“Muhtemelen duymamış olduğunuz müziklere ışık tutmak bizi heyecanlandırıyor.”


Londra merkezli plak şirketi Fire Records, bu ay ilginç bir yıl dönümü kutluyor. Kataloğunda Josephine FosterHowe GelbPere UbuJane WeaverNoveller ve Half Japanese gibi isimlerin yer aldığı etiketin 33.3’üncü yıl kutlamaları bu ay gerçekleşecek. Fire Records ekibinden James Nicholls’la hem otuz yılı aşkın serüveni hem de bu yaz yayınlanacak A Scanner Darkly ve Halt & Catch Fire soundtrack albümlerini konuştuk.

Image

Bu ay plak şirketinin kuruluşunun 33.3’üncü yıl dönümünü kutluyorsunuz. Bu fikir nasıl ortaya çıktı?

Dört yıl kadar önce kutlamak için iyi bir doğum günü olduğu şakasını yapmıştık. Otuzuncu yıl dönümümüzde konserler ve diğer bir sürü etkinlikle yaptığımız kutlamalar çok eğlenceliydi. Bunu bir kez daha yapmak istedik ve 33.3’üncü yaşımızı kutlamaya karar verdik. Her şey kendiliğinden gelişmiş gibi oldu. Birçok grubumuzun turnede olması ve yakında birçok önemli albümümüzün yayınlanacak olması itibariyle garip bir mayıs ayı bizi bekliyordu. Hepsini bir araya getirmek ve üstüne birkaç şey daha eklemek gerekti.

Kutlamalar için ne gibi planlarınız var?

İki hafta içinde on civarında konserimiz gerçekleşecek. Sonrasında da bazı gizli konserlerimiz olacak. Evan Dando için bir gizli konser organize edebilmeyi umuyoruz. Jane Weaver da epey meşgul. Önce Rough Trade ardından da The Flashback dükkânlarında konserler verecek. İkinci konseri BBC gelip kaydedecek. Fazlasıyla meşgul geçecek bir üç ay bizi bekliyor gibi görünüyor. Ayrıca This Corner of England isimli bir festivalimiz var. Temelde The Bevis Frond’u onurlandırmak adına yapıyoruz. Festivalin ismi de grubun şarkılarından biri. Ayrıca grubun kendine ait bir kimlik geliştirebildiğine işaret ediyor. Kendi sound’ları ve müziklerindeki tavırla tipik İngilizler, tuhaflar. Bu da aslında bizim bir araya getirdiğimiz kişileri temsil ediyor. Biz, aslında tuhaf tiplerin plak şirketiyiz.

Fire Records’ın geniş kataloğuna dönüp bakınca, tını ve yaklaşım açısından geniş bir çeşitlilik göze çarpıyor. Yayınladığınız albümler arasındaki ortak noktaları nasıl tanımlarsın?

Az önce yaptığım tanıma benzer bir şekilde. Kenarda kalmış ama yine de ulaşılabilir müzikler gibi. Dinlemesi imkânsız deneysel müziklerden değil. Büyük bir hit olacağını düşündüğümüz şeyleri de yayınlamıyoruz. Orijinal olduğunu düşündüğümüz insanlarla çalışmaya çabalıyoruz. Belli bir janra odaklanmaksızın, hepsinin kendi aralarında bağlantıları var. Tüm albümlerde belli bir oranda pop duyarlılığı var.

Bir dinleyici olarak, Fire Records’ı tek bir janr ismiyle tanımlamanın mümkün olmamasını seviyorum.

Birçok plak şirketinin kendi kimliğine sahip olması iyi bir şey. Biz kendimizi uluslararası bir plak şirketi olarak görüyoruz. Arjantin ve Yeni Zelanda gibi ülkelerden gruplarla çalışabilecek kadar genişledik. Earth Recordings’le Sovyet besteci Mikael Tariverdiev’in bir derlemesini yayınladık. Müziği hiç geniş kitlelere ulaşmamıştı. Ama şimdi The Guardian’da iki sayfalık değerlendirme yazısı çıkıyor ve Pitchfork albüme 10 üzerinden 8 ya da 9 veriyor. Muhtemelen duymamış olduğunuz müziklere ışık tutmak bizi heyecanlandırıyor.

Fire Records’ın yolculuğu boyunca karşılaştığınız en temel engeller neydi?

Ben 2000 yılında başladım. Ve 2003’e kadar da bir plak şirketi işlettiğimi tam anlamıyla hissetmedim. Sonrasında da 5-6 yıllık bir debelenme oldu, benim de Londra’nın dışına taşınıp geri dönmem gerekti. Nihayetinde birilerini işe alabilecek konuma gelmiş ve plak şirketini sağlamlaştırabildik. En büyük engel, yalnızca var olabilmek. Sanırım şu anki durumumuz için en büyük alkışı şimdiki ekibimiz hak ediyor. İyi insanlar olduğunuz zaman hiçbir sıkıntı çıkmıyor, iştah artıyor, sanatçılar sizinle çalışmaya devam etmek istiyor ve sürekli yeni birileri geliyor; büyümeye devam ediyorsunuz. Kendi vizyonumuz içinde büyüyebilmek gerçekten heyecan verici.

