Selja Ahava, doğayı keşfetmeye meftun bir kadının 370 yıllık ömrünü masallaştırıyor. Funda Şenol ve Sevgi Uçan Çubukçu’nun Şirin Tekeli anısına derlediği feminist makaleler yayında. Ayın edebiyat gündeminde başrole yerleşen Sally Rooney, bu kez beklentileri fazlasıyla karşılamış gibi.

Eylül 2024’te yayımlanmış, merak uyandıran kitaplar.


Ağustos Mavisi
Deborah Levy (Everest)

Kadın olmanın haklı zahmetini irdeleyen ve anlatan Deborah Levy, Yaşayan Otobiyografi üçlemesinin ardından yine benzer köklerden besleniyor. Ağustos Mavisi, Atina’da bir bit pazarında karşılaştığı bir kadını ikizi sanıp peşine düşen piyanist Elsa M. Anderson’ın zamanla müzikal bir niteliğe bürünen kovalamacasını, aslında şahsi kimlik arayışını anlatıyor.

Alışın, Her Yerdeyiz!: Mahcup Feministlerden Feminist Aktivistlere 
Derleyen: Funda Şenol, Sevgi Uçan Çubukçu (Dipnot)

Ataerkil kabullerin neşe kaçıranı, “mahcup feminist”i, eylemlerin biricik yüzü Şirin Tekeli’den bizlere direniş, feminist ilham, Türkiye’deki kadın hareketlerinin yolunu açan cesaret, umut ve öfke kaldı. SU Gender’ın organize ettiği Şirin Tekeli Araştırma Ödülü’ne uzanmış çalışmalardan oluşan bu derleme; değişen eylemcilik, cinsiyet ilişkileri, dilin feminist yapısökümü, kadınlar ve mücadele hakkında uzun uzun düşündürüyor. Şirin Tekeli’nin de söylediği gibi: “Daha yapacak çok şey var. Yılmak yok. Top artık, beşinci ve altıncı kuşak feministlerde…”

Beden Kaçarken
Ricardo Sumalavia (Holden)

“Aslında ortada bir ceset yoktu ama bir ceset hikâyesi vardı (ki edebiyatta bu ikisi aynı şeydir).”Gerçek ile kurgu arasında ördüğü silik ipte okura cambazı oynatan Beden Kaçarken heyecanlı, gergin bir suç romanı. Daha önce Bir Kol Hikâyesi adlı kitabı yine Holden’den yayımlanan Ricardo Sumalavia; failin intiharıyla sonuçlanmış bir kadın cinayetinin ardından, görgü tanıklarının sessizliğiyle kapanan bu olayı araştırma görevini üstlenen eski komiser ve dedektif Apollo’nun kendi geçmişine de değen karanlık karşılaşmalarını anlatıyor bu kez.

Böcekleri Seven Kadın
Selja Ahava (Timaş)

Finlandiyalı yazar Selja Ahava, Türkçede Gökten Düşen Şeyler’le tanıştığımız masalsı tonunu bu defa daha da yoğunlaştırıyor. Böcekleri Seven Kadın, adı üzerinde, doğanın gizemini, döngüsünü keşfetmeye meftun bir kız çocuğu olarak büyüyen Maria’nın 370 yıllık ömründe dolaştırıyor okurunu. Roman Cadı Avı yapılan 1600’lerden günümüz Berlin’ine uzanırken; Maria da bir tırtılın kelebeğe dönüştüğü gibi yaşadıkça olgunlaşıyor, engelleri aşıyor, tutkularının peşinden koşuyor, özgürleşiyor.

Buradan Gördüğümüz Kadarıyla
Mariana Leky (Siren)

Cep telefonlarının olmadığı bir zamanda, bir Alman köyünde yaşayan Selma’nın gördüğü bir rüya, köy sakinlerince etraftan birinin kaybına yorumlanıyor. Bu ihtimal karşısında kimler nasıl tepkiler veriyor? Mariana Leky’nin naif, yaşama sevincini sıkı sıkı tutan, umutlu diliyle dikkat çeken Buradan Gördüğümüz Kadarıyla, hayatlarının küçük olduğu düşünülen insanların büyük gayretlerine tanık ediyor. “Dostluğa, aşka, kedere ve yasa, bağ kurmaya ve yine de birey olarak kalmaya, yaşamaya ve ölmeye, aradaki tüm çelişkilere dair…”.

