Çoksatan romanların yazarı Adam Fawer, son anlatısı Mobius ile Türkiye’deki okurlarıyla yeniden buluşuyor. April Yayıncılık etiketiyle yayımlanan Mobius, Fawer’ın Olasılıksız ve Empati gibi unutulmaz kitaplarından sonra okuyucuyu zaman yolculuğuyla dolu bir serüvene davet ediyor. 

Roman, gelecekteki kendisinden aldığı mesajlarla hayatını değiştirme şansı bulan Caleb’in sıra dışı hikâyesini anlatmakta. Zamanın gizemli döngüleri arasında okurlarını sürükleyici bir yolculuğa çıkaran Mobius, felsefi derinliği ve Adam Fawer’a özgü akıcı diliyle raflardaki yerini aldı. Biz de bu vesileyle kendisini yakalamışken zamana meydan okuyan karakterleri ve ikinci şanslara dair bir sohbete koyulduk. 


“Karakterin en derin pişmanlığını değiştirmek için neler yapabileceğini merak ederek Mobius hikâyesini şekillendirdim.”

Hoş geldin, nasılsın?

Harikayım, teşekkür ederim. Ya sen?

Ben de öyle. Ne kadar zamandır buralardasın?

Neredeyse iki hafta oldu. Türkiye’ye daha önce bu kadar uzun süreli bir ziyaret yapmamıştım. 2009’da buradaydım, ama sadece dokuz günlüğüne gelmiştim. Bu sefer çok daha uzun ve hâlâ yaklaşık bir haftam daha var. Bu, gerçekten hayatımın en iyi seyahati oldu.

Bu aralar sürekli röportaj ve imza günlerindesin gibi görünüyor!

İstanbul’da bir hafta geçirdik, ardından birkaç gün Ankara, sonra Eskişehir, Bursa ve İzmir’e gittik. Geri döndüğümüzde de birkaç YouTube programına katıldım, gazetecilerle röportajlar yaptım ve soru-cevap etkinliklerine katıldım. Ankara’da Bilkent Üniversitesi’ne de gittim; oradaki öğrencilerin tamamı İngilizce konuşuyordu. Esprili olmaya çalıştığım ve insanları güldürmek istediğim anlarda bu harika bir avantajdı. Arada bir tercüman olunca her şey daha zor oluyor. Öğrenciler çok kibardı, herkes bana inanılmaz nazik davrandı. Kendimi çok şanslı hissettim.

Birçok insan kitabını genç yaşlarda okumuş…

Evet, o kadar çok kişi kitabımı 12-13 yaşlarındayken okuduğunu söylüyor ki! Bu beni çok mutlu ediyor, çünkü insan büyüdükçe sevdiği şeyleri, özellikle de gençlik yıllarında sevdiği şeyleri, aynı tutkuyla sevmiyor. Ama kitaplar, müzikler, filmler… Bunlar kalbinizde özel bir yer edinir. Benim kitabımın, birçok insanın çocukluğunda böyle bir yer edinmesi inanılmaz bir his.

Gerçekten de öyle! Girdiğim her evde kitaplarını görmüşümdür sanırım. En az kitap okuyandan en çok okuyanına, herkesin evindeki o kitap senin kitabın gibi. Kitabının burada bu denli popüler olmasını nasıl açıklıyorsun?

Aslında bunu ben de çok düşündüm ve birkaç teorim var. Birinci teori: Olasılık teorisi… Kitabım 20 farklı dile çevrildi. Her dilde popüler olup olmayacağını anlamak bir zar atmak gibi. Hayatın birçok alanı şansla ilgili, değil mi? Üniversite başvurusu gibi. ABD’de sadece sınav sonucu değil, bir de başvuru meselesi var. Bir gün başvurursanız kabul alabilirsiniz ama başka bir gün başvurduğunuzda alamayabilirsiniz, çünkü belki de başvurunuzu değerlendiren kişi farklı olur. Türkiye için de belki zarlar çok iyi geldi diyebilirim.

İkinci teori: Yayıncımın inancı. Egemen İpek kitabımı çok sevdi ve başarısı için elinden geleni yaptı. İlk baskıda yeşil bir kapak vardı, pek ilgi görmedi. Çoğu insan pes ederdi ama Egemen kapak tasarımını değiştirdi ve kitabı tekrar tekrar piyasaya sürdü. Ve sonunda Türkiye’de büyük bir başarı yakaladık.

Peki, üçüncü teori?

Üçüncü teori: Kader. Türkiye’deki okuyucuların kader, yazgı, özgür irade gibi konulara olan ilgisi. İslam kültüründen gelen bazı temaların seküler bir ülkede bile gündelik yaşama sızdığını düşünüyorum. Kitapta bu temalara yer vermem, buradaki okuyucuların ilgisini çekmiş olabilir.

