Selda Bağcan, İsrailli grup Boom Pam’i arkasına alarak dünyayı yeniden fethetmeye hazırlanırken, ilk yıllarından bu yana üretimlerini takip ettiğimiz Gaye Su Akyol da ilk solo albümü Develerle Yaşıyorum ile ortalığı kasıp kavururken, ikisini bir araya getirme fikrinin büyüsüne kapıldık en başta. Sonra, konserlerinde “Yaz Gazetici Yazı yorumlayan, duruş ve ses olarak Bağcan’ı idol saymış Gaye Su Akyol’un bu röportajı yapma isteğine ve ardından, kolay kolay röportaj vermediğini bildiğimiz Selda Bağcan’ın “olur”una heyecan yaptık. Ardından gün gelip de, Tarabya’da, evinini yakınında, Boğaz kenarında bir kafede saatlerce Selda Bağcan’ın Gaye Su Akyol’a anlattığı hikâyelere, anılara, cevaplara kulak kesip mest olduk.

Selda Bağcan’ın kariyeri ve hayatı kimi acı ama çoğu hayranlık verici anlarla dolu. Onu dinlerken de yaşadığı her şeyi özümsemiş, hikâyelerini her zaman her yerde paylaşmak gibi bir derdi olmadığını, Batı dünyasında kendisine olan ilginin ve sebebinin de ziyadesiyle farkında olduğunu anlıyorsunuz. Tüm Selda Bağcan diskografisini tek CD’de 1 TL’ye satın bir seyyar satıcıya rastlayıp “keşke daha pahalıya satsaydın” diye dalgasını geçip kendi CD’sini de adamdan satın alan, bunu anlatırken de kahkahalarla gülen biri Selda Bağcan. 

Biz böylesi bir röportajı gerçekleştirdiğimiz, farklı nesillerden iki büyüleyici sesi bir araya getirebildiğimiz, Selda Bağcan’ın anılarını, düşüncelerini sizlere ulaştırabildiğimiz için kendimizi şanslı hissediyoruz. Umarız siz de okurken öyle hissedersiniz.


Gaye Su Akyol: Muğla doğumlusunuz. Ama pek çok kişi sizi Sivaslı biliyor. O hikâyenin aslı nedir?
Selda Bağcan: Annem babam memur olduğu için hasbelkader Muğla’da doğmuşum. Babam veteriner hekim, annem öğretmendi. Tayinler dolayısıyla Muğla’da bulundukları sırada doğmuşum, tesadüfen Muğlalıyım. Ama Sivaslı derseniz, oralı da değilim. Sivas türküleri söylediğim için öyle yakıştırıldı ama ailemiz çok karışık. Nereli derseniz Türkiyeli diyebilirim. Manastır göçmeniyiz, baba tarafı. Anne tarafı da Kafkas göçmeni. Dolayısıyla Türkiyeliyim diyorum yani.

G.S.A.: Veteriner bir baba, öğretmen bir anne. Müzik bu ailede nasıl ortaya çıkıyor?
S.B.: Babam çok iyi bir müzisyendi aynı zamanda. Bütün enstrümanları çalardı. Ben küçükken okullarda mandolin meşhurdu. Babam bana mandolin öğretti notalarla. Daha ilkokula gitmeden mandolin öğrendim, notalı bir şekilde üstelik. Keşke evde piyano olsaymış. Bu dediklerim Van’da gerçekleşti. Van’da bir veterinerin evinde piyano olması çok absürt olurdu herhâlde. Aristokrat bir aile değiliz. Memur çocuğuyuz. Dolayısıyla babamdan geliyor müzik. Makedonya’da da ailede hafızlar varmış. Aileden geliyor genetik bir şekilde. Ağbilerde de var.