Çene Kemiği 
Mónica Ojeda (İthaki)

Granta dergisinin İspanyolca yazan en başarılı 25 genç yazar listesinde yer alan Mónica Ojeda, Çene Kemiği ile Cadılar Bayramı’nı erkenden kutluyor. Ekvador’da bir Opus Dei kolejinde okuyan iki arkadaş, Annelise ve Fernanda’nın okula yeni gelen öğretmen Clara ile ilişkisi anlatan roman, saykodelik bir rüya gibi hem tuhaf hem de korkutucu. Yangında Kaybettiklerimiz ve Yatakta Sigara İçmenin Zararları’nın yazarı Mariana Enriquez’in de hayranlarından biri olduğunu ekleyelim.

Dottie
Abdulrazak Gurnah (İletişim)

2021’de Nobel Edebiyat Ödülü’ne uzanan Abdulrazak Gurnah, kimlik arayışını ve göçmenlik deneyimini derin bir duyarlılıkla ele alıyor. Roman, İngiltere’de yaşayan genç bir kadının, Dottie’nin, köklerini ve aidiyetini bulma çabasını anlatıyor. Düzensiz bir hayatın gelgitleri içinde ailesinin karmaşık geçmişiyle yüzleşen Dottie hem kişisel hem de toplumsal anlamda varlığını keşfederken, Gurnah ustaca işlediği tarih, göç ve aidiyet temalarıyla zenginleşen bir anlatı yaratıyor.

Füg
Sheng Keyi (Dedalus)

Dedalus Kitap uzun bir aradan sonra yayımladığı ilk çeviri eseri Füg’le “modern” kataloğuna dönüşünü ilan ediyor. Çinli yazar Sheng Keyi’nin bireysel özgürlük arayışını ve toplumsal baskıyı irdeleyen romanı, hayallerini gerçekleştirmek için (nasıl derler bilirsiniz; her hayal, bir hayal kırıklığına gebedir) sistemin baskısına karşı mücadele eden bir grup insanı tanıtıyor. Sheng Keyi, bir şair / flanör / nihilistin içsel bunalımlarını ve kaçış arayışlarını titizlikle işlerken, modern Çin’in sosyal yapısına cesur ve eleştirel bir bakış atıyor. Özgürlük ve direnişin iç içe geçtiği sarsıcı bir roman.

Geleceğin Anıları
Elena Garro (Delidolu)

Geleceğin Anıları devrim sonrası Meksika’da, bireysel anıların ve toplumsal belleğin iç içe geçtiği bir dünyayı keşfe çıkarıyor. Sadece bir dönem romanı değil; insan hafızasının kırılganlığı ve zamanın döngüselliği üzerine yazılmış dokunaklı bir mektup gibi. Elena Garro, karakterlerinin geçmişle hesaplaşmalarını ve geleceğin belirsizliğini âdeta ipince bir elekten geçirirken, onlara derin bir hassasiyet ve incelikle yaklaşıyor.

Hayat İmkânsız 
Matt Haig (Domingo)

Gece Yarısı Kütüphanesi ile uluslararası bir çok satan yazarı olan Matt Haig, yeni romanı Hayat İmkansız’da yaşamaya küsmüş bir emekli matematik öğretmeni olan Grace’in hikâyesini anlatıyor. Yıllardır görmediği arkadaşının kendine Ibiza’da bir ev bıraktığını öğrenen Grace, adaya adım atar atmaz, gerek arkadaşının gizemli hayatını / ölümünü çözmeye gerekse kendi geçmişiyle yüzleşmeye başlıyor. Tabii işin içine aşkı da katarak. Umut etmeye ve yeniden başlamaya dair kuvvetli bir roman. 

Intermezzo
Sally Rooney (Can)

Birbirleriyle alakasız iki kardeş, Peter ve Ivan, babalarını kaybettikten sonra; bir yandan yaslarını yaşarken, diğer yandan kendi hayatlarında anlam arayışına giriyor yeni Sally Rooney romanında. Intermezzo satrançta, oyunun seyrini değiştiren beklenmedik hamle demek. Anlatılan hiçbir şey çok net, tutarlı değil; tıpkı hayat gibi. Yazar bu kez üsluba kafa yormuş; okuyanı tam da karakterin ruh hâlinde yaşatıyor.

