30. yayın yılı geldi çattı! Açık Radyo, 8 Kasım 2024 günü test yayınlarını başlattığı Apaçık Radyo ile yayınlarını sürdürüyor. Ne mutlu kİ 11 Kasım Pazartesi sabahından itibaren, radyonun yüzlerce gönüllü programcısı mikrofon başına geçti.

Bu vesileyle, Açık Radyo’nun yayıncılık ilkelerine, değerlerine, şehrin ritmine karışan hikâyelerine, ilklerine, mekânlarına ve meraklarına ilişkin bir döküm hazırlamak istedik. Açık Radyo yayınlarından, kitaplarından, bültenlerinden, manifestolarından, basın açıklamalarından, dinleyici mektuplarından A’dan Z’ye, rengârenk bir derleme ile bir kez daha ve daima: #AçıkRadyoSusturulamaz 


AÇIK GAZETE

“Açık Radyo’nun 13 Kasım 1995 tarihine yayına geçtiği andan başlayan ve o günden bu yana devam eden sabah programı. Ekonomi, politika, iklim değişikliği ve meteoroloji, siyaset, siyasi tarih, medya, uluslararası ilişkiler ve Avrupa, sosyal politika, ekonomi ve süper üzerine, süreleri 15 dakika ile yarım saat arasında değişen düzenli ‘köşe’leri ve haftada ortlama iki konuğu olan bir haber-yorum programı. Kutlama ve anmalara, kimi zaman da güncel olaylara yaslanan popüler klasikler, folk, rock, blues ve jazz ağırlıklı müzik ‘yatağı’na sahip.” 


BUKOWSKI

“…Ben söyleyeyim mi Açık Radyo’yu nasıl düzenli dinlemeye başladığımı? Tabii daha önce de farkındaydım Açık Radyo’nun, arada bir rastlıyordum, ilgileniyordum falan ama pek radyo dinleme alışkanlığım yoktu. Sonra bir noktada Bukowski’nin “müstehcen” hikâyesi meselesi oldu. Bukowski’nin radyoda okunan bir hikâyesi “müstehcen yayın” telakki edilerek Açık Radyo kapatıldı ve 15 gün kapalı kaldı. Bu süreden sonra, tam Radyo yeniden yayına başlarken, hatırlıyorum, arabadaydım ve saat gece yarısı 12’di. Gece yarısı, 15 gün kapalı kaldıktan sonra cezası bitip açılıyordu Açık Radyo ve ben de tesadüfen o açılışa rastladım. Önce koridordan, stüdyodan sesler gelmeye başladı, sonra bir müzik başladı: Bir Roman havası, sözleri “bayılana limon, ayılana gazoz”… Normal olarak böyle bir açılışta ne beklersiniz? Ağır bir mağduriyet söylemi, medya üzerindeki baskılarla ilgili bir sürü basmakalıp laf, vs..  Onun yerine “bayılana limon, ayılana gazoz”u duyunca, o noktada “ben bu radyoyu dinleyeceğim” diye karar verdim. O açılıştan daha ciddi bir meydan okuma olamazdı doğrusu. “Bunlar hem ciddi bir iş yapıyorlar, hem de bunu kendilerini ciddiye almadan yapıyorlar” diye düşündüm. Bir de, “helal olsun, bunlara kurşun işlemez” diye düşündüm. Doğrusu çok güvenim vardır Açık Radyo’ya, onun ne olursa olsun kendisi olarak kalabileceğine…”  -Ayşe Buğra, Dinleyici Destek Projesi Özel Yayını, 2006


CIZIRTI

Atalay Şengül. Meral Mutlu.
“Açık Bülten” Yıl 1, Cilt 1, Sayı 1 01 Nisan 1996. 


ÇOKSESLİLİK

“Türkiye’nin en fazla gereksindiği ve ne yazık ki en bağnaz oldu­ ğu konulardan biri olan ÇOKSESLİLİK açığını zarif ve esprili bir estetikle ve hünerle kapatmayı sürdüren AÇIK RADYO’nun san­sürlenmesini tehlikeli, yanlış ve anlamsız bir karar olarak görüyor, protesto ediyorum. Desteklemediğimiz, beğenmediğimiz fikirleri de yan yana bulmak şansına sahip olduğumuz ender platformlardan biri olan Açık Radyo’nun sansürlenmesi yerine Türkiye geneline yayılması için çalışmanın daha akıllı ve gerçekçi bir çaba olduğu­ na inanmak için bilimkurgu yazarı olmaya gerek de yok aslında. Destek ve selamlarımla.”
-Buket Uzuner, Dinleyici Mektupları, 2000


