Denis Olgac, Lukas Olgac, Alessandro Belliero ve David Gönner tarafından 2014 yılında Berlin’de kurulan sanatçı kolektifi ve kreatif stüdyo Sucuk & Bratwurst, yaz sezonu boyunca MOMO Bodrum’da ziyaretçilerini bekleyen “Sand Carstle” isimli işiyle gündemimizde bugünlerde. Mercedes-Benz’in ikonik G-Serisi şeklindeki dev bir kum kalıbını sembolize eden eser, çevre dostu malzeme ve tekniklerle iki ayda tamamlanmış.
Mercedes-Benz ve Pilevneli Gallery ortaklığıyla hayata geçirilen projeden hareketle; üretimleri çoğunlukla hareketli ve sabit 3D / dijital eserlerden oluşan Sucuk & Bratwurst kolektifinin kapısını çaldık. Hem 1,5 metrelik “Sand Carstle”ın yaratım süreci hem de 10 yıllık serüvenlerindeki pratikleri, rutinleri ve ilhamı nasıl ele aldıklarına dair merak ettiklerimizi sorduk. Mercedes-Benz Otomobil Pazarlama ve Kurumsal İletişim Grup Müdürü Ezgi Yıldız Kefeli’den de projenin ardındakileri dinledik.
Sucuk & Bratwurst yanıtlıyor: “İnsanlarda merak ve eğlence duygularını yaratmayı, onları dünyayı biraz farklı ve genellikle mizahi bir perspektiften görmeye teşvik etmeyi amaçlıyoruz.”
Sanatınızla, izleyicinin beğenisini kazanmak ve onlara meydan okumak arasındaki dengeyi nasıl sağlıyorsunuz?
Çalışmalarımızda izleyicilerimizin ilgisini çekmek ve onları konfor alanlarının dışına itmek arasında bir denge kurmaya çalışıyoruz. Sanatın sadece keyif vermemesi; aynı zamanda insanları düşündürmesi ve yeni bakış açıları keşfetmeye teşvik etmesi gerektiğine inanıyoruz. Tanıdık görsel unsurlarla oynamaktan ve bunları beklenmedik bir şeye dönüştürmekten hoşlanıyoruz; bu da izleyicinin ilgisini çekerken algılarını da zorluyor. Bu yaklaşım, izleyicilerimizle sanatın hem erişilebilir hem de düşündürücü olduğu bir diyalog başlatmamızı sağlıyor.
Dünya çapında pek çok marka, galeri ve platformla çalışıyorsunuz. Yaratıcı bir kolektif olarak ideal ortaklıklarda aradığınız özellikler nelerdir?
Mükemmel ortakları ararken, bizimle aynı fikirde olan ve yeni şeyler denemeye açık marka ve platformlara bakıyoruz. Yaratıcılığa, özgürlüğe ve sınırları zorlama yetisine değer veriyoruz; bu nedenle ortaklarımızın sanatsal yaklaşımımızı anlaması ve desteklemesi çok önemli. Ayrıca ister yeni mecralar keşfederek ister yeni kitlelere ulaşarak veya yenilikçi konseptlerle ilgilenerek olsun, bizim ve ortaklarımızın gelişmesine yardımcı olacak iş birlikleri arıyoruz. En iyi ortaklıklar, her iki tarafın da masaya benzersiz bir şey koyduğu ve ikisinin de tek başına başaramayacağı işlerle sonuçlanan ortaklıklardır.
Pilevneli Gallery ve Mercedes-Benz ile yaptığınız son iş birliği olan “Sand Carstle”, yaz boyunca MOMO Bodrum’da sergilenecek. Bu proje diğer işlerinizden ne şekilde farklılaşıyor?
“Sand Carstle” projesi oldukça benzersizdi çünkü dijital 3D bilgimizi fiziksel, mekâna özgü enstalasyon sanatıyla birleştirmemiz gerekiyordu. Genellikle dijital alanda gerçekleşen olağan çalışmalarımızdan farklıydı. Bu projenin Bodrum’daki çevreyle etkileşime giren fiziksel bir varlığı olmalıydı. Buradaki zorluk, imza niteliğindeki tarzımızı korurken onu farklı bir ortama ve bağlama uyarlamaktı. Ölçek, malzeme ve enstalasyonun MOMO Bodrum’daki yaz atmosferine nasıl uyacağı gibi konuları düşünmemiz gerekti.
Çalışmalarınızla daha fazla keşfetmek istediğiniz duygular, fikirler veya sorular nelerdir?
Çalışmalarımızda genellikle mizah, nostalji ve sürrealizm gibi temaları ele alıyoruz. Mizahın, izleyicilerle bağlantı kurmak, engelleri yıkmak ve karmaşık fikirleri daha erişilebilir bir şekilde iletmek için kullanılmasını seviyoruz. Kimlik soruları, kültürel anlatılar ve tanıdık olanla beklenmedik olanın iç içe geçmesi, yaratıcı sürecimizi yönlendiren fikirler. Sanatımızla insanlarda merak ve eğlence duygularını yaratmayı, onları dünyayı biraz farklı ve genellikle mizahi bir perspektiften görmeye teşvik etmeyi amaçlıyoruz.
Sizce “ilham” mutlak gerekli mi, yoksa bir söylenti mi? Kendi çalışmalarınız için “ilhamı” nasıl tanımlıyorsunuz?
