Komik ve kontrollü bilim çıldırmaları: Bilim Kazanı

İki buçuk yıldır bilim haberlerini cezbedici, canlı, ve eğlenceli şekilde dinleyicilerine teslim eden cep yayını Bilim Kazanı, karmaşık konuları anlaşılır biçimde bilim severlere ulaştırıyor. Harvard’da lisansüstü eğitimlerini tamamlarken bir araya gelen program ekibi hem Türkiye’de gözlemledikleri bir boşluğu doldurmaya çalışıyor, hem de kendi aralarında gelişen bilimsel tartışmaları aynı içtenlikle kayda alıyor. Bilim Kazanı ekibi Bant Mag.’la yemek aşklarını, yeni kitaplarını, programın gelişimi ve geleceğini konuştu.

Röp: Leyla Aksu, İllüstrasyon: Olgun Kaşıkçı

Nasıl tanışıp bir araya geldiniz? Bilim Kazanı fikrinin aklınıza geldiği günü, ortamı biraz anlatabilir misiniz? Aysu: 2012 senesinin hazan mevsiminde popüler bilim cep yayıncılığı yapma fikrimiz ilk oluştuğunda İlker ve ben Harvard Üniversitesi’nde biyolojik ve tıbbi bilimler alanlarındaki doktora çalışmalarımızı yarılamıştık. Yan yana binalarda çalışıyorduk ve laboratuvardan sıkıldığımızda öğle yemeği, ikindi dondurması, akşamüstü kahvesi, gece yarısı dürüm sefası ve benzeri molalara beraber çıkıyorduk. Hem bilimdışı hem de bilimsel konularda fikir teatisinde bulunuyor, sık sık da Türkçe platformlarda bilimin genel dinleyiciye hem yanlış hem de kuru anlatıldığından şikâyet ediyorduk. Biraz da yaratıcı bir şeyler yapmak istiyorduk, birbirimizin en iyi arkadaşıydık ve hem eğlenip hem üretmek için bahane arıyorduk. Bilim konuşurken kendi aramızda bile kaynak vererek atıp tutuyorduk. Bunu bilimci olmayan bir seyirci için de tekrar edebileceğimizi, hem de birinci ağızdan kaynak vererek konuşacağımız için Türkiye’de bilgi aktarımındaki standartları da yükseltebileceğimizi düşündük. Cep yayını işi başlayıp da ilgi görünce, hem fiziksel bilimleri de kapsamak hem de kafasını arada sırada laboratuvardan çıkarmak için Harvard’da hâlen kuantum fiziği alanında doktorasına devam eden çok sevdiğimiz arkadaşımız Alp’i de ekibe ekledik. 

İlker: Yok, biraz daha geçmişi var aslında. Aysu zaten popüler bilimciliğe ilk adımı www.bilimbilmiyim.com projesiyle atmıştı. Orada, Türkiye’deki hatalı ve sallapati yazılmış bilim haberlerini yakalıyor, gazeteye komik bir ayar verip işin doğrusunu bilimsel bir perspektiften anlatıyordu. Doktoramız esnasında bizim orijinal kaynaklardan pek çok bilimsel ve popüler cep yayınını takip etme imkânımız da vardı; onlara gıpta ediyorduk bayağı. Özellikle Amerika’da çok ciddi prodüksiyonlar var. Aktif bilim insanları konuk olarak çağrılıyor, üniversiteler bünyelerinde yapılan bilimi akademinin dışındakilere anlatmak için bilim gazetecileriyle birlikte çalışıyor, bazı üniversitelerde bilim gazeteciliği üzerine lisansüstü programlar var, vs… Aysu’yla bizim bu işe girişmemizde bir etken de herhâlde ikimizin de performatif sanatlar ve oyunculuk geçmişimizin olması. Yani iletişimciliğin ne kadar önemli bir şey olduğunu zaten biliyorduk, bunun eğlendirici bir şekilde yapıldığında ne kadar çok insana ulaşabileceğini biliyorduk, bir de üstüne Türkçe orijinal popüler bilimcilikte birinci elden doldurabileceğimiz bir boşluk olduğunu fark edince devamı geldi. 