Bir de Mehmet adında 18 yaşında bir okuyucumla tanıştım. Mehmet, kitabımı üç kez okuduğunu söyledi. İlk kez 12 yaşındayken okumuş ama fizik ve olasılık teorilerini tam olarak anlamamış. 15 yaşında tekrar okuduğunda bu kısımları biraz daha iyi anlamış. Sonra 17 yaşında tekrar okuyunca, kader ve yazgı gibi temaları daha derinlemesine kavramış. Bu da kitabımı insanların farklı yaşlarda yeniden keşfetmesine neden oluyor. 

Ayrıca geçenlerde bir okurum, hayatını mahvettiğimi söyledi. Şu anda benim kitaplarımdan etkilenerek okumaya başladığı fizik bölümünde vizelerle boğuşuyormuş. 

Kitabımın insanların hayatlarında böyle bir yeri olmasına bayılıyorum.

Harika bir his olmalı! Metinlerinde bilimsel konseptleri insan psikolojisi ile birleştiriyorsun. Son romanın Mobius‘un ana yönünü belirlerken süreç nasıldı?

Birçok faktörün birleşimi diyebilirim. 20 yılı aşkın bir süre startup dünyasında çalıştım ve bu dünya çok ilginç. Başarı hikâyeleri ile dolu görünse de aslında her startup’ta büyük bir drama var. Bu yüzden startup dünyasında geçen bir roman yazmak istedim. Yaş ilerledikçe insanın içinde bazı pişmanlıklar birikiyor. Geçmişe dönüp değiştirmek isteyeceğim bazı şeyler var. Bu pişmanlıkları ele alan bir karakter ve zamanda yolculuk yapabileceği bir startup fikri zihnimde oluştu. Bu karakterin en derin pişmanlığını değiştirmek için neler yapabileceğini merak ederek hikâyeyi şekillendirdim.


“Sadece yarın için yaşamamalısınız; çünkü yarın hiç gelmeyebilir.”

Oz benim için özel bir yere sahip. Ancak biliyorum ki Oz; Olasılıksız ve Empati kadar satmadı. Bu o dönemde sana nasıl hissettirdi? 

Bu çok iyi bir soru ve karmaşık bir cevabı var. Empati’nin satışları aslında Oz’dan çok farklı değildi ama bunu sonradan öğrendim. Olasılıksız’ı yazarken başarılı olup olmayacağımı bilmiyordum. 20 dilde satıldığında “Vay canına, ben artık bir yazarım!” dedim. Ama sonra Empati İngilizce olarak yayımlanmadı; sadece Almanya, Japonya ve Türkiye’de yayımlandı. Artık evlenmiştim, bir ev almıştım ve iki çocuğum vardı. Bu yüzden daha çok kazanmam gerekiyordu, ailemi geçindiremeyeceğimi düşündüğüm için yazarlık hayalimden vazgeçtim. 

Ve iyi bir haber: Oz’dan önce bir kitap daha yazmıştım. Aslında Oz o hikâyenin öncüsü gibi. Bilgisayarımda duran bir devam kitabı var, sadece biraz düzenlemem gerekiyor. Oz kitabının ilk adı Dorothy of Kansas idi, devam kitabı ise Dorothy of Manhattan olacak. Hikâye, senin yaşlarında olan Dorothy’nin yaşadığı zorluklar ve kötü cadının Manhattan’a gelişi üzerine olacak.

Hayatta ikinci şanslara inanıyor musun?

Kesinlikle! Hayatımda çok fazla şansım oldu. Dört yıl önce bir seçim yapmam gerekiyordu: Daha çok para kazanmak için startup dünyasında mı kalmalıydım yoksa yazarlığa mı geri dönmeliydim? Babam 49 yaşında vefat etti ve bu karar alma sürecinde onun erken kaybı beni çok etkiledi. Arkadaşım bana “Babanın bir üçüncü perdesi olmadı; senin bunu yapma şansın var” dedi. Yazarlığa geri dönmek riskliydi, ama büyük şeyler yapmak istiyorsanız, denemeden başaramazsınız.

Bir yazar olarak gençlere ne tavsiye verirsin?

Hayatınızın her ânında aslında hayatınızı yaşıyorsunuz. Sadece yarın için yaşamamalısınız; çünkü yarın hiç gelmeyebilir.

  1. “Affedersiniz ama, sanat bir kodak fotoğrafı değildir.”: AVNİ LİFİJ

    1914 Kuşağı ressamları arasında yer alan Hüseyin Avni Lifij’in çektiği fotoğraflara odaklanan serginin ardındakileri, Necmi Sönmez ve Kerim Suner anlatıyor.

