Hollandalı elektronik müzik kolektifi Kraak & Smaak, 2003’teki kuruluşundan bu yana dans müziğinin yörüngesini genişleten işler üretmeye devam ediyor. Birçok müzik otoritesi nezdinde “canlı deneyimlenmesi şart” olarak gösterilen grup, tam anlamıyla bir festival favorisi. 6-7-8 Eylül 2024 tarihlerinde gerçekleşecek Bozcaada Caz Festivali’nin de en heyecan verici konuklarından biri olduklarına şüphe yok.
Son zamanlarda kendi prodüksiyonlarının yanı sıra çeşitli remikslerle karşımıza çıkan Kraak & Smaak grubundan Wim Plug, müzisyenlerin büyürken dinlediği müzikleri ve bu müziklerin üzerlerinde bıraktığı tesiri kurcaladığımız Teenage Kicks serimize konuk oldu.
YAŞ 13-15
O zamanlar en sevdiğin iki albüm neydi?
The Simple Minds’ın New Gold Dream (1982) ve DAF’ın Alles Ist Gut (1981) albümleriydi. Gazete dağıtarak kazandığım ilk parayla onları aldığımı hatırlıyorum, haha.
Bu müziklerle nasıl tanışmıştın?
Muhtemelen radyodan (çünkü günlük olarak yeni müzik keşfetmenin tek yolu buydu). Ama aynı zamanda, benden biraz büyük olan, düzenli olarak plak satın alan ve beni o zamanlar alternatif müzikle tanıştıran abim ve ablam sayesinde.
Üzerinde nasıl bir etki bıraktıklarını düşünüyorsun?
Sanırım en önemlisi kendi sound’um üzerinde oldu. Bir şekilde bu müzik türü beni etkiledi. Özellikle 80’lerin başındaki synth’ler. Bir yandan da DAF’ın electronic body music’inin sertliği, o zamanlar Simple Minds’ın melodik melankolisiyle tezat oluşturuyordu. Bu, anaakım pop müziğin sunduğu müziğin ötesinde başka müzikler dinlemeye devam etmek için bir kapı açtı sanırım; tıpkı 80’lerin sonu / 90’ların başında hip hop’a girdiğimde (kullanılan sample’lar nedeniyle caz ve funk’ı yeniden keşfettiğimde) olduğu gibi.
Şu an dönüp baktığında hayatınının nasıl bir dönemini temsil ediyorlar?
Büyümeyi, ergen olmayı ve sonrasını. Etrafımdaki dünyayı öğrenmeye başladığım ve hevesli olduğum dönemi. Sanırım bu dönem, kendi öz kimliğimi oluşturmaya başladığım zamandı!
Hayatının bu döneminde senin için önemli olan diğer şeyler nelerdi?
Off… Bu zor bir soru. O yaşlarda Tolkien (The Lord of the Rings) ve dünya gizemleri (Bermuda Şeytan Üçgeni, Loch Ness canavarı) ve uçaklar hakkında kitaplar okuduğumu hayal meyal hatırlıyorum ama bunun dışında o zamandan beri aklımda kalan özel veya farklı bir şey hatırlamıyorum. Aynı şey filmler için de geçerli. Belki de o yaşlarda müzikle kıyaslandığında bunların etkisi daha azdır?
YAŞ 16-18
O zamanlar en sevdiğin iki albüm neydi?
Çoğunlukla elektrikli süpürge gibi ses çıkaran (!) The Jesus & Mary Chain’in Psychocandy‘sini (1985) ve aynı zamanda İngiliz müzik dergisi New Musical Express‘in derlediği, gelecek vadeden İngiliz indie gruplarının (Primal Scream’in de aralarında bulunduğu) efsanevi albümü NME C86’i (1986) çok net hatırlıyorum. Hem de kasetle dinlemiştim!
Bu müziklerle nasıl tanışmıştın?
