Müzik açısından fazlasıyla bereketli bir yıl olan 2018,  sonraki jenerasyonlara taşacak, ikon mertebesine erişecek birçok albümü beraberinde getirdi. Listeyi toparlarken, senenin ağırlıklı olarak mesaj odaklı, konsept kurguların ön plana çıktığı ve dinleyicisine doğrudan, filtresiz bir şekilde seslenen albümlerle bezeli olduğunu fark ettik. Listeyi 50 albümle sınırlarken fazlasıyla zorlandığımızı da buraya not düşelim! Huzurlarınızda, 2018’in nefis albümlerinden Bant Mag.’ın favori 50’lisi.


2018 müzik değerlendirmeleri: Ekin Sanaç, Cem Kayıran, James Hakan Dedeoğlu, Aylin Güngör, Deniz Bankal, Deniz Cuylan, Yiğit Atılgan, Leyla Aksu, Haluk Damar, Mehmet Ağaoğlu, Işıl Kılkış, Berk Kula

Yazılar: Ekin Sanaç, Cem Kayıran, Deniz Bankal, Yiğit Atılgan, Leyla Aksu, Berk Kula, Güven Yalın

50- Insólito UniVerso – La Candela del Río
(Olindo)
La Candela Del Rio hem Paris bazlı Venezuelalı grup Insólito UniVerso’nun hem de Londra çıkışlı kültür oluşumu Colectivo Futuro’nun kurduğu plak şirketi Olindo’nun ilk albümü. Venezuela folkloruna psikedelik, elektronik ve yer yer kraut filtreleriyle bakan albüm, dinleyenleri fiktif bir nostalji duygusuyla yeni coğrafyalara ışınlıyor. Caracaslı eksantrik müzisyen/yazar Conny Méndez’i feyz alan caz aranjmanı “Transmutada” ve barok bir joropo türküsü diyebileceğimiz “El Vuelo Del Gaban” albümün pik noktaları. D.B.

“Transmutada”

49- Baxter Dury & Étienne De Crécy & Delilah Holliday – B.E.D
(Heavenly Recordings)
Sonsuza kadar babasının (Ian Dury) ismiyle anılacak Baxter Dury, Londralı riot grrrl grubu Skinny Girl Diet’ın vokalisti Delillah Holiday ve Fransa’nın kült house prodüktörü Étienne de Crécy gibi bir üçlü nasıl bir araya gelir de ne tür bir müzik yapar? Sonuç oldukça kusursuz bir Euro-pop/punk ve duygu salınımı. Her ne kadar gerçekten çok kısa sürse de. E.S.

“White Coats”

48- Gang Gang Dance – Kazuashita
(4AD)
Listede açıkça görebileceğiniz üzere, yılın albümlerinden daha adil bir dünya talebi güçlü bir şekilde yükselmekte. Yedi yıl aradan sonra gelen yeni Gang Gang Dance albümünün isminin de bu bağlamda Japonca’da “yarın barış” anlamına geldiğini öğreniyoruz. Gang Gang Dance özlediğimiz deneyciliğini dünyanın farklı sesleri ve ritimleriyle hassas bir pop duyarlılığı içinde bir araya getiriyor. Pek sevdiğimiz Lizzi Bougatsos’un sesinin yanı sıra bu defa birçok farklı vokal konuk olmuş. Her zamanki gibi tüm ayarları ustaca çekilmiş albümün akıcılığı ve sürükleyiciliği o kadar etkileyici ki ormanlara koşup ağaçlara sarılıp ağlama hissi yaratıyor. Grup, ilk kez fiziksel olarak bir araya gelmeden, doğaçlamalar üzerinde takılmadan bir albüm yazdığını söylüyor. Bizce hiçbir sakıncası yok. E.S.

“Lotus”

47- Shit & Shine – Bad Vibes
(Rocket Recordings)
Craig Clouse’un uzun soluklu projesi Shit & Shine, noise estetiğinin farklı uçlarında dolaştığı albümlerinin ardından belki de “dinlemesi en rahat” albümüyle karşımızda. Bad Vibes, içinize işleyen beat’leri ve sample kullanımına dair zihin açıcı örnekleriyle incelikli bir şekilde kurgulanmış bir akış sunuyor. 1986 yılında bir Judas Priest konseri öncesinde otoparkta içen ve konsere hazırlanan metalcilerle yapılmış röportajların yer aldığı Heavy Meatl Parking Lot belgeselinden ses örneklerini albümün geneline yayan Clouse, bu kez tematik bütünlüğe her şeyden fazla önem vermiş gibi. C.K.

“Backstage Passes”

46- Etienne Jaumet – 8 Regards Oblique
(Versatile)
Zombie Zombie’nin hipnotik synth’lerinin yaratıcısı olarak hayatımıza giren, solo kayıtları ve 2017’de James Holden’la birlikte The Animal Spirit turnesindeki dahiliyetiyle gönlümüzü defalarca fetheden Etienne Jaumet, yılın en ilginç kayıtlarından birine imza attı. Analog synthesizer’lar ve efektlerle kurulu istasyonunun başında zaman zaman saksafonunu zaman zaman da donuk vokallerini serpiştirerek caz tarihinden kahramanlarını selamlıyor bu kez Jaumet. Miles Davis, Sun Ra, Art Ensemble of Chicago ve Ornette Coleman gibilerinden duyduğumuz melodi ve tınılarmı, soyut ve bilim kurgu soslu prodüksiyonlarıyla yeniden yorumlandığı albüm birçok sürprizi içinde barındırıyor. C.K.

“Spiritual”

45- Young Fathers – Cocoa Sugar
(Ninja Tune)
Listeyi Edinburgh’dan selamlayan Young Fathers üçlüsünün fan kulübe hâlâ yazılmayan var mı? Danny Boyle’un deyişiyle Trainspotting 2 filminin kalp atışını yaratan alternatif rap/electronic pop üçlüsü, dâhiyane fikirlerin mükemmel bir şekilde uygulanışının resmi gibi aslında.  Söz konusu ister bir rap ister bir piyano ballad olsun, kontrolü çok güzel kaybeden Young Fathers, dinleyeni kaosunun içine sürüklemekte hiç zorlanmıyor. Galiba güncel müziğin ticari takıntı ve yaratıcılık denkleminde aranan pervasızlığa sahipler. E.S.

