"Star Wars" mektupları: Hakan Vreskala

“Ta ki oğlum yedi yaşına gelene ve piyasadaki tüm animasyon filmleri iki defa seyredip sinir krizleri içinde benim de seyredebileceğim bir opsiyon arayana kadar aklıma gelmemişti…”

İllüstrasyon: Burak Dak

HAKAN VRESKALA 

Parça pinçik izlemiştim ilk… Ne karakterlerin adını hatırlarım ne gemilerin modellerini ne gezegenlerin özelliklerini. Hattâ hangi filmin kaç numara olduğuna bile kafam basmadı tabii ki, itiraf etmeliyim savaş sahneleri dışında da bir şey hatırlamıyordum. Yoda’nın o ilk an tanıdığımız cıvık hâlinin ardında galaksinin en erdemli ve güçlü kişisinin gizli olduğu, Anakin’in öfkesi uğrunda küçük Jedi öğrencileri telef edebileceği sofistike hikâyeyi de tamamıyla kaçırmışım. Ta ki oğlum yedi yaşına gelene ve piyasadaki tüm animasyon filmleri iki defa seyredip sinir krizleri içinde benim de seyredebileceğim bir opsiyon arayana kadar aklıma gelmemişti. Birden sanki filmi kendim yapmışım kadar gurur duydum Star Wars’un aklıma gelmesiyle. Çünkü her cumartesi bir film şiarıyla yola çıktığımız için altı hafta sonunu kilitlemiştik. Her beş dakikada bir filmi durdurup hikâyeyi sürekli İngilizceden anadili İsveççe olan oğluma tercüme etmem gerekse de altı hafta bekleyemeden, okul günleri bile nefes almadan altı günde bütün seriyi bitirdik. Kâh Ewokların ölümünde gözlerimiz doldu, kah Obi Wan Kenobi’yi andık, rüyamızda speeder’lar kullandık, “the force”u anlamak için yoğunlaştık, ışın kılıcının yapıldığı gezegeni Google’ladık. Diyebilirim ki üç yıldır devam eden bir süreç hâlinde günlük hayattaki diyaloglarımızın belki üçte biri Star Wars oldu. X-wing’den general Grevious’un wheel bike’ına, At-Te’den Republic Gunship’e uzayan devasa bir lego birikimimiz var. Bunun için haftalık biriktirmek, tüm yaş günü hediyelerini değerlendirmek ve yeni yıl ve Noellerde Star Wars dışında hediye talep etmemek gibi gelenekler yarattık. Hattâ bir ebeveyn olarak hayatımı kolaylaştırdığını da söyleyebilirim.

Oğlumun okulunda Noel’e yaklaşılan bir dönemde Noel’in hikâyesini ve İsa’yı anlatmışlardı. Sonra sanırım sınıfta babası Türkiyeli bir çocuk var (ki bu biz oluyoruz) diye İslamiyet’ten bahsetmişler. Ardından madem öyle, diğerlerini de mi anlatsak diye Budizm, Hinduizm vesaireyi anlatınca çocukların kafa belli bir miktar yanmış. Haftalar boyu dinleri karşılaştırmak, detaylı bilgi vermek, cennet, cehennem, ölüm ve sonrası üzerine konuşmak zorunda kaldık tüm veliler olarak. Sonra bir gün oğluma Jedi’lara inanıp inanmadığını sordum. O da inanmak istediğini ama aslında var olmadıklarından şüphe ettiğini söyledi. Ben de, “ama harika bir hikaye değil mi!” dedim. Bak bizi üç yıldır oyalıyor. Güldü. “Evet” dedi, “İyiler kötü olabiliyor, kötüler de iyi. Bizim sınıfta da öyle.” Dedim ki, “İnsanlar her zaman güzel hikâyeleri sevmiş ve inanmak istemiş. Hele televizyon yokken sadece hikâyeler varmış, bazıları daha popülermiş, büyümüş almış başını gitmiş”.

“E yani” dedi, “bizim dinimiz Star Wars mu?”
“Evet” dedim, “Evet ya işte bu!”

Son büyük hamlemiz ise aslında mesleği terzi olan anneme verdiğimiz Star Wars kostüm siparişleri oldu. Sonuç olağanüstüydü. Artık gerçek birer Jedi olmuştuk. Ama hızımızı alamadık ve oğlum bir de Darth Maul kostümü istedi ki o hepsinden daha cool oldu. Ona uygun çift taraflı ışın kılıcını da aldık artık The Force Awakens‘ı gala gecesi seyretmeye hazırız.

Chewbacca