Bir buçuk yıl önce, 6 Şubat 2023 tarihinde ülkenin güneydoğusunu büyük ölçüde etkileyen depremler oldu. Merkez üssü Maraş olsa da depremler, en büyük yıkıcı etkisini Hatay, Adıyaman ve Antep’in Nurdağı ilçesinde gösterdi. Hatay’da en büyük yıkım ise merkez ilçe olan Antakya’da görüldü. Antakya’nın fiziksel mekânı, ilk açıklamalara göre yüzde 85 oranında yıkılmış ya da hasar görmüş durumdaydı. Geride kalan zaman boyunca konu birçoğumuzun aklını farklı nedenlerle, farklı biçim ve ölçülerde meşgul etti. Ama geldiğimiz aşamada, depremin üzerinden bir buçuk yıl geçmişken, Antakya’da bazı açılardan durum, depremden sonraki ilk haftalara göre çok daha kötü durumda. Bu yazıda bu garip durumu ortaya koymaya, deprem sonrası Antakya’yla ilişkili bazı konulara uzaktan ve yakından bakmaya çalışacağız.
Uzaktan ve yakından Antakya, farklı mı görünüyor?
Önce, neden Antakya’nın deprem sonrası hâline uzaktan ve yakından bakmaya ihtiyaç olduğunu anlamalıyız. Bu ihtiyaç, biraz kişisel bir durumdan kaynaklanıyor. 2013 yılından beri bir şehir planlama ve yerleşme tarihi araştırmacısı olarak Antakya üzerine çalışıyorum. Bu sayede Antakya ve Hatay’la ilgili sayısını bilmediğim kadar çok makale, kitap, tez okudum ve bu süre içinde sayısını bilmediğim kadar çok defa Antakya’ya gittim. Son bir buçuk yıldaki Antakya seyahatlerimin sayısı ise nerdeyse 2023’ten önceki on yıllık süredeki seyahatlerin toplamından daha fazla. Şüphesiz, bunun bir sebebi var. Depremle beraber Antakya’da olan ve hâlâ izlemeye devam ettiğimiz şeyler, aslında Antakya’nın tarihinin bir parçası. Üstelik Antakya’nın oldukça karmaşık sayılabilecek yakın tarihinin en büyük değişim ve dönüşümlere gebe -ve bu nedenle mutlaka tanık olmamız gereken- olan parçasından söz ediyoruz.
Bu değişim sürecinde hiç şüphe duymadan söyleyebilirim ki Antakya’da uzaktan ve yakından baktığımızda gördüklerimiz, birbirine hiç benzemiyor. Bu nedenle Antakya’da olan biteni anlama ihtiyacı, Antakya’ya sürekli bir gidiş gelişi beraberinde getiriyor. Hatta bazen bir ya da iki ay boyunca Antakya’dan uzak kalırsanız; gittiğinizde gördüğünüz Antakya, aklınızda kalan Antakya’dan epey farklılaşmış oluyor. Bu yazıda yakından bakmak, Antakya’ya gittiğimiz zaman gördüklerimiz ve Antakya’da yaşayan arkadaşlarımızın aktardıklarını ifade ederken; uzaktan bakmak, fazladan herhangi bir çaba sarfetmeden, yalnızca burada (örneğin İstanbul’da) dururken Antakya’ya dair -en iyi ihtimalle- görebildiklerimize karşılık geliyor.
Doğrusunu söylemek gerekirse benim açımdan “uzaktan bakmak” ihtimali uzun süredir söz konusu değil. Fakat henüz depremin üzerinden birkaç ay ve son Antakya seyahatimden İstanbul’a döneli birkaç gün geçmişken bir tanıdığımın sorduğu; “Nasıl, düzeldi mi Antakya?” sorusu, bu iki bakışlı yazının yazılmasını gerektirdi.
Uzaktan Antakya: Bu kadar zaman geçti, “Herhâlde artık düzelmiştir!”
Yakından Antakya: Endişe, yorgunluk ve “Neden kimse bize bir şey sormuyor?”
