Kişiliğin bir ifadesi: Scratchy Sounds

Bugün başlayacak olan Sound Ports Festival’ın açılışını efsanevi bir isim yapacak. İstanbul’daki ilk setini Arkaoda’da çalacak olan ve kariyerinin 40. yılını kutlayan DJ Scratchy Sounds, yarın gece de Babylon sahnesinde olacak. Bu geceki performansı öncesinde sorularımızı yanıtlayan İngiliz DJ, 1970’lerin sonlarında The Clash’le yaptığı turnelerden hayatını değiştiren The Ramones konserine, kendisi için DJ’liğin ne ifade ettiğinden teknolojiyle olan ilişkisine birçok ilginç detaya değindi.

Röp: Busen Dostgül

Teknoloji herkesin en yakın arkadaşı haline gelirken “DJ”in tanımı da bir hayli değişti. 90’lar ve bugünü karşılaştırdığında müzikal alışkanlıklarında ne gibi farklılıklar görüyorsun? 

90’lardan önce yaptıklarım ve bugün arasındaki farklılık daha çok müzikal içerik ya da tarzdaki değişiklikle alakalı. Teknolojinin insanların “DJ” algısını değiştirdiği konusunda haklısın. Bugünlerde daha çok turntabilsm yetenekleri ve beat eşleme anlamına geliyor. Ben eski kafalı olmaktan gurur duyuorum, elektronik beat’lerle ilgilenmiyorum ve yaklaşımım 40 yıl önce profesyonel olarak DJ’lik yapmaya başladığım zamandan pek de farklı değil. Teknolojinin benim üzerimdeki en büyük etkisi, dünyanın dört bir yanından farklı zamanlardan geniş bir skalada müziğe ulaşmamı sağlamış olması. Ayrıca çalmaya başladığım dönemdeki müzikleri de terk etmedim. Onları yolculuk sırasında bulduklarımla destekledim. Odak setten sete değişiyor. Ama her seferinde benim taze sesler eklediğim havuzda toplanıyorlar. Benim bir küratör olarak görevim, tutkulu bir şekilde dinlediğim geniş müzik seçkisini bir araya getirmek. Bu yüzden şu sıralar muhterem reggae terimi “Selecta” yaptığım şeyleri daha iyi bir şekilde açıklıyor.

Dingwalls Dancehall’daki resident DJ günlerinden detaylar anlatır mısın? Canlı izlediğin sanatçılar arasında favorin olanlar kimler?

1976 ve 1977 yıllarında Dingwalls’taydım ve bu dönemde bazı gruplarla konserlerinde bir araya geldim. Dr. Feelgood’la iki defa turne yaptım. Dingwalls Dancehall gibi yerler daha çok “Rock Discos” olarak anılan grup ve DJ’lerin çaldığı yerlerdi. Dingwalls da Londra’da bu tür kulüplerin merkezindeydi. Geç saatlere kadar açık olan, takılmak için harika bir yerdi ve yıllar içinde rock’n roll ve R&B ağında birçok harika sanatçıyı ağırladı. Biraz daha farklı yerlerde çalmaya başlamadan önce, resident olarak haftanın altı ya da yedi gecesi orada çalışıyordum. Kulübün müzik kütüphanesi için albümler almam için bana haftalık bir bütçe bile belirlemişlerdi. The Heartbreakers, The New York Dolls’tan Johnny & Jerry eşliğinde oradaki iki yılımda birçok kez çaldı. Aswad ve Black Slate gibi İngiliz reggae gruplarının çoğu çalmıştı. Orada yaptığım son konserlerden biri Blondie’nin konseriydi. Ama benim iki yıllık resident DJ’lik dönemimin en özel gecesi kesinlikle The Ramones’u ağırladığımız geceydi. İnanılmazlardı ve benim gibi birçok kişinin hayatlarını değiştirdiler. O gece bir araya getirdiğim müziklerin çeşitliliği o zamandan beri yapıyor olduğum şeylerin temelini oluşturuyor.

The Clash’le nasıl tanıştın ve turnelerinin DJ’i oldun? Turnedeki DJ setlerinde neler çalıyordun? Turne günlerinin en garibi hangisiydi? 

