Arjantinli yazar Mariana Enriquez’in, bilinç dışının karanlığına tereddütsüzce atladığı ilk öykü kitabı Türkçede. Milan Kundera…, Ulaş Tanrıkul, kutsallık atfettiğimiz en kadim varlıklardan biri olan ağacın izinde dünyayı anlamlandırma maceramıza bakıyor. Üzerinden bir sene geçen ölümünün ardından Kundera’nın düşüncelerinde dolaşmak için yeni bir fırsatımız var.
Ağaç Mitolojisi: Ritüeller, İnançlar, Mitler
Ulaş Tanrıkul (Akademim Yayınları)
Yerin altına yayılan kökleri, göğün yüzüne uzanan dallarıyla mitolojide üst, orta ve alt dünyaları birbirine bağlayan ağaç, kutsallık atfettiğimiz en kadim varlıklardan biri. Kış gelince yaprak döküp baharla yeniden yeşeren; ölüm ve doğum, bitiş ve başlangıç döngüsünü ulu gövdesinde seyrettiren; hâliyle tanrısal tezahürün en arkaik biçimlerinden biri oluveren ağaç… Ulaş Tanrıkul, atalarımız ve analarımızın yüzyıllar boyu gölgesine sığınıp dua ettiği ağaçların izinde “dünyayı anlamlandırma maceramızın, korkularımızın ve ümitlerimizin tarihine bakıyor”.
Arafta Düet
Selahattin Demirtaş & Yiğit Bener (Dipnot)
İki yazarın birbirleriyle hiç karşılaşmadan beraber kaleme aldıkları Arafta Düet, mizahi üslubu ve sürükleyici kurgusuyla barış, vicdan ve erdem üzerine yeniden düşünmeye davet ediyor okurlarını. Kitapta denize bakan bir bungalovda huzur arayan emekli tümgeneral Ayvaz Dere’nin planları, bir araba kazası ve patlamayla altüst oluyor. Kazaya karışan gençler ve Ayvaz’ın 80’lerde karşılaştığı solcu avukat Sinan olayları karmaşıklaştırınca, geçmişle geleceği aydınlatan zorlu bir düet başlıyor.
Bir Dem Ankara
Zeynep Altıok Akatlı & Eren Aysan (Oğlak)
Devlet bürokrasisinin asık yüzüyle anıldığı kadar, cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Türkiye aydınlanmasının başkenti de oldu Ankara. İstanbul’un imparatorluk ışıltısından farklı olarak, yeni kurulan bir devletin benimsediği yeni yaşam biçiminin de temsilini çizdi. Eren Aysan ve Zeynep Altıok Akatlı, çocukluklarından itibaren tanık oldukları bu Ankara’yı; lokantaları, mekânları ve aydınlarıyla kendi deneyimleri ve binlerce kişinin hikâyelerine başvurarak anlatıyor.
Burgazadalı Olmak, Bir Ayrıcalıktır
Robert Schild (Adalı Yayınları)
2021’de yayımlanan Canlı Bir Etnografik Müze: Burgazadası kitabının ardından Robert Schild bu kez, eski yeni fark etmeksizin 63 Burgazlı ile yaptığı söyleşileri derleyerek, 1940’lardan bugüne ulaşmış anıların sesini gelecek kuşaklara taşımaya vesile oluyor. “En genci 31 yaşında olan söyleşi ortaklarımın arasında; örneğin Viyana’da sohbet olanağı bulduğum 87 yaşındaki eski bir Burgazlı Avusturyalıyı, keza hâlen Türkiye’de yaşamakta olan 89 yaşını devirmiş Alman asıllı bir Burgaz tutkununu veya 1970 yılında Vancouver’a göç etmiş ancak Ada’yı her daim severek anımsayan, onun gibi Burgazadalı olan eşi ile birlikte Pasifik kıyılarını dolaştığı yelkenlisine ‘Burgaz’ adını vermiş olan bir beyefendiyi katmış olmaktan çok mutluyum!” diyor.
Çapulcular
William Faulkner (YKY)
Faulkner’la hiç tanışmamış olup başlangıcı bu kitapla yapmayı bir kaynaktan gürül gürül su içmeye benzetiyor The Washington Times. Çünkü Faulkner, kendisi dışında hiç kimseye benzemiyor. Yazarın düş diyarı Yoknapatawpha’ya otomobillerin girdiği ve böylece modernleşmenin yeni bir ivme kazandığı 1905’te geçen Çapulcular, hem Tom Sawyer-vari bir büyüme hikâyesi hem de zamanın acımasızca geçişine dair çılgın bir taşlama örneği. Faulkner’ın vefatından kısa süre önce yayımlandığını da hesaba katınca, ölümle yapılmış son pazarlık belki.
