna katkıda bulunduğun kişilerle çalışmanın hazzı tarifsiz. Yani bir oyunculuk tarzı hayal edip tasvir ediyorsun, anlatıyorsun, öğretmeye çalışıyorsun sonra bunu öğrencilerinden kendi filminde görmek istiyorsun. Çok keyifli bir süreç. Müthiş bir geri dönüş. Çiçek Karnaval vesilesiyle hayatıma giren şahane insan. Hayatımın şanslarından biridir. Okan da yine Karnaval’ın müziklerini yapmıştı ve her buluşmamızda yolda karşılaşmamızda bile ‘hadi abi yapmıyor musun yeni bir şey’ diye beni heyecanlandırır. Hayk’la ilk kez çalışacağım ve çok heyecanlıyım. Nefes ve Recep de ben tek başıma debelenirken ve her şeye yetişmeye çalışırken projeye dahil oldular. Hayatımı kurtardılar. Çok şanslıyım ekibim açısından. Ama ben hep şuna inanıyorum. Siz bir şeye ne kadar inanırsanız sizinle beraber inanan insanların sayısı artar. Bu benim için hep böyle oldu. Hep minnacık bir fikre inanıp yola çıktım. Yanıma hep insanlar eklendi. O ufacık kağıt parçasına yazdığım fikir onlarca kişiye ulaşıyor, sonra film oluyor binlerce insana ulaşıyor.

HAYATTAYIZ 1

Film için bir süre önce Fongogo’da bir kampanya başladı. Kampanya nasıl gidiyor ve bu şekilde sosyal fonların işlevselliği hakkında ne düşünüyorsunuz?

Harika bir kampanya. Ve çok da iyi gidiyor. Tam bir dayanışma örneği. Hayattayız’ı bu kampanya sayesinde çekebiliyorum açıkçası. Çünkü öyle bir bütçem yoktu. Destek olan ve olacak insanlar sayesinde çekeceğiz. Hatta daha güzel olan şey şu, destekçiler arasında Yoldaki Kedi’yi ve Karnaval’ı çok seven takip eden insanlar da olduğunu gördüm. Bu harika bir duygu. Seni tarzını insanlar takip ediyor ve diyorlar ki ‘senin film yapmanı istiyoruz’ Aslında izlemek istedikleri filmin biletini önceden alıyorlar. Tabii müthiş de bir sorumluluk. İnşallah severler. Ama işte bu sayede biz yapmak istediğimiz ve izlemek istediğimiz sanatı destekliyoruz. Daha da yaygınlaşmalı bence.

Filmle ilgili paylaşılan hemen her metinde filmin bir ‘kadın dayanışması’ işi olduğunun vurgusu yapılıyor. Hayattayız’ın nasıl bir farkındalık yaratmasını bekliyor / amaçlıyorsunuz? Film tamamlanmayı başarırsa nerelerde, kimlere ulaşacak, sizce nelerin değişmesi konusunda kıvılcım yakacak?

Bir erkek olarak bir kadın hikayesi yapmaya çalışmak hiç kolay değil tabii. Bir şey yaratırken şüphe etmek çok önemli. Bildiğimizi sandığımız her konuya herkese, başta kendimiz olmak üzere şüpheyle yaklaşmak gerek. Hele bu konuda bir erkeğin ‘ben kadınların ne yaşadığını anlıyorum, biliyorum’ demesi imkansız. Ben kendi adıma şunu söyleyebilirim; yıllardır anlamaya çalışıyorum. Birebir anlamam imkansız. Çünkü bu coğrafyada büyüdüm ve erkeğim. Doğduğum andan itibaren zaten ‘kadınlardan ve diğer tüm varlıklardan’ üstün olduğum sanrısıyla kodlanıyorum. Buradan sıyrılıp da ben kadınları anladım tamamdır geçmiş olsun, demek imkansız. Sadece anlamaya çalışmayı hiç bırakmamak gerek. Empatiyi diri tutmak gerek. Kendini koyuvermemek gerek. Ben derslerimde şunu çok önemsiyorum; 15 kişilik 20 kişilik bir sınıfta 1 kişinin bile bakışında bir değişim veya farkındalığında bir artış yakalayabilirsem tamamdır. O 1 kişi de başka 1 kişinin hayatına bir gün dokunur. O da başkasına dokunur. Halka böyle böyle büyür, ilerler. Evet bu çok romantik veya Don Kişot’luk olarak da görülebilir ama olsun. Böyle düşünen varsa da düşünsün. Ben bunu yapabildiğim ölçüde tatmin oluyorum. Filmde de ‘bir film izledim dünyam değişti’ sözü çok ütopik. Artık insanlar 10 saniyelik görüntülerden bile sıkılıyorlar. Ama ben Hayattayız’ı izleyince seyircinin ‘aslında bu ev bizim eve benziyor, Ece ve Melis karakterleri de benim arkadaşlarım gibiler, bu kadınların yaşadıkları da hep gördüğümüz şeyler’ demesini umuyorum. Yani anlamaya çalışmayı bırakmasınlar istiyorum.