Screenshot

Kaç ya da Kal
Emilie Pine (Medusa)

Ruth 43 yaşında; krize girmiş evliliğiyle ilgili tamam mı devam mı kararının eşiğinde. Pen 16 yaşında; akran zorbalığıyla, ona yabancı, eksik, yanlış hissettiren dünyanın acımasızlığıyla, türlü kaygıyla boğuşuyor. Aynı günde Dublin sokaklarında yürürken, ikisi de aynı soruyu soruyor: “Hayat bize yer açmadığında kendimizle nasıl başa çıkarız?” Kitabın bir yerinde de şunu yazmış Emilie Pine: “Dönüp size en büyük zararı veren her zaman sizi en iyi tanıyan, en iyi gören, en çok sevenler olur.”. Ya bununla nasıl başa çıkarız? Uzaktan basit görünen, ne denli cesaret gerektirdiği ancak yakından bakınca anlaşılan seçimlerle örülmüş Kaç ya da Kal, sadece kadın yazarların metinlerini basan Medusa etiketiyle Türkçede.

Kullan-At: Gezegenimiz, Yegâne Evimiz
Eduardo Galeano (Sel)

Latin Amerika’nın Kesik Damarları, Ateş Anıları Üçlemesi, Gölgede ve Güneşte Futbol gibi kitaplarıyla hem kütüphanelerin hem de kalplerin en müstesna yerinde duran Eduardo Galeano, sürdürülebilirlik, karbon ayak izi gibi kavramlar henüz pek yaygın değilken, 1994’te yazdığı Kullan-At’ta küresel kapitalizm eliyle gerçekleşen ekolojik yıkıma dikkat çekiyor. Kendine has bakış açısıyla dünyanın sürüklendiği tehlikeye karşı uyaran Galeano, bir yandan da gerçek sorumluları işaret ediyor. Konuya meraklıları fazlasıyla mutlu edecek bir çalışma. 

Kurtların Tarihi
Emily Fridlund (YKY)

ABDli yazar Emily Fridlund’un ilk romanı; 2017 Man Booker Ödülü finalisti. Minnesota’da eski hippi olan anne ve babasıyla bir kulübede yaşayan, çevresiyle uyumsuz biri olan Madeline’e mercek tutuyor. Kendini evinin civarına yeni taşınan bir aileye Linda olarak tanıtıp, genç anneyle çabucak arkadaşlık kurarak oğlu Paul’a bakmaya başlayan Madeline, daha en başından orada tedirgin edici bir şeyler olduğunu hissediyor. Ortalarda görünmeyen babanın dönmesiyle birlikte, önemli bir eşikten geçmek zorunda kalıyor.

Leylek Halife
Mihaly Babits (Livera)

Macar yazar Mihály Babits’in Türkçeye çevrilmiş ilk kitabı; büyülü gerçekçilikle harmanlanmış sıra dışı bir roman. Hikâye, Osmanlı İmparatorluğu’nda bir leylek tarafından halife ilan edilen bir adamın destansı yolculuğunu merkeze alıyor. Babits, “tarihin gerçeklerini” fantastiğin gizemiyle birleştirerek; güç, iktidar ve insan doğası üzerine derin sorgulamalar yapıyor. Sembolizmi ve imgesel anlatımıyla okuru hem düşündüren hem de hayal gücünün sınırlarını zorlayan maceralara davet eden o romanlardan.

Mogador’un Gizli Bahçeleri
Alberto Ruy-Sánchez (Epona)

Meksikalı yazar Alberto Ruy-Sánchez’in kurmaca arzu şehrinden hikâyeler toplayan Mogador Beşlisi, dördüncü kitabıyla Türkçede. Bu kez sevgilisinin duyarsızlığından şikayetçi bir kadın ona, ancak kentteki yeni bir bahçeyi keşfedince sevişme şartı koşuyor. Âşığının bedeniyle ilk kavuşmada hissettiği büyüyü canlandırma dürtüsüne teslim olmuş bu arayış, ilişkilerin anlaşılması güç doğasıyla ilgili çarpıcı sözler fısıldıyor okurun kulağına. Alberto Manguel, Ruy-Sánchez’in becerisini ne de güzel tarif ediyor: “Anlattıklarını tüm tenimizle okumamıza olanak tanıyor.”

Mumlar Sonuna Kadar Yanar
Sándor Márai (YKY)

Macar yazar Sándor Márai’nin dostluk, kıskançlık, ihanet ve insan doğasını kurcaladığı 144 sayfalık bir meditasyon. İkinci Dünya Savaşı’nın yıkıcı atmosferinde General Henrik, ölmeden önce yanıtlaması gereken soruları yöneltmek üzere 41 yıl önce ortadan kaybolan gençlik arkadaşını bekliyor: “Bu soruyu ancak sen cevaplayabilirsin ve şimdi, bütün bunlar geçip gittiğine göre, aslında cevapladın: Hayatınla. İnsan önemli soruları sonunda daima bütün hayatıyla cevaplar.”

Sana Ait Bir Şey
Garth Greenwell (Livera)

Cinselliğin kırılganlığı, bağ kurmanın riskleri, yakınlığın yüzleştiriciliği hakkında bol ödüllü bir ilk roman. Bazen hayatınıza biri girer ve bir şeyler değişir, parçalanır, belki de onarılır. O kişi farkında olmasa bile varlığıyla çarpışmak sizi dönüştürür; sanki göreviymiş gibi. Aranızda oluşan tepkime, her ikiniz için de incelemeye değerdir. Sana Ait Bir Şey, Sofya’da bir umumi tuvalette Mitko adında bir yabancıyla tanışan ABD’li bir öğretmenin, bastırılmış duygularının taşmasıyla yöneldiği kimlik arayışına bakarak yapıyor bunu. Utanç, arzu ve güç; ne tehlikeli bir üçgen!

Semmelweis 
Louis-Ferdinand Celine (Jaguar)

Louis Ferdinand Celine, Gecenin Sonuna Yolculuk, Taksitle Ölüm gibi kitapları vesilesiyle yazar olarak tanınsa da aynı zamanda bir doktor. Tıp fakültesinden, hayran olduğu bir hekim olan Philippe-Ignace Semmelweis’ın hayatını anlatan bir tezle mezun oluyor. Semmelweis, bulaşıcı hastalıklara mikroorganizmaların sebep olduğunu Pasteur’den önce keşfeden kişi aslında. Ancak hem sert mizacı hem de ruhsal gelgitleri yüzünden hiçbir zaman kıymeti bilinmiyor; sonunda bir akıl hastanesinde ölüyor. Celine’in kaleminden böyle bir hayatı okumanın hem ilginç hem de keyifli olacağı kesin. 

Süt Lekesi
Szilvia Molnar (Düşbaz)

Doğum sonrası depresyon hem anneye hem bebeğine hem de ikisinin arasındaki bağa büyük zararlar verebilecek bir rahatsızlık. Doğru ve zamanında tedavi ise bu denklemdeki herkes için gayet sağlıklı bir gelecek vadedebiliyor. Ne yazık ki dünyanın pek çok yerinde hâlâ yeterince ciddiye alınmıyor, görülmüyor, anlayış kabul etmiyor. Szilvia Molnar bu sürecin ne denli karanlık olabileceğini, çalışma hayatından kopup; devamlı birtakım acımasız beklentileri karşılamak zorunda ve yalnız hissettiği, eve kapalı, uykusuz bir düzene alışmaya çalışan bir taze anne üzerinden anlatıyor. İlgisini çekenler 22 Kasım’da MUBI’ye teşrif edecek Elisabeth Sankey belgeseli Witches’a da bakabilir.

Toprak Humması
İbrahim Utku Başyazıcı (Vacilando)

x I o I x. Peşinde oldukların arkanda olabilir mi? Olabilir tabii, çünkü burası “gerçek dışı ve yanıltıcı açıklamalarda bulunmanın suç teşkil ettiği” fakat her cümlesiyle bize aksini kanıtlayan bir anlatının dünyası. Karadeniz kırsalında geçen bu roman, toprağa duyulan saplantı hâline gelmiş tutkunun ve bunun getirdiği kaçınılmaz çatışmaların izini sürüyor. Doğanın cazibesi, onda ne bulduğumuz (kendimiz mi?) ve insanın hırsları (diğerleri mi?) arasındaki gerilimi işliyor.

