Yönetmenleri, "Kötü Kedi Şerafettin"in 10 yıllık yolculuğunu anlatıyor

Türkiye mizah dünyasının belki de en ünlü çizgi kahramanı Kötü Kedi Şerafettin yıllar süren uğraşlar ve uzun mesailer sonucunda üç boyutlu animasyon filmiyle karşımızda! Bugün vizyona giren filmi, yönetmenleri Mehmet Kurtuluş ve Ayşe Ünal’la konuştuk.

Röp: Melikşah Altuntaş

Kötü Kedi Şerafettin kadar kemikleşmiş ve jenerasyonlar büyütmüş bir karakteri üç boyutlu bir animasyon filmle beyazperdeye uyarlama fikri ilk kez ne zaman ve nasıl ortaya çıktı?

MEHMET KURTULUŞ: Dünya henüz güneşten kopmadan hemen önceydi galiba. Şaka bir yana çok önceydi, dünyada yılda sadece 1-2 animasyon film vizyona girebildiği zamanlardı. Türkiye de içki markalarının sponsorluk yapabildiği, sigaraların mozaiklenmediği zamanlar. Animasyon dünyası amerikan filmlerinin formüllerini takip etmeye daha yeni karar vermişti, biz de dünya animasyon sinemasına faklı birşey koymanın çok da zor olmadığını düşünecek kadar gençtik, tanıdığımız herkes bize Türkiye’den neden böyle şeyler çıkmıyor diye soruyordu ve Kötü Kedi Şerafettin’in, Garfield’in boğazını sıktığı “ümüğünü sıktığımın kedisi” karesini Bülent çizeli çok da yıl olmamış, hepimiz Şerafettin’i bu memleketin bir delikanlı tekiri olarak bağrımıza basmıştık. Çizgi roman uyarlaması olarak Şerafettin’in dünyaya bu coğrafyadan gönderilebilecek en sağlam abimiz olduğuna çok emindik ve Bülenti aradık…Ama işlerin o kadar da kolay olmadığı ortaya çıktı, böyle bütçelere Türk sineması  alışık değildi, animasyon da neydi, yeterli donanımda bir ekip nasıl olacaktı. Biz de yüzlerce reklam daha yaptık. Yeterince çılgın kalmışız ki sonra bir gün tekrar başladık.

Filmin fikir aşamasından vizyonuna kadar aşağı yukarı ne kadar zaman geçti? 

İlk teaserın sonundaki şaka yollu “yakında sinemalarda ama o kadar da yakın değil” ibaresi biraz kehanet gibi oldu. 2006’da çıktı teaserlar. Sonra kış uykusu.  O zamanlar Türkiye’nin ilk uzun metraj animasyonu olacaktı, arada birer birer filmler çıktı, en son “Türkiye’nin ilk yetişkinlere animasyonuna kaldık. Galiba bu ilki yakalayacağız… Filmin bu halinin senaryosu 2011de yazılmaya başladı. 2012’nin yarısında ön yapım başladı. İşte galadan hemen evvel paketleyeceğiz. Filmin çok uzun sürdüğünden yakınan takipçilerimiz var, bunu da komik bir şekilde, “Bu film yapılmaya başladığında doğan çocuklar bugün liseyi bitirdi” gibi yorumlarıyla bize iletiyorlar. Ama aslında iyi bir animasyon filmi hayata geçirmek 5-6 yıl sürüyor. Bizimkisi de hepi topu 10 yıl sürdü. Bırakmayıp, peşinde koşturduğumuz bir tutku olmasıyla da açıkçası gurur duyuyoruz. 

Film pek çok konuda Türkiye’de bir ilk. Böyle bir şeye cesaret etmek ve hayata geçirmek konusunda yeterli ekibi toplamak ve düzenli çalıştırabilmek nasıl mümkün oldu? Film için yaklaşık kaç kişi çalıştı?