“Toy”

44- Kamasi Washington – Heaven and Earth
(Young Turks)
Çıkışını 2015’te 3 saati aşan bir ilk albümle yapan Washington, yeni albümünü 1972 tarihli Bruce Lee / Kung Fu klasiği “Fists of Fury” temasıyla açıyor ve yaklaşık birer saatlik “Heaven” ve “Earth” isimli iki balya halinde sunuyor. Ana akım dertler ve yıllanmış farkındalıklar üzerinden yükselerek ruhtan maddeye dualitenin kıvrımlarında caz, hip hop ve füzyon alaşımında gezinen Heaven and Earth yılın en vurucu caz albümü olabilir. Hem CD hem de LP formatının içinde gizlenmiş “The Choice” isimli sürprizli bölümü gözden kaçırmayın. “Our time as victims is over / We will no longer ask for justice / Instead, we will take our retribution.” D.B.

“Hub-Tones”

43- The Internet – Hive Mind
(Columbia Records)
En ufak bir riff ya da beat’i ekstraya kaçmayan Hive Mind, Motown tınılarının R&B / boho rap üzerinden organik soul ve modern funk’a kadar sızdığı bir The Internet güzelliği. Syd’in mırıldayan vokalleri ve iç sızlatan sözleri de dahil olmak üzere hiçbir enstrüman diğerinin önüne geçmiyor, birlikte büyüyorlar. Ego Death ardından verilen uzun molanın isabetli bir nadas olduğunu anlıyoruz. “Mood”, “Beat Goes On” ve” Roll (Burbank Funk)” albümün esaslı parçaları. D.B.

“Beat Goes On”

42- Orchestra of Spheres – Mirror
(Fire Records)
Mirror, dünya üzerinde büyük şehirlerde yaşanan karmaşanın, çeşitli analog ve dijital sesler ile harmanlanıp önümüze sunulmuş hali olarak harika bir başlangıç yapıyor. Sonrasında albüm insanın yalnız kaldığı anlardaki ruh halini yansıtır bir şekilde, bazen huzursuz, bazen çok daha akışkan, bazen parlak, bazen karanlık bir halde; “Koudede” gibi farklı motifli, “Omni” ve “Omni Omni” gibi tezat parçalarla devam ediyor. Harika bir kompozisyon mantığı ile işlenmiş, her dokusu farklı keyif veren, dinlenmesi gereken bir albüm. B.K.

“Koudede”

41- Cosmo Sheldrake –  The Much Much How How and I
(Tardigrade)
Performans sanatı kökenli İngiliz multi enstrümantalist Cosmo Sheldrake, her biri minik birer oyun gibi tınlayan yedi şarkıdan oluşan ilk uzunçaları The Much Much How How and I’da benzersiz bir kompozisyon yetisiyle karşı karşıya olduğumuzu hızlı bir şekilde belli ediyor. Zengin orkestrasyonuyla gerçeküstü diyarlara davet ediyor Cosmo Sheldrake ve bu davetin damaklarda kötü tat bırakması pek de olası gözükmüyor. C.K.

“Wriggle”

40- Ammar 808 – Maghreb United
(Glitterbeat)
Bilimkurgu ve Roland’ın efsanevi TR-808 makinesi hayranı olan Tunuslu prodüktör Sofyann Ben Youssef’ten Kuzey Afrika tarihini geleceğe taşıyan bir miks. Mağrip ülkelerinin her birinden konuk vokalistlerin eşlik ettiği albümde, bölgenin geleneksel müzikleri güçlü baslar ve ritimlerle sınırları zorluyor. Her anı gergin ve çarpıcı. E.S.

“Ain Essouda”

39- Sleep – The Sciences
(Third Man Records)
Yılın kesinlikle en büyük sürprizlerinden biri oldu The Sciences. “Stoner metal” olarak isimlendirilen melez janrın öncülerinden olan Sleep, kült mertebesine erişmiş Dopesmoker albümünün ardından 20 yıl geçtikten sonra yeni bir albüm yayınladı. Bu beklenmedik dönüşte uzun soluklu ve “epey kafası güzel” parçalarıyla iştihamından hiçbir şey yitirmediğini ispatlıyor Kuzey Californialı grup. Uzun araların ardından geri dönen grupların yeni kayıtları için soru işaretleri içinde boğulmak normal ama Sleep herhangi bir grup olmadığını kısa sürede hatırlatıyor. C.K.

“Giza Butler”

38- Ebo Taylor – Yen Ara
(Mr Bongo)
Ganalı efsanevi müzisyen Ebo Taylor, 83 yaşında hâlâ yeni müzikler için iştahını koruyor. Dokuz şarkıdan oluşan Yen Ara, afrobeat sevdalılarının sene boyunca başucu albümlerinden biri oldu. Aralara 70’ler funk ve disko tınıları serpiştirmekten de kendini alıkoyamayan Ebo Taylor, ülkesinin bugününe dair dikkat çekilmesi gerektiğini düşündüğü konulara ışık tutarken dinleyicilerini dans ettirmeyi ihmal etmiyor. G.Y.

“Aboa Kyirbin”

37- Toshio Matsuura Group – Loveplaydance
(Brownswood Recordings)
Japonya’nın köklü acid caz oluşumu U.F.O.’nun kurucularından Toshio Matsuura, adeta bir selector yaklaşımıyla bir araya getirilmiş sekiz parçalık özel bir albümle karşımızda. Matsuura’nın sanat yönetimini Sons of Kemet davulcusu Tom Skinner’a teslim ederek, İngiltere’nin yeni nesil caz sahnesinden müzisyenlerle birlikte sekiz cover şarkıya yer verdiği albümünde Carl Craig klasiği “At Les”, Flying Lotus’un Cosmogramma’sının en özel şarkılarından “Do The Astral Plane”e ya da farklı coğrafyadan dans müziği klasiklerine rastlıyoruz. G.Y.

“Do The Astral Plane”

36 Tropical Fuck Storm – A Laughing Death in Meatspace
(Joyful Noise)
Bir şeylerin ters olduğunun farkındasınız ama içinizde biriktirdiklerinizi bir türlü dökemiyor musunuz? Tüm hayal kırıklıklarınızı, kızgınlıklarınızı, isyanlarınızı yanınıza alın, 47 dakikalık bir terapi seansı başlıyor. Boğazımız yırtılana kadar bağıracağız ama en önemlisi, fırtınaların ardından ortalık sakinlediğinde kendimizi epey iyi hissettireceğiz. C.K.

“Two Afternoons”

35- Sarah Davachi – Gave In Rest
(Ba Da Bing Records)
Analog synth’ler, orglar ve yaylılardan yayılan drone tonlarının belli belirsiz şekil değiştirdiği uzun form elektro-akustik yaratılarıyla tanıdığımız Davachi, Orta Çağ ve Rönesans gelenekleri üzerine eğilip durgunluk ve istirahat kavramları üzerine kafa yorduğu bir dönemin sonunda en mahir işine imza attı. Gave In Rest piyano ile kurulan armonik ilişkinin içinde sessizliği de kucaklayan, üretim sürecini bilgisayardan stüdyo ortamına taşıyıp mekânın karakterini de yansıtan, yalnızlığa tercüman bir kayıt. Y.A.

