Birikmişlerden arınmak özgürleştirir: Sezen Ahıskal

Sosyal medyadan, telefondan, maillerinizden en fazla ne kadar uzak kalabilirsiniz? Bu tecrübeyi yaşayan Sezen Ahıskal ile 28 günlük dijital dünya detoksu ve bu deneyimini anlattığı kitabı BLACKOUT hakkında konuştuk.

Röportaj: Gizem Kayar

“BLACKOUT boyunca en çok şaşırdığım an, düşündüğümden ne kadar ciddi bir biçimde sosyal medyaya bağımlı olduğumu fark ettiğim andı.”

Sezen, bize kendi “blackout” deneyiminden biraz bahsedebilir misin? Bu maceranın sana keyif veren yanları, zorlandığın anları nelerdi?
BLACKOUT bir yolculuk olduğu kadar bir deneydi benim için aslında. Sonucunda ortaya ne çıkacağını bilmeden yaklaşık bir ay boyunca yol aldım ve işe bu süreç boyunca yaşadığım her değişikliği not alarak başladım. Duygu durumum, aklıma gelen sorular, fark ettiğim çok temel sorunlar… Deneye devam ederken bir yandan da ortaya çıkan bulgular üzerinde çalışmaya başlayarak bazı savunma yöntemleri geliştirdim. Yaşadıklarımda yalnız olmadığımı fark edip, bu durumun dünya üzerindeki yansımalarını araştırdım. Sonra da hepsini lineer bir yolculuk hikâyesi olarak geniş kitlelerle buluşturabilmek adına bu kitapta bir araya getirdim.

Bu yolculuğun sanırım en zor yanı, kitapta da bahsettiğim “kısa anlar problemi” oldu. Trafikte beklerken, arkadaşının gelmesini beklerken, siparişin gelmesini beklerken… Gerçek bir etkinlikle harcayamayacağımız kadar kısa zaman dilimleri içinde beklerken sürekli olarak kendimizi sosyal medyaya maruz bırakıyoruz ve tam olarak bu noktada alışkanlık dediğimiz bir davranış bağımlılığa dönüşmeye başlıyor. Zaman zaman hâlâ baş etmeye çalıştığım ve bu yolculuğun da en kritik noktalarından birisi buydu sanırım.

En keyifli yanıysa kesinlikle sonucunda ulaştığım yeni “ben” oldu. Ben bu yolculuğun sonucunu, geçtiğimiz günlerde çok ilgi gören bir videoya benzetiyorum. Bu video, 200 yıllık bir portrenin üzerinde dış etkenlerden dolayı biriken kirin ve tortunun bir solüsyonla yavaş yavaş akıtılarak temizlenişini gösteriyor. Bu medya detoksu sonucunda geldiğim yerde ben de kendimi o portredeki kadın gibi hissediyorum. Medyadan, reklamlardan ve gerekli gereksiz binlerce mesajdan sonra kendime hiç benzemeyen bir kadın haline gelmiştim. Bugünse tüm birikmişlerden arındım ve sonunda özgürüm.

Seni blackout deneyimine teşvik eden, ateşleyen sebepler neler oldu? Motivasyon kaynakların nedir?

Yıllarca pazarlama alanında çalıştıktan sonra, hayatımda o ana kadar aldığım tüm kararları sorguladığım bir döneme girdim. İşimi bıraktım ve son zamanlarda kendi jenerasyonumda pek çok kişide şahit olduğum; hayatın, kariyerin yeniden kurgulanabildiği gerçeğiyle yüzleştim ve ben de yeni hayatımı kurgulamak için bir yolculuğa çıktım. Yola çıkarken ön göremediğim şey, kim olduğumu ve hayallerimi kurgularken dış dünyadan gelen mesajların ne kadar belirleyici olduğunu fark edememekti. Eski bir reklamcı olarak, kendi yarattığım dünyanın tuzaklarına düşeceğimi hiç düşünmemiştim. Arka arkaya pek çok yanlış hayali kovaladıktan sonra, özüme dönmek ve sosyal medyada “like” almayacak olsa bile hayal ettiğim kişi olabilmek için bir medya detoksu yapmaya karar verdim. Medyanın kadın kimliğimi belirleyemediği, markaların kim olduğumu söyleyemediği ve ne yöne gideceğimi belirlemeden önce içinde yaşadığım topluluğun gittiği yönü kontrol ederek bir ön onayın ihtiyacını duymayacak bir “ben” için 28 gün kendimle baş başa kalmak istedim.

Kendime giden yoldaki tüm engelleri kaldırabilmek içinse minimalizmin itici gücünden faydalandım. Sahip olduğum her bir objenin faydasını ve yeni ürün satın alma gerekliliğini sorguladığım gibi, hayatıma dahil ettiğim tüm online mecraların ve uygulamaların geçerliliğini de sorgulayıp bana zarar verdiğini ya da beni yolumdan alıkoyduğunu fark ettiğim her şeyi filtreledim.

blackout_cover_3D

28 günlük süreçte kendinle ilgili keşfettiğin, en şaşırtıcı şey neydi?