Dağlardan Duyur Onu
James Baldwin (YKY)
Kelimelerin işlevini yitirdiği pek çok an olabilir: Vedalar, ayrılıklar, uğurlamalar; zaman dursun isterken hayata devam etmek zorunda kalmalar… Bir de Baldwin hakkında konuşmaya çalışmalar… James Baldwin’in otobiyografik ögeler taşıyan, 1953 tarihli ilk romanı Dağlardan Duyur Onu; cinsellik, kimlik sorunu ve ırkçılık üzerine inşa ettiği külliyatının en nadide parçası. Yazarın “Kötü ruhları kovar gibi içimden bir şeyleri söküp atma, babama ve hepimize ne olduğunu öğrenme girişimi.” diye nitelediği bir yürek burgusu.
Deli Defteri
Benül Merve Kubanç (Epona)
Benül Merve Kubanç’ın kafası karışık karakterlerle bezeli Deli Defteri’nde balıkların uçabileceğine, yağmurun ayak izlerini silmeyeceğine inananlar; dahası, bunları yapanlar var. Birbirinden deli anneleri, babaları, kızları, oğlanları etkili, sade ve cıvıl cıvıl bir dille anlatırken, kuvvetli ilişki bağlarıyla dolu gerçeküstü ve çok da komik bir evren yaratıyor Kubanç.
Deng
Yılmaz Şener (İletişim)
“Belki de her şey yaşandı bitti. Yaşadığımızı sandığımız hayat, geçip gitmiş olanın yankısı…” Deng, yaşam korkusunu ölüm korkusuyla karıştıran karakterlerin geçmişe dönüşlerle zenginleşen hüzünlü ve sevinçli öykülerini sunuyor. Hızla akıp giden zaman ile adım adım ilerleyen hayat arasındaki mesafeyi ve aidiyet arayışını sorguluyor. “İçten içe herkes o günün yaşandığını biliyordu ama kimse neler yaşandığını hatırlamıyordu. Deng, yaşandığını kimsenin hatırlamadığı o bir günün hikâyesidir.”
Depresyonun Estetiği ve Politikası: Yerinde Saymak
Mikkel Krause Frantzen (Ayrıntı)
Mikkel Krause Frantzen, Depresyonun Estetiği ve Politikası’nda depresyonun sadece bireysel değil, aynı zamanda kültürel ve felsefi bir sorun olduğunu dört eseri inceleyerek ele alıyor: Michel Houellebecq ve David Foster Wallace’ın kitapları, Lars von Trier’nin Melancholia filmi ve Claire Fontaine’in enstalasyon sanatı. Ve eserlerden yola çıkarak şunu söylüyor: Depresyon, zamanla ve zamansallık sorunuyla derinden ilgilidir. Buradan yola çıkarak, Batı toplumlarına da ayna tutuyor; giderek yaygınlaşan geleceksizlik hissine ve sıkışmışlığa dikkat çekiyor. Depresyonun Estetiği ve Politikası, her hâlükarda zihinlerde şimşekler çaktıracak, bazı bağlantıları daha kolay kavranabilir kılacak, depresyonun zamanla ve mekânla ilişkisini kurcalarken, bireysel ve kolektif bir iyileşmeye dair sorular sorduracak bir kitap.
Gözlemevi Apartmanı
Edward Carey (İthaki)
İngiliz oyun yazarı ve romancı Edward Carey bu ilk romanında, “henüz Amélie Poulain’in maceraları ya da Masumiyet Müzesi ortada yokken, Perec’in Yaşam Kullanma Kılavuzu’nun izinden giden özgün bir apartman tablosu” çiziyor. Buna göre, çok uzun zamandır birbiriyle iletişim kurmayan anne babası ve her biri kendine özgü kişiliklere sahip komşularıyla yaşadığı Gözlemevi Apartmanı’nın bodrum katında kişisel müzesini kuran Orme, 18 numaraya taşınan Anna vesilesiyle bizzat oluşturduğu katı kontrol mekanizmasının değişeceğini anlıyor. Sonrası: “Her şey tepetaklak olana kadar ayakta neyin kalacağını kimse bilemiyor”.
