Cannes 2017 - 2. Gün: "Wonderstruck", "Loveless" ve "Blade of the Immortal"

Yarışmada merakla beklenen iki film, Todd Haynes imzalı Wonderstruck ve Andrey Zvyagintsev’in Loveless’ı ile Takashi Miike’nin Blade of the Immortal‘ının prömiyer yaptığı ikinci gün, şimdiden birkaç film konusunda kutuplaşılacağının da habercisi niteliğinde.

Yazı: Melikşah Altuntaş

Todd Haynes’den sessiz sinemaya saygı duruşu:
WONDERSTRUCK

Günün ilk yarışma filmi, iki yıl önce Carol ile Cannes tarihinin en zarif filmlerinden birine imza atmış ve seyircilerin favorisi olmuş Todd Haynes’in son filmi Wonderstruck‘tı. 2010’da Martin Scorsese’nin beyaz perdeye Hugo adıyla nispeten sadık şekilde adapte ettiği Brian Selznick imzalı The Invention of Hugo Cabret‘nin daha serbest bir uyarlaması olan Wonderstruck, 1977 ve 1927’de ebeveynlerini bulmak için evden kaçan iki farklı sağır çocuğun hikayesini, paralel kurgu ve sessiz sinemaya referanslar düzerek anlatıyor.

Haynes’in sinemasında bugüne kadarki en ayrıksı işi olarak gösterilebilecek film, naif anlatımı ve hikayesindeki basit çözümlemelerle, ilk bakışta dokunaklı bir çocuk filminden fazlası gibi görünmüyor. Nefis prodüksiyon tasarımı, Carol‘da olduğu gibi Carter Burwell’in muazzam müzikleri ve Edward Lachman’ın enfes görüntü yönetimi elbette ki sinema sanatını bir araya getiren tüm unsurların yine Haynes’in elinde cevhere dönüştüğünü kanıtlıyor. Ancak yavan hikaye, gittikçe etkileyicilikten uzaklaşıyor ve final de bu anlamda beklenen güce ulaşmıyor.

1927 bölümlerinin siyah-beyaz 35 mm. çekilip tamamen diyalogsuz olması ve 1977 bölümlerinin de o yıl çekilmiş bir film gibi (yine 35 mm., renkli çekilmiş kısımlar) görünmesi, Haynes’in yakalamaya çalıştığı dönem hissiyatını başarıyla geçirirken, başroldeki çocuk oyuncular da tüm filmi sırtlamayı başarıyor. Filmdeki kısıtlı ekran süresinde genellikle ağır bir yaşlandırma makyajı altındaki Julianne Moore küçük ama etkili bir performans verirken, filmde toplamda 3 dakikadan fazla görünmeyen Michelle Williams da üzerine düşeni yapmış görünüyor.

Özellikle hikayenin çözüm bölümünde tavsayan Wonderstruck‘ta Haynes’in tüm maharetleri, limitli senaryosunun sınırını aşmaya yetmiyor. Yine de tüm bunlar, karşımızdaki filmin dört başı mamur bir büyüme hikayesi anlattığı ve muhtemelen yine Oscar’larda pek çok kategoride boy göstereceği gerçeğini değiştirmiyor.

Zvyagintsev Altın Palmiye’ye göz kırpıyor:
NELYUBOV / LOVELESS

Zehirli bir tohumdan verimli bir ağaç çıkar mı? Andrey Zvyagintsev’in son filmi Loveless, birbirlerinin yüzüne baktıklarında yalnızca kişisel pişmanlıklar gören, boşanma sürecindeki sevgisiz ve öfkeli bir anne babanın, mutsuz evlatlarının bir anda ortadan kaybolmasının hikayesi… Evin içindeki varlığını görünmez gibi sürdüren, hor görülen, sevgisiz büyüyen bir çocuğun kaybolmasının ardından, alternatif ailelerin de devreye girmesiyle dallanıp budaklanıyor Loveless.

The Return, Banishment, Elena ve Leviathan gibi nitelikli festival hitlerinin ardından Rus sinemasının en yetenekli yönetmenlerinden Andrey Zvyagintsev, bir kez daha güçlü sinemasal dilini, etkili bir hikaye üzerinden işlemeyi başarıyor. Yönetmenin alameti farikası olan nefis plan ve çerçevelerin henüz ilk saniyesinden itibaren yine yerli yerinde olduğu Loveless, kimi zaman klişe tespitlerle izleyicisinde dejavu etkisi yaratsa da bu, filmin etkisinden çok şey götürmüyor.

Ele aldığı hikaye ve ona yaklaşım biçimi göz önünde bulundurulduğunda, süresini (130 dakika) pek de ekonomik kullandığını söyleyemeyeceğimiz Loveless‘ın Zvyagintsev’in en iyi filmi olmadığı açık. Ancak yönetmenin olgun sineması ve güçlü anlatım dili ile jüriyi etkilemesi ve Altın Palmiye dahil herhangi bir ödülle törenden ayrılması pek de sürpriz görünmüyor.

Yarışma Dışı Blade of the Immortal ve Eleştirmenler Haftası’ndan Los Perros

Yan bölümlerden Eleştirmenler Haftası / Semaine de la critique’in bu yılki güçlü adaylarından Los Perros, üst orta sınıfa mensup bir kadının, yasak ilişkisi ve aile geçmişlerine ait bazı çıplak gerçeklerle yüzleşerek hayatının en zorlu sınavından geçmeye çalışmasını konu alıyor. Şili sinemasından yetenekli kadın yönetmen Marcela Said’in imzasını taşıyan film, Said’in ismini önümüzdeki yıllarda sıkça duymamıza neden olacak kadar etkileyici bir çıkış filmi.

Tür sinemasının Japon ustası Takashi Miike’nin Geceyarısı Gösterimleri’nde karşımıza çıkan son filmi Blade of the Immortal ise seyir zevki epey yüksek bir intkam hikayesi. Hem Miike’den uzun zaman sonra kalburüstü sayılabilecek bir eğlencelik görebilmek, hem de samuray filmleri nostaljisi yapmak için izlenebilir.

Yarın bu yılki Cannes’ın bitmek bilmeyen Netflix tartışmalarını daha da harlayacağa benzeyen Okja gösterimi ve yarışma ile yan bölümlerdeki yeni filmlerle devam edecek festival yorumları. Takipte kalın…