DİNLEYİCİ DESTEK PROJESİ

“Bu, bir bakıma Açık Radyo’nun “yaşam biçimi”dir; Açık Radyo’nun bağımsızlığının sürdürülebilir olmasını hedefler. Dinleyici Destek Projesi, 2004 yılının Mart ayında ‘Açık Radyo Dinleyicisini arıyor!’ şiarı ile başladı. Amaç, kurucuların ve gönüllü programcıların kolektif çabasının, dinleyicinin katılımı ile tamamlanmasıydı. Yani, birkaç bin dinleyicinin, her yıl tekrarlanan sürekli maddi katkısı –ve fikrî  katılımı– ile sürdürülebilir, kalıcı bir mecra olma hedefine ulaşmaktı. Bu kapsamda dinleyiciler seçtikleri programın istedikleri bir saatine destek verebiliyorlardı. Birden fazla program, ya da aynı programın birden fazla saati de desteklenebiliyordu. Dinleyiciler, isterlerse taksitlendirerek, kredi kartıyla telefondan, internet üzerinden veya banka havalesi ile destek verebiliyorlardı. Seçilen program yayınlandığında destekçisinin adı da programın başında ve sonunda anılıyordu. Dinleyici Destek Projesi, takip eden yıllarda da düzenli olarak sürdürüldü.” 


ETKİLEŞME

“Açık Radyo, gerek kuruluş, yapı ve işleyişi, gerek sözel ve müzik programları ve gerekse internet üzerindeki yayınlarıyla, dünyanın gidişatı konusunda bir bilgi ve duygu paylaşımında bulunma; tartışma, etkileşme ve geleceğe ilişkin örgütlenmeye yönelik bir ‘forum’ olma; kısacası, başka bir dünyanın mümkün ve zorunlu olduğunu gösterme çabasındadır.” 


FM yayını

Açık Radyo şu an FM yayını yapmıyor mu?
Hayır yapmıyor. Açık Radyo’nun karasal yayını 16 Ekim 2024 itibariyle RTÜK’ün aldığı lisans iptali kararı nedeniyle durduruldu.

“Açık Radyo dendiğinde akla, ekoloji mücadelesinin, sosyal dayanışmanın, hak mücadelesinin seslerine daima kürsü ve megafon olan sakin ama kararlı bir radyo istasyonu gelir. Açık Radyo, kamusal faydanın sesidir. Biz böyle görüyoruz. Kurulduğu günden bu yana herhangi bir kişi ya da grubun çıkarını gözetmeksizin kamu yararına yayın yapmıştır. Gücünü ve dirayetini buradan alır. Açık Radyo, Türkiye ve dünya kamuoyunda gerek siyasette gerek kültür, sanat ve edebiyat alanlarında ne tartışılıyorsa bunu itidal ve sağduyuyla fakat eksiksiz konuşmayı kendine görev bilir. RTÜK kararıyla Açık Radyo’nun karasal yayın lisansının iptal edilmesi, hangi teknik ya da bürokratik gerekçeye dayandırılıyor olursa olsun, kesinlikle kamunun sesini kısma girişimidir. Tarihe öyle geçecektir ve daima öyle hatırlanacaktır.”

“Karasal yayın lisansının iptali, radyonun kapanması anlamına gelmiyor. Radyonun yayıncı olarak başvurma hakkı olan farklı lisans biçimleri mevcut ve bunlardan biriyle yayınların sürdürülmesi planlanıyor. Ayrıca karara karşı yürütmenin durdurulması istemli davayı da açtık. Hukuki süreçler hâlen devam etmektedir. Açık Radyo için ses çıkar diyoruz. Toplumumuz, giderek sayıları artan şiddet sarmallarıyla dört bir yandan kuşatılmışken birbirimizi dinlemek, ortak bir gelecek hayal edip onu hep birlikte kurmaktan başka çaremiz yok. Dinleyicilerimizi, destekçilerimizi ve kamuoyunu Açık Radyo için, özgür yayıncılık ve özgür habercilik için bir kez daha ama bu sefer çok daha net ve gür bir biçimde ses çıkarmaya davet ediyoruz. Bulunduğunuz her yerde radyonuzun sesi olun ve her yerde yüksek sesle söyleyin lütfen: Açık Radyo, açık kalmalı.”
-Ömer Madra, Basın Açıklaması, 17 Ekim 2024


GÜNEŞ ENERJİSİYLE YAYIN

Greenpeace Akdeniz Ofisi’nin yürüttüğü Enerji Kampanyası çerçevesinde Greenpeace’in ‘Güneş Kamyonu’ Cyrus İstanbul’da bulunmaktaydı. Kendi enerjisini üreten Cyrus, Taksim meydanında Türkiye’nin güneş enerjisi ile yayına giren ilk radyo programı için bir stüdyoya dönüştü. Açık Radyo’nun STK’lara yönelik Açık Toplum programı, güneş panellerinden alınan enerji ile canlı olarak yayınlandı. 32 wattlık enerji kullanılarak yayınlanan yarım saatlik programda, alternatif enerji politikaları, Akkuyu nükleer santralinin ihalesi konuşuldu ve Afrika’nın yağmur ormanlarında yaşayan Goril ailesinin sesleri dinletildi.”
-Açık Radyo Basın Bülteninden, 6 Ekim 1998.