Güzelliğe Doğru
David Foenkinos (Yan Pasaj)
Ahmaklığın Devrik Hali ve Lennon kitaplarıyla da bilinen David Foenkinos’un son romanı Güzelliğe Doğru; sanatın, kişilerin hayatını etkileme gücünü, güzellik ve çirkinlik parametreleri üzerinden sarsıcı bir yolla anlatıyor. Baş karakter Antoine Duris, Lyon’da çok sevilen bir sanat tarihi profesörüyken, ani bir kararla istifa ederek Musée d’Orsay’ın salon bekçisi oluyor. Paris’teki yeni hayatında Jeanne Hébuterne’in portresine bakarak geçiriyor günlerini. Aniden güzelliğe yönelişindeki sessizliği, tahmin edilemezliği ve sırlarıyla karanlık bir dünyaya da kapı aralıyor.
İtalyan Masalları
Italo Calvino (Everest)
Calvino deyince etrafını bir güven hissi saranlardansanız, yolunuzu en yakın kitapçıya düşürmek için pek iyi bir sebebiniz var. Zira kendisinin, memleketi İtalya’nın fantastik hafızasını taşıyan masalları yeniden yazdığı bu sihirli derleme, Eren Cendey çevirisiyle Türkçede. İlk basımı 1956’ya tarihlenen kitapta, yazarlığın yanı sıra titiz bir etnograf gibi de davranan Calvino; Ligurya’dan Veneto’ya, Emilia-Romagna’dan Sicilya’ya ulaşan bir rotada çok çeşitli masallardan bir seçki oluşturmakla kalmıyor; “değişik lehçelerdeki metinleri yeniden yazarak, İtalyan masal dünyasına bir bütünlük kazandırıyor” yayıncının sözleriyle.
Odesa Ana
Maxim Biller (Livera)
Alman yazar Maxim Biller, ailesinin nesiller boyu verdiği mücadeleyi geçmişin gölgelerinden kurtarıp çeşitlendirdiği oto-kurmacası Odesa Ana’yla annesine ithaf ettiği bir başyapıt yaratıyor. Mazinin acıları ve gelecek umutları arasında sıkışıp kalmış Mişa ve annesi Alyona, onların hayatlarına dokunan insanlar, büyük aşklar, hayal kırıklıkları ve umutlar… Yazarının ustalıklı dilinden nasibini alan bu mesel, bir bölgenin kültürel ve fiziksel haritasını da incelikle tasvir ediyor.
Rehin Alınmış Bir Batı
Milan Kundera (Can)
Milan Kundera’nın 1967’de verdiği “Edebiyat ve Küçük Uluslar” başlıklı konferansıyla 1983’te yazdığı “Rehin Alınmış Bir Batı ya da Orta Avrupa’nın Trajedisi” makalesini bir araya getiren kitap. Yakın dönem Avrupa’sını mercek altına alan Kundera; Ukrayna, Çekoslovakya gibi Orta Avrupa uluslarının Batı ve Batı kültürüyle ilişkisini kurcalıyor. Okurları kültüre ve kültürel kimliklere dair bir sorgu arenasına davet eden yazarın tezi ise bu küçük ulusların kültürel kimliklerinin giderek sönümlenmekte ve tehdit altında olduğu yönünde. Üzerinden bir sene geçen ölümünün ardından Kundera düşüncelerinde dolaşmak isteyenlere duyurulur.
Ruhumun Kadınları
Isabel Allende (Can)
Ruhumun Kadınları ile anılarının derinlerine inen Isabel Allende, feminizm ve kadınlık ilişkisini derinlemesine ele alırken; bir yandan da hayatın her ânını tüm yoğunluğuyla yaşamanın önemini vurguluyor. Kişisel tarihinde özel yeri olan ve kendisine ilham vermiş güçlü kadınları anlatan yazar, okuyucuları ile yaşamaya duyduğu tutkuyu ve aşka olan umudunu paylaşıyor roman boyunca.
Sınırdaki Okul
Géza Ottlik (Can)
Macar edebiyatının ikonik figürlerinden Géza Ottlik’in, erkeklerin yatılı okula girdiklerinde geçtikleri sınır hakkındaki kült romanı, Gün Benderli çevirisiyle ilk kez Türkçede. İçlerinde Bébé, Szeredy ve Medve’nin de olduğu şişman ya da miyop, kekeleyen ya da ağlayan yani hayata genelde 1-0 yenik başlayan yedi öğrencinin acımasız bir askerî akademiye kabul edilmesiyle maruz kaldığı zorbalığı işleyen kitap, onu eline alan herkesi çarpacak güçte bir anlatı sunuyor. Sayfaları çevirirken dikkatli olun.