En kalabalık olduğumuz an 120 kişiyi geçtik. Bir yandan çok amatör bir ruh vardı, bir yandan da kendi tezgahını oluşuran çok profesyonel, durmadan çözümler yaratan bir ekip ve altyapı. Don Kişotluk bize yardım etti, teknik dev sorunlar vardı, insan kaynağı sorunu vardı, biz filmi yaparken ülke başka başka hallere büründü, sayılmayacak kadar çok değirmen vardı… Güvendiğimiz şey şuydu, yıllardır reklamda, vfx işlerinde canavar gibi çalışmış bir ekibimiz vardı. Biz dünya ligine bir çaylak olarak çıktık ama aslında ekibin tamamı reklamlarda, vfx işlerinde kallavi bir tecrübe biriktirmişti… Bülent Üstün zaten çok şukela bir evren yaratmıştı. Ama çizgi romandan uyarlama yapmanın zorlukları tuzakları var, Levent Kazak çok iyi bir senayo yazarı, yine de animasyon filmi senaryo süreci çizimle içiçe, onun için bile yeniydi süreç. Yine Barış Ulus, ekipte pek çoğumuzun hocası, onun da ilk kez CG bir filmin görüntü yönetmenliğini yaptığı bir film oldu… Ekip stüdyoda 5 kaplan gücündeydi. Hiç kimse tek bir iş yapmadı. Jenerikte göreceksiniz, her isim defalarca geçiyor. Ahmet Tabak ve Arslan Elver karakterlere ruh kattılar, animasyon kalitesini göreceksiniz .  Özgür Yılmaz, ki aslında Mr Spock kadar mantıklıdır, diğer tüm mantıklı insanlar, yetişmez, olmaz, hem tüy, hem su, hem şu hem bu olmaz derken, olacak dedi, onlar da harika bir ekip olarak bizim durduğumuz yerden bakınca mucize gerçekleştirdiler. 

DSCF0559
DSCF0609

İki yönetmen arasında nasıl bir iş bölümü oldu? Süreç içerisinde reji ve teknik konuşarla ilgili nasıl ilerlendi?

AYŞE ÜNAL: Biz filme ikili olarak başlamadık aslında. Memet hem yönetmen, hem yapımcı, dağ gibi iş, tek kişi bitecek gibi gelmedi.

Çok da verimli oldu. Tabii ekibi yorduk. Ben bir brif verince memet mutlaka tersini istiyordu. Herşeyi iki kere yaptık, o yüzden uzun sürdü tabii.

MEHMET KURTULUŞ: Yoo aslında hiç de öyle olmadı. Gayet birbirimizi tamamlayan bir ikili olduk. O kadar ki hiç bir iş bölümü yapmamza gerek kalmadan koca bir filmi yedik bitirdik.

AYŞE ÜNAL: Şaka tabii, ama bol kapıştık,  çok da eğlendik. Senaryo sürecinde sürekli beraberdik.  Sahnelerin rejisini önden uzun uzun konuştuk, oynadık. Sonra aslında sadece yürütme işi kaldı, orada da iş bölümü  kendiliğinden  oldu.

Filmin seslendirme kadrosu nasıl bir araya geldi? Seslendirme süreci ne kadar sürdü? Animasyon karakterlerle oyuncular arasında bu kadar organik bir bağ kurmanın ne gibi zorlukları oldu?

Karakterler zaten vardı, Bülent çizmiş, yazmış, oturmuşlar. Yıllar var. Her okuyan onların sesini başka hayal etmiş. Önce üç boyutlu tasarımları yapıldı. O sırada videolar, notlar, resimler birikiyor, sesi nasıl olacak, kim olacak.. .Sonra o listeler üzerinden dinlemeler, tartışmalar. Biz karakter yaratacak oyuncularla çalışmak istiyorduk, sadece bir ses değil de ruh peşindeydik. Oyuncular da biraz öyle ikna oldu… Rıza karakterini oturtmaya çalışıyoruz, animatörler ahiret soruları soruyor ama tam da istediğimiz olmuyor. Sonra Güven’in (Kıraç) başka bir dizisinden bir replik aldık, Ahmet, animasyon yönetmenimiz bir test yaptı. Bu o. Kimsede soru yok. Ama Güven hemen ikna olmadı. Sonra bu videoyu yolladık, biz çok inanıyoruz dedik. Öyle geldi. Uğur Yücel de çok önceden istediğimiz bir isim, ve fakat dublaj konusunda çok ikircikliydi. Dedik ki siz konuşacaksınız biz üzerine anime edeceğiz. Öyle ikna oldu. Oyuncuların sesleri, hatta dublaj videolarındaki oyunları çok yol göstericiydi. Okan Yalabık Çizer olsun istiyoruz. Dublajda da çok tecrübeli. Eminiz Çizer o. Haber yolladı, bir sürü hayvan karakteri var, ben niye insan olayım, ama çok da acaip bir karakter, allem ettik, kallem ettik, yemeklerde bastık, kapısında yattık da ikna ettik. Tabii bir de Köpek konuşuyor. Ahmet Mümtaz Taylan’a da mesela çok heyecanlanıyoruz, ama ya kabul etmezse, neyse ki KKŞ hayranı imiş, Hasene (Ayşen Gruda) ve Şemistan (Cezmi baskın) daha da ilginç oldu, sonuçta karakter çizimleri Bülent’ten, fakat seslendirenlerle öyle örtüştüler ki, onları gözeterek karakterleri yaptığımızı sananlar oldu. Gökçe (Özyol) de eski bir animatör, Rıfkı’yı bir plan da olsun anime etsin istedik ama olmadı, ikinci filme artık. İlk toplantılardan birinde kim hatırlamıyorum birimiz, Demet Evgar dedi, ve öyle de oldu. Ama ikinci karakteri daha maceralı bir seçim oldu. İki oyuncu ikişer karakter seslendirdi. Aslında Uğur Yücel’in de bir karakteri daha vardı ama sonra o karakterin sahneleri filmden çıktı.