Uzaktan deprem bölgesine ve Antakya’ya belli bir mesafeden bakanlar, geride kalan bir buçuk yıllık zamanda büyük ihtimalle deprem sonrası pek çok konunun çözümlendiğini düşünmeye eğilimli. Basında karşımıza çıkan “Antakya” haberlerinde ise yalnızca şöyle ifadelere rastlıyoruz: “Bugün Hatay’da riskli alan ilan edildi.”, “Bugün Hatay’da rezerv alan ilan edildi.”, “Konteynerde yangın çıktı.”, “Hatay’da yağmur yine sele dönüştü.”, “Depremden sonra Hatay’ın yaraları sarılıyor.”… Bu sırada Antakya’ya yakından baktığımızda ise günden güne artan ama hiçbir koşulda eksilmeyen bir endişe, vazgeçmeye teşne bir yorgunluk, bir de dünyadaki en haklı soruyu görüyoruz: “Bu bizim hayatımız! Neden kimse bize bir şey sormuyor?”
6 Şubat depremleri olduğundan bugüne yedi mevsim geçti. Deprem olduktan ancak birkaç gün sonra, depremin en yıkıcı etkisini Antakya’da gösterdiğini haber alabildik. İlk günlerde Antakya nedense deprem haberlerinde kendisine pek yer bulamadı. Sonra hızla bazı yasal ve hukuksal ilan ve değişikliklerden haberdar olmaya başladık. [1]
6 Şubat tarihli Maraş merkezli depremlerin ardından, 10 Şubat 2023’te tüm deprem bölgesinde OHAL ilan edildi. 20 Şubat 2023’te, bu defa Hatay merkezli iki deprem oldu. 24 Şubat 2023’te OHAL kapsamında yerleşme ve yapılaşma koşullarını belirleyen 126 no’lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ilan edildi. [2] Doğal alanların yapılaşmaya açılması, bütünsel planlama yerine bir vaziyet planı ve yerleşilebilirlik analiziyle imara imkân vermesi nedenleriyle farklı çevrelerce eleştirilen bu kararname; 10 Nisan 2023’te çıkarılan 7452 sayılı kanunla yasalaştı. [3] 2023’ün mart ayında Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın görevlendirdiği DB Mimarlık’ın Hatay Master Planı çalışmaları başladı. [4] Bu sırada 5 Nisan 2023’te Antakya’nın tarihi merkezini kapsayan 307.6 hektarlık alan, 6306 sayılı yasa kapsamında “afet riskli alan” ilan edildi. [5] Bu ilanla ÇŞİDB’ye geçen tarihi merkeze ilişkin planlama yetkisi, iki bakanlık arasında yapılan bir protokolle tekrar Kültür ve Turizm Bakanlığı’na geçti. 2023’ün Temmuz ayında KTB adına Türkiye Tasarım Vakfı (TTV), DB Mimarlık ve KEYM tarafından başlatılan Antakya Koruma Amaçlı İmar Planı Revizyonu çalışmaları, 11 Haziran 2024’te tamamlanıp onaylandı ve askıya çıktı. [6]
DB Mimarlık’ın Hatay Master Planı çalışmaları devam ederken, üç aylık OHAL dönemi 9 Mayıs 2023’te sona erdi. Dolayısıyla depremden önce Hatay’ın bazı ilçeleri için yapılmış, onaylanmış, askıya çıkmış ya da askıya çıkmak için bekleyen imar planlarının süreçleri, sanki 6 Şubat ve 20 Şubat depremleri olmamış gibi kaldığı yerden devam etti. Bu sırada Hatay’daki Meslek Odalarının planlara yaptığı itirazlar, belediyeler tarafından reddedildi. Geçtiğimiz günlerde İngiliz mimarlık ofisi Foster & Partners da Hatay Master Planı çalışmalarını uluslararası bir basın açıklamasıyla tanıttı. [7] Hatay’ın üst ölçekli planlama sürecinde hâlâ bir belirsizlik söz konusuyken, depremde yer seçimi kararı en çok tartışılan Hatay Havalimanı’nın aynı yerde onarılması için Ulaştırma Bakanlığı 2023’ün ekim ayında bir ihale yaptı ve havalimanı geçtiğimiz aylarda kullanıma açıldı. [8]
2023’ün eylül ayında TTV, DB Mimarlık ve KEYM, ÇŞİDB’nin Asi Nehri’nin batısında belirlediği yaklaşık 70 hektarlık alanda 20’ye yakın mimarlık ofisiyle kalıcı konut alanı tasarımı sürecine başladı. Bu süreç devam ederken, 13 Kasım 2023’te Antakya’da, Asi Nehri’nin batı yakasında 207 hektar büyüklüğünde bir alan, 6306 sayılı yasa kapsamında “rezerv yapı alanı” ilan edildi. [9] 30 Nisan 2024’te 70 hektarlık alanda 6 bin konutun tasarımı Hatay’da yapılan bir toplantıyla tanıtıldı. Sonra 8 Mayıs 2024’te ÇŞİDB, TOKİ tarafından Hatay ve Antakya’da inşa edilecek 140 bin konutun ihalesinin yapıldığını açıkladı.
