Müdanasız bir oyuncu: Nur Sürer

Türkiye sinemasının nev-i şahsına münhasır kimliklerinden Nur Sürer’le şöhreti kulaktan kulağa yayılan online dizi Masum’daki harika performansından başlayan sohbetimiz koyulaşarak akıp kendi yolunu buldu. Buyurun, kendisinin hayata baktığı o harika yerde tüm hayranlığımızla beraberce eriyip bitelim.

Röportaj: Melikşah Altuntaş – Fotoğraf: Ayşegül Karacan

Yayınlandığı günden bu yana ortalığı kasıp kavuran Masum’un belki de en çok konuşulan şeylerinden biri, histerik orta direk ev hanımı Nermin ve onu canlandıran Nur Sürer’in nefis performansıydı. Masum’da sinir sistemimizi altüst ederken, karakterin gerçekliğiyle de büyüleyen Sürer’in her zaman tevazu sahibi bir oyuncu ve koyu bir aktivist olduğu bilgisine hâkimdik. Röportajı gerçekleştireceğimiz mekâna da gösterişsiz ama şık bir pantolon ve montla gelmesi de bu savımızı doğrular nitelikteydi. Ama karakteri de kariyeri gibi hoş sürprizlerle dolu Sürer, montunu çıkardığı anda kazağının üstündeki parlak pullarla işlenmiş çok net bir slogan gözümüzü aldı: No! Ömrümde böyle ironik bir süsle bezenmiş daha net bir ifade görmemiştim.

38 yıllık sinema kariyerinde önceliklerini hiçbir koşulda değiştirmemiş, bildiği ve inandığı şeylerin peşinden giderken bir an bile şüpheye düşmemiş, sonsuz bir aidiyetle bağlılıklarından kopmamış, müdanasız bir oyuncuyla kafenin tekinde her gün buluşup sohbet edebilme şansı bulamıyor insan. Elime geçen bu şansı hepimizin adına en iyi şekilde kullanmaya ve kendisinin dünyasına mümkün olduğunca dahil olmaya çalıştım.

Masum’un tüm bölümlerini izlediniz mi öncelikle?

İzledim. Hatta oğlum da üyelik aldı, beraber de izledik.

Nasıl sizce genel hava? Diziye nasıl tepkiler geldi?

Valla ben sosyal medyada çıkan her şeyi takip edemedim. Devamlı takip edebilmem de mümkün değil ama buraya gelirken bir Fransız lisesinde öğretmen bir tanıdık bana mesaj attı. Çocuklarla birlikte izledik diziyi, çok beğendik, ellerinize sağlık diye. Sokakta da insanlar çevirip söylüyor, Satın aldık tek gecede izledik diyen var. Genel yorumlar olumlu yani.

MASUM’UN İLK İKİ BÖLÜM SENARYOSU GELDİĞİNDE VE ROL TEKLİF EDİLDİĞİNDE BÜYÜK BİR İLGİYLE OKUDUM VE HEMEN ÜÇÜNCÜ BÖLÜMÜ SORDUM… OYNADIĞIM HİÇBİR İŞİ BU KADAR MERAK ETMEMİŞTİM.”

Bir ilk de oldu aynı zamanda Masum. Bir online platform için yapılmış, insanların televizyonda karşılarına çıktığı için değil, aylık üyelik sistemiyle izlemeyi tercih ettiği ilk dizi.

Evet, ben bir öncü olduğuna inanıyorum kesinlikle. Amerika’da, Avrupa’da tabii yıllardır internete işler yapılıyor. Ama oradakiyle bizimkinin farkı şöyle; orada genel bir özgürlük şansı var. Baktığınızda Amerika da emperyalist ve muhafazakâr sayılabilecek bir ülke ama orada bile insanların sanat üzerinden bir yaptırımı olamıyor. Dolayısıyla ben oyuncu olarak kendimi çok özgür hissettim Masum’da çalışırken. Benim için en önemli özelliklerinden biri bu özgürlük hissiydi. Bir de kendi açımdan baktığımda da şöyle görüyorum. Bu sektörde uzun süredir varolan bir oyuncu olarak özel bir dikkatle inceliyorum gelen işleri. Elbette arada sevmediğim, keşke oynamasaydım dediğim filmler de oldu ama onlar için bile Keşke ben oynasaydım Nur Sürer yerine diyenler olmuştur eminim. 43 film yaptım bugüne kadar ama belki 20 tanesini filan beğeniyorum. O yüzden Masum’un ilk iki bölüm senaryosu geldiğinde ve rol teklif edildiğinde büyük bir ilgiyle okudum ve hemen üçüncü bölümü sordum. Yani çok iyiydi ve çok merak ettim devamını. Oynadığım hiçbir işi bu kadar merak etmemiştim. Çünkü genelde dizilerde biz alışığız tabii ilk üç bölümden sonra anlıyoruz. Bir yandan da hak veriyorum ama… Çünkü yazarın birkaç bölümde anlatacağı hikayeyi bir bölüme sığdırmaya çalışıyoruz.

Ki artık 140-160 dakika civarında da gezinen işler var televizyonda.

Aynen öyle ve hadi oyuncular bir şekilde oynuyor. Peki sette çalışanlar? Oyuncular set aralarında çay, kahve içip, sohbet etme şansı bulabiliyor en azından ama kamera arkası hemen bir sonraki sahneye hazırlık içine giriyor. Amerika’da mesela çok büyük bir grev olmuştu bu konuda. Ve tüm sektör de onlara destek oldu, içlerinde çok büyük yıldızlar da vardı.