HARBİYE

Açık Radyo’nun ilk 17 yılındaki evi, Harbiye, Üftâde Sokak’ta konumlanan, stüdyo ve ofislerin olduğu iki kattı. İlk katta, koridorun sonunda köşede stüdyo konumlanır; hemen yanında da duvarları kaplayan CD arşivi yer alırdı. Gündüzleri hareketli, geleni-gideni; hâliyle sohbeti çok olurdu. Geceleri ise yayıncılar (ve varsa konukları) ve teknisyenlerin muhabbetleri yankılanırdı.

Radyonun 12 yıldır adresi Tophane ama Üftâde Sokak’a tekrar uğrayacağız ilerleyen maddelerde.


IRMAK GİBİ AKAN KESİNTİSİZ ANLATI

“Açık Radyo’nun bir ırmak gibi akan kesintisiz anlatısı, bundan 20 küsür yıl önce, daha en baştan ortak olmak suretiyle onu bir ‘müşterek’e dönüştüren 92 kurucu ortağı, sayıları 1145’e ulaşan gönüllü programcıları, 12 yıldan beri radyo ile büyük bir dayanışma sürdüren ve sayıları da 9500’ü aşan destekçi-dinleyicileri ve bir de, bunca zamandır karınca gibi çalışan genç ve dinamik personeli sayesinde mümkün olabilirdi ancak.” 
-Açık Radyo Kitaplığı yayınları “Teşekkür” metni


İNTERNET’TE AÇIK RADYO

“Açık Radyo, yeryüzünde Internet’in yeni yeni yaygınlaşmaya başladığı bir tarihte –bütün dünyada- kullanıcı sayısının yaln›zca birkaç on milyon civar›nda olduğu 1997 yılı başında internet üzerinden yayınlanmaya başladı. Açık Radyo’nun internetsitesi acikradyo.com.tr, program ve programcılar, yayın akışı ve radyonun genel yapısı hakkında genel bilgileri içeriyor. 11 Mayıs 2000 tarihinden itibaren Açık Radyo’nun canlı yayını internet üzerinden dinlenebilmektedir.”

“2001 yılı Kasım ayından itibaren -dünyada internet kullanıcı sayısı henüz 700 milyon bile değilken- ikinci bir web mekânı da devreye girdi: Açık Site. Manifestosunda da belirtildiği gibi, Açık Site ‘dünyanın karanlık yüzüne tutulan küçücük bir el feneri’ olmayı amaçlıyordu.”

8 Kasım 2024 – Apaçık Radyo test yayınına başladı

“Ayrılık hepimiz için çok uzun sürdü, farkındayız! Şimdi kendimizi tam 30 yıl önce Neşet Ertaş’tan ‘Kendim ettim kendim buldum’ türküsü eşliğinde kâinatın en önemli haberi olarak Açık Radyo’nun açılmasını konuştuğumuz ilk Açık Gazete’deki gibi heyecanlı hissediyoruz. Heyecanımızı biraz olsun kontrol altına almanın yolu: İlk günkü gibi ‘dorukta dayanışma, güleryüz, hoşgörü ve olağanüstü performans!’ Bizi www.apacikradyo.com.tr adresindeki web sitemizden dinleyebilirsiniz!Hadi bulunduğunuz her yerde radyonuzun sesini açın!”
-Radyo Artık Apaçık Basın Bülteni’nden.


JAMES BALDWIN

“Nazar Büyüm’ün 1969 yılında gerçekleştirdiği Baldwin söyleşisi, çeşitli sebeplerle gün yüzüne çıkmamıştı. Yazarın radikal ve yaratıcı kişiliğini net bir biçimde ortaya koyan bu olağanüstü söyleşinin tamamı, neredeyse yarım yüzyıllık bir ‘ara’dan sonra dünyada ilk kez işbu kitapta (Açık Radyo Kitaplığı 1 – Biz Yaşarken…, 2015 ) yayımlanıyor.”

[…]

Nazar Büyüm: Eğer Amerikalı siyahların edebiyatı ile genel olarak kara derili Afrikalıların edebiyatını kökleri yönünden incelersek, içerik ve biçim açısından bu iki edebiyat arasında bağlar, ilintiler var mı sence?
James Baldwin: Yanıtlanması güç bir soru bu, çünkü Afrikalı ozanlar da Afro-amerikalı ozanlar da Batı’da artık bulunmayan bir gelenekten geliyorlar. Ben, örneğin, bir yazar olarak yazılı bir gelenekten gelmiyorum. Benim çıkış noktam sözlü, ağızla yapılan bir edebiyattır; mesela “blues”. Afrika’da yazmazdık biz, konuşurduk – konuşmak: Batılı ülkeler konuşmayı bir olan olarak akılda tutmalılar. Her şey babadan da oğula işte böyle geçerdi. Kabile de devlet de işte böyle yaşayabilirdi; Amerikalı siyahlar da ancak böyle sağ kalabildi.
N. Büyüm: Sözlü edebiyatla.
James Baldwin: Amerika’da biz, bir eyaz olarak senin anlayamayacağın bir şekilde konuşmak zorundaydık. Ray Charles hâlâ beyazların anlayamayacağı bir dilde konuşuyor. Bir ölüm kalım meselesi olarak böyle yapmak zorundaydık. Ben, köle gözcüsünün gözleri önünde kardeşime üç dakika içinde şunu ya da bunu yapmazsa ne olacağını bildirmek, onu uyarmak zorundaydım. Kardeşim gidişini bana bildirmek, beni uyarmak zorundaydı. “Steal Away To Jesus” böyle çıktı ortaya. Bu hâlâ özel bir dil. İki nedenle özel: Birincisi, biz hâlâ aynı durumdayız ve ülke bizim değil, gücümüz yok. İkincisi de şu ki Greenwich saati İngilizlerin buluşuna dayanan bir zaman ölçüsü; bir de “zencilerin saati” denen bir zaman ölçüsü, Londra’da olmayan bir hayat şekli var.


