Teftiş: Emin Fındıkoğlu + 12 @ Babylon // 8 Kasım 2017

Performansın başından sonuna kadar Fındıkoğlu’nun bir caz teorisini canlandırmaya çalıştığı hissediliyordu. Hatta yazının başında belirttiğim gibi, teorisini baştan dinleyicisi ile kendi ağzından paylaştı. Ama asıl iş bu teoriyi var etmekte yatıyor.

Yazı: Haluk Damar

“Caz bir hastalık. Bana 16 yaşında bulaşmıştı. Ne olduğu da pek bilinmez. Sadece büyülü ve harikadır. Caz icra etmeyenler de bu büyülü müziğe bir değer katmak ister ve bir şekilde cazın içerisinde yer almaya gayret gösterirler. Mehmet Uluğ da bu kişilerden birisiydi.” – Emin Fındıkoğlu

“Benim büyük orkestra – big band – anlayışım biraz başka. Enstrümanların birlikteliğinin önemli olmasının yanında sololar da çok önemli. Yani ufak bir – groove – anlayışı ile büyük bir – groove – yakalamaya çalışmak.” – Emin Fındıkoğlu

Caz alanında şüphesiz dikkat çeken bir teorisyen olan Emin Fındıkoğlu’nun konserin girişinde ortaya koyduğu bu tezi sadece yerli caz sahnemiz özelinde değil, genel caz algısı için de çok önemli. Fındıkoğlu, 8 Kasım gecesi Babylon’da gerçekleşen performansında bu tezinin müzikal karşılığını ilk parça olan “Monk” ile anında verdi. Performans, ilerlerleyen zaman içerisinde vokal caz etkisinde kalsa da ilk “Monk” parçasının teorisi performansın bütünününe hakimdi. Sık saksafon soloları ile el ele giden ritmik piyano ve bu iki enstrüman ile yarışan tempo zamanlamaları Fındıkoğlu’nun peşinde olduğu minik merkez groove’a oldukça sağdık kaldı. Bu tespitimden konserin tek bir tempo hakimiyetinde kaldığı anlaşılmasın. Tam aksine performans şaşkınlık uyandıran bir bütünlüğe evrilmekte hiç geç kalmadı.

Screen Shot 2017-11-10 at 13.57.50

Performansın başından sonuna kadar Findikoğlu’nun bir caz teorisini canalandırmaya çalıştığı hissediliyordu. Hatta yazının başında belirttiğim gibi, teorisini baştan dinleyicisi ile kendi ağzından paylaştı. Ama asıl iş bu teoriyi var etmekte yatıyor. Fındıkoğlu, birlikte çaldığı on iki kişilik ekibi ile yakaladığı merkez groove’u sürekli değiştirmesine rağmen hiç bırakmadı. Nefeslilerin bıraktığı melodiyi kimi zaman piyano, kimi zaman bas ve davul yerden aldı. Performans boyuca asla bir enstrümanın tekelinde kalmayan melodi, Fındıkoğlu’nun teorisinin peşini hiç bırakmaması ile sürekli bir armoni çerçevesinde seyretti. Bu tesbitin kaynağında ise sahnede yer alan ana enstrümanların başırılı bir senkronizasyon yakalaması yatıyor.

Performansın bir başka ilgi çekici yönü ise çok geniş bir caz perspektifini dinleyiciye başarı ile sunması idi. Kimi zaman baştan sona ağır saksafon sololarının hakimiyetinde parçalar çalınırken kimi zaman klasik cazın en saf formu dinleyiciye servis edildi. Günümüz cazında zaman algısı ile oynamanın müzisyenler için son derece tehlikeli olduğunu düşünüyorum. Artık caz, yüz yılı aşkın bir geçmişe sahip ve bu geçmişi şekillendiren efsanevi müzisyenlerin tarzları çok keskin olarak akıllarda yer etmiş durumda. Canlı bir performans sırasında işler buraya vardığında kaptan köşkünde oturan müzisyenin, icra edilen müziğe yapacağı katkı hayati önem taşıyor. 8 Kasım gecesi sahnelenen performans özelinde Emin Fındıkoğlu bu alanda da oldukça başarılı oldu. Kendisine eşlik eden grubunu yüksek kondisyonda tuttu ve zaman zaman kendi rotalarını çizmelerine izin verdi. Aynı zamanda genel hatları ile icra edilen müziği sürekli olarak yeniden şekillendirmeyi de ihmal etmedi.

Screen Shot 2017-11-10 at 13.58.07

Bir büyük orkestranın icra ettiği müziği idare etmeyi bırakın, dinlerken hakim teorisini anlamak bile oldukça zor bir iş. Bu sebeple geçtiğimiz gece gerçekleşen performansta yer alan üç trompet, üç trombon ve dört saksafon dan oluşan nefesli grubunu bir bütün olarak var edebilmek çok derin bir müzikal birikim gerektiriyor. Berklee College of Music gibi efsanevi bir müzik platformunda yetişmiş bir caz müzisyeninden de daha azı beklemezdi zaten. Emin Fındıkoğlu ve büyük orkestrası ritmi paslaşmayı bilen, tempoyu anında değiştirebilen ve harmoniyi bu becerilerinin ışığında çok daha parlatabilen oturmuş ve ilerici bir caz orkestrası.