Arşivden: Arkasında gökkuşağı bırakan bir kuyruklu yıldız, Dzi Croquettes

26 Haziran Çarşamba akşamı Bant Mag.’s Velvet Rainbow etkinliğinin açılışını yapacak olan Dzi Croquettes belgeselini ekip olarak bundan yedi sene sene önce, 2012 senesinde keşfetmiştik. O dönem hazırladığımız Babylon dergisinin belgesel bölümüne koketler hakkında düşündüklerimi yazma görevi de bendenize düşmüştü. Şimdi, 27 İstanbul LGBTİ+ Onur Haftası’nı iki partiyle kutlayacağımız çarşamba akşamında bu harika, ilham ve yaratıcılıkla kaynayan koketlerin ailesiyle bir randevumuz daha var ve öncesinde arşivden çıkardığımız bu yazıyla da size kendilerini tanıtmış olalım. 

Yazı: Yetkin Nural

Bu yazı ilk olarak Bant Mag. ekibi olarak hazırladığımız Babylon Dergi’nin 2012 Sonbahar tarihli 13. sayısında yayımlanmıştır.  

En heyecanlı anların tanımlanamayan anlar olduğunu söyler bir arkadaşım, biraz da queer teoriden destekle konuşarak… Beklenmedik bir zamanda, herhangi bir tanımın köşeli kalıbına sığmayan, 13 kişilik bir “ailenin” tamamen özgür kalmış yaratıcılığını izlerken işte tam da o heyecanı hissetmemek elde değil…  

Dzi Croquettes’in belgeselini biraz önce izleyip bitirdim. Heyecanlıyım, ne yazsam, neresinden başlasam bilemez haldeyim. İlham perileri sağımda solumda uçuşup dururken, ben hayranlığımla biraz sarhoş, biraz kıskanç, biraz büyülenmiş ekrana bakıyorum. Sanki hayatımda ilk defa havai fişek gösterisi izlemiş gibiyim. Şov bitmiş ama içimde hala bir şeyler patlıyor. Biraz önce izlediğim gösterinin hayaletini görerek gökyüzüne bakıyorum. Daha doğrusu ekrana… Ekrana da değil aslında, içimde bir yerlere doğru bakıyorum. Muhteşem bir gösterinin arkasından ihtişamla ve hüzünle inmiş bir perdenin önünde ayaktayım, alkışlıyorum.

Dzi Croquettes’in öyküsü kulağa tanıdık gelen, dişi gıcırdatan, siniri hoplatan bir dizi olayla başlıyor. 31 Mart 1964’de João Goulart hükûmetini darbe ile deviren Brezilya ordusu başa geçiyor, takip eden nisan ayında N.1 isimli anayasal değişiklik paketi yürürlüğe sokularak ordu yönetimine karşı olan kişi ve partilerin politik hakları ellerinden alınıyor ve nihayetinde giderek diktatörleşen askerî yönetim, 1968 yılında yürürlüğe soktuğu N.5 isimli paket üzerinden her türlü sivil özgürlüğü kısıtlamaya başlıyor.  N.5 anayasal değişiklik paketi nedeniyle toplam 500 film, 450 tiyatro oyunu, 1000 kadar şarkı yasaklanıyor, varoşlarda yoksul çocuklara okuma yazma öğretenlere “komünist” etiketi yapıştırılıp hapse atılıyor, sokakta yol üzerinde aramalar yapılıyor… İki alternatif var: sağ ve sol. Sağı seçmeyen, soldan sayılıyor, tutuklanıyor, dövülüyor, işinden gücünden, özgürlüğünden, yeri geldiğinde hayatından oluyor. Tanıdık geliyor değil mi? Maalesef öyle.

Giderek muhafazakârlaşan ve demokratikleşme üzerine kurduğu söylemleri teker teker genel ahlak ve sağlıklı toplum diskurları üzerinden işleyen bir takım kısıtlamalarla geri alan bir hükûmetin Türkiye’sinde yaşayan bizlerin, karşısında sakin ve sağduyulu kalmaya çalıştığı kıyamet senaryolarına benziyor yani durum. Toplumsal hafızamızdan hiç de uzak değil zaten, Türkiye de askerî yönetimden yeterince payını almış bir geçmişin gölgesinde yaşamaya devam ediyor. Kısacası güç düşkünü ve zalim yönetimlerin karanlığında yanan ışıklar, hele şimdilerde, beni ve hepimizi daha bir yakından ilgilendiriyor. İşte böyle bir karanlıkta, parlak bir ışıkla yanan insanlar topluluğunun rengârenk kumpanyasının adı Dzi Croquettes.