KÂİNATIN TÜM SESLERİNE, RENKLERİNE VE TİTREŞİMLERİNE AÇIK RADYO

Açık Radyo’nun şiarı.


LİRİK YALNIZLIK

Eser Karakaş: Evet, “Gamzedeyim Deva Bulmam”, Tatyos Efendi’den.
Hrant Dink: Ne güzel parçalar seçmişsin be.
E. Karakaş: Senin bir tabirin vardı galiba değil mi: “lirik yalnızlık” diye?
H. Dink: Bir yazımda kullanmıştım
E. Karakaş: Biraz daha açar mısın?
H. Dink: Ya çok etkilendiğim bir gündü. Hatırlarsın HABİTAT günleriydi ve Türkiye gelen konuklarını ağırlamak için açık havada bir konser vermişti. O konserde Türkiye’nin hemen hemen bütün renkleri vardı: Yani alaturka, arabesk, pop şarkıcılar, Museviler, Rumlar, Kürtçe hatta Romen parçalar falan vardı. Ama Ermenice hiç yoktu orada, anlatabiliyor muyum? Çok üzüldüm orada, o gün çok üzüldüm. Sonra bir de yazı yazdım. Konseri yarım bırakıp çıktım, biraz ötede Maçka Maden Fakültesi’nde bizim bir Ermeni korosu yine HABİTAT çerçevesinde bir konser veriyordu. Açıkhava [tiyatrosu] tıklım tıklım doluydu ama o konserde çok az insan vardı. Sonra düşündüm, peki niye bizim bu koromuz da bunlar arasında değildi yani, niye bunu yapmadılar, niye öyle ayrı tuttular diye. O gün giderken işte bu Kemani Serkis Efendi’nin biraz önce çaldığın parçası aklıma geldi. “Kimseye etmem şikayet, ağlarım ben hâlime…” Yazının bu parçasında -onun konserinin adı lirik tarihti- ben de lirik yalnızlık diye bir şeyden bahsetmiştim.
-20 Ağustos 2004 tarihli Cuma Rehaveti programından 


MAGNUM’UN GÖZÜNDEN DÜNYADA ‘68

“68 ruhu, belki de daha 68 bitmeden bastırılmıştı. Bugün elde ne var? Ayrımcılık var, kölelik ve köleciliğin binbir çeşidi var, insanların boğazlandığı irili ufaklı 50 savaş var, açlık ve hastalıktan ölüm var. Gençliğe, onun hayal ve değiştirme gücüne güveniyor muyuz peki? Büyük soru şu: Gerçek galip geldi mi? Bu soruyu yanıtlayabilmemizi kolaylaştıracak bir şey daha var elimizde: 68’den siyah beyaz fotoğraflar. Onlara bakalım ve bir daha düşünelim: Kim galip?”
-Ömer Madra, Magnum’un Gözünden Dünyada ‘68 başlıklı sergi kitapçığından. Haziran 1998