O zamanlar zaten hobi olarak müzikle çok içli dışlıydım; plaklar alıyor, dinliyordum. Muhtemelen ortak zevklerimizin olduğu arkadaşlarım aracılığıyla, plak dükkânlarında dinleyerek ve müzik dergilerinde okuyarak.
Üzerinde nasıl bir etki bıraktıklarını düşünüyorsun?
Aslında, daha önce bahsettiğim gibi; yeni müzik tarzları ve gruplar, sanatçılar vb. keşfetmek üzerine bir etkisi oldu. Doğrudan bir etki olmasa da daha fazlasını dinlemeye açık olmak, denk geldiğim müziklere dalmak diyebiliriz.
Şu an dönüp baktığında hayatınının nasıl bir dönemini temsil ediyorlar?
Geriye dönüp baktığımda, o yaşlarda hâlâ tabiri caizse bir “ergenlik ruh hâli” içinde olduğumu düşünüyorum, bu yüzden gerçekten de önceki yılların bir devamı gibi geliyor – ama yol boyunca daha da fazla yük almış bir şekilde!
Hayatının bu döneminde senin için önemli olan diğer şeyler nelerdi?
Okumaya ve filmlere daha fazla ilgi duymaya başladım. Flemenkçe ve İngilizce edebiyat okumaya başladım ve Blue Velvet, Stranger Than Paradise, Betty Blue vb. gibi arthouse filmlere ilgi duymaya başladım.
YAŞ 19-20
O zamanlar en sevdiğin iki albüm neydi?
Seçecek çok şey var, ama ben Public Enemy’nin It Takes A Nation To Hold Us Back(1988) ve Royal House’un Can You Party? (1988) albümlerini seçiyorum. O zamanlarda hip hop ve house yükselişe geçmişti ve beni hemen etkisi altına aldı; enerjileri ve tarzları daha önce duyduklarımdan çok farklıydı. Her ikisi de şu anda kendi türleri için klasik ve çığır açan albümler. Bu yeni ritimler sayesinde elektronik müziği daha çok takdir etmeye başladım, hip hop ise beni caz, funk ve rare groove dünyasıyla tanıştırdı.
Bu müziklerle nasıl tanışmıştın?
DJ’liğe birkaç yıl önce başlamış olmam bana çok yardımcı oldu, beni dinleyecek ve çalacak yeni müzikler bulmak için daha fazla motive etti. O zamanlar hâlâ sadece plakla çaldığımız için plak dükkânlarında çok zaman geçirdim, özellikle de yurt dışından 12 inçler ithal eden dans müziği odaklı dükkânlarda.
Üzerinde nasıl bir etki bıraktıklarını düşünüyorsun?
Sanırım müzik yapma ve müzik icra etmenin gerçek tohumlarının o dönemde atıldığını söylemek yanlış olmaz. Elbette gerçekten üretmeye başlamamız yine de uzun yıllar aldı, bu daha sonrası için zemin hazırladı: Dans müziğinin tüm yönlerini incelemek ve buna katkıda bulunma dürtüsü ve hissi.
Şu an dönüp baktığında hayatınının nasıl bir dönemini temsil ediyorlar?
Özellikle DJ olarak, plak koleksiyoncusu olarak ve daha sonra Kraak & Smaak ile plak şirketimiz Boogie Angst’te profesyonel kariyerimin temellerini temsil ediyorlar. Gerçi o zamanlar bunun farkında değildim!
Hayatının bu döneminde senin için önemli olan diğer şeyler nelerdi?
Yine kitaplar ve filmler de önemliydi ve öyle kalmaya devam etti. Sanırım daha önce izlediğim yolu izledim: Çok sayıda (klasik) kurgu / edebiyat, sanat filmleri vb. Bu dünyaya derinlemesine daldım. Kitapların daha sonra müzik üzerinde çok fazla etkisi olduğundan şüpheliyim, ancak o zamanlar film müziklerinin de daha fazla farkına vardığımı düşünüyorum, Ennio Morricone, John Carpenter, Angelo Badalamenti gibi. Daha sonra müziğimiz üzerinde oldukça etkili oldular!