Cemil Batur Gökçeer ilhamı edebiyatta buluyor

1981 doğumlu Cemil Batur Gökçeer, belgesel dilini dünyada bitmeyen birtakım krizlere ses vermek için değerlendiren yaklaşımıyla; kesinliklerden kaçan, imkân, olasılık ve muğlaklıklara alan açan üretimleriyle tanınıyor. Yıllar içerisinde farklı teknik ve tarzlardan yararlanarak yaptığı deneyleri birçok farklı mecrada sergilenirken, Düğüm ve Mağara Albino adlı iki kitap da hazırladı. Ankara’da farklı disiplinler için bir buluşma, ortaklaşma, üretme mekânı olarak işlemiş Torun’un 2012’de hayata geçmesine vesile olanlardandı.

Cemil Batur Gökçeer’den son dönemde işlerine yön ve ilham veren başlıca unsurları, nelerin onu bir şeyler üretmeye ittiğini, geride kalan bir seneyi aşkın sürecin çalışma pratikleri üzerinde ne gibi düşündürücü / dönüştürücü etkileri olduğunu, bir hikâye anlatıcısı olarak neleri önemsediğini, fotoğraf makinesinin arkasında olmanın onun için ne ifade ettiğini, işlerinde kendisini nasıl konumladığını paylaşmasını istedik.

Cemil Batur Gökçeer yanıtlıyor

Fotoğrafı plastik sanatlardan ziyade dramatik sanatlara yakın buluyorum. Sürecimi şekillendiren ilhamı ise daha çok edebiyattan alıyorum. Robert Walser ve J.M. Coetzee son zamanlarda beni en çok etkileyen yazarlar.

Fotoğrafın yaşananlar karşısındaki indirgeyici ama aynı ölçüde de belirleyici olma eğilimi beni hep rahatsız etti. Fotoğrafı araç olarak benimseyişimde bu rahatsızlığın payı var. İletişime dair beni kurcalayan çelişkilerle fotoğraf sayesinde farklı bir ölçekte karşılaşabiliyorum. Sahip olduğu temsil gücünde barınan hileleri, anlamın oluşmasını istediğim taraf lehine kullanıyorum. 

Fotoğraf üretim pratiği açısından belgesel fotoğrafın yöntemlerini ödünç alıyorum. Yola çıkıyor ve karşılaştıklarımın fotoğraflarını çekiyorum. Daha sonra bunlardan kurmaca bir anlatı oluşturuyorum.

Aşağıdaki fotoğrafların yer aldığı seriye bir inşaat sahasında başladım. Aralıklarla 6 aylık bir süre boyunca içinde vakit geçirdiğim bu mekânın, yapılıyor mu yıkılıyor mu olduğunu belirsizleştirirken, bende bıraktığı etkiyi onun dışında başka yerlerde sürdürürken, onun kendi sınırları dışında da duyumsanabildiği bir anlatının yolunu arıyordum. Sönmüş bir yanardağ eteği, Ankara ve İstanbul’da belirli bir amacı olmayan yürüyüşler, sel ve yangın yerleri… 3 seneye yayılan bu sürecin sonunda biriken fotoğrafların bugünlerde kurgusunu yapıyorum.

Cemil Batur Gökçeer’le birlikte Cansu Yıldıran, Cemre Yeşil Gönenli, Aino Väänänen, Ege Kanar, Ekaterina Solovieva, Civan Özkanoğlu ve Devin Yalkın’la röportajların yer aldığı 6 derece uzak teorisinden ilhamla 8 fotoğraf sanatçısı dosyasının tamamını okumak için buradan Bant Mag. No:76’ya ulaşabilirsiniz. 

Hazırlayanlar: Cem Kayıran, Ekin Sanaç, Cansu Çubukçu