“Evensong”

34- Eric Copeland – Trogg Modal, Vol. 1
(DFA Records)
Black Dice üyesi Eric Copeland’ın “dans müziği” kavramını ele alış biçimi, kendini her daim belli ses paletleriyle sınırlayıp o dar alanda harikalar yaratması başlı başına ilham verici. 2017’de nefis albüm yayınlayan Copeland, bu seneyi de boş geçmedi. Copeland’in son albümü Goofballs’a nazaran daha tedbirsiz ve ciddiyetsiz bir albüm olarak tanımladığı Trogg Modal, Vol. 1, tekrar eden cümleler etrafında hayat bulan yedi parçadan oluşuyor. Kimi zaman ferah bir hava yaratan kimi zaman tüyler ürperten synth tonlarıyla bezeli albümün ikinci bölümü de yakınlarda gelecek. C.K.

“Fresco”

33- Lucrecia Dalt – Anticlines
(RVNG Intl.)
Kolombiyalı müzisyen Lucrecia Dalt, altıncı albümü Anticlines ile müzikal keşiflerine devam ediyor. Her albümünde farklı dünyaları resmeden Lucrecia Dalt, bu kez sonik yapılar ve dokulara sırtını veriyor ve derinizin hemen altında titreşimler yaratacak, etkili anlar yaratıyor. Buradaki “etkili” sıfatının altını çizmekte fayda var. Albümün zorlayıcı bir çaba içine girmeden dinleyiciyi belli bir ruh haline doğru yönlendirmesi eşine az rastlanır cinsten. C.K.

“Atmospheres Touch”

32- Tim Hecker – Konoyo
(Kranky)
Kanadalı prodüktör, 2000’lerin başında gitar efektleri ve elektronik deneyler aracılığıyla kendine drone, shoegaze, glitch ve modern kompozisyon gibi türlerin aralarındaki boşluklara sızan bir alan açtı ve zamanla deneysel müziğin en güçlü figürlerinden biri haline geldi. Müzisyen Konoyo ile Japon saray müziği gagaku’yu detaycı müdahalelerle yapıbozumuna uğratıyor, negatif alanları kucaklayıp form değiştirmiş yaylılar ve vurmalılar aracılığıyla sarsıcı bir gürültü topu inşa ediyor. Y.A.

“Across to Anoyo”

31- Earl Sweatshirt – Some Rap Songs
(Tan Cressida / Columbia)
Ne zaman nereden vuracağını kestirmenin asla mümkün olmadığı Earl Sweatshirt, henüz 25’ine girmeden yayınladığı üçüncü uzunçalarıyla yine deneysel hip hop sevenleri mest etmeyi başardı. Bu kez prodüksiyondan ziyade şiire ve mesaja daha fazla kafa yoran Earl Sweatshirt, albümün hazırlık sürecinde kaybettiği babasıyla olan ilişkisine değindiği bu fazlasıyla içe dönük albümünde anne ve babasının ses kayıtlarına da bir şarkıda yer veriyor. Yılın en gösterişsiz ama en derin hip hop kayıtlarından biri. C.K.

“Shattered Dreams”

30- Body/Head – The Switch
(Matador)
Kim Gordon ve Bill Nace ikilisinin sanatsal noise rock deneylerinde ikinci bir sayfa açan albüm, dinlediğiniz koşullar her ne olursa olsun atmosferi yaratma gücüne sahip. Beş bölüme ayrılmış çalışma, ikilinin arasındaki titreşen elektriği ve tekinsiz gidişatı anlık hislenimlerle dinleyiciye geçiriyor. Emprovizasyonlar drone’larından ziyade dramalarıyla gönüllere kazındı. E.S.

“You Don’t Need”

29- Tirzah – Devotion
(Domino)
Devotion, 90’ların R&B albümlerinden ilhamlı, biraz soul, biraz grime’a teğet geçen romantik daireler çizerken, repetitif doku ve sesleriyle 2018’in en yüksek tesirli pop denemelerinden biri oluveriyor. Projenin ismi Tirzah’a ait olsa da Micachu olarak da tanıdığımız Mica Levi’yle iş birliğinden filizlenen albümden Coby Sey’in eşlik ettiği “Devotion” ve “Gladly” tekrarlarla kafamıza kazınıyor. D.B.

“Gladly”

28- P.A. Hülsenbeck – Garden of Stone
(Altin Village & Mine)
İlham kaynaklarını bu kadar belli edip de hepsini özgün ve rafine bir şekilde birbirinin üzerine işleyebilmek özel bir yetenek. P.A. Hülsenbeck’in ilk albümü Garden of Stone da müzisyenin şarkı yazım aşamalarında konforlu bir alanda kendini sıkıştırmaktan ne denli uzak durduğunun ispatı olarak, sürekli farklı çağrışımlar yapabileceğiniz lezzetleri birbirine eklemliyor. Enstrümanların albüm genelinde bir bütünlük içerisinde anlamlandığı; hikâye anlatımının ortak bir çabayla, çok sesli bir şekilde hayat bulduğu Garden of Stone’da Mark Hollis ya da David Sylvian gibilerinin izlerine rastlamak mümkün. C.K.

“A Serpent of Velour”

27- Tierra Whack – Whack World
(Tierra Whack)
Flying Lotus, Lauryn Hill gibi isimlerle turneye çıkmış Tierra Whack, Whack World albümüyle çoğu müzisyenin aklından geçirdiği ama cesaret edemediği bir fikri hayata geçiriyor. Her şarkının sadece en vurucu yerlerini tuttuğu, tam tamına 1 dakikalık, 15 tane parçadan oluşan albüm ve yılın en iyi videolarından birisi olan albümün klibiyle sağlam bir takipçi kitlesini kendisine bağlıyor. Childish Gambino’yla bir düet’inin geldiğini de not düşelim. D.C.

“Whack World”

26- Jacco Gardner – Somnium
(Polyvinyl Record Co.)
Hollandalı müzisyen ve besteci Jacco Gardner, 1960’lar psikedelik pop müziğine saygı duruşu gibi tınlayan iki albümünün ardından, tam anlamıyla zamansız bir kayıtla geri döndü. Garnder’in yeni evi olan Lizbon’da kurduğu stüdyosunda kendini synthesizer’lara adadığı bir dönemin ürünü olan Somnium, tamamı enstrümantal şarkılardan oluşan ve dinleyenin içinde özgürce kaybolabileceği bir albüm. Başlı başına bir duygu bütünü olan “Eclipse”, albümün en hareketlendiren parçası “Privolva” ve Tangerine Dream’e referanslar barındıran uzun soluklu “Rain”, albümün etkisi uzun süre devam edecek parçalarından. C.K.