Filmin şu sıralar epey güncel olan bazı sosyo-kültürel meselelerle doğrudan ilintili olması, sizi bazı niyet okuyuculara karşı alarma geçirdi mi? Filminizin mevcut atmosferden faydalandığını iddia edecek kadar kötü niyetli olabilecek bakış açılarına cevabınız ne olurdu?

Vallahi öncelikle ‘bravo’ derim en kibar haliyle. Ben sanırım hiçbir zaman mevcut atmosferi kullanarak bir film yapmadım. Beni ne heyecanlandırıyorsa ne istiyorsam onun filmini yaptım. Eril şiddet konusunda daha önce de film yapma girişimlerim oldu ama kısmet 2018’eymiş. Ama tabii keşke herkes mevcut atmosferden yararlanıp toplumsal cinsiyet veya kadın dayanışması üzerine film yapsa. Biz de izlesek. O kadar çok yapılsa ki biz de ‘arkadaş yine mi kadın hikayesi ya! Bıktık. Biz erkek hikayesi izleyemeyecek miyiz?’ Desek.

HAYATTAYIZ 2

Son yıllarda özellikle de sosyal medyanın etkisiyle kadına şiddetin fiziksel olduğu kadar psikolojik şiddet boyutunun da çok sayıda örnekle deşifre ediliyor, üzerine konuşulabiliyor olması, sizce caydırıcı bir etkene dönüşmüş durumda mı? Sosyal medya öncesi dönemle bugün arasında kadına şiddetin konuşulma ve tartışılma biçiminde nasıl farklar görüyorsunuz?

Bir gün bir yol kavgası gördüm. Adamlar arabadan indi. Tabii ki. Biri bagajından kocaman bir döner bıçağı çıkarttı. Diğerinin üzerine yürüdü. Diğeri de cebinden telefonunu çıkartıp kameraya çekmeye başladı. ‘Hadi saldır bakalım’ diyordu. Sonra döner bıçaklı karakter delirip öfkeyle arabasına binip gitti. Bunu böyle bir örnekle anlatmak istemezdim ama gerçekten de durum bu noktada. Deşifre etmek müthiş etkili bir yöntem. Çok hızlı yayılıyor ve bazen efsane sonuçlar da doğurabiliyor. Caydırıcı etkene de dönüşür diye umuyorum. Çünkü kadın cinayetlerinin geldiği nokta kabus gibi. Bu deşifre halinin daha da yaygınlaşmasını diliyorum.

Önceki aylarda Amerika’da yapımcı Harvey Weinstein’e yöneltilen cinsel taciz ve saldırı iddialarının somutlaşmasıyla başlayan bir deşifre süreci başladı. Hollywood’un en ünlü ve en güçlü isimlerinden bazılarının, güçlerini bu şekilde istismar amaçlı kullandığı ortaya çıktı. Sizce taciz, baskı ya da şiddetin güç ve otorite ile nasıl bir ilişkisi var?

Çok önemli bir aşama bu. Geç kalınmış diyenler var. Evet ama bu deşifre süreci de aynı şekilde kuvvetli şekilde caydırıcı olma ihtimali taşıyor. Keşke bu süreç bizde de başlasa. Taş üstünde taş kalmaz bence. Taciz baskı ve şiddetin güç ve otoriteyle karşılıklı birbirini besleyen sinsi ve doğrudan bir ilişkisi var. Güçten beslenen insanlarda taciz ve şiddete eğilim çok daha kuvvetli oluyor maalesef. O gücü istediği yönde istediği zaman vahşice kullanabildiğini görenlerin bence gözleri kanlanıyor. O güçle ne yapacaklarını bilemiyorlar ve en ezberledikleri, yakınlarında var olan şiddete yöneliyorlar. Ben bu yüzden Hayattayız’da güçten beslenen değil hayatlarındaki tüm ‘güç’ figürlerine rağmen nefes almaktan, hayatta olmaktan beslenen insanları anlatmaya çalışıyorum. Çünkü bence hayatta olmak en büyük direnişimiz.

Filmin gerçekleşmesine destek olmak istiyorsanız, bağış yapabileceğiniz link: https://www.fongogo.com/Project/hayattayiz-filmi