Yeni yaşı şerefine 5 unutulmaz Spielberg sahnesi!

Bugün, elini attığı her filmle rekorlar kırmaya alışmış Steven Spielberg’ün doğum günü. Yönetmenin John Williams müzikleri, şaşkın bakışlı karakterleri, çocuk kahramanlarıyla akıllara kazınan filmlerinden 5 unutulmaz sahneyi masaya yatırıyoruz.

Yazı: Zeynep Naz İnansal

Jaws

Jaws’un Spielberg’ün en iyi yönetmenlik örneklerinden olduğu kuşkusuz. Sakin ve güvenli bir sahil kasabasına dadanan bir köpekbalığının dehşet saçmasını izlediğimiz film, aslen ana karakterimiz polis Brody’nin yolculuğunu anlatıyor. Filmin son sahnesinde Brody’nin uzun mücadeleler sonucu köpekbalığını öldürmesini izliyoruz. Filmin başında sudan korkan, hatta tekneye bile binemeyen Brody, geldiği noktada batmakta olan bir teknenin tepesinde cesurca savaşıyor. Bu dev gelişiminin yanı sıra yola beraber çıktığı kaptanın öldüğü ve deniz biyoloğunun da çaresiz kaldığı göz önünde bulundurulursa, Brody’nin geldiği noktanın kahramanca olduğu görülebilir.

Close Encounters of the Third Kind

Spielberg’ün bilim kurgu tarzının ilk ve en iyi örneklerinden Close Encounters of the Third Kind, uzaylıların kimseyi kaçırmadığı, hiçbir yerin patlamadığı barışcıl bir uzaylı filmi. Hatta filmin son sahnesine kadar uzaylıların insanlarla iletişime geçmesinin tek sebebinin beraber müzik yapmak olduğu düşünülebilir. O yıllarda Spielberg’ün kafasındaki baba algısının da etkisiyle ailesine karşı ilgisiz ve hayatından mutsuz bir ana karakterle karşı karşıyayız. Bu sahnede Roy’un uzaylılarla ilk karşılaşmasını izliyoruz. Karanlık ve sıkıcı hayatına tepeden inen ışık, önce bir kaos yaratıp sonra sönse de Roy’u geri dönülmez bir yola sokuyor. Bu amaçsız karakter artık hayatını adayabileceği, yaşamaya değer bir bulmuş oluyor.

E.T.

Yönetmenin barışçıl bir uzaylı filmi örneği daha! E.T. her yaştan seyirciye hitap eden, zamansız bir film. Aileyi, yalnızlığı, yepyeni bir arkadaş edinmeyi ve sevdiklerini kaybetmeyi bir çocuğun gözünden izliyoruz. Bu sahnede E.T.’nin yakalanmasını engellemeye çalışan çocuklar ve polis arasındaki kovalamacayı izliyoruz. İki taraf arasında hem yaş, hem de teknik ekipman olarak dev bir adaletsizlik olduğu net bir şekilde görülüyor. Ama tam bu sırada tepeden bir güç bu adaletsizliği ortadan kaldırarak çocuklara yardım ediyor. Böylece karşımıza sinema tarihinin en unutulmaz sahnelerinden biri çıkmış oluyor.

Jurassic Park

Senaryo ya da derinlik olarak yönetmenin diğer filmlerinin yanına konacak bir film olmasa da Jurassic Park’ın CGI alanında bir devrim niteliğinde olduğu da bir gerçek. Yalnızca bu konudaki çıtayı yükselttiği için bile Spielberg bir tebriği hak ediyor. Seyirciyi görmediği bir şeyden korkutmak konusunda bir uzman olan yönetmen, bu sahnede bu etkiyi su damlalarıyla sağlamayı başarmış. Sadece sesi ve hareketlerinin etkileriyle T Rex’in büyüklüğünü tahmin edip gerilmeye başlamışken, bir de yediği hayvanın cesedi tepemize düşüveriyor. Zaten nasıl işe yarayacağına inanıldığını anlamadığımız bu Jurassic Park planı da başarısız olmuş oluyor.

Artifical Intelligence

Stanley Kubrick’in heyecanla başlayıp üzerine bir süre çalıştıktan sonra Spielberg’e devrettiği Artifical Intelligence, modern bir Pinokyo öyküsü. Evlat edinildiği aileye kendini sevdirmeye çalışan bir robotun, robotlardan nefret edilen bir dünyada tutunmaya çalışmasını izliyoruz. Filmin müthiş sanat yönetimi ve görsellerine rağmen masaya yatırdığımız bu sahne, Spielberg’ün çocuklara olan bakış açısının değişmiş olabileceğini gösteriyor. Sinemada robotların düşmanca davranmasına ve insanlara zarar vermesine alışmışken, yönetmen yine ötekiyi koruyor ve hiçbir varlığın insanoğlundan daha zararlı olamayacağını vurguluyor.