Doğum günü şerefine Robin Williams'ın 5 unutulmaz performansı

Üç yıl önce yaklaşık bu zamanlarda 63 yaşında hayatını kaybeden ve yaşamının son döneminde oldukça depresif birine dönüştüğü söylenen Robin Williams, bugün yaşasaydı 66 yaşına basacaktı. Hala benzer bir depresyonun ağında olur muydu bilmiyoruz ama hemen herkes gibi biz de onu ne hafif sakat politik eğilimleri, ne de kariyerinin içi tamamen boş, odaksız komedi filmleriyle hatırlıyoruz…

Yazı: Melikşah Altuntaş

Robin Williams Amerika sinemasının başına gelmiş en iyi şeylerden biri olarak parladığı 80’li yıllarda oynadığı filmler ve dizilerle gönülleri fethetti ve beyaz perdeye de bunu çok sayıda unutulmaz performansı yansıdı. Dead Poet’s Society, Good Morning Vietnam, Birdcage, Mrs. Doubtfire, Good Will Hunting gibi popüler hitleri bir yana, Robin Williams’ı Robin Williams yapan özü en iyi resmeden beş nispeten kenarda köşede kalmış film toparladık bu listede.

r2

Moscow on the Hudson (1984)
Williams’ın 70’li yılların sonunda gerçekleştirdiği çıkışın ardından 80’lerde peşi sıra çektiği komedi filmlerinden biri olarak görünüyor ilk bakışta Moscow on the Hudson. Ancak film ilerledikçe ve gözümüz Williams’ın gerçekçi komedi performansına alıştıkça, perdeden bize dokunacakmış sahicilikte bu adama hayran kalmak ve filmin dünyasına daha da kapılmak işten bile değil.

r4

Awekenings (1990)
Williams’ın Robert DeNiro ile başrol oynadığı bu incelikli drama, hastayı canlandıran DeNiro tarafındansa, onun doktorunu canlandıran Williams açısından daha dikkate değer aslında. Karşısındaki karakterin inceliklerini ortaya çıkarmaya odaklanmış, ölçülü bir performansla Williams, baştan sona yardımcı rolde oyunculuk yapmanın ne demek olduğunun dersini veriyor bir anlamda Awekenings’te.

r1

The World According to Garp (1982)
Williams’ın Amerikan televizyonlarında Mork & Mindy ile fırtına gibi estiği ve en popüler olduğu dönemde oynadığı bu ilk önemli başrolünde, en az kendisiyle birlikte rol alan Glenn Close ve John Litgow’un Oscar adayı olan performansları kadar etkili bir oyunculuk sergilediğini söylemek güç değil. Filmin, en azından Williams’ın ne parlak bir beyaz perde kumaşına sahip olduğunu kanıtlamış olması bir başka meziyeti.

r8

One Hour Photo (2002)
Robin Williams’ın kariyeri boyunca ilk kez kötü adamı canlandırdığı bu Mark Romanek gerilimi, onu sıfır yaşından beri güleç yüzlü bir komedi karakteri gibi kodlamış çocuk ve gençlerin psikolojisiyle oynamanın dışında, Williams’ın bu zorlu sınavı ne kadar sağlam bir performansla aştığını kanıtlaması açısından da bir hayli ilgi çekici. Onun gibi bir tipten korkmak ve kaygılanmak da mümkünmüş meğer…

r5

The Fisher King (1991)
Robin Williams’ın kariyerinin belki de en incelikli performansını sergilediği bu özel film, kaybedilenin ardından karmakarışık, dağınık, kopuk ve yarım kalmış bir hayatın izlerini tüm bedeni ve ruhuyla oynayan Williams’ın Jeff Bridges’dan aldığı paslarla hepten gösteriye dönüştürdüğü oyunculuğuyla tek kelimeyle parlıyor. Williams’ın canlandırdığı Parry, sinema tarihinin en benzersiz karakterlerinden birine dönüşürken, kendisi de üçüncü Oscar adaylığı ve altı Altın Küre ödülünden üçüncüsünü bu filmle evine götürdü.