"Gökkuşağındaki tüm duyguların renkleri": Michael Franti

Bu akşam Babylon sahnesinde bir kez daha İstanbullu dinleyicileriyle buluşacak olan müzisyen ve aktivist Michael Franti, konser öncesinde sorularımızı yanıtladı.

Röp: Cem Kayıran

Spearhead’le yayınladığınız ilk albümden bu yana yirmi yıldan fazla zaman geçti. Bugünler ve o dönemi karşılaştırdığınız zaman, müzikal yaklaşımınızda en büyük değişiklik sana göre ne?

Her gün bana ilham veren ve müziğimde yeni olan şeyler bulmaya çalışıyorum ve tarzım rap yapmaktan şarkı söylemeye, funk ve caz çalmaktan elektronik ve reggae’ye çeşitlilik gösteriyor. Sanırım sürekli olarak insanın gökkuşağındaki tüm duyguların renklerini yansıtmaya çalışıyorum.

Kariyerin boyunca Dee-Lite, Stephen Marley, Jovanotti ve birçok farklı müzisyenle ortak projeler ve düetler yaptın. Böyle bir çalışmaya başlarken neleri göz önünde bulunduruyorsun ve müzik tarihinden düet yapabileceğin bir isim seçsen kimi seçerdin?

Bu tarz çalışmaların tamamı arkadaşlıkla ortaya çıkıyor. Bir düeti hiçbir zaman bir hit şarkı elde etmek için pazarlama taktiği olarak düşünmedim. Eğer tarihten biriyle çalışabilecek olsaydım bu muhtemelen favori sanatçım olan Bob Marley olurdu. Ama muhtemelen bunun için sırada bekleyen binlerce diğer sanatçının arkasında beklemem gerekirdi!

2003 yılında burada konser verdiğin zaman birçok müzisyen terör saldırıları sebebiyle İstanbul’daki konserlerini iptal ediyordu. Bunu maalesef bu yıl da birçok kez gördük. Senin için sahnede olmak ve insanlarla müziğin aracılığıyla bir bağ kurmak ne anlama geliyor?

Terör saldırıları, savaş, ekonomik kriz ve mülteci krizi gibi dünyadaki tüm kaosu göz önünde bulundurunca konserlerin insanları bir araya getirmek için önemli bir sebep olduğunu hissediyorum. Bizi ayıran çok fazla şey var, bu yüzden insanların yoğun tempolarından zaman ayırıp benim konserimi izlemeye gelmesi benim için büyük bir gurur. Bu sebeple insanlar kapıdan içeri girdiği andan evlerine dönene kadarki zaman diliminde onlara en iyi deneyimi yaşatmak istiyorum.

I Know I’m Not Alone isimli belgeselin 10 yıl önce yayınlanmıştı. Bu alanda başka planların var mı? Seni böyle bir projeye başlamaya motive eden başka konular var mı?

Bana ilham kaynağı olmuş dört kişiyle ilgili bir belgesel üzerine çalışıyorum. Hiçbiri müzisyen değil. İlk ikisi ALS hastalığından dolayı ölmek üzere olan bir adam ve onun eşi. Diğeri, Yolanda tayfunundan sonra Filipinler’de tanıştığım ve Endonezya’da ebelik yapan bir kadın. Dördüncü kişi de Bali’de yaşayan ve bölgedeki insanlarla yeniden düzgün bambular kullanarak etrafı yeşillendirmeye çalışan bir sörfçü. Bambu kullanarak mobilya malzemeleri üretebildiğin yeni bir teknik geliştirmişti. Beni en çok motive eden şey tutku. Yeni filmim dünyada an itibariyle tanıklık ediyor olduğumuz iyimserlik ve umutsuzluk arasındaki savaş hakkındaki düşüncelerimle ilgili. Filmde göreceğiniz herkes bende umut ve iyimserlik uyandırmış kişiler. Sıradan insanların sıra dışı şeyler yaparak bazı değişikliklere sebep olduğunu görmek, benim ya da bir başkasının da aynısını yapabileceğine olan inancımı körüklüyor.