Evet, tüm işler durdu ve de… Yaklaşık on yıl önceydi sanırım, Amerikalı Yazarlar Birliği’nin grevi tüm sektörü etkiledi. Yayınlanan tüm dizilerin, günlük şov programlarının –Oscar töreni bile dâhil- durmasına neden olmuştu grev.

İşte ama orada dediğim gibi tüm bir sektör arkasında durdu yazarların. Bizde de böyle bir hareket olmalı diye düşünüyorum.

Peki bizde yazarların böyle bir yaptırımı olabilir mi?

Aslında bizde de yazarların sayısı öyle ahım şahım bir sayı değil. Baktığınızda en büyük işler hep aynı insanların elinden çıkıyor. Atıyorum iki-üç kadın aynı şirkete aynı anda üç-dört iş birden yazabiliyor durumda. Kendi içlerinde bir birlik olsalar neden bir güç oluşturamasınlar? Sanki bundan birkaç yıl önce de böyle bir eylem olmuştu bizde de?

Evet, “Yerli dizi yersiz uzun” sloganlı bir eylem olmuştu Gezi öncesinde. Hemen her şirketin çalışanları, oyuncuları, senaristleri ve yönetmenleri de katıldı hatta.

Evet ama sonra arkası gelmedi.

Hatta o eylem zamanı diziler maksimum 90 dakika civarındaydı. Demek ki artık o eylem ne kadar işe yaramadıysa 160 dakikaları dahi gördük.

Yani gerçekten inanılmaz. Ve buna dur demek için ortak bir güç olması lazım.

rsz_nursurer5

Peki tam da bu noktada Masum’un yayınlandığı Blu Tv ya da benzer yerli projeler hazırlayan Puhu ve Netflix Türkiye gibi mecralarda bu gidişatı değiştirebilecek bir güç, ışık görüyor musunuz?

Yani şöyle bir ışık görüyorum, bence genç nesil eski jenerasyonlar gibi oturup da böyle saatlerce televizyon izlemiyor. Benim oğlum mesela yabancı dizileri izliyor. Daha çok bilgisayar başında şimdi herkes. Ayrıca tüm işlerini de insanlar oradan yönetiyorlar. Masum sonrası onlarca genç çevirdi beni sokakta. Orada keşfetmişler, izlemişler. Bir de yani ulaşması da o kadar kolay ki. Ücretli ama ücreti desen bir sigara parası aslında. Bu platformların çoğalması, yayılması bizim gibi oyuncuları da rahatlatacak, elini kolaylaştıracak bir şey. 60 dakika içinde tıkır tıkır her şeyi anlatabiliyorsun yabancı dizilerdeki gibi. Uzun bakışmalar, saçma sapan uzatmalar olmadan ana hikâyeni, karakterlerini anlatabiliyorsun. Bir çırpıda istediğin her meseleyi iletebiliyorsun. Tüm sezonu izleyince de uzun bir film izlemiş gibi oluyorsun. Bir de Masum gerçekten çok iyi bir senaryoya sahipti.

Peki siz de Masum’u uzun bir film gibi mi okudunuz? Yoksa parça parça mı geldi senaryo? Ve nasıl dahil oldunuz işe?

Direk menajerim aracılığıyla ulaştılar bana. Ama ben aslında Seren’i (Yüce) tanıyorum. Eylem arkadaşım benim Seren. Çok da sevdiğim bir yönetmen. Çoğunluk mesela çok sevdiğim bir filmdir. Onun dizi yapma işine neden sıcak baktığını merak ettim başta, o yüzden daha bir merak ettim Masum’u. Berkun Oya da genç kuşak içerisindeki en iyi yazarlardan biri. Ben zaten böyle şeyleri önemsiyorum. Yönetmen sinemasına inanan bir oyuncuyum. Çok kötü bir senaryodan iyi bir film çıktığına çoğu kez şahit olmuşumdur ya da çok iyi bir senaryodan son derece kötü bir film çıktığına… Dolayısıyla yönetmen sinemasıdır benim için en önemli olan. Senarist, yönetmen, birlikte çalıştığım oyuncular filan benim için çok önemli ve Masum’da da resmen bir rüya takımıyla çalıştık. Yani bizim ana oyuncu kadrosundan bir film içerisinde maksimum iki-üç kişi olabiliyor. Her biri başrol de oynamış oyuncular.

Set tecrübesi de keyifli miydi?

Set çok harikaydı. Yani sabahın köründe geliyoruz, normalde çok düşük ya da bitkin filan olabiliyorsun ama bizim set gerçekten çok yüksekti. Haluk’u (Bilginer) özellikle söylemek istiyorum. Onunla da daha önce çalışmıştım ama yine hatırladım, bu kadar pozitif enerji sahibi biriyle çalışırken zaten en kötü ne olabilir… Gerçekten çok neşeli ve kimsenin egosunu ortaya koymadığı bir set oldu. Çok şahane geçti tüm süreç. Biraz sosyal sorumluluk projesi gibi de baktı sanırım herkes işe.

 Röportajın tamamını okumak için buraya tıklayarak Bant Mag. No:56’ya ulaşabilirsiniz.