Belgesel 13 kişilik  Dzi Croquettes ailesinin öyküsünü ecelle, cinayetle, AIDS’le küçüle küçüle geri kalan üç beş üyesinin, vakti zamanında onların ışığıyla büyülenmiş isimlerin, akrabaların, dostların anlatımıyla aktarıyor. Ön plana çıkan üyeler elbette “anne” Wagner Riberio, kendisi büyük bir aileden gelme, Dzi ekibini kuran, rehberlik eden, birleştiren, mizahla ören, şarkılar yazan yetenekli bir çiçek çocuk. Ve “Baba” Lennie Dale, Amerikalı, Broadway’in “kötü çocuklarından” biri. Aileye ritmini veren, disipline eden, koreografileri kurgulayan, dâhi ve vahşi bir figür. Geri kalan üyeler, kızlar, teyzeler, yeğenler… Hepsi kavgacı, yırtık, ölesiye komik, bir o kadar zeki, ahlak damarı atarından çatlamış bir aile.

Dzi Croquettes, alakalı alakasız, her türlü “direnişin” sansürcüler tarafından avlandığı bir dönemde, kelebek kanatları ve avuç içi kadar tangalardan oluşan kostümleri, parlak makyajları ve simli sakallarıyla toplumsal cinsiyeti büküp istediği şekillerde katlayan ve yoğun bir mizah üzerinden işleyen yeni bir eleştirel dil yaratmayı başarmış. Öyle ki, belgeselin “konuşan kafaları”, koketleri dönem Brezilya’sının otorite karşıtı figürlerinin en başında konumlandırıyor; onlardan hayranlıkla, sevgiyle, özlemle bahsediyorlar. Dönemin eleştirel sesi olmanın yanı sıra, Dzi Croquettes kuir kabaresi ile Brezilya halkının cinsel yönelime bakış biçimini de değiştiriyor, ülkede farklı olanın, tüm farklılığıyla kutlanıp kucaklamasını benimseyen o çok sesli kültürün bir nevi başlangıç tarihini işaretliyor.

Belgeselde pek de anlaşılamayan, merak etmeden duramadığım bir nokta var: Elbette, kaşları çatık sansür ekibi kararmış bakışlarını bir noktada ayakta alkışlanan, her gösterisinde salonu dolduran bu “cıbıl” ve “zırıl” ekibin şovuna da çeviriyorlar. Ve koketler sansürün susturan ve gizleyen elini ağızlarının ve edep yerlerinin üzerinde buluveriyorlar. Ancak nasıl oluyorsa, ne oluyorsa oluyor, bir görüşme sonrasında (o görüşmede ne konuşulduğunu öğrenemesek de) Croquettes üzerindeki sansür kalkıyor. Şov aksayarak da olsa devam ediyor, Brezilya’dan Avrupa’ya, önce Lizbon’da sonra Paris’te turneye çıkılıyor.

Bu noktada cici anne Lisa Minelli’nin ekibin üzerine biraz yıldız tozu dökmesiyle, Fransa’da Dzi Croquettes çılgınlığı alıp yürüyor, arkasından İtalya geliyor. Sonrası hüzünlü, biraz da klişe bir yıldız kayması öyküsü: uyuşturucularla yükselen kafalar, azalan yaratıcılık, artan sesler, kopan kavgalar. Ve sonunda ayrılıklar, çatlaklar… Neticede Dzi Croquettes kısmen yeni şovlarla yola devam etse de, bu anne Wagner ve Baba Lennie’nin yokluğunu fazlasıyla hissettiren, eksik ve sönük bir devam niteliğinde oluyor. 1980 sonlarına 1990 başlarına doğru gelindiğinde ise AIDS ve nefret cinayetleri ekibin bir kısmını daha alıp götürüyor ne yazık ki. Geriye kalanlar oyunculuk, yönetmenlik, rehberlik gibi çeşitli işlerle günümüze kadar gelmeyi başarmışlar, eski günlerin ihtişamından ıslak gözlerle ve özlem dolu sözlerle bahsederek ailelerinin eksilmiş üyelerine selam çakıyorlar.

Dzi Croquettes, pek çoğunun da benzettiği gibi, bir kuyruklu yıldız havasıyla geçmiş Brezilya ve oradan hareketle tüm kuir tarihinin üzerinden. Bakan herkesi nadir bulunan manzarasıyla büyülemiş. Bilinen her türlü sistem eleştirisinin önü tıkanmışken, bir ağız dolusu kahkaha, sim ve pullarla kaplanmış bir çıplaklık, şarkılar ve danslarla besleyerek direnişi canlandırmış takdire şayan bu ekibin ve ailenin öyküsü, bugün de o gün olduğu kadar ayakta alkışlanmayı hak ediyor.