Fotoğraf: Dennis Stock

NEŞET ERTAŞ & SEX PISTOLS

Ömer Madra: Çok uzun süre uğraştık bu radyoyu nasıl ayağa kaldı­rırız filan diye, kalktı mı kalkmadı mı ondan da emin değilim; uzun uğraşlardan sonra saatler, günler ve aylar geçtikten sonra bu bize doğru dürüst bir şey getirdi mi getirmedi pek emin değilim. Sen ne diyorsun?
Cem Madra: Ayağa kalktığı kesin de şaha kalkmadı daha henüz her­halde, bakacağız
Ö. Madra: Başımıza büyük bir iş açtığımızın farkındasın herhal­de? Bu hissiyatımızı en iyi dile getirecek olan bir türküyle devam etmek iyi olur diyorum. Aynı fikirde misin?
C. Madra: Bence iki türküyle dile getirelim bu hissiyatımızı, arka arkaya dinleyelim onları. Ne diyorsun?
Ö. Madra: Baba-oğul mu?
C. Madra: Bence asıl hissiyatımız…
Ö. Madra: Asıl hissiyatımızı dile getirecek şeyi verelim lütfen… “Gül gibi sararıp solduğumuzu” bilmiyorum ama ikimiz de grip­ten kırılıyoruz; ses, nefes kalmadı çünkü uykusuzluk ve yorgun­luk adamakıllı şey yapıyor.
C. Madra: “Kendim ettim kendim buldum” diyorsun; bir pişmanlık mı var durumda?
Ö. Madra: Pişmanlığımsı bir duygu var.
C. Madra: Niye?
Ö. Madra: Çünkü daha radyo kurmuş olduğumuzun farkında değilim.
C. Madra: Ben de.
Ö. Madra: Bir hafta filan da sürer diye umuyorum, ondan sonra da artık radyocu oluruz belki, bilmiyorum.
C. Madra: Evet mikrofonları falan ısırmamayı öğrenmek gerekecek!
Ö. Madra: Biz bu işi böyle kuşaklar arası çatışma, kavuklu-pişekar esprisinde ne kadar götürebiliriz onu da bilmiyorum ama bir tarz bulmaya çalıştık, bunun farklı olmasına çalıştık ama bulabildik mi bu tarzı sence?
C. Madra: “My way” tarzı mı?
Ö. Madra: Kendi tarzımız evet “My way”, dinleyelim bakalım.
Ahmet Özgür: “My way”i dinleyemiyoruz, tabii haliyle bu arada benimle de tanışmış oldunuz.
C. Madra: Niye dinleyemiyoruz Ahmet?
A. Özgür: E aşk olsun! Pekala, biraz bekleyin.
C. Madra: Türkiye’de başka herhangi bir radyoda “Kendim ettim kendim buldum”dan sonra “My way”in girdiğini zannetmiyorum gerçekten.
Ö. Madra: Niye? Bunlar doğal bir sıra takip etmiyorlar mı? Her yerde arka arkaya çalınmazlar mı?
A. Özgür: Böyle bir kural mı var Cem?
C. Madra: Hayır ben… yani farklı gibi geliyordu bana şimdiye kadar, bilmiyorum; farklı türde insanlar, en azından görünüş itibariyle!
Ö. Madra: Yani Neşet Ertaş’la Sex Pistols gibi mi?
C. Madra: Evet.
Ö. Madra: İkisi de punk!
A. Özgür: Dinleyelim mi?
Ö. Madra: Lütfen! 
-İlk Açık Gazete, 13 Kasım 1995


ON TRANSLATION: AÇIK RADYO

“2008 yılının sonunda İstanbul hakkında bir proje oluşturmak üzere davet edildim. ‘İstanbul’da Yaşıyor ve Çalışıyor’ programı kapsamında aylar süren okuma, çalışma ve araştırmanın sonunda projemi Açık Radyo ile ve onun hakkında yapmaya karar verdim. Açık Radyo’yu benimle İstanbuş şehri arasında bir arayüz, bir çeviri filtresi olarak ele aldım. Onlarla birlikte, İstanbul’u temsil eden şeylerin neler olduğunu soran, sorgulayan tartışmalar ve röportajlar yaptık; sonuçta dört radyo programı ortaya çıktı.”
-Antonio Muntadas’ın On Translation: Açık Radyo (2010, 31:59’) belgeselinin açılış metni.


ÖDÜL

“Basın Yayın dalında, Evrensel Kardeşlikten Dünya Barışına Çağrı Ödülü”. 1996 yılında Açık Radyo’ya verilen ilk ödülün adıydı bu. 30 yıllık serüvende hem radyo hem çeşitli program ve programcılar hem de radyoyla ilişkili tasarım ve kampanyalar sayısız ödüle layık görüldü. 2023’te Uluslararası Hrant Dink Ödülü, “Bağımsız müziği tanıtma ve yerel sanatçıları desteklemeye özen gösterme, gezegenin geleceği, küresel iklim krizi, savaş ve barış, hak mücadelesi, aktivizm ve deprem gibi başlıkları işleme, sosyal ve kültürel alanda, yerel sivil toplum kuruluşları, üniversiteler ve kültür kurumlarıyla işbirlikleri kuran, çalıştaylar, kültürel etkinlikler, şenlikler, sergiler ve halka açık forumlarla toplumun farklı kesimleri arasında diyaloğu teşvik etme” motivasyonlarıyla Açık Radyo’nun oldu. Radyo son olarak, her yıl düzenlenen 8 Kasım Dünya Şehircilik Günü Kolokyumu kapsamında, yaptıkları yayınlarla kentsel sorunları ve kamusal alanlara dair müdahaleleri gündemleştirmeleri ve kentlilik bilince yaptıkları katkıları sebebiyle verilen Kent Planlama Basın Ödülleri’nin 2024 sınıfında yer aldı.


