88. Oscar Ödül Töreni öncesi, unutulmaz performanslarıyla “En İyi Kadın Oyuncu” adayları

28 Şubat gecesi sahiplerini bulacak 88. Oscar Ödülleri’nde bu yılın “En İyi Kadın Oyuncu” adayları arasında Saoirse Ronan, Cate Blanchett, Charlotte Rampling, Jennifer Lawrence ve Brie Larson yer alıyor. Ödül törenine günler kala, beş oyuncunun unutulmaz performanslarını hatırlıyoruz.

Yazı: Zeynep Naz İnansal, İllüstrasyon: Merve Atılgan

Cate Blanchett

Cate Blanchett poses in the press room with the award for best actress in a leading role for "Blue Jasmine" during the Oscars at the Dolby Theatre on Sunday, March 2, 2014, in Los Angeles.  (Photo by Jordan Strauss/Invision/AP)

Jude / I’m Not There

Altı farklı aktörün, Bob Dylan’ın hayatının altı farklı dönemini canlandırdığı Todd Haynes filmi I’m Not There’de Blanchett, filmin en çok dikkat çeken performansına imza atmıştı. Blanchett’ın bir erkeği canlandırması ve Dylan’la fiziksel benzerliği dışında, müzisyenin karizmatik, sakin ve karamsar özünü oldukça iyi benimsediği görülüyor.

Jasmine French/ Blue Jasmine

Woody Allen’ın son yıllardaki en iyi filmlerinden Blue Jasmine’in başarısında Cate Blanchett’in olağanüstü performansının payı çok büyük. Kocasının yolsuzlukları ortaya çıkınca bir anda parasız kalan nevrotik ve sarhoş Jasmine’in tüm filme yayılan sinir krizi, seyirciyi ona acımakla ondan nefret etmek arasında bir yerde bırakıyor. Bu rolün, Blanchett’e Oscar getirdiğini de ekleyelim.

Carol Aird/ Carol                     

Hem Todd Haynes’in hem de Blanchett’in ustalık eseri Carol, 1950’lerde iki kadın arasında geçen yasak aşkı şiir gibi anlatıyor. Evliliğinden ve hayatından mutsuz Carol, genç bir fotoğrafçıya aşık olunca bir anda hayatı değişiyor. Blanchett, hayatı boyunca dış dünyaya rol yapmak zorunda bırakılan bu zeki, zarif ve güçlü kadının yorgunluğunu ve çaresizliğini bir an bile gözümüzü ayıramayacağımız bir şekilde canlandırıyor.

Brie Larson 

brie larson

Envy Adams / Scott Pilgrim vs. the World

Edgar Wright’ın aynı adlı çizgi roman serisinden uyarladığı Scott Pilgrim vs. the World, hayallerindeki kıza ulaşabilmek için önce kızın 7 eski sevgilisyle savaşmak zorunda olan Scott’ın hikayesini anlatıyor. Larson’ın canlandırdığı Envy Adams da tüm bu olaylardan önce Scott’la beraber olan kişi. Aslında içine kapanık, utangaç bir müzisyen olan Envy, ani bir kararla imajını değiştirmeye ve Scott’ı terk etmeye karar veriyor ve tüm bu olay zincirini tetiklemiş oluyor.

Grace / Short Term 12

Yönetmen ve senarist Destin Daniel Cretton’ın kendi anılarına dayandırdığı Short Term 12, depresyon, madde bağımlılığı ve şiddet gibi konulardan muzdarip gençler için kurulan bir merkezde geçiyor. Brie Larson’ın ilk başrolü Grace de bu merkezde çalışan rehberlerden. Her ne kadar hayatını dengeye koymuş gibi görünse de o da aslında bu gençlerden biri. 18 yaşını doldurduğu için merkezden ayrılmak zorunda kalan Mason ve Grace’in birbirleriyle kurduğu bağ görülmeye değer.

Ma / Room

Aynı isimli kitaptan uyarlanan The Room, klostrofobik ve karanlık bir atmosfere sahip. Daha önce çokça işlenen, bir psikopat tarafından hapsedilme konusunu işleyen film, yıllardır oğluyla kilitli bir odaya kapatılan bir kadının dayanamayıp kaçmaya karar vermesini anlatıyor. Larson, ona Oscar adaylığı getiren bu rolde hayatının performansını sergiliyor.

Jennifer Lawrence

jennifer lawrence

Katniss Everdeen / The Hunger Games

Suzanne Collins’in ünlü romanından uyarlanan The Hunger Games, Lawrence’ın kariyerini yükselişe geçiren film serisi oldu. 12 bölgeden oluşan distopik bir evrende geçen filmde her bölgeden bir genç seçiliyor ve gençler, birbirleriyle ölümüne savaşmak zorunda bırakılıyor. Lawrence’ın karakteri sert ve güçlü bir okçu olan Katniss Everdeen. Karakterin diğerlerinin aksine bu savaşta gönüllü olarak yer aldığını da ekleyelim.