G.S.A.: Hattâ Beethoven isimli bir bar varmış o dönemlerde.
S.B.: Gece kulübü. Bar sonradan oldu, önceleri bunların ismi gece kulübüydü. Ankara’nın en nezih kulübüydü. Önce Van Gogh’da çaldı kardeşlerim müzisyen olarak. Sonra biz kendi işimizi kuralım dediler, hep öyle olur ya. Onlar da Van Gogh’a karşılık Beethoven kulübü açtılar. Bir sürü sanatçı geldi oraya. Yıl 1970. Barış Manço, Cem Karaca, Esin Afşar, Fikret Kızılok… Türkiye’nin bütün ünlüleri geldi orada çaldı, söyledi. Ve ben kulüp sahiplerinin kız kardeşi olarak, onların üstünde sahneye çıkıyordum. Hem de gitar çalıp şarkı söyleyen bir kızdım! Onlar gidiyor, ben sahnede oturup şarkı söyleyen bir kız… Millet şok tabiî. Sanat hayatıma öyle başladım diyebilirim.

G.S.A.: Peki oraya gelen sanatçılar sizi hiç dinlemişler miydi?
S.B.: İlk kez orada dinlediler. Hattâ şöyle oldu, benim şarkılarımı götürüp İstanbul’da plak yaptılar. Benden önce!

G.S.A.: Cem Karaca “Tatlı Dillim”i, Barış Manço da “Katip Arzuhâlim”i…
S.B.: Aynen öyle. Söylemedim ikisi de rahmetli olduğu için. Ama onların sağlıklarında bunları o kadar vurguladım ki. İkisi de bana “höt” demediler! Rahmetli oldukları için konuşmak istemedim. “Maden İşçileri” diye bir şarkım vardı o dönemde. Arkadaşlarım tıp fakültesindeydi, ben fizik fakültesindeydim. Arkadaşım rüyasında görmüş, Timur Selçuk geliyormuş kulübe çalmaya ve benim “Maden İşçileri” şarkısını çalarak plak yapıyormuş bu sefer. Rüyaya bak! Ben de dedim “Şarkılar elden birer birer gidiyor, artık çıkayım ben.” Ama yıllar sonra “Maden İşçileri” şarkısının aranjmanını, düzenlemesini Timur Selçuk’a verdim. Çok enteresan, çok güzel bir hikâye.

Image

G.S.A.: Erkan Özerman sizi dinliyor ve sonrasında size İstanbul’da plak yapacağım diye tutturuyor. Ardından da İstanbul’da bir hikâye başlıyor.
S.B.: Erkan Ağbi benim ayaklarımı yerden keserdi… Ben de fakültenin son sınıfındayım, kendi kendime “bu adama uyarsam okul bitmez…” derdim. Bana durmadan “Seni dünya çapında ünlü yapacağım,” derdi ama adın “Zelda” olacak… Beni Yahudi yapacak. Dünya plak piyasası Yahudilerin elinde olduğu için ben de “Zelda” olacakmışım. Yapma Erkan Ağbi, etme Erkan Ağbi!

TRT’de bir program oldu, mapushanelerle ilgili. Deniz Gezmişler içerde, yıl 71. Bir reklam şirketi sahibi olan Türkan Poyraz vardı. Her şeyimi zaten ona borçluyum, onun stüdyosunda yaptım ilk bantları. Çok güçlü bir kadındı, çok sözü geçiyordu o zamanlar TRT’de. Benim “Mapushanelere Güneş Doğmuyor” şarkımı denetimlerden geçirmiş ve bu programda çaldırdı. Düşünebiliyor musunuz, Deniz Gezmişler içeride ve ben televizyonda “Neden Mapushanelere Güneş Doğmuyor” diyorum. Ben yokum, sesim var. Bu arada plaklar çıkmış “Zelda” olarak. Orda da Vanlı bir arkadaşımız var, Atilla İlvan diye, o da “onun ismi Zelda değil Selda!” diye saklamış plakları. Ben isimsiz kaldım o programda. Aman Allah’ım! İyi ki öyle olmuş. Nasıl bir merak kim bu kadın diye. Ondan sonra yürüdü gitti!

“Aradan yıllar geçti tekrar gittim İsrail’de Kudüs Festivali’ne. Taksiye bindim, aradan neredeyse 12 sene geçmiş. Taksi şoförü döndü bana “Zelda!” dedi. Nasıl şaşırdım. Dedim pes, nasıl unutmadınız!”