Bilimin Robin Hood’ları olmaya karar vermenizdeki temel motivasyonlar neler? Aysu: Bilim haberciliğinin yapılış şeklinde iki adet dev hata tespit ettik. Bir tanesi, haberi yanlış aktarmak. Yani bilimsel açıklaması olan bir olguyu bilimsel olmayan şekilde açıklamak veya bilimsel açıklamasını yanlış aktarmak olabilir. İkinci sorun, aktarım doğru olmasına rağmen, çok kuru ya da heyecansız bir üslubun bilim haberlerine reva görülmesi. Bu noktada, gazetelerin ya da dergilerin bilim sayfaları, yani genel okuyucunun bilim gündemini takip ettiği mecralar, ya çoğunlukla hatalı ya da tamamen sıkıcı oluyor. Biz bunu değiştirmeye karar verdik. Bizim doktoralarımızı yaptığımız ortamda her gün beynimizi uçuran gelişmeler oluyor, insan konferanslara gitmeye utanıp sıkılıyor, yine herkes neler başarmış diye. Fakat kimsenin ruhu duymuyor, hâlbuki bugün teknoloji ve bilim her zamankinden çok etkiliyor günlük hayatımızı. Madem ki bilimsel gelişmelerin tam ortasında oturmak gibi bir ayrıcalığımız var, o zaman bize pişenlerden komşuya da düşürmeye karar verdik. Çünkü dünyanın her yerinde bilim artık halkın vergileriyle yapılıyor, herkesin öğrenmeye hakkı var.

İlker: Bir diğer hedefimiz de bilimi seveceğini henüz bilmeyen insanlara ulaşmak ve onları bizim gibi bilim konusunda heyecanlandırmak! Bilimin popülerleşmesi ve kamuoyunun bilimsel gelişmeler hakkında ayakları yere basan fikirler edinebilmesi için, bilimsel bilgiyi alıp kamuoyunun gözü önüne koymaktan ziyade bu bilginin kamuoyunu ve geleceği nasıl etkileyeceği perspektifinin başarıyla anlatılması gerekiyor. Yani iyi bir bilim/kültür çevirmeni olmak gerekiyor. 

bilimk

“Bilim Kazanı” ismi nasıl aklınıza geldi? “Bilim Kazan, Biz Kepçe,” sözü nasıl ortaya çıktı? İlker: İsmi bulmak için bayağı kafa kurcaladık aslında. Bana kalsa Bilim Kamyonu ya da Bilimin Dibi gibi berbat bir ismimiz olacaktı. Bir de ben bayağı bir oturuşta ağırlığım kadar yemek yiyebiliyorum, yemek hakkında konuşmayı çok seviyorum, o yüzden yemekle ilgili bir isim de arıyorduk ki onunla paslaşabileceğimiz materyal çıksın. Bir gün yazışırken Aysu’nun aklına geldi Bilim Kazanı. Artık bize başka bir şey zaten olamazdı gibi gelen “Bilim Kazan, Biz Kepçe” sloganımızı da tamı tamına iki satır sonra buldu; aynı akşam da www.bilimkazani.org ismini satın aldık. Teşekkürler Aysu’nun beyni. 

Sizin dinlediğiniz veya size esin kaynağı olan, yerli veya yabancı, başka programlar var mı? Aysu: İngilizce çok güzel cep yayınları var, bilimsel olsun ya da olmasın bunları takip etmeye çalışıyoruz. Daha akademik olarak Nature podcast, popüler bilim kategorisinden RadioLab, bilimsel olmayan alanlarda da Serial ve Planet Money’i takip ediyorum. 

İlker: Aynen, RadioLab sadece içerik aktarımı değil, o içeriğin paketlenmesi, prodüksiyonu konusunda da harika bir cep yayını. Bir de o kadar düzenli olmasa da Ottoman History podcast ve The Memory Palace’ı da dinliyorum. 

Röportajın tamamını okumak için buraya tıklayarak Bant Mag. No:42’ye ulaşabilirsiniz.