BLACKOUT boyunca en çok şaşırdığım an, düşündüğümden ne kadar ciddi bir biçimde sosyal medyaya bağımlı olduğumu fark ettiğim andı çünkü bu deneye başlamadan önce birisi benim için bu tespiti yapsa haklı olduğunu düşünmezdim. Bence ben sosyal medyayı o kadar da fazla kullanmıyordum. İletişim amacı dışında pek yorum yapmaz ya da sosyal mecralarda çok fazla açıklamada bulunmazdım. Haftalarca bir şey paylaşmadığım oluyordu örneğin. Bu durumda bağımlı olmadığımdan kesinlikle emindim. Ancak ne zamanki telefonu elime alıp, her bir uygulamanın yasak olduğunu fark edip telefonumu masaya bırakmak zorunda kaldım ve ne zamanki bir cafede arkadaşımı beklerken telefonuma bakamadığım için kendimi çıplak gibi hissettim, o noktada bağımlılığımla yüzleşmek zorunda kaldım. Sürecin oldukça başında olmama rağmen, burada yaşadığım şaşkınlık kesinlikle çok önemliydi ve sonraki adımlar için beni hazırlayarak iyileşmeme yardımcı oldu.

Sence küreselleşmenin hâkim olduğu modern dünyada kişinin hayat boyu bir blackout tecrübesi yaşaması mümkün müdür?

Bu soru hem deney boyunca hem de sonrasında benim de kendi içimde sürekli tartıştığım bir nokta aslında. Bir ay boyunca tüm medya platformlarından uzak durabilmeyi başardığım halde, uzun vadede bu tarz bir yaklaşımın sürdürülebilir olduğunu düşünmüyorum. Belki de sürdürülmesine gerek de olmayabilir üstelik.

Ancak kitaptaki yolculuk sırasında da bahsettiğim gibi, bu detoksun amacı bir bağımlılığın önünü keserek konuya bir adım öteden bakabilmemizi sağlamak. Biraz perspektif kazandıktan sonra da alışkanlıklarımızı sorgulamak ve yeniden belirlemek. Örneğin bazı mecraları tamamen hayatımızdan çıkarırken bazılarının sadece sıklığını azaltmak ya da kullanım biçimimizi değiştirmek mümkün. Uzun vadede bence bir konuyu tamamen itmek yerine onunla yaşarken zarar görmemeyi öğrenmek, kişisel tercihlerimizi daha sağlıklı bir şekilde yapabilmek çok daha kıymetli. Kitapta da zaten tam olarak bunun için faydalı pek çok yöntemden bahsediyorum.

Bu yüzden öncelikle, şu anda çoğumuzun nostaljik duygularla hatırladığı sosyal medyanın hayatımızda olmadığı döneme geri dönmenin bir yolu olarak Blackout deneyini yapmak çok önemli. İçinde bulunduğumuz stresli alışkanlıkların farkına varabilmemizin tek yolunun bu olduğunu düşünüyorum.

Son olarak kitabını İngilizce yayımlamandaki motivasyonları da biraz anlatabilir misin?

Bu yolculuk boyunca fark ettiğim en önemli şeylerden biri yaşadığım problemin hiçbir şekilde lokal bir yanı olmamasıydı. Sosyal medya ağırlıklı olmak üzere tüm kaynaklardan üzerimize yağan mesajların çokluğu ve bunun sonucunda kendimizi algılayış biçimimizin zarar görmesi ve bazen de tamamen bozulması, aslında oldukça global bir problem.

Self-Published (yayıneviyle çalışmayan) bir yazar olarak, bu kadar global bir konuda deneyimlerimi aktarırken, mümkün olan en fazla sayıda okura ulaşma fırsatını yaratmam gerektiğini düşündüm. Bugün ana dil olarak İngilizce konuşanlara, ikinci dil olarak kullananları eklediğimizde yaklaşık olarak 1 milyar insanın İngilizce konuştuğunu söylemek mümkün. Bizler de bu kitlenin bir parçası olarak sosyal medya bağımlılığı sorununu yaşayan jenerasyonun başında geliyoruz. Ve belki de bugüne kadarki tüm jenerasyonlar arasında dünya vatandaşı olabilme hissini en çok biz yaşıyoruz. Bu yüzden bu kadar güncel ve global bir sorunla ilgili bir kaynak yaratmak için İngilizce çok güzel bir fırsat olduğu kadar çok da gerekli bir adımdı. Bu ortak dil sayesinde hep birlikte yaşadığımız bir problemi, yine hep birlikte çözebileceğimizi ve birbirimizin deneyimlerinden daha rahat faydalanabileceğimizi düşünüyorum.