G.S.A.: Hattâ telefonlar geliyor “Kim bu kız” diye ve peşinize düşüyorlar.
S.B.: Ama yıllar sonra Erkan Ağbi’nin dedikleri oldu gerçekten. İsrail’de Zelda diyorlar bana. Oraya gittiğimde adım Zelda. İsrail’de “s”, “z” olarak okunuyor, Almancanın tersi. 90’da gittim İsrail’e ilk defa güzel bir festival için. Hattâ bir Osmanlı Kalesi’nde yapıldı festival, kulede Osmanlı bayrağı var. Aradan yıllar geçti tekrar gittim İsrail’de Kudüs Festivali’ne. Taksiye bindim, aradan neredeyse 12 sene geçmiş. Taksi şoförü döndü bana “Zelda!” dedi. Nasıl şaşırdım. Dedim pes, nasıl unutmadınız! Küçücük bir ülke, TRT’nin ilk zamanları gibi, ekrana bir çıkan hemen meşhur oluyor, şarkıları patlıyor falan… Ben 20 sene yasaklı kalınca, herkesin şarkısı patladı, bir tek benimki patlayamadı.

G.S.A.: “Mapushanelere Güneş Doğmuyor” şarkısını yaptığınız dönemde Deniz Gezmiş hapishanede ve ortaya bir aşk dedikodusu çıkıyor, alıp başını gidiyor. Onun aslı astarı nedir?
S.B.: Ben böyle bir şey olduğundan habersizdim. İlk defa 1976 yılında bir konser kulisinde sordular bunu. Ben çok şaşırdım duyunca. Allah Allah dedim, halka bak, nasıl böyle yayılabiliyor. Yakıştırdılar bizi o dönem. Denizlerin benden haberi var o zamanlar radyoda çalındığı için. Tutuklulara radyo serbest. Hiçbir şekilde bir araya gelmedik, hiç tanışmıyoruz. Ama halkın yakıştırmasıyla böyle oldu. Daha sonraki yıllarda küçük bir kız geldi bir gün kulise. Dedi ki “Size bir şey sorabilir miyim?” Ben anladım neyi soracağını da, “Sor bakalım” dedim. “Siz hiç Deniz Gezmiş’le çıktınız mı?” Bazıları da benim gerçekten sevgilisi olup yalan söylediğimi zannediyordu. İnkâr ediyorum zannediyorlardı. Yahu keşke olaydı kardeşim! Paris’te oturan bir arkadaşım var, Arzu Okay, Yeşilçam filmlerinin ünlü artisti. Evine badana yaptırıyor 2000’li yıllarda, ta oralardan beni arıyor. “Badana işçileri senin hayranın, seninle konuşmak istiyorlar,” dedi. Peki dedim. Abla dedi, sen dedi, Deniz Gezmiş dedi, öylesi böylesi. “Ha ha” dedim ben. “O öldüğü için kimseyle evlenmedin di mi abla?” dedi!

G.S.A.: Resmen almış yürümüş. Şehir efsanesi.
S.B.: Evet, aynen öyle, şehir efsanesi.

Image

Aylin Güngör: Kendinizde ne kadar arşiviniz var? Hem görsel, hem plak olarak bende de yok dediğiniz şeyler var mı?
S.B.: Var, var. Hepsi var. Bir tane eksik vardı. Çok ironik bir şey. “Aldırma Gönül’’ nedense yok. Plak yapmıştım 77-78 döneminde. Yok evde! Birisi çalmıştır mutlaka ya da alıp gitmiştir. Çocuklara diyorum ki “Karaborsadan alacağım, yeter ki bulun!’’ Yok! Geçenlerde Amerika’dan bir genç geldi röportaj yapmaya. Bir sürü şey konuştuk falan, elinde “Aldırma Gönül”ün 45’lik plağıyla geldi imzalatmaya! Hemen dedim “Ver şunu bana!”. Çocuk şaşırdı, verdi tabiî ne yapsın.

“Anglosaksonlar birbirinden sıkılınca biraz gözlerini dünyaya, değişik gruplara açtılar. Sting falan bile bir şarkısına ezan koymuş. Böyle şeyler olduktan sonra insanlar bizleri merak etti.”