Antakya’nın deprem sonrası planlanması sürecindeki belki en önemli ama yol alınamayan konu ise “dirençli”, “bütüncül”, “engelsiz” bir kent planlamasından ve “yerel halkın planlama sürecine katılımı”ndan bahsetmenin maalesef hâlâ mümkün olmaması. Bu durumda, yukarıda bahsedilen bütün konuların yerel halk tarafından, ancak çok isteyip özellikle araştırırlarsa öğrenilebildiğini belirtmek gerekiyor. Hâlbuki burada üzerine konuşulan, çalışılan, tartışılan bütün mesele, Antakya’dakilerin hayatı ve geleceğini doğrudan ilgilendiriyor. Dolayısıyla bu “bilgiye erişim zorluğu” da tek başına tartışılması gereken bir konu.
Depremden sonra Antakya, Hatay ve tüm deprem bölgesinde yapılması gereken ve daha önceki deneyimlerden ders alındığı inancıyla başlangıçta yapılacağını umduğumuz birçok şey vardı. Nitelikli geçici barınma alanlarının hızlıca oluşturulması, dahası gündelik hayatın bir an önce başlamasının koşullarının sağlanmasını bekliyorduk. Gündelik hayatın ise sadece barınma alanları, çalışma alanları, eğitim ve sağlık tesisleri, sosyalleşme ve rehabilitasyon alanları, yollar gibi fiziksel mekânları değil; güvenli gıda, temiz içme ve kullanma suyuna erişim gibi bileşenleri de kapsadığını biliyoruz. Depremi yaşamış nüfus için burada sayılanların tümü kamu tarafından bedelsiz sağlanmalı; yerel halkın sağlık hizmetleri, güvenlik hissi, hijyen, içme ve kullanma suyu, gıdanın ulaşımı açısından herhangi bir tedirginlik yaşamaması temin edilmeli.
Antakya’da geçici barınma alanları; konteyner yerleşkeleri ve bireysel konteynerler, çadır alanları, az sayıda prefabrik konutlardan oluşurken, bu “geçici” süreyi az/orta hasarlı konutunda geçirmeye çalışan belirli bir nüfus da söz konusu. Nüfusun yaklaşık 100 bin kişilik bir kısmı göçle başka şehirlere gitmişken, geride kalanlar gündelik hayatını bu “geçici barınma” alanlarında yangın, sel, elektrik kesintisi, temiz su ve güvenli gıdaya erişim sorunları ve güvenlik açısından büyük endişelerle geçirmeye çalışıyor. Bu sırada, Antakya ve tüm deprem bölgesinde engelli nüfusun da özellikle depremde ampute hâle gelen nüfusla büyük bir artış gösterdiğini belirtmek gerekiyor.
Depremden önceki çalışma mekânlarının tamamının hasar almış olması -ve henüz bunu iyileştirmeye dair yeterli yapıcı desteğin verilmemesi-, Antakya’nın ve Antakyalıların iyileşmesinin önündeki en büyük engellerden birini oluşturuyor. Öte yandan eğitim hâlâ ağırlıklı olarak konteynerlerde sürdürülüyor; sağlık hizmeti gerekenden az sayıda personelin görev yaptığı prefabrik yapılar ya da konteynerlerde sağlanmaya çalışılıyor. Tarım, turizm ve ticaret faaliyetleri ise depremden sonra oldukça kötü durumda. Bugün Antakya’da tarım alanları, zeytinlikler, doğal alanların önemli bir kısmı moloz döküm sahalarına ya da geçici barınma alanlarına dönüşmüş durumda. Geçici barınma alanlarının üzerine kurulduğu tarım alanlarından, yakın gelecekte “doğal niteliğini kaybetmiş alan” diye bahsedeceğiz.
