Cannes günlükleri - 5

Festivalin tam orta yerine geldiğimiz bu günde Stephanie Brize’nin La loi du marche‘si (Measure of A Man) ve Joachim Trier’in Louder Than Bombs‘u prömiyer yapacak.

Yazı: Melikşah Altuntaş

Benim için dünün olayı ise şimdilik yıldız tabloları ve seyirci nezninde yarışmanın favorileri gösterilen Son of Saul ve The Lobster‘ı peş peşe görebilmek oldu. Özellikle jüri hakkında tek tek akıl yürüttüğümde de bu ikisinin ödül gecesinden de boş ayrılmayacağını tahmin ediyorum.

mm

Kendimi de listenin kenarına itelediğim Screen’in meşhur “öldüren yıldız tablosu”ndan da anlaşılacağı üzere,
1. Oyverenlerin yaş ortalaması çok yüksek olmalı (Mia Madre‘nin puanını içi geçmiş çoğunluk dışında bir şeyle açıklayabilmek mümkün değil)
2. Gus Van Sant’ın son filminden herkes kadar nefret ettikleri için son derece objektif kimseler
ve
3. Malum ikili festivalin şimdilik yıldız filmleri.

Macaristan’ın son yıllarda çıkarmış olduğu en başarılı genç yönetmen olduğunu hemen söylemek zorunda olduğum László Nemes, dünya sinemasında artık suyunun suyu örneklerini bile izlediğimiz toplama kampı melodramlarından zekice ayrılıp, seyircisine özellikle görsel açıdan eşine az rastlanır bir armağan sunduğu bu ilk filmi Son of Saul ile yarışmanın tek debut’u olmakla kalmayıp, güzel bir ödülü de kucaklayacak gibi! Festival sonrası ilk gösteriminde yakalamanız şart!

son

Dogtooth‘la hayran bırakıp Alps ile yeni bir heyecan yaratmaktan uzaklaşan Yunanistan’ın 7 harikasından biri Yorgos Lanthimos da İngilizce çektiği ilk film olan The Lobster ile her zamanki tarzını daha anaakıma göz kırpan bir yerden konuşturup, sadık seyircisine yenilerini eklemeyi ihmal etmiyor. Dünyaya açılma konusunda hiçbir sıkıntı çekmeyecek gibi görünen Lanthimos’un filminde Colin Farrell gibi iyi oyunculuktan nasibini almadığını düşündüğümüz biri bile harikalar yaratmaktan geri durmamış. Her sahnesinden tanıdık sima fışkıran cast’ın tamamı hem bu garip dünyaya dahil olma başarısı göstermiş, hem de filme çok şey katmışlar. Filmin akıl almaz hikayesi ve sonrasında gelişen detaylarla çok katmanlı bir yapıya bürünen senaryosu ise ödüle çok yakın.

lob

Dünü kapatırken Quinzaine’de (Directors’ Fortnight) Arnaud Desplechin’in son dramedisi My Golden Days de pek fena olmadı. Ancak senaryo kurgusundaki hatalar ve genel dramatik yapıdaki bozukluklar, filmin biraz aceleye gelmiş olduğuna işaret eden cinsten. Yine de sinemada büyüme hikayeler izlemeyi sevenler için iyi bir tercih.

Festivalde bugün neler izleyeceğiz?
 
Dünkü malum galalardan sonra yarın, 19 Mayıs “Gençlik” ve Spor Bayramı Cannes’da Sorrentino’nun gençliği Youth prömiyeri ile kutlanacak. Üstüne bir de Denis Villeneuve yenisi Sicario da yarışmanın İngilizce filmlerdeki ağır eğilimine tuz biber ekmeye geliyor! Bakacağız. Festival hiç bitmese…