“Üç tane İngiliz genç geldi TRT’de bir eğlence programına, TRT’de yasağım sürerken. Korhan Abay da programın yapımcısı ve sunucusu. Türkiye’den kimi tanıyorsunuz diye sordu üç İngiliz delikanlıya(…) Selda Bağcan dediler. Yasaklayım ya, Korhan DOINGGG oldu! Dedim ki kendi kendime ‘yasaklar nasıl da deliniyor.’”

G.S.A.: Times’ın dünyanın efsane kadın şarkıcıları listesinde, 81 şarkıcının içinde tabiî ki Selda Bağcan da var. Bunu neye bağlıyorsunuz diyeceğim ama hepimiz cevabını biliyoruz aslında. Ama siz nasıl değerlendiriyorsunuz onu merak ediyorum.
S.B.: Ben sesteki o haykırışa bağlıyorum. Ses tonum çok farklı ve çok yürekten bir söyleyiş. Bir de Anadolu’nun müziği olması: sahici ve samimi. Yani Batı taklitçisi olmadan yapılan bir müzik tarzı. Değişik geldi insanlara. Ortadoğu coğrafyasının müziği tabiî. Etnik müzik zaten biliyorsunuz son dönemlerde çok moda. Anglosaksonlar birbirinden sıkılınca biraz gözlerini dünyaya, değişik gruplara açtılar. Sting falan bile bir şarkısına ezan koymuş. Böyle şeyler olduktan sonra insanlar bizleri merak etti. Bir şekilde patladı. Çok öncesi de var tabiî bu işin. 1987’de WOMAD Festivali’ne katıldım Londra’da. Festival plağı dünyayı dolaştı. Altyapı oluştu o zamanlar. Almanya’da bir sürü festivale katıldım.

Yıllar geçti aradan, TRT’de yasağım sürüyor. Üç tane İngiliz genç geldi TRT’de bir eğlence programına. Korhan Abay da programın yapımcısı ve sunucusu. Türkiye’den kimi tanıyorsunuz diye sordu üç İngiliz delikanlıya, rock müzik yapıyorlardı. Selda Bağcan dediler. Yasaklayım ya, Korhan DOINGGG oldu! Dedim ki kendi kendime “yasaklar nasıl da deliniyor.”

G.S.A.: Avrupa’daki konserlere gittiğimizde plakçılara giriyoruz. Türkiye’den iki müzisyenin mutlaka plağı oluyor; biri Selda Bağcan, diğeri de Erkin Koray.
S.B.: Erkin’in de müziği çok enteresan. O “Şaşkın”, “Estarabim” falan nasıl muhteşem yahu. Çok beğenirim onları.

G.S.A.: Sizin bir hikâyenizi okumuştum. Bir gün siz, Seyyal Taner ve Erkin Koray, bir yazlık evdeydiniz…
S.B.: Büyükçekmece’de bir yazlık ev tutmuştuk. Oraya gittik beraber. Seyyal’le Erkin çok yakınlardır. Biz de bekliyoruz ki Erkin baba evdeki gitarı eline alacak, bir şey çalacak falan. Ağbi eline almıyor gitarı! Üç gün bizi bekletti böyle. Sonradan öğrendik ki gerekçesi şuymuş: Orada bir şey çalarsa ben ondan çalarmışım! Böyle bir şey olabilir mi yahu!

G.S.A.: Erkin Koray Mısır’dan, Afrika’dan, Ortadoğu’dan sürekli etkilenip birtakım şeyleri kendi müziğine kattığı için belki herkesi öyle görüyor olabilir.
S.B.: “Şaşkın” falan hep yabancı. Dinledim ben onların Arapçasını.

G.S.A.: Hattâ sordukları zaman bunu “Benim sözlerim kuvvetli,” olarak ifade ediyor diye kendisini.
S.B.: Ama ne olursa olsun, onu akıl etmesi bile müthiş. Ben de “Ziller ve İpler” diye bir şarkı yapmıştım 1992’de. O da İsrailli bir rock’çının. Ben ilk gittiğimde İsrail’e, beni paylaşamadılar. Sürekli rock’çıların, müzisyenlerin evlerine gidiyoruz. Sanki uzaydan gelmişim. Çocuk bana kasetini verdi. Kasetin ilk parçasını bir dinledim, enstrümantal bir parça, dedim bu ne ya! Acayip iş yapar bu Türkiye’de dedim. Allah’tan şarkı anonim. Grek şarkı, rembetiko. Çocuğun ailesi Yunanistan’dan göç etmiş. Ailesinden bildiği bir şarkı.