Sisler Dağıldığında
Gülhan Davarcı (Everest)
“İkimizin de ağzını bıçak açmıyordu. Konuşmaya başlasak kelimeler, çıkarken değdikleri her yeri cam kırıkları gibi kesecekti.” 2023’te Everest İlk Roman Ödülü’nü kazanan Sisler Dağıldığında, hayata dair tavsiye vermeyi hiç mi hiç beceremezken; söz konusu ölüm olunca, soluksuzca konuşabilen babaların ardında bıraktığı yıkım, boşluk ve iç hesaplaşma üzerine güçlü bir kurgu. Okurunu genç kadın kahramanının dünyasına usulca sokarken, bir gözcüden çok yâren gibi hissettirmeyi de iyi biliyor.
Tüfekle Vurulacak Şeyler
Vuslat Çamkerten (İletişim)
İlk romanı Ona Çok Benziyorum’un ardından Görenler Olmuştur ile gözünü öyküye diken Vuslat Çamkerten için sıradaki durak, sekiz öyküden oluşan Tüfekle Vurulacak Şeyler. Kitaptaki öykülerin ortak noktası hayatın tek bir renk, tek bir durum, tek bir koşuldan ibaret olmadığını hissettirmeleri. Bir nevi parçaların iç içe geçtiği, tek bir nedensellikle açıklanamayan, büyük bir resme bakıyor yazar. Resim büyükse, detaylar da bir o kadar kuvvetli. Bize büsbütün iyi görünen bir an, kötülük tohumlarını içinde barındırıyor olabilir mi? Ya da karanlık bir çukurda minik bir ışık yine de bulunabilir mi? Çamkerten, her şeyin zıtlıklarla birlikte var olduğunu siyah – beyaz klişesine kaçmadan, incelikle gösteriyor. Karakterleri yaşamdan umudunu kesmiş değil fakat teslimiyetten de uzak. Korkuları, kaygıları, heyecanları ve aşklarıyla hepsi biraz bize benziyor.
Unutmanın İcadı
Anıl Can Uğuz (Metinlerarası)
Kalbimde Çivilerle Uyumuş Gibiyim’le Attila İlhan İlk Roman Ödülü’nü kazanan Anıl Can Uğuz, Unutmanın İcadı’nda bellek ve dil temasını ele alarak, tersten bir evrim sürecini büyülü bir gerçeklikle keşfediyor. Uzak bir adada bir unutma hastalığı baş gösterince devlet, geçmişlerini ve temel becerilerini kaybeden ada halkının durumunu düzeltmek için bir dilbilimci görevlendiriyor bu anlatıda. Unutmanın, hatırlamanın ilk adımı olduğunu düşündüren bir kitap.
Yatakta Sigara İçmenin Zararları
Mariana Enriquez (İthaki)
Yazınında estirdiği gotik rüzgârla ürpertmesinin yanı sıra sıkı bir punk olarak da nam salmış, “Yeni Arjantin Anlatısı” akımının temsilcilerinden Mariana Enriquez’in -2021’de Uluslarası Booker Ödülü’nün kısa listesine alınmış- ilk öykü kitabı; 2017’de Domingo’dan çıkan Yangında Kaybettiklerimiz’i takiben Türkçeye çevrilen ikinci yayını aynı zamanda. O; açık saçık, tavizsiz dili ve bilinç dışının karanlığına tereddütsüzce atlarken mizahı paraşüt edinmiş tutkulu üslubuyla “isyankâr gençler, doyumsuz kadınlar, tanıdık cadılar ve sessiz hayaletlerle dolu” 12 hikâyesini anlatadursun, kurduğu büyülü gerçekçi atmosferlere teslim olmak düşüyor okuruna da.
Bunlar da var!
Tanrı Korkusu – Fleur Jaeggy (Can)
Yel Dilediği Yerde Eser – Susanna Tamaro (Can)
Bu Yas Yuvası – Helen Garner (YKY)
Pessoa – Richard Zenith (Everest)
Rüyaların Üçüncü Reich’ı – Charlotte Beradt (İletişim)
Knockemstiff – Donald Ray Pollock (İthaki)
Mezarlık Meyvesi – Ayşenur Kara Subaşı (Epona)
Acı Çeken Beden – Elaine Scarry (Livera)
Soğuk Ter & Şeytani – Pierre Boileau & Thomas Narcejac (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları)
Cumhuriyet ve Müzik – Melih Duygulu (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları)