Dergimizin de gidip yakından kendi gözleriyle gördüğü fantastik ve kült filmler festivali Fantastic Fest’te bir de hatırı sayılır bir oyun bölümü mevcuttu.
Austin’deki Fantastic Fest kapsamında tanıştığımız Fantastic Arcade, bağımsız oyun yapımcılarının projelerini anlattığı panellerin yanısıra, oyunların oynandığı salonların da kurulduğu, sonunda da jüri ve seyirci ödüllerinin havada uçtuğu müthiş bir indie oyun festivali. Biz de bu sayıda festivale katılan oyunlardan bazılarını yakından incelemeye karar verdik.
HER STORY
Silent Hill: Shattered Memories and Aisle‘ın yaratıcısı Sam Barlow’un son oyunu Her Story, şu ana kadar oynadığınız hiçbir şeye benzemeyen, hattâ oyun tanımının sınırlarını zorlayan ve yakın zamanda birçok oyun sitesi ve dergisi tarafından da bir hayli ilgi görmüş olan bir polisiye. 1994’te işlenen bir cinayetin ardından kayda alınan sorgulama videolarını arşivden çıkarıyor ve bağlantıları bir araya getirerek olayı çözmeye çalışıyorsun. Oyun bir polis bilgisayarının masaüstünde geçiyor ve elindeki tek araç, sorgu videolarında söylenen kelimeleri arayabileceğin bir arama motoru. Anahtar kelimeler üzerinden tüm videolara ulaşmaya ve bu gizemli cinayetin nasıl işlendiğini anlamaya çalışıyorsun. Diğer çoğu oyunda olduğu gibi bir şeyleri çözdükçe sana verilen bariz ödüller yok. Aynı masabaşı çalışan bir polis memuru gibi, soğumuş kahveni yudumlarken, bir bulmacayı kendi kendine çözmekten aldığın bir zevk var. Bu da gerçekçiliğe çok iyi yansıyor ve seni hemen hikâyenin içine alıyor. Bu minimalist oyun, elindeki çok az malzemeyle oyuncuda en yüksek etkiyi yaratmayı başarıyor. Başarılı oyunculuk ve iyi kurgulanmış hikâyenin sonucunda Her Story zaten kendine hiç de azımsanmayacak bir hayran kitlesi yaratmış durumda. Kuşkusuz bunda bu aralar çoğu yerde gördüğümüz 90’lar referanslarının da yarattığı kült havanın payı var. Videoların kalitesinden, masaüstü bilgisayarının ikonlarına, basit tasarım bütünlüğü oyunu sağlam bir yere yerleştiriyor ve oynadıktan sonra bile aklımızda kalmasını sağlıyor.
LUMINO CITY
Londra merkezli, farklı disiplinlerden insanları bir araya getiren ve daha önce Lume adlı başarılı oyunu yaratan ekipten yine azimli bir oyun geliyor: Lumino City. Tamamen elle, kâğıttan yapılmış olan bir şehirde geçen tatlı, şirin bir hikâye. Aşırı özenle yaratılmış şehri keşfetmek için bile bu oyunu oynamaya değer. Benim de çok anlatmama gerek yok, zaten fotoğraflara ve videolara baktığın anda hemen bu BAFTA ödüllü oyunu indirmek istiyorsun.
CHASM
Oyunlara ilgiliysen son zamanlarda “procedurally generated” tanımını bolca duyuyor olabilirsin. Türkçeye “belli kurallar çerçevesinde üretilmiş” diye çevirebileceğimiz bu kavram, rastlantısal üretimden (randomly generated) farklı olarak önceden belirlenmiş, sınırları belirleyen kuralları izleyerek daha mantıklı sonuçlar verebiliyor. Örnek olarak basit bir oyun haritasını ele alalım. Eğer rastlantısal olarak üretilseydi, çıkışı olmayan yollar, ulaşılamayan ödüller, vs. ortaya çıkacaktı ama düzgün bir oda ve birbirine verimli bir şekilde bağlanan yolları yaratmanın kurallarını programlayabilirsek, o zaman oyun her seferinde bize yeni ve oynanabilir bir harita verebilir. Statik haritalara göre her oynayışı kendine has bir deneyim hâline getiren bu teknik sayesinde Rogue Legacy geçtiğimiz senelerin en akılda kalan bağımsız oyunlarından olmuştu. Veya bu teknikle galaksi büyüklüğünde oyun dünyası yaratılmasını sağlayan, herkesin heyecanla beklediği No Man’s Sky isimli proje ortaya çıkabildi. Elimizdeki oyuna gelirsek, Chasm da Metroidvania stili iki boyutlu ama haritanın her oynanışta yeniden “kurallar çerçevesinde üretildiği” retro grafikli zevkli bir platform oyunu.
VIDEOBALL
Videoball, iki takımın birbirine gol atmaya çalıştığı klasik yapıda bir oyun. “Shoot ’em up” ile spor türlerini birleştiren bu hızlı oyunda, ateş ettiğin üçgenlerin yardımıyla bir topu vurup karşı kaleye yuvarlamaya çalışıyorsun. Bazen en bağımlılık yaratan oyunlar en basit fikirlerden ortaya çıkıyor. Bakınız Candy Crush, Tetris, Angry Birds. Kalabalık bir partide kimse uzun uzun bir oyunun kurallarını öğrenmek ve hikâyeyi takip etmek istemez. Ateş et, üçgenini büyüt, gol falan derken bağırış çağırış içerisinde dakikalar saatler akar.
WHEELS OF AURELIA
Wheels of Aurelia, 70’lerde, İtalya’da geçen, hikâyenin ön planda olduğu bir yarış oyunu. Böyle bir oyun niye oynanmaz ki? Pastel renkli grafikleri ve İtalyan pop müzikleriyle hızlı arabalarla yarışıp, entrikalarla dolu bir hikâye içerisinde kendi kararlarımızı veriyor, hikâyenin nasıl ilerleyeceğini belirliyoruz.
BLOCK’HOOD
Üniversitede Şehir Bölge Planlama Bölümü’ne gitmenin benim için en iyi yanı, sıfırdan fütüristik şehirler, mahalleler tasarlayabilmekti. En kötü yanı da insanların “sen herhalde Sim City‘yi çok iyi oynuyorsundur” laflarına maruz kalmaktı. En kötü yanı buydu, çünkü aslında her Sim City oyunum sonunda, aptal bir evde yangın çıkıyor, bir sürü felaketi peşisıra sürüklüyor ve panik içinde oraya buraya tıklarken özene bezene yarattığım tüm şehrin alevler içinde yandığını izlemek zorunda kalıyordum. İşte Jose Sanchez’in oyunu Block’Hood‘da bu felaketler olmadan daha sınırlı bir alan içerisinde insanlara yaşama alanları tasarlıyorsun. Oh be.
www.plethora-project.com/blockhood/
Oyunların tamamına bu linkten ulaşabilirsin: http://fantasticfest.com/games