PARTİLERDEN BAZI ÖRNEKLER

RADYOMANİ

“Kokainoman, eroinoman, nikotinoman, megaloman filan var ya Hacı Baba,
Elli beş yaşında bir radyonamın. Yani illetimiz radyomani.
İnsanların seslerini dinliyorum. Dünyanın dört bucağından bana sesleniyorlar.
Onlarla alâkamız uzaktan, yaptıkları işler umrumda değil.
Bunları nasıl anlattıklarına meraklıyım. Şarkılarını da seviyorum doğrusu. 
Hangi dilde, hangi usulde olursa olsun. Yeryüzünün bütün şarkılarını…”
-Nazım Hikmet, Memleketimden İnsan Manzaraları 


SAVAŞ VE BARIŞ

“Açık Radyo, yayına geçtiği gün, Bosna-Hersek’teki savaş devam ediyordu; o da sözü ve müziği ile altta kalanların ya­ nında oldu. Aylarca Saraybosna’ya bağlanarak ‘Bosna Günlüğü’nü sürdürdü… Bir tuhafküreselleşme mantığının doğal sonucu olan şiddeti, sahneye konduğu andan itibaren ‘izlemeye’ koyuldu.”

“Irak’ın ahlak ve hukuk dışı işgaline belki de dünyada ilk ‘uyanan’ mecralardan biri oldu. Savaş tamtamlarını daha 17 ay öncesinden ‘okuyup’ anlatmaya başladı, ‘kitle imha silahları’ dosyasındaki tehdidin ‘imkânsız’ olduğu, daha dünya ahalisi raporları öğren­ meden önce bu radyoda söylendi, gelişmeler ‘barış bandı’ prog­ramı üzerinden izlendi ve direnişin sesi yayında yansıtılmaya çalışıldı.”

Irak Dünya Mahkemesi, 2003

“Bu radyo insanlık tarihinin gördüğü en büyük barış gösterile­rinde Londra ve New York’la bağlantıdaydı. Türkiye Cumhuriyet tarihinin en önemli Meclis kararlarından birinin alındığı gün Ankara’da yapılan tarihi kitle gösterisi sırasında Sıhhiye Meydanı’ndaydı: ‘Tezkere’nin reddine giden süreci ‘naklen canlı yayın’la o meydandan aktardı. “


ŞEHİR

“Boğaz köyleri genelde iskelelerinin yanında ya bir meyhane ya bir kahve, bazen de ikisi birden olan yerlerdir. Kuzguncuk da ikisi birden olanlar arasında. Hâlâ çalışıyor mu, denizden bakınca sağ tarafta da vardı bir meyhane ondan çok emin değilim, asıl sol tarafta eskiden beri çalışan bir meyhane vardır. Bu genellikle İsmet Baba’nın mehyanesi olarak bilinir. Eskiden biz Kör Seyfi adıyla bilirdik; herhalde İsmet Baba Kör Seyfi’nin kardeşi olacak. Bunun arka tarafında da caddeye bakan bir kahve var: şu sıralarda da birçok oraya giden gelen var da esas Can Yücel’in gündüz çalışma mekânı hâline geldi. Şimdi bu deniz kenarı köyünden söz ederken denizle de ilgisi olan bir İstnbul türküsüyle işe başlayalım: ‘Sandalım Geliyor Varda’.” -Murat Belge, Bu Şehri İstanbul ki – Kuzguncuk


TÜKENİM TOPLUMU

“11 Eylül 2001 saldırılarının üstünden daha on gün geçmeden ABD Başkanı Bush, Amerikan Kongresine ve halkına ‘başkomutan’ sıfatıyla yaptığı konuşmada, terörle mücadelenin en önemli yollarından biri olarak ‘ülke ekonomisine katılma’yı, yani tüketmeyi göstermişti. Başkan bu konuşmadan neredeyse tam 5 yıl geçtikten sonra yaptığı bir basın toplantısında da önemli bazılar sıkıntılar yaşandığı gözlenen ekonomiyi güçlendirmenin en önemli yollarından biri olarak bu sefer başkomutan değil, ülkenin selâmetinden sorumlu ‘serdümen’ sıfatıyla tıpatıp aynı formülü öneriyor ve herkesi daha fazla alışveriş yapmaya çağırıyordu.”

“Aslına bakılırsa Bush şiddet, yoksulluk, sefalet ve çevre kirlenmesi başta olmak üzere binbir türlü dertten mustarip olan bu çağın her derdine deva, tüm zehirlerine panzehir olarak büyük harflerle yazmıştı: TÜKETİM. Yani ‘7 gün x 24 saat tüketim’ şeklinde bir reçete yazan tek eczacı olmaktan çok uzak; hatta onun bu konuda bir ‘istisna’ bile sayılamayacağı söylenebilir pekâlâ. Günümüze, Amerikan kültürünün baskın karakterine dayanarak bütün dünyaya yayılan ve ekonomik ve sosyal hayatın gidişatına tamamen hâkim olan bu anlayışın her yerde çeşitli meslek dallarından sayısız temsilcisi bulunuyor. ‘Selametin’ tek yolunun her şeyi durmadan daha çok tüketmekten geçtiğini savunan pek çok ‘guru’ var. İçleri sıkılan, hafif depresyon geçiren insanlara ‘terapi’ olarak alışverişe çıkmalarını, samimiyetle salık veren -amatör ve profesyonel- psikologlardan geçilmiyor ortalık desek çok da abartmış olmayız…”

“Kısa vadeli çıkarların dünyada neredeyse her şeyden önce geldiğiniz vazeden bu ‘dar ekonomist’ görüşün, 1980’lerin başından itibaren dünyanın pek çok ülke ve bölgesinde resmî söyleme mührünü vurmuş olduğunu, hatta medyanın üstün gayretleriyle kamuoylarının da böyle bir söylemle etki alındığını, hatta bir anlamda yönlendirildiğini söylersek, burada da çok abartmış sayılmayız.”
Ömer Madra


UYAN KAFAYI YE SONRA AKLINI BAŞINA TOPLA 

“Eşi benzeri görülmemiş bir dönemden geçiyoruz. Denetimden çıkmış küresel ısınmanın önüne geçmek, tüm insanlık tarihinin en önemli biricik görevi – ve bu görev bizim omuzlarımıza kaldı. Bunu biz omuzlamazsak, hayatımızda başarmak için uğraştığımız her şey, ya yerle bir olacak ya da tüm anlamını kaybedecek. Bizden önceki kuşaklar bu sorun hakkında hiçbir şey bilmiyorlardı. Bizden sonra gelecek olanlarınsa bu konuda hiçbir şey yapmaya güçleri yetmeyecek. Bize gelince, bizim hâlâ biraz vaktimiz var! Ama hemen harekete geçsek iyi olur.”
-Leo Murray, Çev: Ömer Madra


ÜFTÂDE SOKAK

“Üftâde; Hak yolunda olanların, dünyalılıklarından vazgeçenlerin yolunun adı. Yani bugün pek kolay anlaşılacak bir durum değil. Âşıka aşkı soruyorlar, ‘Ben ol da bil’ diyor. Eskilerin deyişiyle, onu anlamak için ‘Ehl-i hâl’ olmak gerek. İşte, sokaklık etmekten sevinç duyduğum Açık Radyo’nun hâli de bana pek benziyor. Dünya hâlini, güzelliklerini gerçek ve nimetlerini halkıyla paylaşan; çıkarsız, inançlı ve donanımlı bir tâife. Hepsinin eline, diline, zevk ve birikimine Hak yardımcı ola.” -Üftâde Sokak adına Fikret Bertuğ. 


VİCDAN

“Vicdan hepimizi korkak yapıyor.” –Hamlet, William Shakespeare
(Derleyen: Şenol Ayla, 21 Haziran 2004 tarihli Didik Didik Freud programından.)


YEDİ DÜVELDEN İNSAN GÖSTERİNİN PARÇASI OLSUN!

“Şimdi: Boşaltılan kavramların içini doldurmak için hamle etmek zamanıdır. İşte biz de bir yeniden başlayalım istedik. ‘Müzikle ilgili her kesimden insanı tek bir çatı altında keyifli bir ortamda buluşturmak’tan söz ediyoruz. Yani, Türkler, Bulgarlar, Rumlar, Yahudiler, Amerikalılar, Almanlar, Romanlar, Hintliler, beyazlarla siyahlar, başka renkliler, gökkuşağının yedi rengi… Yedi düvelden insan yani. Yediden yetmişe herkes iki gün boyunca müzik cambazlarının, dilbazlarının, matrakçılarının büyülü dünyası etrafında dönensinler, çalsınlar, oynasınlar, dinlesinler, düşünsünler, konuşsunlar, tartışsınlar, yesinler, içsinler… velhasıl coşkuyla eğlensinler ve gösterinin bir parçası olsunlar istedik. Burada gökten üç elma düşüyor. Üç adet anahtar kelimemiz var: müzik, katılım, eğlence. Bu üçünden de tek bir kelime çıkıyor zaten: şenlik.”
Ömer Madra, İstanbul 1. Müzik Şenliği Kitapçığı


ZİHİN TİYATROSU

“…Eğlenemiyoruz!
Radyo, televizyon, gazete, dergiler sıkıcı ve vasatçı. Hepsinden öylesine kuru bir gürültü çıkıyor ki, sonuçta, bir ‘kakafoni’den başka bir şey doğmuyor. Bir anlamda, kitle iletişim araçlarının gerçek bir iletişimsizliğe yol açması gibi bir paradoks söz konusu.
Dolayısıyla yeni bir radyoya ihityaç var.
Radyo ne işe yarar?
‘Zihin Tiyatrosu’nu kurmaya.
Zeki, duyarlı ve nazik insanları bir araya getirmeye.
100.000 kişilik sürekli bir parti yapmaya.
‘Sağırlara Program’ yapmaya.
Belli bir fikri ve kültürel yapısı olan insanların bir arada olacağı bir ‘platform’ sağlamaya.
Bu insanları demokratik, özgür ve kaliteli bir ‘mecra’ çerçevvesinde bir araya getirmeye.
‘Sağduyu’ya dayanan bir odaklaşmaya.
Kısacası nefes alıp, vermeye. ‘Temiz hava’ solumaya.
Haysiyetli işler yapmak lazım.
Hiçbir çözüm üretmeyeceğimize söz veriyoruz. (Olsa olsa, dünyadaki ‘meraksızlık’ sendromuna, geçici bazı çareler getirmeye çalışabiliriz.) Size bir şey vermek istemiyoruz; mümkün olduğu oranda sizden bir şeyler almak istiyoruz.
Çünkü bu, bizim ortak projemizdir.”
-Açık Radyo Manifestosu, Haziran 1995


  1. “Affedersiniz ama, sanat bir kodak fotoğrafı değildir.”: AVNİ LİFİJ

    1914 Kuşağı ressamları arasında yer alan Hüseyin Avni Lifij’in çektiği fotoğraflara odaklanan serginin ardındakileri, Necmi Sönmez ve Kerim Suner anlatıyor.