Antakya’da depremden büyük hasar alan ve ticaretin üç odağı kabul edilen Kurtuluş Caddesi, Saray Caddesi ve Uzun Çarşı’dan; Kurtuluş Caddesi hâlâ toz içinde, Saray Caddesi enkaz kaldırma sürecinin ardından canlılığını kaybetmişken, Uzun Çarşı’da restorasyon çalışmaları nedeniyle dükkânlar boşaltılıyor. Antakya’nın önemli işletmelerinin çoğu depremden sonra Arsuz ve Mersin’e taşınarak, faaliyetlerini burada sürdürmeye başladı. Antakya’nın toparlanabilmesi için esnaf ve tarım üreticileri başta olmak üzere şehir ekonomisinin önemli bileşenlerinin bu süreçte kamu tarafından mutlaka desteklenmesi gerektiği, yakından ve uzaktan, açıkça görülüyor.
Antakya’ya yakından bakınca en net görülen mesele, orada yaşayanların artık -akıntıya karşı kürek çekmekten- yorgun düştüğü, bir türlü düzelmeyen gündelik yaşam koşullarının zaten türlü zorluklar barındıran bu geçici dönemi daha da zorlaştırdığı. [10] Uzun süredir yaşadıkları sorunların neredeyse hiçbirinin çözülmemesi, yorgunluklarını oldukça anlaşılır hâle getiriyor. Bizim uzaktan gördüğümüz haberlerde tarihi merkez için “riskli alan” ve ardından yeni merkezdeki pek çok alan için “rezerv yapı alanı” olarak gördüğümüz etiketler ise yakından bakınca doğrudan “mülkiyet” ve “yerinden edilme” endişesine, kent belleğini ve hatıralarını kaybetme korkusuna dönüşüyor. Antakyalıların bu risklere karşı bir araya gelme çabaları kolektif gruplara, hatta derneklere zemin hazırlarken, toplantılardaki kalabalık günden güne büyüyor. [11]
Aslında güvenli barınma başta olmak üzere burada yerel halkın kamudan bütün beklentisi, yalnızca Anayasa’nın bize, bu ülkenin vatandaşlarına tanıdığı çerçevede oldukça meşru haklar. [12] Fakat yine de bir yıl içinde biteceği sözü verilen deprem konutları vaatlerinin üzerinden hâlihazırda bir buçuk yıl geçmişken, vaatler yenileniyor ve “kalıcı konutların bir yıl içinde teslim edileceği” açıklamaları yeniden duyulmaya başlanıyor. Bu sırada uzmanlar, kalıcı konutların iş gücü, iş gücünün barınma olanakları ve inşaat sürecinin gerçekliği nedeniyle bu kadar konutu bir yıl içinde yapmanın mümkün olmadığını anlatıyor. [13]
Bir taraftan zeytinlikler, tarım alanları ve vadiler başta olmak üzere doğal alanlar büyük bir özensizlik ve hızla “moloz döküm sahası”na dönüşmüşken, geçtiğimiz haftalarda, bu konutların yapılabilmesi için Hatay’da 60’a yakın taş ocağı için ruhsat verildiği haberini aldık; bunun gerekliliği ile ekoloji ve halk sağlığı açısından geri dönüşü imkânsız risklerini ise uzun uzun tartışmamız gerekiyor. [14] Üstelik uzmanların yaptığı hesaplar, buradaki kalıcı konut ihtiyacının karşılanması için gereken yapı malzemesinin sağlanmasının iyi bir planlamayla neredeyse yeni bir taş ocağına ihtiyaç olmadan çözümlenebileceğini ortaya koyuyor. [15]