“Eclipse”

25- Yo La Tengo – There’s A Riot Going On
(Matador Records)
30 yılı aşkın yılı devirmiş Yo La Tengo’nun 15. albümü ismini Sly and the Family Stone’un 1971 tarihli albümünden alıyor ama bu anımsatmayı bugün dünyanın geldiği noktalarda sıklıkla içine düştüğümüz çaresizlik ve öfke hislerinden kurtulabilir miyiz, sorusuyla önümüze koyuyor. Piyanoları gitarlarla yarıştıran albüm, Yo La Tengo’nun grup dinamiğinin bugüne kadar çıkardığı en yatıştırıcı ürün olabilir. Biraz hayal kurmaya herkesin ihtiyacı var sanki. Sonuçta aydınlığın olmadığı yerde karanlık da olmaz. E.S.

“For You Too”

24- Kids See Ghosts – s/t
(GOOD Music)

Kanye West/Kid Cudi ikilisinin yaklaşık on yıldır beklenen bu albümü, gospel’dan psych rock’a uzanan baş döndürücü bir ses yelpazesini yedi şarkıya sıkıştırırken bile, bu uzun süreli ortaklığın rahatlığında kolayca nefes alabiliyor. Cudi’nin melodik sakinliğiyle West’in kaotik taşkınlığını umduğumuz keskin sample’lar ve efkarlı ezgilerle buluşturan albümde ikilinin huzur arayışı, Ty Dolla $ign, Yasiin Bey ve Pusha T gibi konuklarla kimi zaman beklenmeyen bir duyarlılık yakalıyor. L.A.

“Fire

23- Makaya McCraven – Universal Beings
(International Anthem)
Davulcu Makaya McCraven 4 farklı şehirde, 4 farklı DIY kurulumda Shabaka Hutchings, Nubya Garcia, Jeff Parker ve Brandee Younger gibi isimlerin katılımıyla kaydettiği serbest caz seanslarını yaklaşık bir buçuk saat ve 22 parçada katman katman kesip biçerek kurguluyor ve Universal Beings adıyla ikili LP olarak bizlere sunuyor. Lounge’dan hip hop’a akışına bırakılmış bu doğaçlamanın zaman ve mekandan bağımsız, ütopik bir hafıza kolajı olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. D.B.

“Mantra”

22- Orchestra Tout Puissant Marcel Duchamp – Sauvage Formes 
(Les Disques Bongo Joe)
Marcel Duchamp Orkestrası’nın maceralar ve provokasyonlarla dolu dünyasına hoşgeldiniz! Ekip, Cenevre’de yerleşik, klasik eğitim almış 14 müzisyenden bir araya geliyor. Yaylılar, perküsyonlar, gitarlar, üflemelilerden oluşan klasik bir orkestrasyon ve insana ferahlık veren bir espiri anlayışı var sahnelerinde. Şarkılarını fena derecede sürükleyici ve heyecan verici yapan ise bu çok iyi çalan grubun Afrobeat şöleni esnasında standart cazdan pop’a sıçrayıp, peş peşe hem Stereolab’e hem Sonic Youth’a dönüşebilmesi. Böylesini görmediğinize kefiliz. E.S.

“Sous mes Yeux”

21- Domenique Dumont – Miniatures de auto rhythm
(Antinote)
Peaking Lights seviyorsanız, Domenique Dumont’nun dub ve synthlerden inşa ettiği melankoliye bayılacaksınız. 2015’te yaptığı çıkışla favori Balearic’ler ve modern klasiklerin altına adını yazdıran Domenique Dumont, bildiğimiz kadarıyla Fransız bir prodüktördü. Şimdi ise “Varlığı doğrulanamadığı gibi inkar da edilemeyen Fransız bir sanatçıyla iş birliği yapan Letonyalı bir duo” olarak karşımızda: Arturs Liepins ve Anete Stuce. Sanırım baştan kandırılmışız. Ama hiç endişeniz olmasın ki elde karşı koymanın olanaksız olduğu bir yaz romansı var. E.S.

“Sans Cesse, Mon Cheri”

20- The Embassy – White Lake
(Luxury Records)
İsveç’in zaman zaman çöplüğe dönüşebilen indie pop sahnesinde 2000’lerin başından bu yana yazdığı stil sahibi pop şarkılarıyla kültleşmiş The Embassy, yakından takipte olduğumuz bir isim. Beş yıl sessizlikten gelen yeni albümde bulacağınız ise bolca Balearic pop, süründüren disco ya da kendi deyişleriyle: “Huzursuzlar için huzurla dinlenebilecek bir müzik”. E.S.

“Sure”

19- Kali Uchis – Isolation
(Virgin EMI Records)
1994 doğumlu Kolombiya asıllı Amerikalı Kali Uchis, ilk uzunçaları Isolation ile yılın en iyi albümlerinden birisine imza atıyor. TV On The Radio’dan Dave Sitek, Thundercat, Gorillaz, Tyler The Creator, Bootsy Collins gibi isimlerin el attığı bu albüm, reggaeton, funk, neo-soul, r&b, doo-wop gibi türleri ustaca üst üste bindiriyor ve Kali’nin Amy Winehouse, Billie Holiday’e benzetilen kadife sesi ve sakin tavrıyla dinleyicide spa etkisi yaratıyor. D.C.

“Get Up”

18- Julia Holter – Aviary
(Domino)
Disney’in Fantasia’sı ile Björk-vari bir tavır arasında bizi karşılayan ve içeri davet eden Julia Holter, albüm boyunca kendi yarattığı, arada güneşin yüzünü gösterir gibi olduğu, karanlık ve puslu masal / hayal dünyasında, daha çok hayvanlar ile değil de bitkiler ve toprakla dostluk kurmuş ve onların tınılarını müziğine işlemiş bir ev sahibi. Arada yüzünü gösterse de genel olarak kendi içinde derli toplu bir dağınıklıkla sizi baş başa bırakmayı da tercih ediyor. İçeri girdiğim ilk birkaç dakika tedirgin olsam da sonrasında gördüklerimden ve duyduklarımdan çok keyif aldığım bir gerçek. Yine çağırsa yine giderim büyük kuş kafesine Julia’nın. B.K.

