Sevme normalleri, çocukluk izleri ve karışık isyan hali Ahmet Ali Arslan’ın ilk albümüne nasıl renkler verdi?
“Rüya Bitti”
“Rüya bitti uyandık, aşk söndü ve biz yandık. Artık bakınca gözlerime göremezsin kendini.” Albümdeki birçok şarkıda değerli müzisyenler eşlik ediyor sana. “Rüya Bitti” de onlardan biri. Yolun hangi eksende kesişti bu isimlerle? Üretim sürecine nasıl katıldılar?
Albümde türlü türlü başka yollardan tanıştığım insanlar var. Bazısıyla sokakta karşılaştık ilk kez, bazısını radyo için röportaj alırken tanıdım, bazısını stüdyoda kayıt asistanlığı yaparken… Birçoğu zaten dostlarım; birlikte vakit geçirdiğimiz, müzik yaptığımız insanlar. Bazısı üstat, kem küm sorduk, sağ olsunlar kırmadılar. Genel olarak hepsini bağlayan mevzu müzik aslında. Çoğunu son üç dört sene içinde tanıdım. Müziğin normal arkadaşlık gelişim süreçleri dışında bir bağlayıcı gücü var. Müzikal anlamda birbirinden çıkan hazinelere âşık olunca insan, normalde yaşadığı güven sınavlarını yaşamadan gelebiliyor bir yere. Ne mutlu bana ki albümün tadını tuzunu böyle dostluklar verdi.
“Benimle Yaşlan”
Albüme en son katılan şarkı; “Benimle Yaşlan”. Aralarında dinleyiciyle en kısa zamanı paylaşan şarkı olmasına rağmen lansman konserinden gördüğümüz o ki çoğu kişi tarafından ezberlenmiş bile. Bunu neye bağlıyorsun?
Nakaratın kolay ve akılda kalıcı olmasına bağlamak zorundayım galiba! Sözel anlamda nasıl bir kitle sahiplenecek bu şarkıyı, ben de merakla izliyorum. Bilinmesinin ve fark edilmesinin bir nedeni de belki bizim jenerasyondaki çoğu insana sert, yabancı veya fazla geleneksel geliyor olmasıdır. En azından kendi çevremden böyle bir izlenimim var. “Daha gencecik çocuklarız ne alaka”lar, düğün beklentileri falan… Gerisini bilemiyorum.
“Hikâyelerimiz”
Senin İstanbul’da yaşadığın, İstanbul deyince aklına ilk gelen ve seni çok etkilemiş olan hikâyen ne?
Aklıma bir tek hikâye gelmiyor. Çevreme baktığımda, eşimde dostumda, birbirine benzer hikâyeler görüyorum. En basit haliyle İstanbul’u yenemeyen birer Türk filmi karakteri gibi tasavvur ediyorum bizi. Çok çok güzel hayalleri, ifadeleri olan, yeri geldiğinde varını yoğunu buna koyan, üretmek isteyen, güzel işler çıkarmak isteyen insanlar var. Akabinde sanki olacakmış gibi olup sonunda gerçekten elde olmayan sebeplerle olamayan rüyalar… İlham veren hikâyelerin bazıları 2016 yazında var. 15 Temmuz’da ben Salon’da konser izliyordum: Big Beats Big Times. Birkaç gün öncesinde, yedi sekiz senedir kurmak istedikleri grubu sonunda kurduklarını ve heyecanlı olduklarını duymuştum abilerden. Konser hayvan gibiydi. İnanılmaz etkileyici bir şey vardı sahnede, insanın nadir tanık olduğu bir olay gibi. Sonrası belli işte. Tabii ki bu hikâyelerin kesin sonları böyle değil. Her düştüğümüzde yenisine başlıyoruz. Yani belki böyle biter hepsi ama biz yine de devam ediyoruz… Bir sürü konser iptal edildi zaten hatırlarsınız sonrasında. Eşi dostu çağırıp bahçede bir konser yapmıştık olaydan dört beş gün sonra. Kendi şişmişliğimizi, yaralarımızı sarar gibi. O enerjiden çıktı bu şarkı.