Moloz ve hafriyat firmalarının şehirdeki hoyrat hareket biçimleri yolları kullanılmaz hâle getirirken, bu hızlı hareket gayreti zaman zaman can kayıplarına neden oluyor. Bir taraftan da enkaz kaldırma ve taşıma, moloz döküm alanı yer seçimi, yerinde ayrıştırma süreçlerindeki yanlışların sebep olmaya başladığı solunum zorlukları giderek yayılıyor. Geçen bir buçuk yıl içinde Antakya’da hiç solumaması gereken bütün tozları solumuş, koşullar ve durumun kaçınılmazlığı nedeniyle maske takmaktan çoktan vazgeçmiş ve bu sebeple orta vadede hasta olmasına uzmanlarca kesin gözüyle bakılan insanlar giderek artıyor. [16] Ulaşım konusundaki zorluklar, maalesef yolların fiziksel koşullarının giderek kötüleşmesiyle sınırlı kalmıyor. Bir buçuk yıl geçtiği hâlde hala düzgün çalışmayan toplu taşıma “sistemi” nedeniyle, Antakya’nın yerel gazete ve sosyal medya hesaplarında her gün “çocuk otostopu” görüntüleriyle karşılaşmak, çaresizliği çoğaltıyor. [17]
Geçici barınma alanı olarak -gerekli ve yeterli altyapı olanakları sağlanmadan- belirlenen alanlardan sıklıkla sel, yangın, hijyen ve güvenlik sorunları, elektrik ve su yetersizliği haberleri gelirken, bir taraftan da AFAD’ın artık su dağıtımını, kira yardımını keseceği, üstelik konteynerlerde durmadan kesilen, hatta bazen beş gün boyunca gelmeyen elektriğin artık faturalandırılacağı bilgisi yerelde duyuluyor. [18]
Öte yandan yerel gazeteler sıklıkla Antakya’da eğitim ve sağlık tesislerinin depremden sonra bir türlü toparlanamadığını gündeme getirmeye başlıyor. Depremde ayakta kalabilen okul binaları idari yönetim birimleri olarak kullanılıyor, çocuklar eğitimini konteynerlerde sürdürüyor, doktorlar ve diğer sağlık çalışanları fiziksel koşulları yetersiz olan hastanelerde çalışamaz duruma geliyor. [19]
Bugün, depremin üzerinden bir buçuk yıl geçmişken, Antakya’da başımızı nereye çevirsek, sürekli bir faaliyet olduğunu görüyoruz. Ama gördüğümüz bir başka şey daha var: Maalesef etrafta olan bitende, yerel halkın iyileşmeye dair umudunu çoğaltan hiçbir şey yok… 6 Şubat 2023’ten bugüne, hangi mesafeden bakarsak bakalım, Antakya’nın iyileşme sürecinde Antakyalıları merkeze almak sorumluluğumuz yerinde sapasağlam duruyor.
Antakya’nın uzağında olmanın, buradaki katmerli sorunlara duyarsızlaşmaya sebep olduğu günlerden, uzakta olmanın sağladığı mesafenin Antakya’yı iyileştirmek için bütünsel bir bakış geliştirmeye imkân sağlamasını umuyorum. Geçtiğimiz sene eylül ayında, yani neredeyse bir sene önce yazdığım bir yazının son paragrafı ise maalesef bu yazının anlatmaya çabaladığı her şeyi ifade ediyor ve geçerliliğini hâlâ ilk günkü gibi koruyor:
“Eğer Antakya’nın depremden sonra iyileşmesi için bir şey yapmak isterseniz, öncelikle gidip onu görebilirsiniz çünkü duyduğunuz, gördüğünüz gibi değil. Sonra, bu hayatta ne yapmayı biliyorsanız, neye imkânınız varsa, destek olabilecek kimi tanıyorsanız ve ne yapmak istiyorsanız; emin olun, orada hepsine ihtiyaç var.” [20]
1. Antakya’nın deprem sonrası sürecine dair kapsamlı bir değerlendirme için: https://www.fayn.press/bircok-sey-oldu-hicbir-sey-olmadi/
2. 126 no’lu kararname: https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2023/02/20230224-9.pdf
3. 7452 sayılı yasa: https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=7452&MevzuatTur=1&MevzuatTertip=5&ref=fayn.press