“Words I Heard”

17- Pusha T –  Daytona
(Getting Out Our Dreams)
Üçüncü stüdyo albümünde söz yazarlığını ve hikâyeciliğini yeni boyutlara taşıyan Pusha T, Kanye West eli değmiş müthiş beat’leri ve prodüksiyonuyla hip hop için fazlasıyla verimli olan 2018 yılının yıldızlarından biri oldu. Birkaç ilgi çekici şarkıyla açılıp tek düze devam eden uzun soluklu albümlerin peş peşe yığıldı “stream” çağında, anlatacaklarını yalnızca 21 dakikaya sığdırma cesaretini ve yeteneğini gösteriyor Pusha T. Her detayında, her vuruşunda niyetini ve incelikle işlendiğini belli eden Daytona, Kanye West diskografisinin de en özel kayıtlarından biri. G.Y.

“Come Back Baby”

16- Kikagaku Moyo – Masana Temples
(Guruguru Brain)

Tokyo’nun psikedelik gezginleri Kikagaku Moyo’nun uzun süren Amerika ve Avrupa turne yolculuklarında filizlenen ve sonunda Lizbon’da Bruno Pernadas ile kaydedilirken acid folk’tan krautrock’a muhtelif ritmler arası psikedelik türler demine dönüşen Masana Temples albümü, özellikle “Dripping Sun”, “Majupose” ve “Nana” ile 2018’in en iyi mahsüllerinden biri. D.B.

“Dripping Sun”

15- Amen Dunes – Freedom
(Sacred Bones)
Damon McNahan geçmişteki lo-fi kayıtlarının çamur gibi ses dünyalarının içinden bile pırıltılı bir şarkı yazarı olduğunun ipuçlarını sunmuş, bir önceki kozmik folk kaydı Love’da örtüyü biraz kaldırıp içeri ışık girmesine cüret etmişti. Müzisyen Freedom’da ise özgürlükten bir önceki adımı atıyor, aynaya bakarak tüm bildiklerini sorguluyor. Erkeklik marazlarından aile bağlarına netameli konulara giren kayıt su gibi berrak düzenlemeleri sayesinde dinleyicide bazı şeylerin ansızın belirginleştiği sabahların ferahlığını uyandırıyor. Y.A.

“Believe”

14- Cardi B – Invasion of Privacy
(Atlantic/KSR)
Çıkış albümüyle ana akımdaki yerini almaya gelen Cardi B, kadın MC’lere ayrılan kulvarın dışına çekinmeden taşarak parlayan kişiliğiyle 2000’lerin hip-hop’ına göz kırpıyor. Migos, Chance the Rapper, Bad Bunny ve SZA gibilerini ağırlayan albümün trap, pop ve R&B tadındaki parçaları bağımsızlık, cinsellik ve Cardi’nin yükseliş hikâyesine odaklanırken, kendisi hem alaycı bir şekilde dudak büküp karşısındakilere meydan okuyor, hem de janrın yıldızlarında ender rastlanan bir kırılganlık sergiliyor. L.A.

“I Do (ft. SZA)

13- Cavern of Anti-Matter – Hormone Lemonade
(Duophonic)
Tim Gane seni sevmemek mümkün mü? McCarthy, Stereolab ve ardından da Cavern of Anti-Matter. Hep başka sularda ve hep derinlerde. Cavern of Anti-Matter’ın üçüncü uzunçaları Hormone Lemonade, Gane’in damarlarında akan post punk ve krautrock’ı synthesizer’larla yoğurduğu bir çalışma. 16 dakikalık destansı açılış “Malfunction”la birlikte kendinizi –olabilecek en klişe tabirle- uzay boşluğunda bulmanızı sağlayan Hormone Lemonade, Kraftwerk’e, Moebius’a, Manuel Göttsching’e yazılmış bir mektup adeta. C.K.

“Make Out Fade Out”

12- Helena Hauff – Qualm
(Ninja Tune)
Hamburg çıkışlı müzisyen, DJ ve prodüktör Helena Hauff, incelikle işlenmiş prodüksiyonlarını bir araya getirdiği ikinci uzunçaları Qualm ile sonik dehlizlerde sürükleyici bir maceraya atılıyor. Bunu yaparken de farklı dönem ve akımların geleneklerini ustaca birbiriyle kaynaştırmaya kalkışıyor ve niyetini herhangi bir defoya yer vermeden gerçekleştiriyor. Ninja Tune’la birlikte büyük sahneye adımını atan Helena Hauff, tekinsizliğin her an belirgin bir şekilde hissedildiği ve keyif veren bir kıvama büründüğü Qualm’le kendine yeni bir ifade biçimi yarattı. C.K.

“No Qualms”

11- Parquet Courts – Wide Awake!
(Rough Trade)
Ses paletini değiştirmeden, kendi alışkanlıklarını ve yönelimlerini değiştirmeye kafa yoran grupları takip etmek her zaman ilgi çekici olmuştur. Parquet Courts da özellikle son iki albümüyle bu gruplardan biri olduğunu kanıtladı. Wide Awake!, daha önceki PC albümlerinde kırıntılarını gördüğümüz ama tam anlamıyla içine dalmadığımız “coşku” ve “neşe” elementini merkezine alıyor. Etrafını da kimi zaman eski usul punkları kimi zaman 2000’ler başları yatak odası kayıtlarını andıran parçalarla süslüyor. “Wide Awake”in perküsyonları tüm gün fonda çalabilir, bizim için sorun yok. C.K.

“Wide Awake”

10- Kamaal Williams – The Return
(Black Focus)
Caz/funk ikilisi Yussef Kamaal’ın 2016 çıkışlı Black Focus’una solo devam projesi niteliğinde, caz gibi ama neredeyse değil gibi… Sanki J Dilla, Herbie Hancock’un Head Hunters sonrası kayıtlarından miksteypler yapmışçasına funk, elektrik ve hip hop’lı bir füzyon albüm. The Return’ün genel koreografisini MckNasty’nin kütür kütür ritimleri üzerine throwback R&B ve funk klavyeler olarak tanımlayabiliriz. Albümün en parlak yıldızı “Medina”. D.B.

“Medina”

9- Robyn – Honey
(Interscope/Konichiwa)
Bugün size de bazı “en pop” pop’lar bile aşırı derecede sıkıcı ve sıfır ilgi çekici geliyor mu? Honey, bu anlamda yalnızca geçtiğimiz yılın değil yılların “Oh!” dedirten albümü olabilir. 1990’larda, henüz çok gençken R&B şarkıcısı olarak çıkışını yapan ve 2000’lerde kendi plak şirketini kurarak bizi yeni electro-pop çehresiyle tanıştıran İsveçli ünlü popçunun sekiz yıl aradan sonra gelen albümü bugüne kadarki tüm yayınlarına ve ortak projelerine taş çıkarma potansiyeline sahip. Her şarkının her saniyesinde, kalp kıran dans müziğinin hakkını veren bir şaheser. E.S.