İlhamın gerekli olduğuna inanıyoruz, ancak mistik bir anlamda değil. Bu daha çok meraklı ve yeni deneyimlere açık olmakla ilgili. İlham her yerden gelebilir -müzik, sohbetler, doğa veya hatta sosyal medyada gezinmek kadar sıradan bir şey. Bu, görünüşte ilgisiz şeyler arasında bağlantı kurmak ve tanıdık olanın içinde yeni bir şey bulmakla ilgili. İlhamın beklemek yerine geliştirebileceğiniz bir şey olduğuna ve genellikle etrafımızdaki dünyayla sürekli etkileşimin bir sonucu olduğuna inanıyoruz.
Tasarımlarınız üzerinde çalışırken odaklanmanıza yardımcı olan herhangi bir ritüeliniz, rutininiz veya yönteminiz var mı?
Yaratma sürecimiz oldukça akıcı. Buna rutin denir mi bilmiyoruz ama yaptığımız şey şu: Genellikle fikirleri yargılamadan ortaya attığımız bir beyin fırtınası seansıyla işe başlıyoruz, bu da yaratıcı bir akışa girmemize yardımcı oluyor. Projenin ruh hâline uygun müzik dinlemek de tonu ayarlamak için harika bir yol olabiliyor. Bazen kafanızı boşaltmak veya yeni bir bakış açısı kazanmak için işten uzaklaşmak da etkili olabiliyor. Genel olarak, yaratıcılığı teşvik eden ve tasarım sürecinin derinliklerine dalmamızı sağlayan bir ortam yaratmakla ilgili.
Sucuk & Bratwurst için sırada ne var?
Uluslararası markalarla bazı iş birlikleri ve hatta belki bazı sergiler de dâhil olmak üzere birkaç harika projemiz var. Ayrıca çalışmalarımızla yeni alanlara girmemizi sağlayacak yeni teknolojiler ve platformlar arıyoruz. İster 3D yeteneklerimizi genişletmek ister yeni medya biçimleriyle denemeler yapmak olsun, her zaman yeni yaratıcı imtihanlar arıyoruz. Amacımız, yeni sanatsal ufuklar keşfederken izleyicilerimizde yankı uyandıran işler ortaya çıkarmaya devam etmek.
Ezgi Yıldız Kefeli yanıtlıyor: “Hayatın basit ve saf anlarının ne kadar değerli olduğunu hatırlatan bu eserin, izleyicileri günlük yaşamın karmaşasından uzaklaştırıp onlara içsel bir huzur kazandıracağına inanıyorum.”
Sucuk & Bratwurst ve Pilevneli Gallery ile böyle bir projeyi hayata geçirmek nasıl bir deneyimdi? Farklı sanatsal disiplinlerle temas içinde olmak sizin için ne ifade ediyor?
Pilevneli Gallery ile böyle bir projeyi hayata geçirmek bizim için heyecan verici ve ilham verici bir deneyim oldu. Mercedes-Benz olarak, otomotiv dünyasının ötesinde sanat ve kültürle iç içe olmayı, yenilikçi ve yaratıcı projelere imza atmayı önemsiyoruz. Sucuk & Bratwurst’un usta ellerinden çıkan “Sand Carstle” eserinde, güçlü ve maceraperest ruhuyla tanınan G-Serisi, çocukluk yıllarımızın neşesi ve hayal gücüyle yeniden yorumlandı. Aynı zamanda eser, markamızın sürdürülebilirlik vizyonu ile mükemmel bir uyum içinde çevre dostu malzemeler ve tekniklerle hayata geçirildi.
Farklı sanatsal disiplinlerle temas içinde olmak, bizim için yaratıcılığı ve inovasyonu teşvik etmenin yanı sıra topluma ve kültüre katkıda bulunma misyonumuzu da pekiştiriyor. Sanat, sınırları aşan ve toplulukları bir araya getiren evrensel bir dil olarak, bize ilham veriyor ve vizyonumuzu genişletiyor. Bu tür iş birlikleri markamızın inovatif ve estetik yönünü vurgularken, sanata ve sanatçılara verdiğimiz desteği somutlaştırıyor. Bu yaz ziyaretçiler, MOMO Bodrum’un keyifli atmosferinin keyfini çıkarırken aynı zamanda hem duygusal hem de estetik açıdan sanatı derinlemesine yaşama fırsatı bulacak. Mercedes-Benz olarak gelecekte de benzer projelerle sanatı ve kültürü desteklemeye, yaratıcılığı teşvik eden ve ilham veren iş birlikleriyle topluma katkıda bulunmaya devam edeceğiz.
Çocukluğu, yazı, yaratıcılığı çağrıştıran bir iş “Sand Carstle”. Siz ilk gördüğünüzde neler hissettiniz? Bu işin insanlarda hangi duyguları uyandırmasını arzuluyorsunuz?
“Sand Carstle” eserini ilk gördüğümde, içimde bir heyecan ama aynı zamanda da huzur ve mutluluk hissettim. Kumdan kaleler yaparak saatler geçirdiğimiz, zamanın nasıl geçtiğini anlamadığımız, keyif veren anlarımı hatırladım. Bana çocukluğumuzun saflığını, yaz aylarının neşesini, o kıpır kıpır enerjisini ve o yaşların sınırsız hayal gücünü çağrıştıran bir eser. Eserin, herkeste benzer duyguları uyandıracağına inanıyorum. “Sand Carstle”, insanların içindeki çocuk ruhunu yeniden keşfetmelerini ve yaratıcılıklarını özgürce ifade etmelerini teşvik ederken, onları geçmişin güzel anılarına duygusal bir yolculuğa çıkaracak. Hayatın basit ve saf anlarının ne kadar değerli olduğunu hatırlatan bu eserin, izleyicileri günlük yaşamın karmaşasından uzaklaştırıp onlara içsel bir huzur kazandıracağına inanıyorum.