Mystique / X-Men: First Class & Days of Future Past

X-Men serisine yepyeni bir soluk getiren First Class serisinin izlemesi en keyifli karakterlerinden biri Lawrence’ın canlandırdığı modern femme-fatale Mystique. İstediği herkesin kılığına girebilen bu mutant, başlarda bedeninden utansa da Magneto’nun da yardımıyla kendini olduğu gibi sevmeyi ve mutant olduğunu gerçeğiyle gurur duymayı öğreniyor. 

Tiffany / Silver Linings Playbook

Lawrence ve David O. Russell’ın işbirliğini başlatan Silver Linings Playbook, aynı zamanda oyuncuya ilk Oscar ödülünü de getirmişti. Kocasının ölümünün ardından depresyona giren ve hayatla başa çıkmakta zorlanan Tiffany, kendi gibi depresyonda olan Pat’le tanışınca hayatına renk geliyor. Kişisel trajedilerini rafa kaldırıp beraber bir dans yarışmasına hazırlanmaya başlayan ikili, depresyon hakkında samimi ve komik bir film yaratmayı başarıyor.

Charlotte Rampling

Email sent from: "rouzounian@sympatico.ca"  rouzounian@sympatico.ca  Subject: Charlotte Rampling #1 Date: 11 June, 2015 10:12:59 AM EDT, "starmailmaster@gmail.com"  starmailmaster@gmail.com

Dorrie / Stardust Memories

Woody Allen’ın Fellini’nin 8 ½ filmine güzellemesi Stardust Memories, aynı zamanda Bergman’ın Wild Strawberries’ine de göndermelerle dolu. Allen’ın kadınlarla sorunlu ilişkilerine odaklanan filmde Rampling, Allen’ın eski sevgilisi Dorrie’yi canlandırıyor. Yönetmen, Rampling’in güzelliği ve seksapeli dışında, doğal nevrotikliğiyle bu rol için biçilmiş kaftan olduğunu söylüyor.

Sarah Morton / Swimming Pool

Rampling’in François Ozon’la ilk işbirliği Swimming Pool, kendisine sayısız adaylık ve ödül getirmişti. Bu erotik gerilimde Rampling, suç romanları yazarı Sarah Morton’ı canlandırıyor. Yazacak bir şey bulamayınca bir Fransız villasında kafa dinlemeye giden Sarah, burada tekrar yazabildiğini fark ediyor. Ev sahibinin kızının sürpriz ziyaretiyle film bambaşka bir tona bürünüyor ve Rampling, karakterinin karanlık tarafını ortaya çıkarıyor.

Gaby / Melancholia

Lars Von Trier’in fantastik filmi Melancholia, dünyaya yaklaşmakta olan ve muhtemelen de sonunu getirecek bir gezegenin etkilerini anlatıyor. Oldukça mutsuz ve karanlık bir düğünle açılan filmde Rampling annelik içgüdüsünden yoksun bir anneyi canlandırıyor. Düğününde konuşma yaparken kızını aşağılayan Gaby, yalnızca varlığıyla bile seyirciyi germeyi başarıyor.

Saoirse Ronan 

saoirse ronan

Briony Tallis / Atonement

Son zamanların en beğenilen İngiliz filmlerinden Atonement, daha önce yalnızca küçük rollerde yer almış 13 yaşındaki Ronan’ın ilk büyük rolü ve ilk Oscar adaylığı olmuştu. 2. Dünya Savaşı’nda yanlış anlaşılmalarla dolu bu hikayede Briony, tüm bu yanlış anlaşılmaları başlatan genç bir yazar adayı. Aktrisin yaşına rağmen bu karmaşık karakteri layıkıyla canlandırması da takdire şayan.

Hanna / Hanna

Joe Wright’ın yönetmenliğini üstlendiği Hanna sıradışı bir büyüme öyküsü. Eski CIA ajanı babası tarafından çocukluğundan itibaren bir katil olarak yetiştirilen genç Hanna, yetiştirilme tarzı ve doğası arasında kalıyor. Aslında içinden 16 yaşında herhangi genç bir kız gibi davranmak gelse de, çocukluğundan beri uğruna eğitildiği amacına da ihanet etmek istemiyor. Ronan hem aksiyon sahnelerinin hem de naif genç kız rolünün altından başarıyla kalkıyor.

Agatha / The Grand Budapest Hotel

Wes Anderson’ın masalsı filmi The Grand Budapest Hotel, Ronan’ın hayallerinin rolüymüş. Filmde çokça görünmese de kilit bir role sahip olan Agatha, lobby boy’un biricik sevgilisi. Aslında pastacılık yapsa da zekasını ve yeteneklerini Mösyö Gustave’ı hapisten çıkarmak için kullanan Agatha, maalesef bu uğurda hayatını kaybediyor.