“Yan Yana”
Sence oyunlar kuralsız mı güzel? Senin hâlâ oynamayı en sevdiğin oyunlar hangileri?
Kurallısını da kuralsızını da severim. Çocukla çocuk olurum, halen en çok koşmalı terlemelisini severim. Tavlada da ağlatırım, darılmak yok.
“Gözlerimdesin”
Bir şeyi unutmak ya da kendi başına kalmak için kaçmayı hayal edeceğin yer nasıl bir yer olurdu?
Kendi başıma kalmak benim bir şeyi unutmak için yapacağım en son şey galiba. Unutmak için: müzik yapmak dışında hiçbir derdi olmayan az bir eşi dostu toplar, rahatsız edilmeyeceğimiz herhangi bir yere gider sefa kovalardım. Orman olsa toprak koksa daha güzel. İsteyenin rakısı şarabı olsa, hakikisinden zeytin peynir…
“Islak”
“Islak” bildiğim kadarıyla çok uzun zamandır seninle yolculuk halinde olan bir şarkı. Şimdiye dek birçok farklı yerde, dost meclislerinde çalındı, dinlendi bu şarkı. “Islak”ı ilk kez birilerine çaldığın zaman neredeydin, karşında kimler vardı ve nasıl bir ruh hali içindeydin?
“Islak”ı ve o dönem yazdığım birçok şarkıyı uzun süre kimseye çalmadım ben. Şimdi baktım 2012 baharıymış. Basitçe kaydeder eski arkadaşlara yollardım. Herhalde ilk dinleyenler öyle kayıttan dinlemiştir, benim herhangi birine canlı çalmam iki-iki buçuk sene sonrası. New York’taydım üniversite için. Yüzeyde çok arkadaş içinde olsam da büyük ölçüde yalnızdım. Biraz aşk acısı biraz evden uzaklık… Bir insanla yaşadığımız küçük bir hoşlaşmada sular seller gibi âşık olduğumu hayal edip yazmıştım “Islak”ı. Şarkıdaki şirin erotizm de zaten başka bir zamanın aşklarına öykünme gibi…
“Midilli”
Çocukken rutin olarak yaşadığın bir ritüelin var mıydı? Sokaktaki çocuklarla oynamayı bırakamadığından annenin sana ye diye getirdiği tirit, hep tırmandığın bir erik ağacı ya da bunun gibi bir şey?
Yatmak istemediğimizde babam benle kardeşimi dürüm gibi yorgana sarardı, biz kaçmaya çalışırdık. Gerçekten Adana dürüm müydük, orası hapishaneydi biz mahkûm muyduk, konsept olarak neler dönüyordu hatırlamıyorum ama aşırı eğlenirdik… Sonra da uyurduk.
“Mehtap”
Cenk Erdoğan’ın dokunuşuyla birlikte iyice vurucu bir şarkıya dönüşen “Mehtap”, bir filmin finalinde çalacak olsaydı bunun hangi film olmasını isterdin? Neden?
Fırat Ağıdı’nın yeri doldurulmaz tabii ama Eşkıya olsun isterdim… Sözel olarak oturmasa da şarkıdaki zaman durması tadındaki serzeniş, akabinde Cenk Erdoğan solistliğindeki havlu atmak ile karışık isyan hali filmin o efsane sahnesine oturdu kafamda.
“Ben Sana Hayran”
Aşk yüklü bu albümdeki parçaları hayatının nasıl tanımladığın bir döneminde, nasıl bir ortamda yazdın?
Beş altı senelik bir dönem aslında, “yetişkin” hayatımın yarısı sayılır. Sevmeyi öğrenirken büyümeme eşlik ettiler.
*Ahmet Ali Arslan’ın halk müziği ve klasik Türk müziği etkileşimlerine yer veren, kendi üslubunu durduğu yere ve bulunduğu zamana göre yaratan ve birçok değerli müzisyeni konuk eden ilk uzunçaları Günaşığı Şubat ayında Z Müzik/Kalan’dan yayınlandı.