Turuncunun Kıvamı
Behçet Çelik (İletişim)

Turuncunun yakıcı ve bir o kadar tutkulu gölgesinde bir kadının, Arzu’nun; taze olmayan yalnızlığının, kabul görmemiş çabalarının, sözünü sakınmayışlarının peşinden gidiyor; ta ki bir adamla tanışana kadar. Peki bu adam cana yakın mı, yoksa sinir bozucu mu? Ona neleri hatırlatıyor? Nasıl, nereye varan bir yola sokuyor? Behçet Çelik; dili, akışı ve ritmiyle anlatının kendisini başlı başına bir karakter gibi kurguluyor Turuncunun Kıvamı’nda.

Yağmurlarla Gelen Ilona 
Alvaro Mutis (Yedi Yayınları)

Alvaro Mutis’in yedi kitaplık Maqroll El Gaviero’nun Maceraları ve Talihsizlikleri serisinin ikincisi; tam da ilkinin (Tropik Güncesi) bittiği yerden başlıyor. Maqroll, kereste ticareti yapan gemisi Hansa Stern ile Güney Amerika’nın nehirlerinde ilerlerken geçirdiği kaza sonrası kendini Panama City’de buluyor. Eski aşkı Ilona’nın karşısına çıkmasıyla şehirden ayrılma planları yapan Maqroll, bunun sandığını kadar kolay olmadığını kısa sürede anlayıp, yeni bir maceraya atılıyor. Bir nevi günümüz Don Kişot’u sayılabilecek Maqroll’ün maceralarının hızla bağımlılık yaptığını söylemekte fayda var.

Screenshot

Yakındaki Uzak
Rebecca Solnit (Minotor)

Rebecca Solnit’in bellek, mekân ve anlam arayışlarını sorguladığı, bir yazarın hem kişisel hem de evrensel temaları ustalıkla nasıl örebileceğini kanıtlayan yapıtı. Solnit, kendi yaşam öykülerini, mitleri ve tarihsel olayları iç içe geçirerek; uzak ile yakının, geçmiş ile şimdinin fiziksel sınırlarını zorluyor. Hem dış dünyaya hem de insan ruhuna yapılan bir keşif yolculuğu gibi ilerlerken, mesafeler ve bağlar arasında gizlenen anlamları açığa çıkaran; düşünsel derinlik arayanlar için eşsiz bir rehber.

Zor Zamanlar 
Mario Vargas Llosa (Can)

Zor Zamanlar, hem Soğuk Savaş döneminin komplo teorileriyle yüklü ruh hâline hem de Orta – Güney Amerika ülkelerinin darbelerle dolu kanlı tarihine derinlemesine, özgün bir bakış. Nobel ödüllü yazar Mario Vargas Llosa odağını bu defa Guatemala’da 1954’te CIA eliyle yapılan askeri darbeye çeviriyor; tarihsel kişiler hayali kahramanlarla birleşiyor ve ortaya kötülüğün onlarca farklı yüzünü gördüğümüz sıkı bir metin çıkıyor.


Bunlar da var!

Küçük Kardeşim – Jean-Louis Fournier (YKY)
Şeytanı Gördüm – James Baldwin (YKY)
Doğa Defteri – Deniz Gezgin (YKY)
Dilin Yedinci İşlevi – Laurent Binet (Siren)
Miso Çorbasında – Ryu Murakami (İthaki)
Daima İthaka – Luigi Malerba (İthaki)
Goebbels’in Propaganda Orkestrası – Demian Lienhard (Delidolu)
Uyuyan Güzeller – Yasunari Kawabata (Can)
Babam, Ev ve Yumurta Kabukları – Fatma Nur Kaptanoğlu (Can)
Toplu Öyküler – Tadeusz Borowski (Everest)
Üç Güçlü Kadın – Marie NDiaye (Everest)
Filistin Laboratuvarı – Antony Loewenstein (Metis)
İşsizler Okulu – Joachim Zelter (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları)
Büyük Ana: Dişilin İmge ve Simgeleri – Erich Neumann (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları)
Unufak – Rober Koptaş (İletişim)
Elmas Öfke – Valeria Tentoni (Epona)
Dün Bahardı – Choi Eunmi (Epona)
Yürüyüş Pratiği – Dolki Min (Ayrıntı)
Meslek Olarak Sanat – Bruno Munari (Ayrıntı)Kardeşimin Sakladığı Kelimeler – Halldór Armand (hep kitap)

  1. 70'lerden bugüne, SPOT IŞIKLARININ ARDINDA müzikli hikâyeler

    Spot Işıklarının Ardında sergisindeki fotoğraflar ister istemez bazı sesleri çağrıştırıyor; ardındaki hikâye ya da fikirleri öğrenme isteği uyandırıyor.

