Parıldayan dünya ve onun büyülü mensupları: Jonah Samson

Kanadalı fotoğraf sanatçısı ve yazar Jonah Samson’la traji-komik yaşamdan, favori yazarı Beckett’tan ve geçmişin hazinelerinden bahsettik.

Röportaj: Yetkin Nural

Kanadalı fotoğraf sanatçısı ve yazar Jonah Samson geçtiğimiz mayıs ayında ikisi de birbirinden lezzetli son iki projesini hayata geçirdi: buluntu fotoğraflardan oluşan Yes Yes We’re Magicians kitabı ve vintage kadın fotoğrafları üzerinde yaptığı oynamalardan oluşan işleri barındıran We’re the Heirs to the Glimmering Worldsergisi. Samson’la traji-komik yaşamdan, favori yazarı Beckett’tan ve geçmişin hazinelerinden bahsettik.

DrawnIn

Sanatçının, Figure 1 Publishing ve Presentation House Gallery’nin izniyle.

Baştan başlarsak, fotoğrafa ilgin nasıl gelişti? İlk ilişki kurduğun kareler nelerdi, hatırlıyor musun?

Benim üzerimde duygusal bir etkisi olan ilk fotoğrafçılardan biri Joel-Peter Witkin oldu. Onun işleri eski tıbbi ve suç fotoğraflarından ilham alıyordu ve kendine tıbbi anormallikler, seksüel sapkınlıklar, koparılmış uzuvlar ve ölümden bir dünya yaratmıştı. Ben bu dünyayı karanlık bir şekilde fantastik ve görsel olarak oldukça vurucu bulmuştum. Aynı dönemde bit pazarlarından eski fotoğraflar toplamaya başladım.

“BENCE EN GÜÇLÜ ANILARIMIZDAN BAZILARI ASLINDA GÖRMEYİ PLANLAMADIĞIMIZ ANLARDAN GELİYOR.”

İlk serilerinden biri olan Pleasantville için minyatür dünyalar yaratıp bunları fotoğraflıyordun. Daha yeni dönem işlerine gelmeden sormak istiyorum, tekrar bu minyatür dünyalara dönmeyi düşünüyor musun hiç?

Asla “asla” dememek lazım ama tekrar minyatür sahneler yaratmayı planlamıyorum. Ama el yapımı setlerin her saman çok güzel ve büyüleyici olduğunu düşünüyorum. Geçen sene GQ dergisi için birkaç set tasarladım, aslında tekrar o dünyaya dalmak çok eğlenceliydi.

Pleasantville serisi için yarattığın bu minyatür sahnelerin karanlık, sapkın bir atmosferi var. Sanki izleyicinin görmemesi gereken bir ana bir pencere açıyorlar, bir röntgencilik hissi oluşuyor bakanlarda. Bu tarz bir amacın var mıydı bu sahneleri yaratırken, yoksa sapkınlık benden mi geliyor?

Benim için fotoğrafın en cazip yönlerinden biri de temelde röntgenci bir faaliyet olması. Ben seni içine çeken bir öyküsü olan fotoğrafları seviyorum. Karelerin belirsiz bir geçmişten bir anı temsil etmesini veya neredeyse unutulmuş bir hatıraya güçlü bir ışık tutmasını istiyorum. Bence en güçlü anılarımızdan bazıları aslında görmeyi planlamadığımız anlardan geliyor.

BowArrow

Sanatçının, Figure 1 Publishing ve Presentation House Gallery’nin izniyle.

Beach

Sanatçının, Figure 1 Publishing ve Presentation House Gallery’nin izniyle.

Pleasantville sonrasında genel olarak eski fotoğrafları bulmak, toplamak ve onlara çeşitli müdahalelerde bulunmak üzerine yoğunlaştın. Eski, buluntu fotoğraflara olan ilgin ne zaman başladı?

Eski fotoğrafları toplamaya yaklaşık yirmi sene önce başladım. New York’ta bir bit pazarında bir kutu vintage fotoğraf bulmuştum. O kadar terkedilmiş ve yalnız duruyorlardı ki! Karelerde bir sürü gizemli yüz vardı. Ancak onların kim olduğunun ve bu fotoğrafların neden çekildiğinin bir önemi kalmamıştı. Orijinal anlamlarını yitirmişlerdi.

Christopher Willams, Henri Cartier-Bresson’un fotoğrafçılıkta “belirleyici an” fikrine dair önemli bir tespitte bulunuyor: Willams’a göre “belirleyici an” fotoğrafın çekildiği andan ziyade izleyici o fotoğrafa baktığı anda gerçekleşiyor.

Mayıs ayında piyasaya çıkan kitabın Yes Yes We’re Magicians buluntu fotoğraflardan oluşuyor. Kitabın başlığıysa Beckett’ın ölümsüz oyunu Godot’yu Beklerken’den bir alıntı. Bu başlığa nasıl karar verdin, başlık sence kitapla nasıl bağdaşıyor?

Samuel Beckett benim favori yazarım. 2013 senesinde Vancouver’da bir kamu kuruluşunda görev yapan bir küratör bana buluntu fotoğraflardan oluşan bir kitap hazırlamam için bir teklifle geldi. O kitabın da başlığı da [Another Happy Day] Beckett’ın Happy Days isimli oyununa bir gönderme yapıyordu. Kitap çok başarılı oldu ve biz de Yes Yes We’re Magicians ile aynı formata devam etme kararı aldık. Beckett’ın trajikomik hayat görüşü benim kendimi ait hissettiğim bir perspektif. Hayatın bütün absürtlüğü beni derinden etkiliyor ve sanata bakışımı şekillendiriyor.

Kitabın internetten bulabildiğimiz kareleri başlığın hakkını veriyor. Bakanda büyülü bir etki ve merak uyandıran, gördüğümüz imaj çevresinde bir hikâye üretmeye sürükleyen bir çekimleri var bulduğun fotoğrafların. Kitap için fotoğraf seçerken nasıl kriterlerin vardı? Ve bu fotoğrafları bir araya getirirken aklında nasıl bir kurgu oluştu?

Beckett’ın trajikomik tiyatrosu aslında bu imajları birbirine bağlayan esas unsur diyebilirim. Ancak insan hareketlerinin fizikselliiyle de çok ilgiliyim. Bütün imajlar kitap için aynı boyuta uyarlandı, bu şekilde sayfaları çevirdikçe imajların sıralaması da kendi devinimini yarattı. Hemen hemen bütün fotoğraflar eBay’den satın alındı ve kitabın sıralamasını oluştururken bazen bu bahsettiğim devinimi destekleyecek imajlar bulmak için sık sık eBay’e geri döndüm, bazen günler hatta haftalar süren arayışlarım oldu. Fotoğraflar genel olarak belirli bir döneme ait değiller. Benim için geniş bir tarih aralığına yayılan imajlar seçmek önemliydi, zira bu şekilde hem birbirleriyle konuşan kareler seçebildim hem de kitap belirli bir döneme bağlı kalmamış oldu. Bu imajlar zamanın içinden çekip çıkarıldı ama umuyorum bugün hâlâ söyleyecek bir şeyleri var.

Röportajın tamamını okumak için buraya tıklayarak Bant Mag. No:58’e ulaşabilirsiniz.