Yönetmeni ve bestecisinden “Taksim Hold’em”in müziklerinin detayları

Dün Kadıköy Rexx sinemasında da gösterime giren Taksim Hold’em filminin yönetmeni Michael Önder, filmin müziklerini yapan Steady Fingers olarak bilinen James Önder ve jenerik şarkısını yapan, aynı zamanda filmin oyuncu kadrosunda yer alan Berk Hakman ile filmin müziklerini konuştu.

Filmde müzik az kullanılmış iki enstrümantal parça, bir de jenerik şarkısı var. Şarkıları böyle kısıtlı tutmanızın özel bir sebebi var mıydı?

Michael Önder: James dokuz beste yapmıştı. İyi olmayanları eledik, o kadar kaldı. Şaka şaka. Filmde müzik ister istemez seyircinin duygusu ile oynuyor. Film karakterlerin tartıştığı ve çatıştığı konularda bir taraf olmak istemediğinden, seyirciyi de bir duyguya itmek istemedik.

Filmin söz konusu parçalardaki enstrüman seçimlerinde nasıl bir etkisi oldu?

Steady Fingers: Ben filmi zaten daha senaryo aşamasından biliyordum. Filmin temalarını önceden Michael ile konuşmuştuk. Filmi bir Western gibi kurgulamıştım kafamda. Bir ev kuşatılmış ve içeride bir adam onu savunuyor. İlk başta daha bariz Western tarzında bir şeyler ile başladık, sonunda bluegrass tonlarında kaldık. Mesela Berk’in şarkısında kullandığımız Jawharp o fikirlerden kalma. Tek mekan olması ve seyircinin sanki gerçek bir olaya o odanın içinden tanık oluyormuş gibi olması için ben de olaylar sırasında müzik kullanılmaması gerektiğini düşündüm. Şarkılarda neredeyse bir oda orkestrası havası olsun diye akustik enstrümanlar seçtim. Hatta “Fold” şarkısı için elektro gitar ile attığım slide soloyu beğenmeme rağmen tekrar akustik gitar ile kaydettim. Bluegrass ve banjonun Alper’in filmin başındaki neşeli halini çok iyi yansıttığını düşünüyorum. Steve Martin bir stand-up’ında “Banjo ile her şey neşelidir” der. Ama o sırada Alper’in çevresinde olan olaylar bir o kadar tatsız olduğundan, onun iç dünyasını ve bunun çevresi ile olan tezatını ironik bir şekilde ortaya çıkarıyor.

Ağabey kardeş çalışmak nasıl bir duygu? Çalışmaya ne zaman başladınız?

MÖ: Hayatta anlaştığımız çok az konu var. Nasıl olduysa beraber çalışmakta zorlanmıyoruz. Şu ana kadar içinde müzik olan her işimin müziğini o yaptı. İlk Centenary adlı kısa filmim için score gerekiyordu. Dört ayrı zaman diliminde geçtiği için dört ayrı tarz müzik gerekiyordu. Başka bir müzisyen ile anlaşmıştım ama o sırra kadem basınca abime sordum elinden bir şey gelir mi, diye. James’in o zamana kadar besteler yaptığını biliyordum ama sipariş üzerine değişik tarzlarda yapabileceğini bilmiyordum. Bir haftadan kısa sürede tüm müzikleri yaptı ve filmin kendisinden çok daha kaliteli bir iş çıktı. İlk gıcık olmam ve kıskançlığım geçtikten sonra şanslı olduğumu anladım. Ondan sonra her işimde beraber çalıştık. Ben beraber çalışma diye tanımlıyorum, James emek sömürüsü olarak tanımlıyor. Yani hislerimiz karşılıklı.

SF: Michael ile çalışmak kolay çünkü ne istediğini biliyor ama beni de rahat bırakıyor. Fikirlerimizi açıkça konuşuyoruz, birbirimizi kırmaya çekinmiyoruz. Zaten kırmaya kalksa ben de onun çenesini kırarım.

Peki Steady Fingers, Taksim Hold’em müziği için yaptığın çalışmanın önceki deneyimlerinden farkı ne oldu?

SF: Her filmin, ya da bir sahne ise o sahnenin bende uyandırdığı ile yönetmenin isteği arasında bir uzlaşma bulmaya çalışıyorum. Bazen filmi görmeden sadece anlatılanlar üzerinden başlayabiliyorum çalışmaya. İşten işe değişiyor. Kimi zaman da elinde tam ne yapacağını bilemediğin parçalar oluyor. Onları uyarlıyorsun, film onu bitirmene yol açıyor. Taksim Hold’em için iki türlü de oldu. Parçalar şekillendikçe yönetmenle de fikir alışverişi başlıyor.