“Honey”

8- Deena Abdelwahed – Khonnar
(InFiné)
Tunuslu prodüktör, bu ilk albümünde elektronik müziğin beklentilerini zorlayan, sesini çarpıtarak yükselten tedirgin edici bir dinleyiş hazırlıyor. Geleneksel enstrüman ve melodileri teknolojiyle buluştururken ilk notasından dinleyeni sarmalayan albüm, ördüğü tok seslerle adaletsizliğe karşı cephe alıyor. Tekno, dubstep ve drone serpintileriyle hayatın tabulaşmış, utanılan taraflarına inen Abdelwahed, önyargılarımızla oynayan cezbedici bir deneysellik sunarken, bir yandan da ayağa kaldırıyor. L.A.

“Saratan

7- Ben Lamar Gay – Downtown Castles Come on Bells End the Day
(International Anthem)
Chicago’nun müzik sahnesine armağanı olan onlarca müzisyen arasında belki de en gizemli olanı Ben Lamar Gay. Şimdiye dek kaydettiği ve hiçbir yerde yayınlamadığı yedi albümünde yer alan kayıtlar arasından aile fertlerinin seçtiği 15 şarkıyı bir araya getirerek ilk “resmî” albümünü 2018’de yayınladı. Brezilya ritimlerinden spoken word kayıtlarına,  poliritmik sekanslardan tüyleri diken diken eden ambient anlara,  albüm o kadar geniş bir alana yayılıyor ki hangi ucundan tutacağınızı şaşırıyorsunuz. Sene boyunca gizeminden, heyecanından ve tazeliğinden hiçbir şey kaybetmemiş olmasıyla 2018 dendiğinde aklıma gelen ilk albümlerden biri olacak. C.K.

“Muhal”

6– Idles – Joy as an Act of Resistance
(Partisan)
Idles ikinci albümünde politik tavrıyla dimdik duran, ivedilikle nefes alan punk ihtiyacımızı gidermeye geliyor. Gitarların tozunu atıp yüksek sesle kişisel ve sosyal zorlukları karşısına alan grup, janrda çok görmediğimiz bir hassasiyetle Brexit, yabancı düşmanlığı, toksik erkeklik, kayıp ve keder konularını post-punk, rockabilly ve pop dokunuşlarıyla işliyor. Albümün atmosferine keskinliğini veren karanlığa mizah ve umutla göğüs geren Idles, bizi de birlik içerisinde direnmeye davet ediyor. L.A.

“Colossus

5- Low – Double Negative
(Sub Pop)
Aheste tempolu, için için yanan minimalist rock yaratılarıyla tanınan çeyrek asırlık oluşum geçmişte kafa dağıtma amacıyla giriştikleri sentetik deneyleri yeni albümlerinde merkeze yerleştirmiş, perküsyonları statik nabız atışlarıyla, melodiyi drone gürültüleriyle ikame etmiş. Siyasi ve ekolojik çürüyüş halini sese tahvil edip teslimiyet ve umut arasında salınan kayıttaki sert işitsel makas değişimine rağmen Low müziğinin hissi yoğunluğu ve manevi muhteviyatı yerli yerinde. Y.A.

“Fly”

4- Beak> – >>>
(Invada / Temporary Residence)
Geoff Barrow, Billy Fuller ve Will Young üçlüsünün gönlümdeki yeri epey sağlam. Beak>’in müziğinin, her zaman her anlamıyla yalın bir dışavurum olduğunu düşünüyorum. Uzunca bir aranın ardından gelen üçüncü uzunçalar >>> için de aynısını rahatlıkla söylemek mümkün. Tekrarın bir fikirden ziyade dördüncü bir üye gibi kendine yer edindiği albüm,  grubun önceki  kayıtlarına nazaran daha geniş bir duygu yelpazesini kapsamına alıyor. Yer yer 70’lerde Düsseldorf’ta olduğunuzu düşündüren, yer yer hislerin birbirine karıştığı, görüntünün flulaştığı anlarla bezeli bir albüm. Ayrıca Geoff Barrow her albümde daha iyi bir davulcuya dönüşmüyor mu? C.K.

“Brean Down”


İllüstrasyon: Naz Tansel

3- U.S. Girls – In a Poem Unlimited
(4 AD)
Belki kimilerine inanması zor gelecek ama Meghan Remy’i 2010 yılında, o dönemde düzenlediğimiz Kulaktan Kulağa konser serisi kapsamında arkaoda’ya getirmiştik. Üstelik mikser, pedal ve kasetçaları eşliğindeki bu solo performans “Avrupa’da” vereceği ilk konser olacaktı. Evet, yıllar içinde Meghan, sınırları zorlamaktan asla vazgeçmeyerek lo-fi pop’unu çok daha ulaşılabilir hazlara dönüştürdü, Amerika’dan Kanada’ya taşındı, çok büyük bir plak şirketiyle anlaştı, yanında yedi kişilik bir orkestrayla sahne almaya başladı… Ama U.S. Girls’ün şöyle mükemmel bir olayı var: yıllar içinde bir yandan aşırı fazla şey, bir yandan da (işin mutfağında) çok az şey değişti. Punk’la büyümüş kadın öfkesinin dönüştüğü pop formunda mükemmel şarkılardan bahsediyoruz. U.S. Girls, aslında yıllardır kim olduğundan ve politik düşüncelerinden ilham alan, akılda kalıcı pop şarkıları yapmaya çalışıyor. İyice canlı bir sound’un peşine düşen son şaheserinde 1960’lar pop gruplarının, Blondie’nin disco’sunun, endüstriyel synth’lerin havasını solutuyor ve (kocası Maximilian Turnbull’un da aralarında olduğu) Torontolu funk/soul kolektifi The Cosmic Range ile biraz emprovizasyonun da tadına varıyor. Müthiş incelikle işlenmiş ve zevk dozu çok yüksek bir patriyarka ve kapitalizm eleştirisi. E.S.

“Mad As Hell”


İllüstrasyon: Berat Pekmezci

2- Sons of Kemet – Your Queen Is A Reptile
(Impulse!)
Yeni İngiliz caz akımının öncülerinden Sons of Kemet, üçüncü albümünde cazın Afrika kökenlerini kucaklayarak zamanımızın ruhuyla aşılıyor. “Kraliçeniz bizim kraliçemiz değil” sözleriyle bezeli albüm, İngiliz monarşisinin sıklıkla uysallaştırılan tarihine dikkat çekerek, her bir şarkısında efsanevi siyahi bir kadını taçlandırıyor. Diasporanın farklı geleneklerini melodilerine taşıyan grup, şair Joshua Idehen ve MC Congo Natty gibi konuklarla, cazı bir tutam grime,  afrobeat, roots reggae ve drum & bass ile yoğurup hareketli bir gerilim yakalıyor. İki davulcunun diyaloğundan doğan, köpüren ritimler ile bas görevini devralan, vurgulayıcı tubanın üzerinde adeta süzülen saksafoncu Shabaka Hutchings, burada ritmik bir başkaldırıya imza atıyor. L.A.

