Soru cevaplarla Demonation Festivali No:5 // Kalben

1890’ın katkılarıyla bu sene beşincisini düzenliyor olduğumuz Demonation Festivali’nde sahne alacak isimlerden biri olan Kalben, festival öncesinde sorularımızı yanıtladı!

Türkiye’de gözle görülür bir şekilde sayısı artan yeni nesil ozanlardan belki de en dikkat çekicisi Kalben. Günlük hayattan konuları içten bir şekilde işlediği şarkılarıyla, dinleyicisiyle doğrudan ve samimi bir ilişki kurabilen Kalben, festivalin ikinci gününü sımsıcak bir performansla başlatacak!

Hiç dinlememiş birine kendi müziğini hangi kelimelerle tanımlardın?
Sade, açık ve ham.

Müzik senin için “tam zamanlı bir iş” mi? Müzik dışında nelerle uğraşıyorsun?
Yazarım. Ne var ki, müzik ve insanlarla çevrelendiğim bu güzel dönemde işi gücü bıraktım. Müzik dinliyorum, müzik düşünüyorum, müzik yapıyorum. Ele geçirildim diyebiliriz. “İş” demek, maddî kaygıları müziğe yükleyip ince sazın sesini bozmak istemiyorum; anca ben demesem de müzik bana iş olmaya başladı. Kendiliğinden…

Kayıtlarını hangi ortamda, nasıl gerçekleştiriyorsun? Bir kaydın içine sinmesi nelerle alâkalı?
Kayıt konusunda planlamadan, tasarlamadan acemi ve özensiz bir duruş sergiliyorum. Arkadaşların akıllı telefonları, ses kayıt cihazları, geçerken uğranmış stüdyolar, sokaklar, giyinme dolabımın içi gibi değişik araçlar, konumlar… Dinleyenin yanı başında, ona söylediğimi hissettiren doğal kayıtlar içime siniyor. Müzik nereye gider bilmesem de şu anda yaptığım ve yapmak istediğim kayıtlar şarkıyı ilk kez söylerken hissettiğim heyecanı taşıyan kayıtlar.

Geçtiğimiz aylarda Sofar İstanbul’a da konuk oldun. Nasıl bir deneyimdi? Konser vermek, insanların önüne çıkmak konusunda kendinizi nasıl hissediyorsun?
Sofar İstanbul, bilmediğim, tanımadığım ya da hangi sosyo-kültürel yapıdan geldiğini analiz etme ihtimalimin olmadığı insanlarla müzik paylaşmaya başladığım evim gibi. Daha önce çeşitli mekânlarda çaldım, evet; ama bu gizli saklı deneyim insanı başka yerlerinden gıdıklıyor. Bir amatörün “Ben de buradayım, bakar mısınız?” demesine benzetiyorum Sofar İstanbul deneyimini. Ve dönüp bakıyorlar size. Tam da içinize. En utandığınız, korktuğunuz yerlerinize bakıyor insanlar. Sizi kucaklıyorlar. Ya da çok sarmıyorsunuz. Ama, işte hep birliktesiniz artık.

O gün ve takip eden günlerde dostluk ve güven veren bir ekibin parçası hâline geldim. “Ya domates atarlarsa?” tedirginliği omuzlarımdan aktı, gitti. İnanmaya başladım. Teslim oldum. Müzikle kavuştum. Konser videosunun yayınlanmasından sonra gelen yorumlar, tanıştığım insanlar, sevgiyle büyüyen bu dünya beni resmen “aşık ediyor” her gün. Sofar sayesinde “her birinin adını yazarsam uzar gider” kadar eşsiz müzisyenle, şarkıcıyla da buluştum.

Sessiz sedasız gitmeyen, kuralları düşünmeden kabul etmeyen, sevdiği şeyi yaparak var olmak isteyen bir neslin parçası olarak hissettiğim romantik günler yaşıyorum ve bunun temelinde sevgili Eda Demir ve ekibinin emeği, kalbi var.

Dinleyene, dinlemeyen selam olsun. Her günün bir yerinde güzel bir şarkı çalsın.