Çocukken kurulan mizansenlerden, rastlantısal manzaralara: Begüm Yamanlar'la ilk kişisel sergisi "Ada" üzerine

3 Temmuz’da Galeri Zilberman’da ziyarete açılan, Begüm Yamanlar’ın tek videoluk ilk kişisel sergisi Ada, izleyicilerine sanatçının farklı coğrafyalarda, farklı zamanlarda yapmış olduğu çekimlerin bir araya gelerek ortaya çıkardığı soyut bir alem sunuyor. 1 Ağustos’a kadar Galeri Zilberman’da görebileceğiniz Ada‘yı Begüm Yamanlar’dan dinledik.

Röp: Nazlı Dönmez

Video art, meşakkatli, fazladan bir incelik isteyen bir disiplin. Üstelik Ada senin ilk kişisel sergin. Nasıl bir hazırlık süreci izledin? Çıkan sonuç içine sindi mi tam anlamıyla? Planlı programlı bir yöntem mi izlersin, kafanda çizdiğin resmi hayata geçirmek için yoksa yaratım sürecin çalıştıkça mı şekilleniyor?
Yaratım sürecinin plan programdan ziyade rastlantılar, ve süreç içindeki değişimlerden dönüşümlerden beslenerek şekillendiğini söyleyebilirim aslında. Genellikle şehir dışında, seyahatlerde fotoğraf ve video çekme ihtiyacı duyuyorum birçok insan gibi. Bunları bir görsel kütüphanesi oluşturacak şekilde hemen üzerine bir şeyler üretmeye, düşünmeye çalışmadan biriktiriyorum. (Bu da pek planladığım bir şey değil ama öyle gelişiyor hep.) Bir süre sonra dönüp baktığımda ortak bir temelleri olduğu, nelere odaklandığım daha kolay farkedilir oluyor benim için. Bu  da son zamanlarda doğanın döngüsel yapısına, insanın doğayla ve evrenle kurduğu değişken ilişkiye, bütün bunları nasıl algıladığımıza ve zaman kavramına  dönmüş halde. Belki üzerine çok konuşulmuş, konuşulan  bir durum ama benim motivasyonum doğaya uzak kalmaktan ve ona bir çeşit özlem duymaktan başlıyor sanırım.

Ada‘dan bahsedecek olursak, videoda beliren orman aslında varolmayan, bulunduğum çeşitli yerlere ve zamanlara ait fotoğraf parçalarından oluşuyor. Yani tamamen yeniden üretilmiş bir yer ve zaman akışı var. Videonun son halini alması üç sene gibi bir süreyi kapsıyor, ilk görselin bir yere varmadığını hissederek durduğum, başka işler üretmeye odaklanıp sonra geri dönüp değiştirip, eklemeler yaptığım ve kendi bakış açımın da değişimlerini görmeye olanak sağlayan uzunca bir süre gibi.

Manzara temasını bu kadar modern ve alışılmışın dışında bir üslupla ele alabilmek herkesin harcı değil. Nasıl çıktı bu fikir?
Bulunduğum yerleri, zamanı gördüğüm ve kaydettiğim şekilde değil de daha sezgisel olarak nasıl algıladığım ve hafızamda nasıl imgeler olarak yer ettiklerini ve bunları nasıl yeniden üretebileceğime dair denemeler yapmaya başladım. Realist görseller üretmekten çok daha heyecan verici geliyor. Her şeyin mümkün olabileceği, görsel algının ters yüz edilebileceği, çok çeşitli ve parçalı gerçeklikler kurmaya olanak sağlayan bir dünya gibi. Biraz çocukken kurulan oyunları, mizansenleri hatırlatıyor. Fotoğraf ve videonun yapısı gereği gözün gördüğü dış dünyayı / gerçekliği taklit etmeye çalışmak gibi bir yükü var, bu sınırlamayı zorlamak da içeriğin bir parçasına dönüşüyor.

Çok katmanlı bir iş yapıyorsun. Ses de görsel kadar önemli. Nasıl bir araya gelip, şekilleniyor tüm bu unsurlar?
Görsel ve ses bir arada şekilleniyor aslında. Ben aktarmak istediğim fikri, duyguyu görsele dökebiliyorum ama ses konusunda teknik olarak pek yetkin değilim, en azından şimdilik. Sesle ve müzikle uğraşan ve bakış açılarımızın örtüştüğü yakın arkadaşlarım var, videoyu montaj sırasında birlikte izleye izleye tartışıyoruz ve sonrasında onlara bırakıyorum. (Ada’nın ses tasarımı için Yiğit Dilbaz ve Toll Tres ile birlikte çalıştıkç) Montajı genellikle günlerce tek başıma yaptığım için, bu noktada başka birinin yaratıcılığının devreye girmesi ve birlikte görsel ve ses arasında birbirini dengeleyecek bir bütünlük oluşturmaya çalışmak çok heyecan verici ve motive edici geliyor.

Başka projelerin, plan aşamasında olan fikirlerin var mı? Bize ipuçları verir misin? Evet, daha fikir aşamasında olan ve üzerine çalışmaya devam ettiğim şeyler var.  Ada, tek videoluk bir sergi, hemen olmasa bile daha çok işin bir arada gösterileceği bir sergi fikri var, onun için mekânla, birbirleriyle seyirciyle olan ilişkileri nasıl daha fazla duyuyu kapsayabilir, daha bütünleyici bir deneyim haline gelebilir bunun üzerine düşünüyorum biraz.

Bir sanatçının cevaplamaktan kaçamadığı bir soru soralım sana: Kimlerden, nelerden ilham alır Begüm Yamanlar? Takip ettiğin, seni etkileyen, yön bulduğun isimler var mı? Çocukluktan başlayıp onlarca şeyden etkilendiğimizi düşününce zor geliyor bu soruyu cevaplamak ama şu sıralar Bill Viola, Matt Collishaw ve ara ara Çin ve Batı düşüncesini doğa ve varoluş üzerinden karşılaştırdığı yazılarını okuduğum felsefeci Francois Jullien geliyor aklıma.

Sergiyle ilgili detaylı bilgiler için buraya tıklamanız yeterli.