“My Queen Is Nanny of the Maroons


İllüstrasyon: Sadi Güran

1- Yves Tumor – Safe In The Hands of Love
(Warp Records)
Safe In The Hands of Love’ın hâlâ tam anlamıyla çözemediğim bir büyüsü var. Bu bir albümden çok daha fazlası. Yves Tumor’un 2016’da yayınladığı Serpent Music’te tanık olduğumuz heyecan, Warp etiketiyle yayınlanan ilk kaydı olan Safe In The Hands of Love’da yerini şaşırtıcı bir olgunluğa bırakmış. Gürültüyü, arızayı, kaosu kullanarak şarkılarına nefes aldırmayı başarıyor Yves Tumor. Endüstriyel dokular ve duyguların en yalın hallerinin tehlikeli birleşmesinden ortaya çıkan sonuç fazlasıyla cesur bir şarkı havuzu. Tek tek parçaları dinlediğinizde farklı müzisyenlere ait olduklarını düşünmeniz de olası. Ama albümün akışında birbirlerini tamamlayışları ve aralarındaki denge kusursuz bir şekilde öne çıkıyor. Albümün ilk yarısındaki şarkı yazarlığının Bowie’nin sınırsızlığını anımsattığını söylemek belki iddialı tınlayacak ama hikâyeciliğine, konsept anlatılarına ve tematik bütünlüğüne bakarsak, Safe In The Hands of Love için uzun yıllar boyunca benzer kıyaslamalar yapmaya devam edeceğimiz aşikâr. Duygudan duyguya sürükleyen, yeri gelince hırpalayan, sonra da sırtınızı okşamaya başlayan bir albüm. Yılın en iyi albümü, evet, ama bir albümden çok daha fazlası Safe In The Hands Of Love. Civarınızda olduğunu bilmenin iyi hissettirdiği bir varlık gibi. Hâlâ tanışmamış olanlar çok beklemeden elini uzatsın. C.K.

“Licking an Orchid”


Bu arada her zaman olduğu gibi listemizi 50 albümle sınırlandırırken epey zorlandık. İlk 50’ye giremeyen ama gönlümüzde derinden yer edinmiş bir 50 albümü daha, herhangi bir sıralama olmaksızın buraya eklememizde fayda var.

Animal Collective – Tangerine Reef
John Coltrane – Lost Album
Dabrye – Three / Three
Tomaga – Music For Visual Disorders
Park Jiha – Communion
DJ Koze – Knock Knock
Wolf Müller & Niklas Wandt –  Instrumentalmusik von der Mitte der World
Zombie Chang – Petit Petit Petit
Oneida – Romance
Nu Guinea – Nuova Napoli
Laurel Halo – Raw Silk Uncut Wood 
Bodega – Endless Scroll
Kadhja Bonet – Childqueen
John Hopkins – Singularity
Rival Consoles – Persona
Connan Mockasin – Jassbusters
M. Geddes Gengras – Hawaiki Tapes
Charles Watson – Now That I’m A River
Khruangbin – Con Todo el Mundo
Beach House – 7
Autechre – NTS Session
Snail Mail – Lush
Jerusalem In My Heart – Daga’iq Tudaiq
Grouper – Grid of Points
Szun Waves – New Hymn To Freedom
Serpentwithfeet – Soil
Liars – Titles Wİth The Word Fountain
Nils Frahm – All Melody
Jlin – Autobiography
Oneohtrix Point Never – Age Of
Noname – Room25
Courtney Barnett – Tell Me How You Really Feel
Steve Spacek – Natural Sci-Fi
JPEGMAFIA – Veteran
Ricardo Dias Gomes – Aa
Mouse on Mars – Dimensional People
Czarface & MF Doom – Czarface Meets Metal Face
Alessandro Cortini & Lawrence English – Alessandro Cortini & Lawrence English
The Sha La Das – Love In The Wind
Josephine Foster – Faithful Fairy Harmony
Randall Dunn – Beloved
Spiritualized – And Nothing Hurt
Alice Bag – Blueprint
A Place To Bury Strangers – Pinned
R+R=NOW – Collagically Speaking
Vince Staples – FM!
Soccer96 – Rewind
Exploded View – Obey
Ryley Walker – Deafman Glance

  1. Yaşadığımız masal: Müzeyyen Senar

    2018, Müzeyyen Senar'ın 100. yaşını kutladığımız yıl. Çeşitli vesilelerle adı gündeme geldi, geliyor, gelecek. Aslında hiç gündemden düşmüyor zira bugüne kadar o kadar çok şey kattı ki bize, görmemek mümkün değil. Peki neden Müzeyyen Senar? Şarkıları anason kokuyor. Çilingirlerde akla gelen, hep onun şarkıları. Bu kadarı yeter mi? Elbette yeter ama tek sebep bu değil.

  2. Güneş vurmuş gece bahçeleri: Win Wallace

    Austin, Texas çıkışlı sanatçı Win Wallace’ın işlerine bakınca sonradan çürük olduğunu fark edeceğiniz olgun bir meyvenin kabartacağı kuşkulu bir iştah hissi yaşıyorsunuz.

  3. Yaşayan bir evin naif ve erotik konukları: Sadi Güran

    23 Şubat’ta Bant Mag Havuz’da açılan yeni sergisi "Hey Jüpiter II - E Kal Bu Gece Burada?"nın yoğun hazırlıkları üzerindeyken, Sadi Güran'dan bir saat koparıp iki sergilik bu serisi hakkında merak ettiklerimizi sorduk.

  4. Bir “Conan” sayısı ile başlayan çizgi roman serüveni: Yıldıray Çınar

    İlk solo sergisini Ocak 2019’da Bant Mag. Havuz’da açan Yıldıray Çınar’la çalışma metotları üzerine.

  5. Aklımdakiler: M. Kutlukhan Perker

    Türkiye’de çizgi roman kültürünün baş aktörlerinden M. Kutlukhan Perker, geçtiğimiz sene Contemporary İstanbul kapsamında ilk kez sergilenen “Miralay” serisindeki çalışmaları eşliğinde, sanat ve edebiyat dünyasının tanınmış isimlerinin sorduğu soruları yanıtlıyor.