Sürece gelince, bazı oyuncular, Yekta, Okan animasyon dublajında hem deneyimliler, hem çok iyiler. Ama o karakterler hazır. Bitmiş. Biz istiyoruz ki birlikte yaratalım. Okuma provaları yaptık önce. Stüdyoda hiç bir zaman tüm oyuncular olmayacak, birbirlerini duysunlar, diğer karakterleri tanısınlar istiyoruz.  Okuma provalarında ilk iki gün sadece sırıtarak dinledik. Tabii bu oyuncularımızı biraz ürkütmüş olabilir, bu çocuklar ne yaptıklarını bilmiyor galiba bakışını bir iki yakaladık. Bir de hem kendimizi hem oyuncuları kandırmış olduk, biz her oyuncu ile stüdyoya en çok 3 kere gireriz diye düşünmüştük. Bir kez tüm senaryo okunacak. Bir kez eksikler, değişiklikler, bir de animasyonlar bitince nidalar, cilası. Oysa 5 ay sürdü süreç; senaryoyla oynamaya devam ettik, sahneleri değiştirdik. Oyuncular ilk dublaja girdiklerinde storyboard kareleri vardı. Sonra tekrar ve tekrar stüdyoya girdik. En son render’lı halleri geldiğinde oyuncular da rahatladı, Uğur Yücel çok tatlı bir karakter oldu bu ya, çok samimi deyince oldu bu iş dedik.

Filme uzaktan bakmaya çalıştığınızda Türkiye sinemasında nasıl bir yere tekabül ettiğini düşünüyorsunuz? Vizyon macerası ve sonrasıyla ilgili beklentileriniz neler?

MEHMET KURTULUŞ: Eğer Türkiye sinemasının köşe taşlarını anlatan bir kitap varsa o kitaba kolay unutulmayacak kült bir film koyduğumuza inanıyoruz. Vizyon sonrasında bunca emeğin sonunda dünyaya biz de varız diyebilmeyi ve bize bir film daha yapabilme şansının tanınmasını umut ediyoruz. Film yaparak yaşamak istiyoruz.

Bundan sonra da kısa veya uzun metrajlı animasyon yapımlar ya da animasyon bir dizi üretme gibi planlar var mı?

MEHMET KURTULUŞ: Olmaz mı ? Bunca uğraş, biriktirilmiş bunca bilgi tek bir film yapmak için olursa bu en büyük israf olurdu…. Kısa Şerafettin’ler var düşündüğümüz, webisode’lar diyebiliriz bunlara ve tabii ki izleyici beğenirse Şero’nun devamını getirmek istiyoruz. Uzun bir süredir üzerinde çalıştığımız bir çocuk filmi var. Çocuklara yönelik animasyon sinemasında da bu coğrafyadan çıkıp dünyaya ulaşabileceğine inandığımız bir hikaye anlatabileceğimizi düşünüyoruz. Animasyon alanında ne yaparsak yapalım Türkiye, ile sınırlı kalmayacağına, dünyada yer bulabileceğimize inanıyoruz… Animasyon sineması genelde hareket komiği üzerine kurulu, ama biz duyguların animasyon sinemasıyla çok güçlü anlatabileceğine inanıyoruz.  Hayvanlar bizimle konuşmadan anlaşabiliyor, bu fikir beni çok heyecanlandırıyor, bu duygusal iletişimden çok güçlü bir animasyon film çıkacak. Adını şu an söyleyemem ama tüm dünyanın tanıdığı bir hayvanın hikayesi peşindeyim. Anima İstanbul hem bir animasyon stüdyosu hem de bir yapım evi üzerinde çalıştığımız animasyon olmayan film projeleri de var. Hatta hayallerimizi süsleyen bir belgesel fikri bile var.