Replikas kadar sevdiğim başka ne var bilmiyorum.
İlk karşılaşmamız, hayatımda yaptığım ilk röportaj, Kasım 2008, Harbiye’deki stüdyo. Zerre yeni çıkmış, Peyote’de ilk konseri çalınmış. Ben o zamanlar okul gazetesinin kültür sanat muhabiriyim. Titreyerek çaldığım kapıyı Gökçe açıyor, içten bir tebessümle buyur ediyor.
Grubun geri kalanı daha yok, bir şeyler ikram edip stüdyoyu gezdiriyor. Muhabbet ilerledikçe rahatlıyorum. Orçun, Barkın, Selçuk, Burak da geliyor sırayla; not defterimdeki yazıların elimden damlayan terle nasıl iç içe geçtiğini hâlâ hatırlıyorum. Aynı frekansta buluşabilme hissiyle yayılan o kavurucu sıcaklığı da.
Nekizm’de çalıyorum o zamanlar; yeni şarkıların kayıtlarını İTÜ MİAM’da Barkın ve Metin yapıyor. Konserlere gelip bizi dinliyor hepsi. Alican (İpek) ve Alican (Aramacı) ile “Tüm konser durdular oğlum!” diye gaza geliyoruz biz de her seferinde.
Sonra acayip bir şey oluyor. Selçuk’un askerde olacağı altı ay boyunca onlarla çalmak isteyip istemeyeceğimi soruyorlar. 19 yaşındayım. CD’lerini döndürmekten haşat ettiğim şarkıları sahnede Replikas’la çalacağım. Hadi canım! Yer gök birbirine giriyor, kalbin bu kadar hızlı atabilen bir şey olduğundan haberim yok.
Gökçe’nin benimle kurduğu iletişimde bir “abi – kardeş” inceliği taşıdığını düşünürdüm hep. Sözde de değil; hâlinde, tavrında, bakışında. Kardeşi Yiğitcan’la yaşıt olmamızdan dolayı belki de. Bir Peyote gecesinin sonunda benzer bir şeyi o da söylemişti ama Gökçe’yi Gökçe yapan şeylerden birinin bu içtenlik olduğunu anlamam o kadar da uzun sürmemişti tabii. Nitekim hakkında yazılan çizilen anmaların birçoğunun buna temas etmesi de şaşırtmıyor hiç.
Onunla paylaştıklarım, ondan öğrendiklerim, onunla özdeşleştirdiğim her şey; söylediği şarkılar, çıkardığı tüm sesler ömrüm boyunca benimle olacak. Hep iyi ki varsın Gökçe, her şey için defalarca teşekkürler.
Şarkı şarkı: REPLİKAS ve DADARUHİ
2012, Peyote
Offprint adlı bir blogumuz vardı bir zamanlar. Faruk Geyran fotoğraflar, videolar çekiyor; ben röportajlar yapıyordum. Arada konserler düzenlediğimiz de oluyordu ama kendimizi nasıl ikna ettiysek, Replikas’ın ikinci albümü Dadaruhi’nin 10. yaşı için özel bir şey yapmaya kalkışmıştık: 13 şarkıyı 13 grup / müzisyenin coverladığı bir tribute albüm.
Kimin kapısını çaldıysak heyecanla katıldı, şarkılar dağıtıldı. Süreçte türlü aksamalar yaşandı tabii, tecrübesiziz. Masrafları karşılayabilmek için Babylon’da düzenlediğimiz gecede de Barkın bizimle (Nekizm), Selçuk ve Orçun Kafabindünya ile, Gökçe ve Burak da Daire 2: General Gramofon’la çalmıştı. O geceden elimizde hiçbir kaydımızın olmaması çok sinir bozucu.
Nihayetinde Dadaruhi Tribute bir yıl rötarla 2013’te, el yapımı CD baskıları ve dijital versiyonlarıyla dolaşıma girdi. Albümdeki grupların kayıt seanslarından kesitler ve bazılarıyla şarkılara nasıl yaklaştıklarına ilişkin kısa muhabbetlerin yer aldığı bir teaser videosu da var, meraklısı buradan izleyebilir.
Bunu neden anlatıyorum?
Albüme eşlik etmesi için Dadaruhi’yi var eden kadroyla albümü şarkı şarkı konuştuğumuz bir röportaj yapmıştık. 12 Haziran 2012 günü, Peyote orta katta. Her nasılsa bu kayıtlar o zamandan beri harddisk köşelerindeydi; aradan bunca zaman geçtikten sonra Faruk’la hayli gecikmiş bir kurgu çıkarmak üzerine oturduk başına.
Soldan sağa Özer Yalçınkaya, Barkın Engin, Gökçe Akçelik, Selçuk Artut, Orçun Baştürk ve Metin Bozkurt; üzerinden o zamanlar 10 yıl, şimdiyse 22 yıl geçmiş bu muazzam albümün nasıl bir atmosferde ortaya çıktığını, şarkılara nasıl fikirlerin, arayışların sızdığını anlatıyor. (O gün alt katta hangi grup çalıyordu hatırlayamıyorum ama soundcheckleri de sohbete yer yer eşlik ediyor.)