G.S.A.: Klibini hatırlıyorum.
S.B.: Küçük çocuklar oynuyordu.

G.S.A.: Ben âşıktım o klibe. Altı yaşında falandım. Benim Selda Bağcan’la ilk tanıştığım şarkı oydu. Sonra devamı geldi.
S.B.: Beni onunla tanıyanlar, klibi izlerken beni görünce “Aa, bu orta yaşlı teyze nerden çıktı? Bu teyze nerden çıktı?” diyorlarmış. Görmemiş ki çocuklar beni hiç! Yasaktan dolayı çocukların hiç haberi olmadı benden. Ama türkü sevenlerin ve özellikle Alevi kesimin haberi vardı benden. Hep söylerim, Alevi kesimin sırtında ben bugünlere geldim diye. Ama Alevi değilim; keşke olsaydım.

G.S.A.: Bir sözünüz var benim çok dikkatimi çeken. Diyor ki Selda Bağcan: “Ulusal olmadan, uluslararası olunamaz.” Ruhi Su’nun “Yerelden ulusala, ulusaldan evrensele” sözünü anımsatıyor bana.
S.B.: Gerçekten ulusal müzik yapıyorum. Türkü kıvamında bestelerle çıkıyorum. Bu toprakların müziğini yapınca, ulusal olacaksın. Gerçekten uluslararası da seni fark ediyor o zaman. Çok fark edildik aslında, bunu da biraz internete borçluyuz. Işık hızıyla yayınlanıyor her şey. 2006’da plağım çıktı Londra’da, orada bir şirketle anlaşma yapmıştım, iki üç sene içinde parçalar hit olmaya başladı. Gittikçe daha yayıldı. Nasıl yayıldı? İnternetle işte. Demek ki internet daha önceleri olsa insanlar bizi daha erken fark edecekti…

Image

G.S.A.: Amerikalı rapçi Mos Def’in şarkıyı sample olarak alması hikâyesi önemli. Sonrasında sanırım bir dava açılıyor ve dava kaybediliyor. Ben çok şaşırdım buna.
S.B.: Davayı kaybetmedik de, dava açılamadı o dönem. Avukata paralar verildi, avukat da paranın üstüne oturdu geri vermiyor! Finders Keepers diye bir plak şirketi var. Böyle bir şey olamaz. İki defa 4 bin lira verdiler. Bütün her şey bu! Fiş gönderiyorlar ama ödeme yok. Hiçbir şekilde ödeme yok. Böyle bir sahtekârlık olamaz. Bir de Amerikalılara satmışlar şarkıları. Mos Def’e satmışlar, Electronic Arts diye bir firmaya satmışlar, Beverly Hills dizisinde kullanılmış, Dr. No diye bir şarkıcı söylemiş, Skate 2 bilgisayar oyununda kullanılmış şarkı. Bu dördünü tespit ettik gönderdik. Ama bunlar benim avukatımla nasıl yazışıyorlar, oradaki Amerikalıları yanıltmaya yönelik falan. Sonunda bir kumpas kurdular, üç sene içinde müracaat etmiş olmanız gerekiyordu deyip, üç seneyi geçirtti Amerika’daki avukatlar. Dava açamıyoruz, zaman aşımı dediler. Yolladığımız parayı da geri göndermiyorlar. Başka bir avukat bulduk, ona da para gönderdik; o da geri yollamıyor! Ben böyle bir şey görmedim. Amerikalıları ve İngilizleri tanıdıktan sonra dedim ki “Ya biz çok namusluymuşuz, çok dürüstmüşüz.” Ben mesela hep sözleşmelerime uymuşumdur. Kimle ne sözleşme yapsam uyarım, bozmam. Bunlar inanılmaz sahtekâr. Mos Def’in kabahati yok bu işte. Onun plak şirketinde bitiyor iş. Katiyen bir ödeme yok.