The Clash, bir zamanlar Camden’da Dingwalls’a çok uzak olmayan bir yerde prova yapıyordu. The Roundhouse yolun hemen sonundaydı. İngiliz ve Amerikan punk gruplarının çaldığı pazar konserlerinde ben de DJ’lik yapmaya başlamıştım. Sanırım roots’n’culture DJ’i olarak ismim biraz duyulmaya başladı ve 1978’de grubun birkaç konserinde çalmıştım. Sonrasında grubun İngiltere turnesine katılmak üzere bir teklif aldım ve ardından iki yıl içerisinde sıkı bir şekilde çalışarak üç Amerika ve bir tane daha İngiltere turnesini beraber yaptık. The Clash benim en sevdiğim gruptu ve sadece o dönemin punk şarkılarını çalmadığım ve onların da ilham kaynağı olan rockabilly, ska, 60’ların soul müziği, beat ve garaj punk gibi türlerle birlikte üç ‘R’ – rock’n roll, R&B ve roots reggae çaldığım çin onların turne DJ’i olmuştum. Garipliğe gelecek olursak, Toronto’da bir kuliste Joe Strummer’ın verdiği bir röportaj vardı. Sonlarına doğu, koridordan bir çetenin yürüyerek geldiği bir an hatırlıyorum. Bir tanesi benim gençliğime benziyordu. Hafızamda o ana dair çok fazla bir şey yok ama emin olduğum bir şey var ki o gördüğüm kişi kesinlikle bendim. Bu iyi bir hikaye olsa gerek!

Plakların yeniden popüler olmasıyla birlikte reissue yayınlar müzik sektöründe epey yaygınlaştı. Benzersiz bir koleksiyoner olarak sizin bu akımla ilgili görüşleriniz neler?

Plaklar konusunda çok titiz değilim. Yeni milenyumun başlarında yeniden çalmaya başladığımda bir arkadaşım beni CD’lerin uyarlanabilirliği ve rahatlığı konusunda ikna etti. Hem plak yayınlamayan yeni gruplardan hem de plak formatında bulmanın imkansız olduğu eski gruplardan bu kadar fazla global müziği taşımayı başaramasam The Rock and The Roll of The World şekillenemezdi. Bu kadar fazla şarkıyı yanında taşıyabilmek için çok elverişli bir formattı. Sanırım bunların hepsini plak olarak bulabilseydim ve parasını verebilseydim, onları benimle taşımak üzere geniş bir ekibe ve bir kamyon ya da özel jete ihtiyacım olurdu. CD’leri al ve yolculuk yap! Laptop’ları bir ara düşündüm ama o konuda bir şeyler yanlışmış gibi hissettim. CD’ler en azından ilişki kurabileceğim bir fiziksel boyuta sahipler. Ama plaklar da fazlasıyla özel. Bir hissi, tınısı, estetiği hatta kendini diğerlerinden ayıran bir kokusu var. Almayı hiçbir zaman bırakmadım. Teknolojinin çok faydalı bulduğum bir başka avantajı da, başka türlü CD’de o kalitede bulamayacağım parçaları plaklardan dijital dünyaya taşımamı sağlamış olması. Son beş yılda yeniden plak çaldığım performanslar yapmaya başladım. Satın alma alışkanlıklarım da ağır bir şekilde CD’den plaklara kaydı ama kabul etmem gerekir ki, bu kültüre yeniden aşık oldum. Bu yüzden, plaklar ister reissue olarak, ister ikinci el ya da yeni yayınlanmış olarak kendine dinleyici bulduğu zaman sadece mutlu oluyorum.

Punk, rock, ska, gypsy, reggae ve birçok farklı türden parçalar çalıyorsun. Sence bu türlerin ortak noktası nedir?

Blues’un ruhu ve esansı, beni harekete geçiren çoğu şeyin kalbini oluşturuyor. Seste belli bir oranda gıcırtıya da ihtiyacım var. Geçmişim garaj rock’n roll ve R&B ve ben de dikkatimi çeken müzik ne olursa olsun bu enerji ve köşeleri arıyorum. İster onlarca yıl öncesinden, isterse yeni basılmış bir albümden olsun. Ama bu tam olarak kelimelere dökebileceğim bir şey değil. Bu biraz hislerle ve kendi zevkimdeki ortak bağlantılarla alakalı. Bu sevdiğim her şey, her zaman çalışıyor anlamına gelmiyor. Performans, onu anın içinde doğru şekilde değerlendirebilmekle alakalı. Ama kesinlikle sevmediğim bir şeyi çalmam. Bir DJ için çaldığı set, kişiliğinin de bir ifadesi olmalı. 

Daha önce İstanbul’a gelmiş miydin? Burada da plak araştırmasına çıkacak mısın?

İlk kez geleceğim ve gerçekten sabırsızım. Boğaz’ın iki tarafında da çalacağım için heyecanlıyım. Hem BaBa ZuLa gibi modern isimler hem de Anadolu’Dan psikedelik folk müzikleriyle Türkiye’nin müziklerine aşinayım. Ve biraz da çiftetelli yapıyorum! İstanbul’u keşfetmek için birkaç günüm var ve biraz müzik bulabilmek de harika olur.