  2. 30. yaşında, A'dan Z'ye AÇIK RADYO

    Açık Radyo yayınlarından, kitaplarından, bültenlerinden, manifestolarından, basın açıklamalarından, dinleyici mektuplarından A’dan Z’ye, rengârenk bir derleme ile bir kez daha ve daima: #AçıkRadyoSusturulamaz 

  3. Gazpachonun kırmızısı, bitmiş aşkların hatırası: ALMODÓVAR’ın konuşan mekânlarında

    Terk edilmişler, röntgenciler, eski dostlar, yeni anneler… Etraf rengârenktir; olaylar çoğunlukla içinizden “Ne güzelmiş!” dedirten bir evde geçer. Mevzubahis Almodóvar; doğru bildiniz.

  4. MELİKE ŞAHİN ve AKKOR’un yapı taşları

    Melike Şahin ve albümde parmağı olan dost meclisi, AKKOR ve ardındakileri anlatıyor.

  5. Bol virajlı ve anıtsal su kaydırakları: MEMORIALS

    “Zamanın hatıralar ve hayal gücümüz yoluyla çok kişisel bir hâle bürünmesinden ilham alıyoruz.”

  6. Hatıraları eşelerken bugünde kalmak: ALEJANDRO ZAMBRA

    Alejandro Zambra yazma eylemine de kafa yoran biri. Yazı yazdığınız aletin -defter, daktilo veya bilgisayar, neyse artık o- yazdığınız şeyin içeriğini de biçimini de etkilediğini söylediğinde ona hak vermeye mecbursunuz.

  7. Beraberken dinlediğimiz müzikler ve hissettiklerimiz çeşitlenebilir mi?: HUM

    Ambient ve etrafındaki müzik türlerine alan açma arzusuyla kulüp dışı mekânları mesken edinen yeni DJ etkinlik serisi Hum’ı yaratıcıları Berk Çakmakçı ve Günseli Ferel’le konuştuk.

  8. HAV HAV!: Teenage Kicks

    Hav Hav! üyeleri, büyürken dinledikleri müzikleri ve bu müziklerin üzerlerinde bıraktığı tesiri anlatıyor.

  9. Şimdinin hafifliğinde: DENİZ ERDEN ile şarkı şarkı ANICCA

    Anicca’daki parçaları birer birer didiklerken; Deniz Erden'le müzisyen yaşamı, göç, meditasyon, İstanbul, deniz ve dahası hakkında da konuştuk.

  10. Kâğıtların mistik dünyasında bir öz keşif yolculuğu: AAFİ 

    Issız ve tavizsiz Sungak topraklarını, mistik güçler ve varoluşsal sorular eşliğinde arşınlayacağımız Aafi hakkında merak ettiklerimizi Korgün Akgün'e sorduk.

  11. Yaşamın içinden yaşam arayışı: NEREDEYSE KESİNLİKLE YANLIŞ

    Hanna’nın baktığı gökyüzüne çevirirken kamerasını, bizleri genç bir göçmen kadının hikâyesine götürüyor Cansu Baydar.

  12. İkinci şanslar ve zamana meydan okumak: ADAM FAWER

    “Sadece yarın için yaşamamalısınız; çünkü yarın hiç gelmeyebilir.”

  13. RIOT GRRRL’ün sinemadaki sesleri

    “ÇÜNKÜ kendi anlamlarımızı yaratmak için üretim araçlarını ele geçirmeliyiz.” - Riot Grrrl Manifestosu

  14. 3 soruda IŞIK GÜNER ve resimlediği yabani bitkiler

    "Yaygın, nadir, tehlike altında ya da endemik olduğuna bakmaksızın; içinde bulunduğum coğrafyada doğal olarak yaşayan türleri resmetmek benim için en büyük tutku hâline geldi. Çeşitliliği keşfettim."

  15. Yalnızlık sınavında full çekenler: KIVANÇ SEZER ile 8x8 üzerine

    Kıvanç Sezer ile 8x8’in nasıl ortaya çıktığına, şehir ve mekânla kurduğu ilişkiye, hayattaki avuntulara, yılgınlıklara ve tutkulara dair bir sohbete oturduk. 

  16. 45 Albüm: Ekim 2024 best of

    “Ne dinlesek?” diye soranlara, ekim ayından yerli – yabancı karışık 45 albüm.

  17. Hotel Milano, Yaz Köpekleri ve bu ay başka ne okusak?

    Ekim 2024’te yayımlanmış, merak uyandıran kitaplar.

  18. Künye

    .