  2. 30. yaşında, A'dan Z'ye AÇIK RADYO

    Açık Radyo yayınlarından, kitaplarından, bültenlerinden, manifestolarından, basın açıklamalarından, dinleyici mektuplarından A’dan Z’ye, rengârenk bir derleme ile bir kez daha ve daima: #AçıkRadyoSusturulamaz 

  3. Gazpachonun kırmızısı, bitmiş aşkların hatırası: ALMODÓVAR’ın konuşan mekânlarında

    Terk edilmişler, röntgenciler, eski dostlar, yeni anneler… Etraf rengârenktir; olaylar çoğunlukla içinizden “Ne güzelmiş!” dedirten bir evde geçer. Mevzubahis Almodóvar; doğru bildiniz.

  4. MELİKE ŞAHİN ve AKKOR’un yapı taşları

    Melike Şahin ve albümde parmağı olan dost meclisi, AKKOR ve ardındakileri anlatıyor.

  5. Bol virajlı ve anıtsal su kaydırakları: MEMORIALS

    “Zamanın hatıralar ve hayal gücümüz yoluyla çok kişisel bir hâle bürünmesinden ilham alıyoruz.”

  6. Hatıraları eşelerken bugünde kalmak: ALEJANDRO ZAMBRA

    Alejandro Zambra yazma eylemine de kafa yoran biri. Yazı yazdığınız aletin -defter, daktilo veya bilgisayar, neyse artık o- yazdığınız şeyin içeriğini de biçimini de etkilediğini söylediğinde ona hak vermeye mecbursunuz.

  7. Beraberken dinlediğimiz müzikler ve hissettiklerimiz çeşitlenebilir mi?: HUM

    Ambient ve etrafındaki müzik türlerine alan açma arzusuyla kulüp dışı mekânları mesken edinen yeni DJ etkinlik serisi Hum’ı yaratıcıları Berk Çakmakçı ve Günseli Ferel’le konuştuk.

  8. HAV HAV!: Teenage Kicks

    Hav Hav! üyeleri, büyürken dinledikleri müzikleri ve bu müziklerin üzerlerinde bıraktığı tesiri anlatıyor.

  9. Şimdinin hafifliğinde: DENİZ ERDEN ile şarkı şarkı ANICCA

    Anicca’daki parçaları birer birer didiklerken; Deniz Erden'le müzisyen yaşamı, göç, meditasyon, İstanbul, deniz ve dahası hakkında da konuştuk.

  10. Kâğıtların mistik dünyasında bir öz keşif yolculuğu: AAFİ 

    Issız ve tavizsiz Sungak topraklarını, mistik güçler ve varoluşsal sorular eşliğinde arşınlayacağımız Aafi hakkında merak ettiklerimizi Korgün Akgün'e sorduk.

  11. Yaşamın içinden yaşam arayışı: NEREDEYSE KESİNLİKLE YANLIŞ

    Hanna’nın baktığı gökyüzüne çevirirken kamerasını, bizleri genç bir göçmen kadının hikâyesine götürüyor Cansu Baydar.

  12. İkinci şanslar ve zamana meydan okumak: ADAM FAWER

    “Sadece yarın için yaşamamalısınız; çünkü yarın hiç gelmeyebilir.”

  13. RIOT GRRRL’ün sinemadaki sesleri

    “ÇÜNKÜ kendi anlamlarımızı yaratmak için üretim araçlarını ele geçirmeliyiz.” - Riot Grrrl Manifestosu

  14. 3 soruda IŞIK GÜNER ve resimlediği yabani bitkiler

    "Yaygın, nadir, tehlike altında ya da endemik olduğuna bakmaksızın; içinde bulunduğum coğrafyada doğal olarak yaşayan türleri resmetmek benim için en büyük tutku hâline geldi. Çeşitliliği keşfettim."

  15. Yalnızlık sınavında full çekenler: KIVANÇ SEZER ile 8x8 üzerine

    Kıvanç Sezer ile 8x8’in nasıl ortaya çıktığına, şehir ve mekânla kurduğu ilişkiye, hayattaki avuntulara, yılgınlıklara ve tutkulara dair bir sohbete oturduk. 

  16. 45 Albüm: Ekim 2024 best of

    “Ne dinlesek?” diye soranlara, ekim ayından yerli – yabancı karışık 45 albüm.

  17. Hotel Milano, Yaz Köpekleri ve bu ay başka ne okusak?

    Ekim 2024’te yayımlanmış, merak uyandıran kitaplar.

  18. Künye

    .