  6. Görür görmez unuttuklarımız: “Çabuk Çabuk”

    Göçün çoğunlukla Suriyeli mülteciler üzerinden konuşulduğu, bu “konuşmanın” ise sık sık nefret söylemi ve popüler politika malzemesi edildiği bir ülkede görünmez kılınmış, kendi görünmezliğini de sahiplenmek zorunda bırakılmış bir azınlık ülke topraklarını mesken eden Afrikalılar.

  7. 2018’in en iyi 50 yabancı albümü

    Müzik açısından fazlasıyla bereketli bir yıl olan 2018, sonraki jenerasyonlara taşacak, ikon mertebesine erişecek birçok albümü beraberinde getirdi. Listeyi toparlarken, senenin ağırlıklı olarak mesaj odaklı, konsept kurguların ön plana çıktığı ve dinleyicisine doğrudan, filtresiz bir şekilde seslenen albümlerle bezeli olduğunu fark ettik. Listeyi 50 albümle sınırlarken fazlasıyla zorlandığımızı da buraya not düşelim! Huzurlarınızda, 2018’in nefis albümlerinden Bant Mag.’ın favori 50’lisi.

  8. 2018’in en iyi 30 yerli albümü

    Birçok mecrada ve platformda konuşulan bağımsız sahneye gösterilen ilginin artışının sebeplerini gözler önüne serer nitelikte albümler yayınlandı yıl boyunca. Ana akımdan da ses ve konsept odaklı fikirlerin öncelik olduğu, dümenin farklı yönlere kırıldığı kimi albümler geldi. Geride kalan senenin albüm raporunu çıkarırken, ülkede ne denli geniş skalada üretimler yapıldığının resmini bir kez daha görmüş olduk.

  9. 2018’in en iyi 20 yabancı müzik klibi

    Animasyonlar, büyük prodüksiyonlar, vurucu fikirler ve şarkıyla bütünleşen nefis görsel eşlikçiler... 2018 yılı, birçok müzik yayınına göre video kliplerin altın çağı olarak tanımlanıyor. 20 videoluk 2018 müzik klibi seçkimizde birçok farklı tür ve estetiğe rastlamak mümkün. Albüm listemizde olduğu gibi, “mesajın” yine ön plana çıktığı bir liste daha.

  10. 2018’in en iyi 20 yerli müzik klibi

    Yerli sahnede albümlerde olduğu gibi video kliplerde de farklı disiplinlerde üretimin durmadığı bir yıl oldu 2018. Animasyon üretimlerin sayısının iyice arttığı, performans klibi anlayışına yeni yaklaşımların getirildiği, gerçekçi hikâyelerin cesurca anlatıldığı 20 kliple, 2018’in yerli müzik sahnesinin görsel ifadelerine bakıyoruz.

  11. Şarkı şarkı: The Raws ve “BAT! BAT! BAT!” albümü

    İçinde Lucifer, dilsiz bir yılan, Ruhi Su ve fazlasıyla yüksek tansiyonu barındıran yeni The Raws albümü dinleyicisini ilk dinleyişte teslim alıyor.

  12. “Köy meydanında kaos”: Hedonutopia

    2018’in sonunda yayınladıkları Yakamoz Sandalı’yla üç yıla üç albüm sığdıran Hedonutopia stüdyo deneyimleri ve geleceğe dair planlarını anlatıyor.

  13. Aklımdakiler: The Ringo Jets

    Bu topraklarda dinleyicisi bol ancak üreticisi az, beyinden önce vücudu harekete geçiren o cayır cayır rock müziği sanki doğduğu yerde büyümüşler gibi çalmaya devam eden Ringolar, eş, dost ve ahbaptan gelen soruları üç vokalli bir gruba yakışan bir çeşitlilikle yanıtladı.

  14. 2018’in en iyi 50 filmi

    Her yıl olduğu gibi bu yıl da Bant Mag. ekibi tarafından seçilen yılın en iyi filmleri listesi huzurlarınızda… 2018 yılı içerisinde dünyada vizyona girmiş ya da festival prömiyerini gerçekleştirmiş filmlerden seçilen listemizde, Türkiye vizyonu değil, ilgili filmlerin dünya prömiyeri baz alınıyor.

  15. 2018’in en iyi dizileri

    Dünyada ilk kez 2018 yılı içerisinde yayın hayatına başlamış olan çiçeği burnunda drama ve komedi dizileri ile mini diziler arasından, Bant Mag. ekibi tarafından seçilen en iyilerin yer aldığı ilk 10’lar karşınızda!

  16. Sibel’in Islıkları: Damla Sönmez’le “Sibel” üzerine

    22 Şubat'ta vizyona çıkan "Sibel", güçlü karakteri ve ona hayat veren güçlü performansla dikkat çekiyor. Guillaume Giovanetti ve Çağla Zencirci’nin imzasını taşıyan Sibel’in ulusal ve uluslararası başarılarına neredeyse her hafta bir yenisini eklediği sonbahar aylarında, filmin başrol oyuncusu Damla Sönmez’le Chicago’da buluştuk.

  17. Hepimiz askerdeki gibi birtakım bölüklerde yaşıyoruz: Kader Can

    Kader Can, yerli sahnenin şüphesiz en başarılı ve üretken yazarlarından biri olan Murat Mahmutyazıcıoğlu’nun altıncı oyunu. 21 yaşında yolu askere düşen rap âşığı bir gencin hikâyesini müthiş keyifli anlara da yer vererek anlatan tek kişilik oyunda Deniz Karaoğlu da kusursuz bir performans sunuyor. Tiyatro sahnesinin iki yetenekli ismiyle Kader Can’ı, oyunun doğuşunu, üç ay “askerlik” gibi geçen prova sürecini konuştuk.

  18. 2018’de prömiyer yapmış 5 çarpıcı tiyatro oyunu

    2008 yılından beri terk edilmiş bir halde başına gelecekleri bekleyen Atatürk Kültür Merkezi’nin yıkımı, Barış Atay’ın oynadığı Kadıköy Emek Tiyatrosu’nun Sadece Diktatör oyununun yasaklandığı haberi ile başladığımız 2018 yılında tiyatro yine de vazgeçmeden üretmeye ve birlik olmaya devam etti...

  19. 2018’in dikkat çeken solo sergileri

    Gazete Duvar, Sanat Dünyamız, K24 gibi pek çok mecrada karşımıza çıkan sanat eleştirmeni ve yazarı Kültigin Kağan Akbulut Bant Mag. için 2018’in kendisinde iz bırakan solo sergilerini seçti.

  20. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] genel yayın yönetmeni Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör Aylin Güngö[email protected] editörler