Bu yaz birkaç soundtrack albüm yayınlayacaksınız. Biraz bu albümlerden bahsedebilir misin?

Müzisyenlerin filme eşlik ettiği özel konserler düzenledik. Death and Vanilla, Vampyr filmi için özel bir performans sergiledi ve bu seride yayınlayacağımız ilk albüm de o olacak. Ayrıca Jane Weaver ve Josephine Foster da birer tane yaptı. Bu albümlerin hepsi canlı kayıtlar. Yakın zamanda yönümüzü biraz değiştirdik; televizyon ve film müzikleri yayınlamaya başlıyoruz. İlk iki albüm Halt & Catch Fire ve A Scanner Darkly’nin soundtrack’leri olacak. Aslında A Scanner Darkly için, besteci Graham Reynolds’ın canlı performans sergileyeceği bir sine-konser yapacağız. Janrlar hakkında konuşuyorduk, bu albümdeki her şarkı birbirinden farklı ve hepsi muhteşem.

Bir de Paul Haslinger’ın Halt & Catch Fire müzikleri var. Soundtrack albüm yayınlamaya aslında Paul sayesinde başlıyoruz. Dizinin de büyük bir hayranıyım.

Image
Image
Image

Dizinin müzikleri, son dönemde iyice popülerleşen 1980’ler synth odaklı film müziklerinin geri dönüşünün de öncüsü bir anlamda.

Müzikler ve dizinin müthiş uyumu, bilgisayarların ve o tür teknolojinin doğduğu dönemle alakalı. Paul bu hissiyatı çok akıllıca yansıtmayı başardı. Aynı zamanda Tangerine Dream’le söz konusu soundtrack döneminin tam da içindeydi. Onun için şu an piyasadaki en iyi isim diyebilirsin. Paul’un da canlı performans için Londra’ya gelmesini umuyoruz. Belki bunu, önce albümü yayınladığımız sonra da bestecilerin film müziklerini canlı olarak çaldığı ilginç şeyler yapabileceğimiz bir formata dönüştürebiliriz. Besteciler için de ilginç bir tanıtım türü olabilir. İlginç şeyler yapmaya devam edeceğiz.

Soundtrack yayınlarında bu iki albümün ardından sırada ne olacak?

Sıradaki albümümüz Blue Velvet olacak. Çok heyecan verici. Ayrıca çalışmak istediğimiz dört-beş bestecinin isminin yer aldığı bir istek listemiz de var. Jon Brion’ın yaptığı işleri çok seviyorum. Paul Thomas Anderson’ın erken dönem filmlerinin tamamının müziklerini o besteledi. Ayrıca Evan Dando’nun Baby On Board albümünde vardı ve Elliot Smith’le de bir şeyler yapmıştı. Harika bir besteci olmasının yanı sıra tipik bir 1990’lar gitaristi. Onun film müziklerinden birini yayınlamak için stüdyoları ikna etmenin bir yolunu bulmalıyız.

Bildiğim kadarıyla yeni bir belgesel üzerine de çalışıyorsunuz bir yandan.

Yeni Zelandalı grup The Chills’i konu eden bir filme başladık. Plak şirketinin hikâyesine benzeyen yolculuklarını anlatmak istedik. Yeni Zelanda Sanat Kurulu’ndan da destek aldık. The Devil and Daniel Johnston veya Searching For Sugar Man gibi bir film olabilir. Tuhaf, alışılmışın dışında ve benzersiz bir karakter olan Martin Philipps’i konu ediyor.

Alışkanlıklar ve müzik dinleme biçimleri değişse de Fire Records’ı 30 yılı aşkın serüveninde hâlâ aktif kılan şey sizce nedir?

Biz basit bir şekilde sevdiğimiz şeyleri seviyoruz. Ve bunlar da çok geniş bir alana yayılıyor. İş aslında istekli olmak ve iyi müzikle içli dışlı olmakla ilgili. Geçtiğimiz günlerde çok ünlü bir plak şirketiyle yapılmış bir röportajı okudum. Bahsi geçen plak şirketinin nasıl hayatta kaldığıyla ilgili bir röportajdı. Bir soru hariç tüm sorulara nasıl kendilerini sürekli değiştirdikleri ve her zaman popüler olana odaklandıklarını anlatarak cevap veriyordu. Ben hiçbir zaman neyin popüler olduğunu bilmiyordum. Kim bilir, belki zamanla yine popüler olur?

Image
Image
  1. Her sakallıyı deden sanma: Bearded Brutes

    İngiltere çıkışlı fotoğraf ve film sanatçısı Mark Leeming’in toplumsal cinsiyet normlarını pembe bir çiklet balonu gibi küstahça suratımıza patlattığı sim, sakal ve stil dolu portrelerinden oluşan Bearded Brutes serisinin şekerli tadı, bakanın gözünde kalıyor.

  2. Bir tür “tasarlanmış sinestezi”: Lewis Heriz

    Başta Sofrito ve Soundway olmak üzere birçok plak şirketinin görsel kimliğinin oluşmasında önemli rol üstlenen Lewis Heriz’le albüm kapakları üzerine zihin açıcı bir sohbet.

