Ceyl'an Ertem ve konukları 10 Haziran'da #kadınlaryaşasındiye sahnede!

Ceyl’an Ertem ve konukları Elif Çağlar, Dilara Sakpınar ve Yasemin Mori, Kadıköy Sahne’de kadın cinayetlerine karşı bir dayanışma konserinde birlikte sahne alıyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız platformu ve bu değerli mücadeleyi desteklemek için 10 Haziran’da 22:30’da Kadıköy Sahne’ye!

Ceyl’an Ertem’in konser için yazdığı mektubu aşağıdan görebilirsiniz. Konserin Facebook etkinlik sayfasına da buradan ulaşabilirsiniz.

İçinde en az beş kadının olduğu bir evde büyüdüm.

Yazları yazlıkta en az 10 kadındık.

Okul vakitleri boyunca çok kadın ev arkadaşım oldu.

Ağda seansları, bulaşık sıraları, oje kokuları, simleri, topuklu ayakkabıları, dikiş makinaları, göbek atmaları, aşk acıları, görücü gelmeleri, saç uzatmaları, saç kesmeleri, permaları, rimel akmaları, babadan gizli sigara içmeleri, anadan gizli oğlanlarla bakışmaları, kavgaları, gürültüleri, göz kırpmaları, haylazlıkları, dantelleri, örgüleri, dertleri, tasaları, kahkahaları, yalanları, doğruları… içinde çok şey gördüm, öğrendim.

Neden baba gelince ayağa kalkılırdı?
Neden dede haksız yere kızınca susulurdu?
Evden uzun etekle çıkar, sokağın köşesinden dönünce belden kıvırmak marifetiyle etek diz üstüne çıkarılırdı. Görünce şaşırırdım.
Örülen kazağın yünü bitmeden sobaya atarlardı. Anneye ‘yün bitti çarşıya gitmem lazım’ derlerdi. Çarşıda sevdiği çocukla buluşurlar, dondurma yerlerdi. Şaşırırdım.
Bunlar tatlı anılardı, derinini, sebebini düşünmediğim.
Başka türlü, silik hatıralar da vardı ama.
Bir gece, hiç unutmam, mahalleden bir kadın çığlığı ile uyandık.
İki katlı evimizde, ikinci kattaki odanın penceresindeydim.
Sokak boyu koşuyor, tüm kapıları çalıyordu kadın. Kolları kan içinde.
Kimse kapıyı açmıyordu.
Kocası göründü bir süre sonra. Kovalamaya başladı.
Babaannem içeri almıştı kadını.
Beni aşağı indirmediler. Korkudan ölüyordum, inmezdim de zaten.
Sonra uyudum.

Kadını bir daha görmedim. Koca hapse girdi diye konuşuluyordu, kadının annesi ve kadın kaçmıştı.
nereye bilmiyorum.
Bu tanık olduğum ilk şiddet vakasıydı.
Mahalledeki bazı yaşlı kadınların ’dostu varmış, yoksa adam niye kesmeye kalksın karısını’ dediğini hatırlıyorum.
O zaman bile kızmıştım.

Geçenlerde Yalova’da boşandığı eşinden tehdit gören Seda Camgöz, eski kocası tarafından sokak ortasında öldürüldü. Sokak ortasında. Bu olayı hatırladım hemen.

Dün, öldürülmeden önce komşuların zilini çalıp yardım isteyen Deniz Aktaş’a kimsenin kapıyı açmadığı öğrendim. Yine o anı geldi hatrıma. Vah bize.

Onlarca kadın ev arkadaşım oldu.
Sevgilisinden dayak yiyenler, gözleri morarıp dışarı çıkamayanlar, yine de o adamları def edemeyenler…İrili ufaklı tehditler alanlar, zor kurtulanlar. Kıskançlığın çirkin sonuçlarına onlarca kez şahit oldum. 

Aslında bu.

Ses çıkaran, kapısını açan, savunan, birlik olan, hak arayan yoktu. (yok)
Bu erkek egosu yıllarla büyüdü.
Kabadayılıklara boyun eğildi, bazen gerekli, bazen hatta seksi sayıldı. alkışlandı.
Etrafımız bedenimizi sahiplenen, hak iddia eden, isterse öpebilen isterse kesebilen adamlarla sarıldı.
Güzeller güzeli kız kardeşlerimiz cinayetlere kurban, yüzlerce kız çocuğu günlerce/ yıllarca tecavüze uğrarken tüm köy, mahalle, şehir halkı susuyor, çığlıklara herkes kulaklarını tıkıyor, tüm ülke sağır…
En büyük kabadayı, yani devlet diyor ki; aferin tecavüzcü ve katil kardeşim, çünkü bu orospular hak ediyor. Tahrik indirimi verelim, hatta seninle evlensin ve çocuğunu doğursun.

Film olsa inanmazsın ha.

Ama çok yakın zamanda Diyarbakır’da bir kişi, 3 kız çocuğuna cinsel saldırıda bulundu. Ceza ‘çocukların rızaları var’ gerekçesiyle 10 yıla düşürüldü. Üstelik adamın daha evvelden aynı suçtan 7 aycık cezası da varken. Film değil canım, değil.
Ben şarkıcıyım, şarkılar yazarım.
İşim  ve gücüm bu.
İsterim ki bunları yapayım.
Ama şunları yazarken bile bir kadın öldürülmüş olabilirken, susmamalıyım. Bunu hissediyorum.
Ses yarışmasına katıldığı için erkek arkadaşı tarafından başından vurulan Mutlu Kaya uyandırılamıyor. Şarkı söylemek isteyen bir kadın Mutlu.
Bergen’i bilir misiniz? Sanki bir roman karakteri gibidir çoğumuz için ama gerçeğin ta kendisi. Devam ediyor kabus. 