  2. 28. İSTANBUL TİYATRO FESTİVALİ programından öneriler topladık

    Bahar Çuhadar, Gülin Dede Tekin, Hande Sönmez, Mark Levitas, Yağmur Ruken Kahraman ve Zelal Buldan, 28. İstanbul Tiyatro Festivali programından dikkat çekenleri anlatıyor.

  3. Renklerin ve ihtimallerin sonsuzluğu: SANJA MARUŠIĆ

    "Rüzgârın tüm bedenine esmesi ve güneşin bedeninin tamamını yakmasını hissetmeye benzer bir şey daha yok."

  4. Keriz Boyacısı: 19. yüzyıl sonları, İstanbul, sahnede JOKER

    Kamerun’dan İspanya’ya uzanan Joker: Dünya’nın Türkiye ayağını Metin Akdülger yazdı, Ethem Onur Bilgiç resimledi.

  5. DAVE OKUMU’ya göre en devrimci kelime: Sevgi

    "Bazı sorular açık uçlu, bazılarının bariz yanıtları var. Ama bence başımıza gelen en tehlikeli şey, soru sormayı unutmak, uykuya dalmak.”

  6. Aynı oda, başka manzara: SQUID

    Squid üyeleri Ollie Judge ve Anton Pearson’la yaratıcı dinamiklerini konuştuk; bazı parçaları birlikte kurcaladık.

  7. Aylardan FİLMEKİMİ: Programdan 20 filme dair

    Filmekimi programından dört başı mamur yapımlar, heyecan verici keşifler, potansiyelini gerçekleştiremeyenler ve hayal kırıklıkları.

  8. “Kaybettiğimiz cesaretimizi bize hatırlatan bir oyun”: AYNA

    DasDas'ın yeni oyunu Ayna'yı metni çeviren İlksen Başarır ve oyuncuları Aytek Şayan, Barış Gönenen, Begüm Akkaya ve Uğur Uzunel ile konuştuk.

  9. Oyuncuları ve yaratıcıları ile AGATHA ALL ALONG üzerine: Ulvi amaçlar, beklenmedik sonuçlar

    Marvel dizisi Agatha All Along için oluşturulan; Kathryn Hahn'lı, Joe Locke'lu, Aubrey Plaza'lı, Patti LuPone’lu cadı meclisine konuk olduk.

  10. YAKOVOS BİLEK’in üç mektubu

    Ait hissettiği toplumdan uzaklaşıp yalnızlaşmış ve zorla bir yabancıya dönüştürülmüş Yakovos Bilek ve hikâyesi.

  11. Zamanla yarışmayı bırakmak: JAKUZİ

    Madalyon’un ilk yüzünü, yeni yaratıcı arayışlarını, tercihlerini ve bu oyun alanını kendisi için canlı tutabilme yöntemlerini Kutay Soyocak ile konuştuk. 

  12. Gerçek bazen engel olabilir: ZIA ANGER ve İLK FİLMİM

    Zia Anger, sanatçı olmanın yalnızca alkışları toplamaktan ibaret olmadığını, bazen sahneden düşmenin de bir tür dans olduğunu kanıtlıyor.

  13. trentemøller: Teenage Kicks 

    trentemøller, büyürken dinlediği müzikleri ve bu müziklerin üzerlerinde bıraktığı tesiri anlatıyor.

  14. Gerçeğin parçaları: CAN MERDAN DOĞAN ile EN UZUN GECE üzerine

    “Dikkatimi verdiğimde, sıradan olanın içinde görebildiklerim beni çok heyecanlandırıyor.”

  15. Böcekleri Seven Kadın, Alışın Her Yerdeyiz! ve bu ay başka ne okusak?

    Eylül 2024’te yayımlanmış, merak uyandıran kitaplar.

  16. 55 Albüm: Eylül 2024 best of

    “Ne dinlesek?” diye soranlara, eylül ayından yerli – yabancı karışık 55 albüm.

  17. Künye

    .