  3. A’dan Z’ye: Sgt. Pepper’s Lonely Hearts Club Band

    Müzik tarihine yön veren albüm, 1 Haziran’da 50. yaşını kutluyor!

  4. Kendrick Lamar ve ‘mütevazı’ iş birlikleri

    Terrace Martin’den BadBadNotGood’a, The Alchemist’ten Rihanna'ya; Kendrick Lamar’ın geçtiğimiz haftalarda yayınlanan yeni albümü DAMN.’de bir araya geldiği isimlere göz atıyoruz. 

  5. Fikirler arası kozmik bir yolculuk: Jane Weaver

    İngiliz müzisyen Jane Weaver, Fire Records etiketiyle yayınlanan yeni albümü Modern Kosmology’nin perde arkasını anlatıyor.

  6. Tuhaf ve orijinallerin evi: Fire Records

    “Muhtemelen duymamış olduğunuz müziklere ışık tutmak bizi heyecanlandırıyor.”

  7. Nostalji ya da değil: 1990’lar shoegaze sahnesinin tam takım dönüşü

    Peşi sıra gelen yeni The Jesus And Mary Chain, Slowdive ve Ride albümleri üzerine...

  8. Teftiş: Bu ay ne dinlesem?

    Yakın zamanda keşfettiğimiz, etkilendiğimiz ve paylaşmak istediğimiz müziklerden bir seçki.

  9. Sadece bir kahve içecek vakti olanlara: Rakamlarla Twin Peaks

    Nefis bir zaman yolculuğu vadeden yeni Twin Peaks sezonu için geri sayımın sonuna gelmiş bulunuyoruz.

  10. Akıl uçuran tüm filmleriyle: Danny Boyle

    İngiliz sinemasının nevi şahsına münhasır yönetmenlerinden Danny Boyle’un, Trainspotting’in efsane karakterlerini 20 yıl sonra geri döndürmesi şerefine, filmleri arasında nostaljik bir yolculuğa çıkmanın cazibesine kapıldık.

  11. Her şeye rağmen dimdik: Derdo Ana ve Ceviz Ağacı

    İstanbul Film Festivali’nde En İyi Belgesel kategorisinde birinciliğe layık görülen Derdo Ana ve Ceviz Ağacı’nı, yönetmeni Serdar Önal ve filmin yapımcısı Nagehan Uskan’dan dinledik.

  12. Bir duygunun yolculuğu: Murtaza

    Özgür Sevimli’yle, yönetmenliğini ve senaristliğini yaptığı ilk filmi Murtaza’yı ortaya çıkarırken peşinden gittikleri, kullanmayı seçtiği yöntemleri, motivasyonları ve tutkularını konuştuk.

  13. Cannes Film Festivali tarihinde 8 büyük olay

    Bu yıl 17-28 Mayıs tarihleri arasında gerçekleştirilecek 70. Cannes Film Festivali, önce Photoshoplu posteri, sonra Netflix filmleriyle ilgili bir başka tartışmayla çalkalandı. Ancak bunlar, dünyanın en ünlü festivalinin ilk skandalları değil elbette.

  14. Richard Mosse’un merceğinden: Sıcak-soğuk dalgaları ve mülteci kampları

    Mülteci krizini görüntülemek için termal kamera kullanmayı seçen Mosse, fotoğraflarına bakan insanlarda acıma ve kasvet hislerinden çok, bu insanlık dramına uzaktan bakarak suç ortaklığı ve empati hislerini uyandırmayı amaçlıyor.

  15. Bağımsız, uçuk ve özgün: Milenyumda öne çıkan 10 LGBTİ+ dergi

    Şimdi sizi 2010’lardan bu yana birçok yaratıcı fikre ev sahipliği yapan, ilham verici LGBTİ+ dergilerle dolu bekleme odasına alalım...

  16. Gerçekle kurgu arasında, yapay doğa manzaraları: Burcu Perçin

    Şehrin farklı noktalarında yaratılan yapay peyzaj kurgularını irdelediği çalışmalarını x-ist’te açtığı Yeşili Doldurmak adlı bir sergide bir araya getiren Burcu Perçin’le üretim süreci, doğa-insan ilişkisi ve dahasını konuştuk.

  17. Plaja banyo havlusu serenlerin kitabı: Anne, kız harikasın!

    Elif Türkölmez’le sadece güçlü ve sade anlatımıyla değil aynı zamanda içindeki yemeklerle de iştah kabartan öykü kitabı Anne, Kız Harikasın’ı konuştuk.

  18. Açılmaya cüret eden kalpler ve bir performans olarak aşk: biriken

    Mayıs ayında Kıyamete Kadar Kapattım Kalbimi oyununun son sezon gösterimlerini gerçekleştiren ve Sharjah Bienali’nin İstanbul ayağı için yeni bir iş hazırlayan biriken’le sanal ortamda buluştuk.

  19. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] genel yayın yönetmeni Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör Aylin Güngö[email protected] editörler