“Disiplinlerin kaynaşmasıdır esası ortaya çıkaran”: Dört Köşeli Üçgen

“Müzik ve görüntünün daima beraber yol aldığı” üretimleriyle tanınan Mehmet Güreli, Gölge’nin ardından gelen ve vizyon tarihi 27 Temmuz olan ikinci uzun metraj filmi Dört Köşeli Üçgen ile 6. Kayseri Film Festivali’nden En İyi Görüntü Yönetmeni, En İyi Erkek Oyuncu ve Jüri Özel ödülleriyle ayrıldı. Güreli ile (aynı zamanda dayısı olan) usta edebiyatçı Sâlâh Birsel’in kaleme aldığı Dört Köşeli Üçgen romanını sinemaya uyarlama serüveni, “mahremiyet” ve “gözlemlemek” kavramları üzerine yaptığımız sohbete buyurun.

Röportaj: Gizem Kayar

Dört Köşeli Üçgen ile Sâlâh Birsel’in yine aynı isimli romanını beyaz perdeye taşıdınız. Türkiye Edebiyatı’nda hicvin ustalıkla kullanıldığı bu eserle iflah olmaz bir gözlemci perspektifinden dünyayı anlatıyorsunuz. 1961’de yazılmış bu romanı günümüzde yeniden ele alırken “gözlemlemek” ve “mahremiyet” kavramlarının yolculuğuna dair ne gibi “gözlemleriniz” oldu?

Şöyle demek doğru olur; Dört Köşeli Üçgen bir dönem romanı değildir her şeyden önce. Tüm zamanları içine alan, düşündüğü kadar özgürlüğünün çizgilerini yaratmaya çalışan ve kendine “gözlemci” diyen bir adamın hikâyesidir.

Soyut yanı karşılığının az olması, elle tutulur yanı da sınırlarını da sadece kendi mantığıyla çizmeye çalışmasıdır. Biz de filmde, altını tam olarak çizmeden gözlemin ne anlama geldiğini, mahremiyetin de sınırlarını kolayca göstermenin kolaycılık olduğunu yansıtmaya çalıştık.

İlk uzun metraj filminiz Gölge de Dört Köşeli Üçgen gibi bir edebiyat uyarlaması. Sinemada kitap uyarlamalarına nasıl yaklaşıyorsunuz? Bir kitabı sinemaya aktarma sürecindeki temel kriterleriniz neler?

İlk iki filmin roman uyarlamaları olması biraz seçilmiş tesadüfler diyebileceğimiz bir şey. Tabii şimdiki de yeni bir roman olabilirdi ama öyle olmayacak. Daha sonra yine bir romana dönebiliriz belki. Edebiyat, her zaman sinemaya çok şey katmıştır. Ben bağlı kalmaya çalışırım prensip olarak ama bazı değişiklikler de yaparken yorumlama özgürlüğüm demeyi tercih ederim.

Filmin müzikleri de sizin imzanızı taşıyor. Bu film için müzik üretim sürecinde hikâyenin bütünü mü ağır bastı yoksa süreç daha dürtüsel mi ilerledi?

Yıllardır gerek yaptığım belgesellerde gerekse uzun metrajlarda bende müzik ve görüntü hep beraber yol alır. Kısaca müzikle birlikte düşünürüm, bazı temalar gelir yerleşir önceden. Bazen de resimler ve sesler çağırır müziği.

Çekim sırasında da beynimin içindeki odalar iyice dolar, sonra yavaş yavaş ayıklanır her şey, gerekli hissettiğim doza kadar geri çekilir. Saf bir melodi bir bakışı besler, bir akordeonun çelloyla buluşması sağanak altında yürüyen adamın adımlarına karışır…

Film Uluslararası Kayseri Film Festivali’nden En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Görüntü Yönetmeni ve Jüri Özel Ödülü ile ayrıldı. Sizce filmi bu başarıya götürenler nelerdi?

Bu soruya cevap vermek diğerlerinden zor tabii. Ama bir şey var ki, ödüller ancak doğru değerlendirmeleri kapsıyorsa insanı sevince boğmalıdır. Kısaca amaç filmlerin tarih içindeki yerlerini bulmasıyla, bugünkü değerlendirmelerin buluşacağı günleri hayal etmek olmalıdır. Ayrıca, Kayseri Festivali’nin ödüllerinin hepimizi çok mutlu ettiğini de belirtmek isterim tabii…

Siz disiplinler arası çalışan bir sanatçı olarak gözlem yaptığınızın farkında olmadan mı üretiyorsunuz, üretiminizi planlı gözlemler mi yönlendiriyor?

Farkındalık, dikkat, çalışma, gözlem, dinamizm, beslenme, saygı, dürüstlük, yeterlilik ve daha nice faktör bir yapıtın oluşmasında, sunulmasında önemlidir. Hem de bu kavramlar o kadar soyut, yakalanamaz, öğrenilmesi güç noktalardır ki; insanı bir anda dışarda bırakabilir. Önemli olan, yapıtın topladığı bakışların pozitif etkilerinden çok, yeni pencerelere, duygulara ne kadar yakın durduğudur. Farklı bakışların, görüşlerin değişik hazlara dönüşmesi, disiplinlerin kaynaşmasıdır esası ortaya çıkaran, anlamlı kılan…

Dört Köşeli Üçgen Afiş