“O günlerden, bugünlere gelebilmek şarkıların sözleriyle ilgili. Sesim zaten çok dikkat ettiğim için hiç kaybolmadı ama ben bugünlere şarkılarımın sözleriyle gelebildim diyebilirim (…) Bir de duruş tabiî. Çok sağlam dururum. Genel bir tanım vardır ya, onlara hiç itibar etmedim ben.”

G.S.A.: Bir kadın müzisyen olarak, ataerkil bir toplumda, üslubunuzdan şaşmadan müzik yapmayı sürdürdünüz. Kadın olmanızın bir zorluğu oldu mu hiç? Diğer bütün zorlukların yanında.
S.B.: Hiç olmadı diyebilirim. Bir defa o günlerden, bugünlere gelebilmek şarkıların sözleriyle ilgili. Sesim zaten çok dikkat ettiğim için hiç kaybolmadı ama ben bugünlere şarkılarımın sözleriyle gelebildim diyebilirim. Hem sağlam melodiler hem şarkıların sözleri. Bir de duruş tabiî. Çok sağlam dururum. Genel bir tanım vardır ya, onlara hiç itibar etmedim ben. Her yere de makyajsız gidiyorum, televizyon hariç. Orada zaten yapıyorlar makyaj. O zaman da kendimi çok beğeniyorum.

G.S.A.: “Benim solculuğum şablona uymaz” diye bir cümleniz var. Bence bu çok doğru. Çünkü sol kavramının içi boşaltıldı Türkiye’de. Sizinki hiçbir şeye uymuyor gerçekten.
S.B.: Evet, şablon biraz farklı. Evet, solcuyum. Ama sol kesim daha tutucudur. Bir yamuk yaptığın zaman, aman Allah yandın!

G.S.A.: Peki Selda Bağcan kimleri dinler?
S.B.: Her şeyi dinlerim, hiç ayırt etmem. Zaten güzel olan her şey, kulağa hoş gelen her şey dikkatinizi çekiyor. Hiç ayırt etmem. Arabesk de dinlerim, ne kadar kaliteli besteler var arabeskte. İbrahim Tatlıses’in söylediği çok kaliteli besteler var. Burhan Bayar’ın yaptıkları… Onun için ben besteleri seviyorum. Pop müzikte son dönemde çoğu kötü ama bazıları hakikaten güzel. Yüzde 75 kötü, yüzde 25 güzel besteler var. Genellikle kötü. Ben ve çevrem için tahammül fersah.

“Ben fizik mezunuyum. Ama internetten hep uzak durdum. Biraz mekanik yaşamak istiyorum. Beni ürkütüyor ve korkutuyor.”

G.S.A.: İnternet kullanıyor musunuz?
S.B.: Ben fizik mezunuyum. Ama internetten hep uzak durdum. Biraz mekanik yaşamak istiyorum. Beni ürkütüyor ve korkutuyor. Hattâ bir şarkım var rock tarzında.
“Bilgisayar dünya
Duygusavar dünya
Sen ne dersen de
Ben de varım burda”

Image

G.S.A.: En sevdiğiniz filmler neler?
S.B.: Beni çocukluğumda çok etkilemiş olan Spartacus var mesela. Kölelerin isyanı. Sanırım milattan önce 2000’li yıllarda yaşamış Spartacus ve köleliğe isyan etmiş. Bir de Doktor Jivago var. Muhteşem bir film. Ekim İhtilali ancak böyle anlatabilir. Önce filmini izledim, sonra romanını da okudum. Bir de Amerikan iç savaşını anlatan Rüzgâr Gibi Geçti çok etkiledi çocukluğumu.

G.S.A.: Bir anket sorusu daha. 20 yaşındaki Selda Bağcan’a bir öğüt verseydiniz ne derdiniz?
S.B.: Bu çok zor bir soru. Hiç bugüne kadar sorulmadı. Sen çok akıllı bir kızsın. Bazı hatalar yaptım, yapmadım değil. Özel hayatımda olsun, meslek hayatımda olsun. Şimdi bu kafayla onları yapmazdım en azından. Öyle aman aman hatalar değil, ufak tefek hatalar. Herkes de böyle düşünür ya zaten. Gençlik hataları diye.