Nisan ayında okuduğum haber aklımı başımdan aldı; boşanma davası açan eşine kezzap içirmeye çalışıyor. Kadın direnince kezzabı yüzüne döküyor. (al işte, Bergen’i bilir misiniz) Ağırlaştırılmış müebbet hapis istemine savcı, “Canavarca hisle tasarlayarak öldürmeye teşebbüs değil” diyerek karşı çıkıyor. Bu arabesk bir filmden alınmış klişe bir senaryo örneği değil, gerçek. Trajedinin tekekkürürü.

Müzisyen arkadaşımız, canımız Değer Deniz bu yıl cinayete kurban giden 100. kadın oldu. İçimiz acıyor hala. Değer’in de şarkıları vardı. Söyletmediler, söyletmediniz, söyletmedik.
Öyle sıkışıyor ki içim, Orhan’ı arayıp ‘nasılsın’ diyemiyorum. Böyle acıları taşıyamıyorum. Düşündükçe dizlerim titriyor.

Gecelerce kabus gördüm. Kimbilir kaçımız daha böyle günler, geceler yaşıyor…
Anadolu’da bir köyde 8 yaşındaki bir çocuk, 7 yıl boyu, 20 erkeğin tecavüzüne uğradı.
Utanıyorum. 7 yıl boyunca kimsenin ses çıkarmamasına öyle utanıyorum ki.
Sadece biz de değil tüm dünyaki kadınlar bu topraklardan geçmeye korkar olacak, belki de oldular bile. Daha geçen haftalarda Maggie Badgo, Jiska Nina Van Gerner olayları. Pippa Bacca’yı kim unutabildi?

Tam Özgecan’ın ölümü ardından hepimizin yürekleri yanarken, Hüsne Aslan’ın erkek arkadaşı tarafından arabayla ezilerek öldürdüğü haberini almadık mı? Hüsne ne yapmak istemişti? Evine gitmek, sadece evine gitmek. 

Unutulacak gerçekler değil.
Alışılacak gerçekler değil bunlar.
Politikayla ilgilenmek istemiyor olabilirsin, ben istiyor muyum? Ancak kadın cinayetleri politiktir. 
Ve sen sustukça devam edecek, günden güne büyüyerek, sayıları artarak. Ki son 10 yılda yüzde 1400 artış olduğu ise başka bir gerçek, yüzümüze çarpan.

Ben, dediğim gibi, şarkıcıyım, şarkılar yazarım.
İşim ve gücüm bu.

Gücüm, size sevdiğiniz şarkıları/şarkılarımı söylemek, sizi çağırmak, sizinle paylaşmak, belki bazen bir şeyleri unutturmak, bazen de hatırlatmak. Konserlerimde ütopyalarımızın ne kadar güzel olduğundan, o beklediğimiz vapurların bir gün geleceğinden, umutlarımızdan ve kahkahalarımızın gücünden bahsediyorum. Acı ve dert içinde ‘unutma unutma’ diye avazladığımı da, bilen bilir. 

10 Haziran’da organize ettiğim bir konser var, şahane müzisyen arkadaşlarım, karşılıksız orada olmayı kabul eden güzel yürekli dostlarım Cenk Erdoğan, Murat Çopur, Adem Gülşen, Ekin Cengizkan bize eşlik edecekler, Berk Kula sesimizi güzelleştirecek, duyuracak.

Ve 3 harika kadın ozan da sahnemize konuk olacak. 

Dilara Sakpınar bize o gece Lara Di Lara projesinin ilk albümü Oraya Doğru’dan kafayı taktığım şarkısı ‘Hayal’i seslendirecek. ‘canım nasıl yanıyor bir anlasan’. Of acayip şarkı ! 🙂

Elif Çağlar, benim kocaman saçlı bülbülüm, ‘Said I could do better than that’ diyecek. Say where you’re at çalacak bizimkiler muhtemelen doyamayacağız. 

Yasemin Mori, bayıldığım, deli kadınların önde gideni, kokulardan mislerden orkidelerden harikalardan bahsettiği Venüs’te Uyandım’ı şakıyacak.

Ben de sahnede onlara eşlik edeceğim sizinle beraber.
Sadi Güran harika çizimini hediye etti bize dün gece, gözlerim doldu.
Kadıköy Sahne kapılarını açtı.
Herkes karşılıksız orada olacak.

Neden mi?

Kadın cinayetlerini durduracağız platfomu, kadın cinayetlerini durdurmak ve kadınların şiddetten korunmasını sağlamak için çalışıyor. Başta yaşam hakkı olmak üzere her tür kadın hakkı ihlaline karşı mücadele ediyor. Kadınlara hukuki destek sağlıyor, onlarla birlikte hayat mücadelesi veriyor.

6284 sayılı kanunun uygulanması için sorumluları göreve çağırıyor, kadınlara korunma kanunundaki haklarını bilmeleri için eğitimler düzenliyor, basın çalışmaları yapıyor, sanatçı dostlarının desteğini alıyor, toplumsal duyarlılık ve kamuoyu oluşturmaya çalışıyor. “Şüpheli ölüm” davalarında, “intihar” olarak kapanan bazı ölümlü durumlarda gerçeğin ortaya çıkarılmasını sağlayarak adalete katkı sağlıyor…

Biz onlara destek için 10 Haziran gecesi 22:30’da sahnedeyiz, sen de gel, bu uzun ve sabır gerektiren, onurlu ve değerli mücadeleye destek ol!

kadinlar yasasin diye kucuk _ SADI GURAN afis