James Blake'in ilk İstanbul konseri öncesinde: ''Overgrown''un perde arkası

Bu seneki One Love Festival programının headliner’larından biri olan James Blake, aynı festivalin 2013 yazında iptal olan programında da yer alıyordu. Bant Mag.’ın 2013 Haziran’ında yayınlanan 20. sayısında, o sene yayınlanmış olan Overgrown albümünü, Blake’ten çeşitli alıntılarla masaya yatırmıştık.

Derleyen: Cem Kayıran – İllüstrasyon: Ethem Onur Bilgiç

Kendi adını taşıyan 2011 çıkışlı ilk albümünü takiben bu yıl Overgrown adlı kaydı yayınlayan Blake’e birer şarkıda RZA ve Brian Eno da eşlik etti. Dillere destan sahne performansıyla ilk kez One Love Festival kapsamında İstanbul’a gelecek olan James Blake’in son albümünü ve genel kayıt prensiplerini kendisinden dinleyelim dedik.

Overgrown albümüne hazırlanmadan önceki dönemi hakkında… Turneden eve döndüğümde bitik hâldeydim. Bir tür kriz geçiriyordum. Kendimi kapıdan içeri attım ve birkaç ay dışarı çıkmadım. Sadece çok yorgun olduğumu hatırlıyorum, çünkü yaptığımız ilk turne pek lüks değildi. Turnedeyken kendime nasıl bakmam gerektiğini tam olarak bilmiyordum. Sesim çok tutarsız, o yüzden bazı anlarda çok zorlayıcı olabiliyordu. Bu sebeple bir süre kış uykusuna yatıp hiçbir şey yazmamaya karar verdim. Sonunda kendi gelişimimde yeni bir bahar kendini gösterdi ve yeniden yazmaya başladım.

Overgrown‘un ne ifade ettiği hakkında…
Bu insanlarla alâkalı bir şey değil, benimle ya da başka biriyle bir alâkası yok. Albümün ismini Overgrown koymaya aynı isimli şarkıyı yaptıktan sonra karar verdim. Bu daha çok kendi içinde mental olarak keşfettiğin kıyamet sonrası hissiyle ilgili bir terim. Tam olarak ben de bilmiyorum. Şarkının sözlerini okumalısınız, ben de nasıl tanımlanacağını bilemiyorum.

Kayıtlarını stüdyo yerine evinde yapması hakkında…
İkinci albümü hazırlarken kayıtları stüdyoda yapmayı bir dönem düşündüm. Birçok insan bunu yapmam gerektiğini söylüyordu. Ama stüdyo benim için doğru hissiyatı vermiyor. Kullanılan ekipmanın ve kaydın tüm aşamalarının ne olduğunu bilmezsem işler benim için çok zorlayıcı oluyor. Kendi içinde yavaş yavaş genişleyen bir müzik yapıyorum ve bu yüzden tüm o şeyleri bilmek benim işimi tamamlayan bir aşama. Eğer kendi ortamımdan çıkarsam tüm gücümle çalamazmışım gibi hissediyorum, sudan çıkmış balığa dönerim muhtemelen.

Overgrown‘un ilk albümüne göre daha sıcak bir albüm olduğu yorumu üzerine…
Bunu duymak çok güzel. Bu sanırım albümün bir konusu olmasıyla ilgili, yazdıklarım genel olarak aşkla ilgiliydi. Bu enstrümantal müzik yazarken vokal ekleyip insanların kendini müzikle ilişkilendirmesini daha kolay kılmak gibi bir adım. Ve tabiî seçtiğin temanın aşk olması da başka bir adım. İnsanlar çok daha kolay kendini albümün içinde bulabiliyor.

Kendi albümlerinin prodüktörlüğünü yapıyor olması hakkında…
Bir şey yaptığım zaman, onu tekrar etmek istemem. Müzisyenler başka kişilerle çalıştıkları zaman genellikle bir prodüktörle bir albüm yapıyorlar. Sonra başka bir prodüktörle çalışıp tüm görünüşlerini ve ses paletlerini değiştirebilirler. Ama ben kendimin prodüktörü olduğum için bazı şeyleri yeniden oluşturmam, bu da durgunlaşma riskini beraberinde getiriyor. Aynı şeyi iki kez yapmak istemediğimi söylediğimde bu çoğu insana çok normal geliyor.

RZA ile düet yaptığı “Take A Fall For Me” şarkısı hakkında…
Wu-Tang Clan’i çok fazla dinliyordum. O sıralarda yıllar önce yaptığım “Polite Promises” adlı bir şarkıyı yeniden gözden geçiriyordum. Önceden bu şarkıyla ilgili büyük hayal kırıklığı yaşamıştım. Şarkının üzerine birtakım vokaller denedim, sample’ladım, perdesiyle oynadım ve birtakım başka garip şeyler yaptım. Bir anda vokal sanki Wu-Tang’den birinin söylemesi gereken bir şeye dönüşüverdi, tüm Wu-Tang Clan ekibi değil tabiî ki! Aklımıza ilk olarak RZA geldi. Menajerim sürekli “Kaybedecek bir şeyimiz yok, en kötü hayır der” diyordu. RZA’ye mail attık ve o da gerçekten sevdi ve bir şeyler kaydedip yolladı. Yaptığı şey bence usta işi bir çalışmaydı.

Brian Eno’yla çalışması hakkında…
Brian ile iletişime geçmemin sebebi albümle ilgili her konuda onunla konuşmak istememdi. O bu tür bir konuşma için en doğru insan gibi görünüyordu. Brian Eno’nun müziğini o zamanlar çok fazla bilmediğim için biraz kendini bilmez bir hareket gibi geliyor bu yaptığım. Onunla görüşmek üzere evine gittiğimde aşırı bir heyecan hissetmedim ya da “Aman Tanrım şu an Brian Eno’nun evindeyim” gibi düşüncelere kapılmadım. Daha çok beraber müzik yapan iki arkadaş gibiydik, bence güzel bir arkadaşlık da böyle başlar. Onunla birlikte herhangi şekilde olursa olsun müzik yapmak muhteşem bir şey.

Kendini yakın hissettiği modern elektronik müzik türleri hakkında…17-18 yaşlarındayken, Londra’da arkadaşlarımla dışarı çıktığımızda cangıl ve drum’n’bass geceleri olurdu. Bu tür birçok partiye gittiğimi söyleyebilirim. Cangılı çok seviyordum ama drum’n’bass için aynı şeyi söyleyemem. Bir dönem çok fazla garaj geceleri oldu, ondan da biraz keyif aldım ama ardından dubstep geldi. Tarif etmesi zor ama çok sevdiğim bir itibarı vardı. Bu janra hemen âşık oluverdim. Gerçekten tepetaklak olmuştum. Dinlerken de yaparken de tepetaklak bir halde buluyordum kendimi. “Yapmak” derken, “denemek” ve yapmak aslında. Ama açık bir şekilde benim denemeye çalıştığım şey bu müziği başlatanların yaptıklarından çok farklı.