Collin McClain’in müzikle dolu Türkiye yolculuğu

Amerikalı fotoğraf sanatçısı Collin McClain, geçtiğimiz bahar aylarında Türkiye’ye geldi ve buradaki müzisyenleri, festivalleri, dinleyicileri ve farklı kültürleri fotoğraflamak için bir yolculuğa koyuldu. Geçtiğimiz haftalarda görücüye çıkan The Music Of: Turkey isimli serisinin ardından şimdilerde Fas’ta olan McClain’le, serinin hazırlık aşamalarını ve kendisinin Türkiye’deki müzik sahnesine dair gözlemleri üzerine konuştuk.

Röp: Cem Kayıran

collin3

Korhan Futacı & Kara Orkestra – Babylon

The Music Of isimli fotoğraf serileri yapma fikri ilk olarak nasıl ortaya çıktı? Bu proje için başlangıç noktası olarak Türkiye’yi seçmene sebep olan şey neydi?

Bu fikir uzunca bir süredir aklımdaydı aslında. Başta Kelt müziği olmak üzere çok fazla geleneksel müzik eşliğinde büyüdüm ve dünyanın dört bir yanından farklı janrlar keşfetmek istedim. Seyahat etmek, müzik ve fotoğrafa olan tutkumu bir araya getirmek harika bir fikir gibi geldi. Sanırım diğer her şeyle birlikte Vincent Moon’un Selda Bağcan’la çektiği bir video benim Türkiye’deki müziğin nasıl olduğuna dair sorular sormama sebep olmuştu. Eğer bu soruların cevapları bende ya da tanıdığım herhangi birinde yoksa ortada bir hikâye var demektir. Türkiye, özellikle Amerika’dakilerin harika bir kültürel bağ kurabildiği ülkelerden değil. Dünya hakkında insanlara fikirler vermek de benim için gerçekten önemli olan bir şey.

“EN SONUNDA FARKINA VARDIĞIM ŞEY, ASLINDA EN BAŞTAN BERİ GÖZÜMÜN ÖNÜNDE OLAN BİR ŞEYDİ. BU PROJE ASLINDA İNSANLARLA İLGİLİYDİ; MÜZİKLE DEĞİL.”

Bu projen için ilk kez konuştuğumuzda henüz konuya nasıl yaklaşacağına dair bir fikrin olmadığını dile getirmiştin. Hangi aşamadayken bir açı yakaladığını anladın? Ve bu neydi?

En sonunda farkına vardığım şey, aslında en baştan beri gözümün önünde olan bir şeydi. Bu proje aslında insanlarla ilgiliydi; müzikle değil. Ses veya video kaydetmiyorum ve Türkiye’nin de her köşesinde farklı türlerde ve şekillerde müzikler var. Benim projem de bunların her birini tanımlamak için yapılmış bir girişim değildi. Bunun yerine insanları birbirine bağlamayı ve hepimizin birbirine çok benzerken aynı kültürün içinde ne denli büyük farklılıklar olabileceğini göstermek istedim. Umuyorum ki geldiğim yerdeki bazı insanları da sizin sahip olduğunuz müzikal güzellikleri keşfetmesine de vesile olmuşumdur.

Birol Topaloglu

Birol Topaloğlu ve arkadaşı, Ezmoce Köy Evi

collin6

Kıvılcım Ural – Yavuz Fest

Ayrıca bana Türkiye’ye gelmeden önce bazı araştırmalar yaptığını, hattâ bazı müzisyenlerle iletişime girdiğini de söylemiştin. Fotoğrafladığın onlarca insana bu kadar kısa bir zaman içerisinde nasıl ulaştın?

En başta Bandcamp üzerinden keşfettiğim sanatçılara e-postalar atmaya başladım. Bu yolculuğa Türkiye ile başlamamdaki en önemli sebeplerden biri de ulaştığım insanlardan gelen hızlı ve samimi cevaplar oldu. İki haftadan kısa bir zaman içinde kendimi uçakta bulmuştum.

Buraya geldikten sonra da özellikle birkaç kilit kontağım bana yeni insanlarla tanışmak, festivallere gitmek ve genel anlamda yolu açmak konusunda epey yardımcı oldu. Orada geçirdiğim zaman diliminde tanıştığım herkese müteşekkirim. Bu projeyi gerçek kılabilmek için çok fazla insan bir araya geldi, hattâ bunların bazıları ne kadar yardımcı olduklarını bilmiyorlar bile. Bunların sonrasında bana da canım çıkana kadar çalışmak düşüyordu. Peş peşe birkaç konsere gidip fotoğraf çektiğim, konser salonları arasında mekik dokuyup grupları ve müzisyenleri yakalamaya çalıştığım geceler oluyordu.

Bence The Music Of: Turkey serisiyle ilgili en etkileyici detaylardan biri, bu projeye dahil etmeyi başarabildiğin çeşitlilik. Seri için elindeki materyaller arasından son seçkiyi yaparken neleri göz önünde bulundurdun?

Yüzden fazla müzisyen fotoğrafladım ve benim için sevdiğim gruplar arasından bir seçki yapmak çok kolay bir yol olurdu; işim bir günde bile bitebilirdi. Ama dediğin gibi, çeşitlilik benim için çok önemliydi. İnsanlara bir genel bakış imkânı vermek istedim; bir yandan da onların beklentilerinin dışına da çıkarak. Türkiye’deki tezatlıklar bu anlamda bana gerçekten yardımcı oldu. Projede en sevdiğim ikililerden birinde Çeşme Reggae Festivali’nde dans eden küçük bir çocuk ve sonrasından gelen Semazen gösterisindeki Derviş var. Tamamen aynı hareket, normalin üstü için aynı arayış ama tamamen farklı kültürel çerçevelerde.

Röportajın tamamını okumak için buraya tıklayarak Bant Mag. No:53’e ulaşabilirsiniz.