4. DB Mimarlık’ın TTV ve KEYM’le birlikte yürüttüğü Hatay Master Planı, Antakya KAİP Revizyonu ve Pilot konut alanı tasarımına ilişkin genel bilgileri içeren web sitesi: https://ttvhatay.com/
5. Antakya tarihi merkezine ilişkin riskli alan ilanı: https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2023/04/20230405-14.pdf
6. Antakya KAİP Revizyonu: https://hatay.csb.gov.tr/hatay-ili-antakya-ilcesi-tarihi-kent-merkezine-iliskin-1-5.000-olcekli-k.a.n.i.p.-rev.-ve-1-1000-olcekli-k.a.u.i.p.-rev.-duyuru-451050?ref=fayn.press
7. Foster & Partners – Hatay Master Planı tanıtımı haberi: https://www.dezeen.com/2024/07/31/antakya-masterplan-hatay-turkey-foster-and-partners/ , https://www.fosterandpartners.com/news/a-new-vision-for-turkish-region-devastated-by-2023-earthquake
8. Hatay Havalimanı’nın yerinde onarımı ihalesine ilişkin haber: https://antakyagazetesi.com/hatay-havaalani-ihalesi-sonuclandi/?ref=fayn.press
9. Antakya’da rezerv yapı alanı ilanı: https://antakyagazetesi.com/hatayda-20735-hektarlik-alan-ile-50-bin-kisi-mulksuz-mu-kaliyor/
10. Antakya’nın Temmuz 2024’te bir güncel durum değerlendirmesi için: https://www.gazeteduvar.com.tr/antakya-bize-ne-anlatiyor-antakya-ve-antakyalilar-ne-bekliyor-haber-1708179
11. Barınma Hakkı Platformu’nun 3 Ağustos mitingi: https://www.birgun.net/haber/depremzedeler-bugun-mitingde-hatay-hala-evsiz-549336
12. Deprem bölgesinde yurttaşlıktan ileri gelen haklarımızı hatırlamak için: https://artigercek.com/forum/secimlerin-golgesinde-antakyada-yurttasligi-hatirlamak-289533h
13. Ayhan Çelik’in “Antakya’nın Yeniden Yapılanma Sürecinde Gerçekler: Eşikte Bekleyen Tehlikeler” konuşmasından hazırlanan, konut inşaatları temalı 1 no’lu doküman. (https://www.instagram.com/p/C8sYReSgXOF/?igsh=dmoyanJjZ3ZoY2xr)
14. Hatay’da taş ocağı ruhsatları ve beton santrallerine dair haber: https://www.gazeteduvar.com.tr/hataya-60-tas-ocagi-ile-onlarca-beton-santrali-yapilmak-isteniyor-afet-yeni-basliyor-haber-1705694
15. Ayhan Çelik’in “Antakya’nın Yeniden Yapılanma Sürecinde Gerçekler: Eşikte Bekleyen Tehlikeler” konuşmasından hazırlanan, taş ocakları temalı 2 no’lu doküman. (https://www.instagram.com/p/C9CAWBVIPcs/?igsh=MWUwNnJxZHpjbzE0Zw==)
16. Hatay’da asbest tehlikesi: https://artigercek.com/guncel/hatay-icin-korkutan-asbest-raporu-uzmanlar-yeni-afete-karsi-uyardi-265961h
17. Hatay’da çocuk otostopları: https://antakyagazetesi.com/kanayan-yaramiz-cocuk-otostoplari/
18. AFAD – kira yardımı kesintileri: https://www.bbc.com/turkce/articles/c3gg30zx0gdo
19. Hatay’da deprem sonrası eğitim ve sağlığın durumu: https://antakyagazetesi.com/hatay-yeni-egitim-sezonuna-hazir-mi/ , https://bianet.org/haber/dr-sevdar-yilmaz-saglikcilarin-da-depremzede-oldugunu-unuttular-280205
20. Şubat’tan Eylül’e, Antakya’da Deprem: Kavramlar Arasında Bir Yolculuk Denemesi: https://bi-ozet.com/2023/09/28/ayin-yorumu-tugce-tezer-subattan-eylule-antakyada-deprem-kavramlar-arasinda-bir-yolculuk-denemesi/