DSC05074

Peki Berk Hakman, sen Taksim Hold’em için bir şarkı bestelemeye nasıl karar verdin?

Berk Hakman: Michael Önder ile arada konuşuyorduk nasıl bir müziği olabilir bu filmin diye zaten. Filmin müziklerini Steady Fingers bestelemişti. Michael bazı taslaklar dinletmişti çok önceden. Filmin sonunun nasıl biteceğini bilmediğim için iki farklı türde şarkı geliyordu aklıma. “Texas“ şarkısının müziği aslında tamamen farklı bir şey için bestelenmişti. Ama sözleri yoktu. Bir tane de sadece bu film için piyanoda oturup bir şarkı yazdım. Daha duygusal ve slow bir şarkı. Dediğim gibi filmin kurguda nasıl sonlanacağını bilmiyordum. Michael ile en son kararımızda dinlediğiniz biçime karar verdik. O andan itibaren sadece müziği olan o ilk taslağa oturup sıfırdan söz yazdım. Şarkının söz yazımı bittikten sonra da son olarak Michael bazı fikirler verdi.

MÖ: Filmin jeneriğinin ne zaman gireceğinden emin değildik. Kurgu bittikten sonra daha upbeat olan şarkı uygun olur dedik. Bir de Texas’ın nakaratını duyunca çok hoşuma gitmişti. Filmin rengini ve mizahını taşıyor ve aynı zamanda da filmi tamamlıyor.

“Texas”ta Steady Fingers’la beraber çaldınız, yapım süreci nasıldı?

BH: Harikaydı. Kısa sürede çaldık, kaydettik şarkıyı. Sonra ben vokalleri yaptım. Mix, düzeltmeler ve yapım Steady Fingers’a aitti. Şarkıya o Texas havasını vermeye çalıştık. Benim ilk versiyonum daha britpop havalarındaydı.

SF: Berk zaten bir demo kaydetmişti. Synthesizer ağırlıklıydı. Michael’ın da isteğiyle filmin genel sound’una uyan, akustik bir versiyon nasıl olur diye konuştuk hep beraber. Berk akustik gitar ile çalıp söyledi. Berk’in aranjmanı üzerinden çalıştık. Başka enstrümanlar ekledik. Son nakaratta Berk’in back vokallerine ek olarak birkaç kişi daha söyledi. Hatta Michael da söyledi.

MÖ: Onlar yaparken çok kolay gözüküyordu, ben de uzakta tempo tutup söylüyordum. Hadi sen de söyle dediler, oturdum mikrofonun başına. Ağzımdan tek bir doğru nota çıkmamıştır herhalde. Çok zorlandım. Bu konuda yeteneksiz olduğumu biliyordum ama bu kadarını ben de beklemiyordum. Kullanılabileceğini düşünmüyordum ama James bir yerlerine eklediğini iddia ediyor. Çok kısarak eminim. Bu alanda kardeş olduğumuza inanmak zor.

Berk Hakman’ın müzisyen yönünü herkes bilmiyordu. Fakat Berk aslında bir sürü enstrüman çalıyor, şarkı besteliyor ve söylüyor.

BH: Evet genelde bilinen bir şey değil. Beni iyi tanıyanlar bilir sadece. Ufak yaşlardan beri müzikle hep iç içeydim. Babam eskiden gitaristlik yapmıştı. Ben küçükken evde dört farklı tür gitar ve bir takım küçük klavyeler vardı. Onları kurcalaya kurcalaya akustik, elektrik, bas çalmayı öğrendim. Tuşlu çalgılara ise lise zamanı merak sardım ve kendimi geliştirmeye çalıştım. Konservatuvardayken enstrüman odalarından çıkmazdım. Kısa bir süreliğine trompet falan da çalıştım hatta. Şarkı yazmaya ise yine konservatuvar yıllarında başlamıştım ufak ufak.

Yeni müzikal projeler var mı? Müzisyen kimliğinle seni görmeye devam edecek miyiz?

BH: Özel projelerim yok benim öyle. Şu ana kadar yazmış olduğum 12-13 şarkı var. Onları bir albümde toplamak istiyorum. Hepsi bu. O albüm çıkarsa da onun konserleri ya da programları olabilir ancak. O zaman oyunculuk işlerine bir süre ara veririm herhalde.

MÖ: Berk yeni bir şeyler yapana kadar en yakın bu var. Ben de söyleyeyim; Taksim Hold’em ’i sinemada görmek isteyenler ellerini çabuk tutsun. Bugün var, yarın yokuz. Metafor olarak da demiyorum.