G.S.A.: Bence Türkiye’ye gelmiş geçmiş en önemli ve büyük kadın rock star sizsiniz. Bununla ilgili bir yorumunuz var mı son olarak bunu sorayım.
S.B.: En büyük ben, başka büyük yok!

  1. Merhaba, nasılsın?

    Selam, Basılı Bant Mag.’de aşağıdaki gibi bir yazı varmış… Beni hazırlayan ekip bu yazıyı benim de paylaşmam gerektiğini söyledi. Özel

  2. Bant Mag. cevaplıyor

    Bu seferlik soruları müzisyenler, oyuncular, dergiciler, organizatörler, filmciler, yazarlar ve okuyucular Bant Mag.’a sordu. Bant Mag. cevapladı.

  3. Olaylar olaylar…

    Bant Dergi ve Bant Mag. günlerinin unutulmazları, daha önce kimseye anlatmadığımız skandalları ve utanç verici anları...

  4. Farklı enerjilerin kesişim noktası: TUNDE ADEBIMPE

    Bant Mag.’in 100. özel sayısının kapağını hazırlayan Tunde Adebimpe'ye aklımıza gelen (neredeyse) her şeyi sorduk...

  5. CEM YILMAZ ve TÜLİN ÖZEN: Bir masa başında, çay eşliğinde, saatlerce…

    Cem Yılmaz, evinin salonunda, Pek Yakında’daki rol arkadaşı Tülin Özen’le, bizim meraklı gözlerimiz önünde derin mi derin, içten mi içten bir sohbete daldı...

  6. SELDA BAĞCAN ve GAYE SU AKYOL: En Büyük Selda Başka Büyük Yok

    Farklı nesillerden iki büyüleyici ses bir arada... Selda Bağcan anılarını, hikayelerini, düşüncelerini Gaye Su Akyol'a anlattı. Okurken sizin de bizim gibi mest olacağınızı umuyoruz.

  7. Son 10 yıldan 99 müzik (I)

    Bant Dergi ve Bant Mag.’ın bugüne kadar yayımlanmış 99 sayısının her birinden birer müzik alıntısıyla 10 senenin müzikli bir kolajı…

  8. Son 10 yıldan 99 müzik (II)

    Bant Sayı 52 DeerhunterGelelim bu yazının yazılma sebebi olan Microcastle albümüne. Deerhunter’ın müziğinde huzur bulmaya alışık olmayan birisinin, ilk dinleyişinde Microcastle’ı biraz yadırgaması

  9. Son 10 yıldan sinemaya dair 99 alıntı (I)

    Bant Dergi ve Bant Mag.’ın bugüne kadar yayımlanmış 99 sayısının her birinden birer sinema alıntısıyla 10 senenin filmli bir kolajı…

  10. Son 10 yıldan sinemaya dair 99 alıntı (II)

    Bant No:60 Merve Kayan & Zeynep Dadakİnsanların çalışmalarınızı izleyince ne düşünüp, hissetmelerini umuyorsunuz?Hemen sonrasında çok düşündürtmesek de, rüyalarına girsek güzel

  11. Son 10 yıldan 99 farklı konu (I)

    Bant Dergi ve Bant Mag.’ın bugüne kadar yayımlanmış 99 sayısının herbirinden değinmiş olduğumuz farklı konulara dair seçmece alıntılar… Bant No:1 İnsan kontrolden

  12. Son 10 yıldan 99 farklı konu (II)

    Bant No:60
 Çalışmalarına bakınca insanların ne düşünüp, hissetmelerini umuyorsun?Okuldan bir asistan hocamız bir keresinde benim çizimlerime bakıp “Çizimlerinde ilginç bir

  13. İllüstratörlerden Bant Mag.a kutlama

    Kimi eskiden, kimi zaman zaman, kimi yeni yeni ama her zaman... Onların kalemi olmadan Bant Mag. asla tam değil. Biz de şımarıklık yaparak Bant Mag.'in özel sayısına dahil olmalarını istedik...

  14. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] yazı işleri müdürleri J. Hakan Dedeoğ[email protected] Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör